25 Eylül 2024 Çarşamba

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / MUTSUZ İNSANLAR ÜLKESİ

Cahit UYANIK 

İstihdam istatistiklerinde -işsizlik rakamları kadar ön plana çıkmasa da- 'eksik istihdam' denilen bir kavram vardır ki, insanların yaşamlarını kazandıkları mevcut işlerinden memnuniyetsizliklerini ve fırsatını bulduklarında daha mutlu olacakları bir başka işe geçme isteklerini ortaya koyar. Bu rakam ülkemizde çoğu zaman yüzde 30'ların üstündedir. 

Özellikle ekonomik krizin baş gösterdiği ve büyümenin sıfıra yaklaştığı zamanlarda, eksik istihdamdakilerin oranı yüzde 40'ları geçer. Yani böylesi dönemlerde insanlar geçinebilmek için her buldukları işi yaparlar ama yine de kafalarının bir köşesinde yapmak istedikleri esas meslek vardır.

Anlayacağınız Türkiye, uzun yıllardır tam bir 'Mutsuz insanlar ülkesi' görünümündedir. Bu tabloyu değiştirebilmek için yapılması gereken şey ise sorunu kökünden çözerek eğitim sistemini mesleki yönelime açık hale getirmektir. Ama milletçe hasletlerimizden birisi trene 'son vagon geçerken' atlamak olduğu için, eğitim konusunda da aynısını yapmasak şaşardım. 

Dünya, mesleki verimlilikte en önemli unsurlardan birisinin onu sevmek olduğunu anlayıp temel eğitimi 13 yıla uzatmaya uğraşırken, biz halen neyi tartışıyoruz? Ben bu kavga gürültüyü, dünyanın bir öküzün boynuzları üstünde durduğu zannedilen dönemdeki saçma tartışmalara benzetiyorum. Deprem olduğunda öküzün başını sağa mı yoksa sola mı salladığının tartışılması gibi, biz de 5+3'ü icat etmeye çalışıp sokaklara dökülüyoruz. 

11 yaşındaki çocuk hayatı bilmiyor ki mesleğini seçebilsin. Bu sebeple 8 yıllık zorunlu temel eğitim, aile içinden başlayıp tüm topluma yayılabilecek bir demokrasi anlayışının mihenk taşlarından birisi olmaya aday. İnsanların anne babasını seçme özgürlüğü yoktur ama ilk tattığı özgürlük meslek seçimi olabilir. Bence bu tartışmayı sokağa dökenlerin korktukları tek şey var; rant paylaşımı ve çapraşık çıkar ilişkilerinin zayıflayacağı korkusu... 

İmam hatiplerin orta bölümleri için ayrılan bütçe ödeneklerini bilmiyorum ama bunun ciddi bir kaynağa tekabül ettiğini söylemek mümkün. Şimdi bu imkanlar tüm sisteme yayılacak. Üstelik daha 11 yaşındaki çocukların beynini yıkama imkanı ortadan kalkacağı gibi, imam hatipden başlayıp tüm yaşam boyu iç içe süren ve birbirini besleyen kültürel, siyasal, sosyal, hukuksal, ticari, ekonomik ilişkiler de bir nebze azalacak. Öte yandan 11 yaşındaki çocuk aynı sınıfta haremlik selamlığı sorgulayamaz. Ama 15 yaşındaki delikanlı, hayatın iki temel unsuru kadın ve erkeğin neden yapay bir şekilde ayrı tutulmak istendiğini anlamaya çalışabilir. 

Yalnız bu tasarı yasalaştıktan sonra hükümetlere çok önemli görevler düşüyor. Uzun yıllar boyunca 8 yıllık eğitim için ortaya konulan mali kaynakların sağlıklı şekilde eğitim sistemine akıtılması sağlanmalı. 'Eğitime katkı payı' adı altında 200-250 bin liralık veli bağışlarıyla milli eğitimini ayakta tutmaya çalışan bir devlet manzarası ortaya çıkarsa, işte o zaman 'İmam hatipler kapatılamaz' diye yalan yanlış propaganda yapanların ekmeğine yağ sürülmüş olur. 

En kısa sürede ve 30 kişilik sınıflarda bilgisayar eğitimi verilen, iyi ısıtılan, suyu akan, temizce boyanmış, öğretmenleri aydın kafalı ve geçim derdi olmayan bir sistem oturtulmadıķça, eskilerin deyimiyle 'maarifimiz' öküzün boynuzunun üstünde durmaya devam edebilir.

(Bu yazı Finansal Forum gazetesindeki Başkentten Yansımalar köşesinde  11 Ağustos 1997 tarihinde yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder