27 Aralık 2014 Cumartesi

BAKIN ŞİMDİ NE OLDU?

Cahit UYANIK


Sanki ağızlarından köpük saça saça "Biz de oraya gidelim" diyenler onlar değildi. Meclis'te milletvekillerini kulislerde sıkıştırıp işgalin ne kadar güzel bir şey olduğu konusunda ikna etmeye çabalayanlar sanırsınız ki uzaydan gelmişti. Irak haritasını önlerine çekip Türk askerine gidecek yer araya araya ölenler onlar değil, başkasıydı. Askerden daha asker analizler yapanları mı ararsın, işgal acısı yaşamış bir milletin çocukları olmamıza rağmen bu haksız ve insafsız istilayı tarihi, toplumsal ve uluslararası politikanın realiteleri ile açıklamaya soyunanlara mı bakarsın.. Bir Laz fıkrasından çıkarılan kısadan hisse kadar aklını kullanamayanlar -belki özel sektörde belki kamuda- koskoca kurumların ve kuruluşların başında üst perdeden atıp tutuyordu: "Iraklılar'a özgürlük getirelim abi... Amerikalılar'a yardım edelim, ihaleleri alıp paraları cebe atalım". Oysa neymiş o Laz fıkrası? Temel hep hastaymış. Aksırıp tıksırıyormuş. Arkadaşları bir türlü ona inanmıyormuş. "Geçer geçer" diyorlarmış. Temel bir gün hastalıktan dünya değiştirmiş. Ama Temel bu... İntikamını mutlaka alacak. Mezar taşına aynen şöyle yazdırmış: Hastayum, hastayum dedim, inanmadınız. Pakın şimdi ne oldi?

Sahiden son 1 yılda Irak'ta ne oldu? Amerikalılar, İngilizler, İtalyanlar ve İspanyollar öncülüğündeki devletler kitle imha silahı bulmak bahanesiyle bu 22 milyonluk ülkenin üstüne çullandılar. Askeri zaferi kısa sürede kazandılar. İlk günlerde çikolata-çiklet kandırmacasıyla sivil halkı yanlarına çektiler. Sonra gelsin ihaleler, gitsin Irak'ın kaynaklarına el koymalar. Büyük büyük lokmaları Amerikan şirketleri yuttu, küçük parçacıklar diğerlerine kaldı. Zaman bu, akıl bu... Durmuyor. Araştırıp soruyor. Kitle imha silahının k'sı bile bulunamadı. Batı'nın özgür basınında eleştiri dozu yüksek yazılar çıktı aldıran yok. Varsa ihale, yoksa ihale... Bu arada Iraklılar, özgürleştirmenin aslında köleleştirme olduğunu anlayıp direnmeye başlayınca "Saddam'ı yakalayınca direnen filan kalmaz" dediler. Saddam yakalandı, zindana atıldı. Direniş azalacağına arttı. Çünkü askeri güçler orada giderek zalimleşiyordu. İspanyollar asker çekmeyi kararlaştırdı, aldıran olmadı. Geçmişten bu yana Amerikalılar'a, İngilizler'e sıcak bakan Iraklı Şiiler bile ellerini beline atıp silahını çekti. İşgalci bu, kafası her zaman ve her durumda aynı işler: Şii lider için ölüm emri çıkarttılar.


Şimdi gelinen sonuç şu: Ülkenin dört bir yanındaki Irak hapisanelerinde işkence tezgahları kuruldu. Yazmaya elimin bile varmadığı işkence yöntemleri Iraklılar'a uygulandı. İşkenceciler o kadar pervasızdı ki, acı çektirdiği, inim inim inlettiği insanları hatıra fotoğrafı olarak film karelerine bile sıkıştırdı. Irak'tan herkes altın, pahalı saatler, ihaleler, yükte hafif pahada ağır ne varsa, işgal ganimetiyle dönmez ya... Bazı askerler de Batılı gazetelere gidip vicdanlarını rahatlatırken cüzdanlarını doldurmak için bu işkence belgelerini sattılar. Sonuç Laz'ın dediği gibi oldu: Bunlar işgalcidir, Türk askerini bu işe bulaştırmayalım. İs lekesi bile bulunmayan alnımızı, Coniler'le kirletmeyelim. İnanmadınız. 65 bin Coni, yüzlerce tank, top, uçak, helikopterin ülkemize kabul edileceği tezkereyi önümüze getirdiniz. Reddedildi. Aradan 15 ay geçti. Bakın şimdi ne oldu?

Iraklılar'ın çektiği acılar ve tek dişi kalmış canavarın zalimlikleri bir yana... Sahi bize ne oldu? Türkiye Cumhuriyetini nasıl kurmuştuk, unuttuk mu? İşgalcilere attığımız tokatın dünyanın değişimine sağladığı katkıları niye küçümsedik? Niye Kurtlar Sofrasına oturmaya merak saldık? 1920'lerde daha güçlüydük emperyalizmle baş ettik de, 2003'te daha mı zayıfız ona teslim olup Meclisimizi, medyamızı, askerimizi onların emrine vermeye kalktık? Dün Irak'a asker göndermenin şampiyonu olan bazı yayın organları acaba şimdi neden 'Şerefsizler' manşetini çekiyor?  Ben 40 yaşına merdiven dayamış acizane bir Türk vatandaşı olarak bunları ibretle izliyorum. Ve her sabah gazeteleri açtığımda kendi kendime soruyorum: Bakın şimdi ne oldu? Bize ne oldu? 

(Bu yazı, Finansal Forum Gazetesinin 03.05.2004 tarihli sayısında Başkentten Yansımalar köşesinde yayınlanmıştır.) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder