9 Aralık 2017 Cumartesi

MR. DOLAR'IN TÜRKİYE'DE HENÜZ YAZILMAMIŞ GAYR-I RESMİ TARİHİ


Şöhretinin zirvesinde bulunan Emel Sayın'ın yurt dışına çıkmak için acilen dövize ihtiyacı vardır. Sayın, Ankara'ya gider...

Cahit UYANIK

Uzun yıllar önce, çok önemli bir özelleştirme ihalesini izliyorum. İhale, kamuoyuna açık ve televizyonlarda canlı yayınlanıyordu. Talipliler, parmaklarını indirip kaldırdıkça fiyat tam 1'er milyon dolar artıyordu. İhale Komisyonunun Başkanı, her artış sonrasında, söz gelimi "1 milyar 19 milyon dolar" demek yerine, büyük bir keyif ve öz güvenle (sanki doları Türkiye basıyordu mübarek!) "1 milyar 19 milyon Amerika Birleşik Devletleri Doları" deyip duruyordu. Bu tanımlama bir ara o kadar çok tekrarlandı ki, herkes rahatsız oldu. 

Kurumun Başkanı da ihale salonunda bir köşede duruyordu ve elindeki "Unutma" kartoncuğuna "ABD Doları deme, dolar desen yeter!" yazıp, sekreteriyle İhale Komisyonu Başkanına gönderdi. Not ulaşır ulaşmaz, dolar -en azından- Türkçe karşısında 3 sözcük kaybederek yüzde 75'lik kelime devalüasyonuna uğradı... Tabii dolar bu... İntikamını birkaç yıl içinde aldı ve 2001 Şubat ayında 1,1 TL'den 1.7 TL'ye çıkarak tüm ülkenin feleğini şaşırttı. Dolar şimdilerde yine yükseklerden uçuyor. Öyle ki kimse ineceğine, indirilebileceğine de inanmıyor. Peki Dolar'ın Türkiye'deki henüz yazılmamış gerçek hikayesi nedir?


Dün biraz araştırma yaptım ve bu Mr. Dolar'ın başımıza ne zaman musallat olduğunu veya edildiğini anlamaya çalıştım. Mütevazı çalışmam gösteriyor ki, Mr. Dolar ile kesif olarak İkinci Dünya savaşından sonra tanışmak zorunda kalmışız veya tanıştırılmışız... Peki, öncesi? Çok net bilgiler yok. 18'inci Yüzyılda ABD, Osmanlı halkları için yeni ve uzak bir macera ülkesi imiş... Oldukça yüklü sayıda Türk, Ermeni, Yahudi vb. benzer etnik kökenli kişi ABD'ye göçmen olarak gitmiş. Bu seyahatleri sonrasında Mr. Dolar ile tanışan göçmenlerimiz bir yana, Osmanlı topraklarına bu genç para biriminin ne zaman ilk adımını attığı pek bilinmiyor. Ancak 18. yüzyılın ikinci yarısında ABD'li misyonerlerin cebinde, cüzdanında kuzu kuzu yatarak topraklarımıza giriş yaptığını söyleyebiliriz. E, o zaman her köşe başında bir döviz büfesi yok. Kağıt para ekonomisi sıfır. Osmanlı ilk kağıt parasını 1840'ta çıkarmış. Ardından Osmanlı Bankasına emisyon yapma yetkisi vermiş. Bu bankanın kasalarında Avrupa'nın güçlü paraları sterlin ve frank'ın yanı sıra bir miktar dolar bulunabileceğini kolaylıkla kabul edebiliriz. Velhasıl kelam Mr. Dolar veya şimdilerin moda deyimi 'Benjamin' ile en az 150-170 yıldır iç içeyiz.  


Doların her cebe girmesi, tonton ihtiyarların kefen paralarını dolar cinsinden cüzdanlarında, sandıklarında, şekerliklerin altında saklamaları ise henüz çok yeni sayılır. 24 Ocak 1980'e kadar döviz, Maliye Bakanlığındaki Hazine Genel Sekreterliği kontrolünde idi. Merkez Bankası, Maliye'den getirilen döviz tahsis belgesini görmeden, zinhar döviz satmazdı kimseye...  İşte o yıllardan renkli bir anı: Şöhretinin zirvesinde bulunan Emel Sayın'ın yurt dışına çıkmak için acilen dövize ihtiyacı vardır. Hatırlı tanıdıklarını araya koyarak Ankara'da, dönemin Hazine Genel Sekreterliği bürokratı Osman Birsen ile görüşür. Daha sonraki yıllarda Hazine Müsteşarlığı ve İMKB Başkanlığı da yapacak olan Birsen, şakacılığı ile ün salmıştır ve Sayın'a odasında bir şarkı söylettikten sonra ilgili belgeyi imzalar. Sayın da dövizine, belki de Mr. Dolar'ına kavuşur.  

O yıllardan kalanlar hep renkli hikayeler değil tabii... Kanıtlayıcı bir belgeye dayanmadan üzerinde döviz yakalanan biri, yargılanıp döviz kaçakçılığından hapse atılıyordu. Eh, ekonomi teorisinde karaborsanın yeri vardır: Az bulunan ve tayınlanan ama ihtiyacın fazla olduğu her şeyin karaborsası oluşur. Döviz ve dolayısıyla Mr. Dolar için de bu böyleydi. İstanbul'daki Tahtakale piyasası, (Kapalı Çarşı'nın Kılıççılar Kapısı'nın önündeki Muhafazacılar Sokak ile Altıncılar Sokak) karaborsanın merkeziydi. Bu gayri resmi ve metazori döviz piyasasının Anadolu'daki her kentle organik ilişkileri vardı. Her şehirde küçük küçük Tahtakaleler mevcuttu ve İstanbul'la bağlantılıydı. Sözgelimi; Ankara'da Taş Han, Gaziantep'te Gaziler Caddesindeki kuyumcular Tahtakale'nin şubeleriydi. Çoğu kentte, kuyumcuların hemen hemen hepsi aslında döviz büfesiydi. Karaborsa döviz alınıp satılıyordu.  

24 Ocak 1980'de döviz yasağının kaldırılmasıyla herşey toz pembe olmadı hemen... Yıllarca resmi kur ile Tahtakale kuru didişip durdu. Tahtakale'deki döviz spekülatörleri, vatandaşın döviz algısını yönetti. Ekonomi muhabirliğine başladığım 1988'de dönemin Anadolu Ajansı Ekonomi Haberleri Müdür Yardımcısı Maruf Buzcugil'in "Tahtakale Düşecek mi?" diye analiz yazıp abonelere geçtiğini dün gibi anımsıyorum. O dönem AA, Tahtakale'nin egemenliğini kırarak bankaları aktif oyuncu haline getirmeye çalışan Merkez Bankasını destekliyordu.     

Mr. Dolar'ın Türkiye'deki Tahtakale destekli egemenliği ne zamana kadar sürdü? İlk kırılma 1994 Krizi sonrasında yaşandı. Yüzde 205'e kadar çıkan ve yıllarca dolgun reel getiri veren yüksek Hazine faizleri, Mr. Dolar'ı bunalttı. Vatandaş dolardan vazgeçip TL'ye dönmeye başladı. 1994'teki 5 Nisan Kararlarında ilk kez bir döviz borsası kurulacağından bahsedilir. Aslında söylenmeye çalışılan şey, gayri resmi şekilde var olan döviz borsasını (Tahtakale'yi) etkisizleştirip, yerine bankaları koyabilmektir.  Bunu başarabilmek için verilen uğraşlar ve ulaşılan sonuçlar ise bir başka yazımızın konusu olsun ama 1980 sonrası Mr. Dolar'la yürütülen mücadeleden -günümüzde yaşananlar açısından- şu dersin çıkarıldığı söylenebilir:
Dolar kararlı bir şekilde yükselince kuru sabit tutmak, biraz olsun düşürebilmek ve dolarizasyonu frenlemek için TL'nin faizini artırmak gerekir.
(11.02.2015)
DOLAR, TELEVOLE YILDIZI MI?
MERKEZ BANKASI 2005'TE PİYASADAN 22 MİLYAR DOLAR TOPLADI

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder