8 Eylül 2024 Pazar

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / TÜRKİYE VE YENİ DÜNYALAR

Cahit UYANIK 

Duygusal milletiz vesselam. 1997 yılı başında 5+1+5 formülünü açıklayan, Türkiye için özel bir tam üyelik stratejisi geliştirilmesi gerektiğini söyleyen, bu tavırlarını yıl ortasında teyit eden Avrupalılar; aynı şeyleri yıl sonunda Lüksemburg Zirvesinde tekrarlayınca neden alınıyoruz ki? 

Türkiye'nin geleneksel dış politikasında iktidar ve muhalefet uyumunun belki de tek istisnası Avrupa Birliği konusudur. Bütün siyasetçiler özellikle 1995 yılından bu yana AB politikasını bir vatan millet sakarya edebiyatına döküp kendi oy tabanına selam vermek için kullanıyor. Bu tehlikeli oyunu önce Tansu Çiller ve Deniz Baykal'ın 1995 sonbaharında ortaklaşa kurduğu hükümet oynadı. Çiller "Türkiye'yi Avrupa'ya sokan kadın", Baykal da "Avrupa'daki diplomat cengaver" rolünü 1995 Aralık ayındaki genel seçimlerde oya tahvil ettiler. 

Avrupa Parlamentosu, Gümrük Birliği Kararını onayladıktan sonra Ankara'nın yüksek tepelerinden havai fişekler fırlatıldığını çok iyi hatırlıyorum. Bir tv muhabiri havai fişek gösterisini izleyen vatandaşa Gümrük Birliğinden ne anladığını sormuş ve "Bugün arabama plaka taktırdım. Köşesindeki mavi bantta TR yazıyordu" cevabını almıştı. Gümrük Birliğini oto plakasına indirgeyen vatandaşın Çiller ve Baykal lehine yapılan medya propagandasından etkilenmemesini beklemek herhalde saflık olurdu.

Bu tehlikeli oyunu daha sonra Refahyol Hükümeti devam ettirdi. Erbakan AB ile ilişkilerde kötü polisi, Çiller de iyi polisi oynadı. Erbakan'ın Türkiye'yi AB'den uzak tutmak için elinden geleni yapan Almanya Başbakanına düzdüğü övgüler hala kulaklarımızda... Çiller ise taviz üstüne taviz vererek iyi müzakere etmeden aldırmayı başarabildiği Gümrük Birliği Kararını savunmak için oradan oraya koşturdu ama nafileydi. Şimdi aynı tehlikeli tavır Anasol-D tarafından da sürdürülüyor. AB'nin daha karar metni açıklanmadan 'Yeni dünyalar kuruluyor. Türkiye de orada yerini alıyor!". Zaten fiiliyatta bir önemi kalmayan tam üyelik başvuruları geri çekiliyor! 

Bu kritik noktada tüm politikacılara hatırlatılması gereken bir husus var. Türkiye Cumhuriyetini kuran toplumsal konsensusun temelinde Batılılaşma düşüncesi yatar. Bu düşünce köklerini ta 1800'lü yıllardan alır. Sanayi Devrimini yakalayamayarak hata yapan atalarımız, yakalanacak hedefi belirlemede aynı hatayı yapmamışlardır. Ülkeyi ufaktan ufağa yaklaşık 200 yıllık bu hedeften koparmaya çalışmak boşuna bir uğraştır.

AB ilişkilerinde resmi bir devlet politikası tespit edilmelidir. Bu politikanın özü yanlışlarımızı kabul edip düzeltmeye çalışmak ve Avrupalıların yanlış bildikleri konuların doğrusunu bıkmadan usanmadan anlatmaktan geçer. Türkiye, AB ilişkilerinde her sazdan ayrı bir sesin çıktığı kötü bir senfoni orkestrası gibi çalmaya devam ederse, hiç bir 'yeni dünya'ya ayak uyduramaz. İsmet İnönü'nün 2. Dünya Savaşından galip çıkıp Avrupa'yı imar ettikten sonra şımaran ABD'ye verdiği tarihi cevabı, 200 yıllık bir ulusal idealle bağdaştırmak bence çok hatalıdır.

(Bu yazı Finansal Forum gazetesindeki Başkentten Yansımalar köşesinde  15 Aralık 1997 tarihinde yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder