1 Eylül 2024 Pazar

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / ENFLASYON DÜŞMEYİNCE TUZ KOKUYOR

Cahit UYANIK 

Geçen hafta boyunca tüm gazeteler Türkiye'nin içine düştüğü keşmekeşin ibret verici tabloları ile dopdoluydu. İnsanın içini acıtan ve yüreğini burkan bu tabloların odağında bir sosyal demokrat hukukçu ile akademisyen kökenli bir siyasetçi duruyordu. Hukukun ve bilimin özünden kaynaklanan güçlü geleneklerin yanı sıra tarihten süzülüp gelen etik ilkeleri ile tanınan bu iki meslek grubunun temsilcileri, siyasete girince varoluş sebeplerine ihanet ettiler.

1992 yılında dönemin Adalet Bakanlığı Müsteşarı Arif Yüksel'in görevden alınıp yerine kendisinin atanması sırasında basının gücünü arkasında hisseden Yusuf Kenan Doğan hakkında 1998'de ortaya atılan iddialar, aslında Türkiye'nin dramıydı. Basın, bu yargıç hakkındaki iddiaları içeren teftiş kurulu raporunu yayınlayınca 'komplocu' oluverdi. Rapor, insanın midesini bulandıran cinsel taciz sahnelerini şahit ve mağdur ifadeleriyle sıralamak bir yana, Hakimevleri'nin çok küçük maddi çıkarlar için nasıl yağmalandığını da gözler önüne serdi. Anlaşılan yağma bir kez başlayınca ne siyasetçi, ne hakim, ne polis, ne de bilim adamı tanıyor. 

Birçok üniversitede öğretim üyeliği yapmış, daha sonra YÖK Başkanlığı görevini yürütmüş Mehmet Sağlam'ın yaptıkları ise Gogol'un Ölü Canlar romanından fırlamış bir sahne gibiydi.  Sahte belgelerle işe alınan ölü Kahramanmaraşlılar'ın suçu günahı yok ama iki ayaklarının üzerine dolaşmakta olanlar, Kurtuluş Savaşında şövalye ruhu ile düşmana karşı koyan dedelerinin kemiklerini sızlattılar. 

Eski Bakan Sağlam ise 'kendince sağlam' bir savunma yaparak işin içinden sıyrılmaya çalıştı. Ama kimseyi ikna edemedi. Olan biteni görünce aklıma Rahmetli Uğur Mumcu'nun Sağlam hakkında uzun yıllar önce yazdıkları geldi. Susurluk'u 20 sene önce çözen Mumcu'nun öngörü kabiliyetinin sadece bu olayla sınırlı olmadığı böylece bir kez daha tescil edildi.

Türkiye bu tabloları niye yaşıyor? Acaba bazı insanlar uzun yıllar yaşadıkları ahlaklı ve erdemli ortamlarda kendilerini çok iyi mi gizliyorlar? Eğitim ve öğretim sistemimizde çok uzun yıllar sonra anomaliler yaşatan köklü hatalar mı var? Yoksa devlet yapılanmasında büyük hatalar ve boşluklar mı var? Bu sorular uzayıp gidebilir. Ama bunların hiç birisi tek başına cevap yerine geçmez. 

Bu soruları cevaplayacak tek anahtar enflasyondur. Enflasyon 20 yıldır Türk toplum ve kişilik yapısını yakıp yıkıyor. Ana-baba, karı-koca, baba-çocuk, ast-üst tüm ilişkileri sinsi bir hastalık gibi kemiriyor. Bu felaketten devletin üst yapısını oluşturan yasama, yürütme ve yargı erkleri de nasibini almış durumda. Toplumsal yapıyı koruyup kollamakla mükellef meslek grupları da kendini koruyamıyor. Koruması da mümkün değil... 

Vicdanını kağıt peçeteye dolaştıran hakimler, bilim namusunu ölü canlara teslim eden akademisyenler, polislik şerefini uyuşturucu çetelerine meze eden emniyetçiler... Enflasyon düşmezse 'toplumun tuzları' iyice kokacak. Tuz kokarsa ne olur? Bilinmez...

(Bu yazı Finansal Forum gazetesindeki Başkentten Yansımalar köşesinde  23 Şubat 1998 tarihinde yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder