23 Kasım 2021 Salı

EKONOMİ ŞİİRLERİ / SOĞAN SOYULURKEN HAZİNE SOYULURKEN / ABDULLAH ÇAĞLAYAN

Bir soğan soyulurken yaşarıyor da gözler

Hazine soyulurken aldırmıyor öküzler

Hayadan eser yoktur nafile bütün sözler.

Beyhude inat etme, salla hemen başını

Gerdan kır, belini bük, al gitsin maaşını


Bir yolsuzluk görünce köpürme, isyan etme

Bir hak için kendine, dikbaşlıdır dedirtme

Doğru yolu dostuna göster ama, sen gitme.

Ne derlerse huuu... diye salla hemen başını

Dilini tut, uslu dur, al gitsin maaşını.

Bu güvercin eder mi atmacalarla yarış

Öğrenmeden dünyayı gezdim de karış karış

Vazgeç hak sevdasından sen de kervana karış,

Ne derlerse huuu diye, salla hemen başını

Gerdan kır, belini bük, al gitsin maaşını


Unutma bu ocağın adı asiyaptır (*)

Sen de bir dolap çevir, apartmanlar yaptır.

Hakikat nene gerek o memnu (**) bir kitaptır.

Sana lazım olan şey, sallayarak başını

El öpüp, etek öpüp almaktır maaşını.


Abdullah Çağlayan

(*) Çark, değirmen

(**) Yasak, yasaklanmış

_________________________


Soğan soyulurken hazine soyulurken

TÜRKİYE'de kimin yaptığı bilinmeyen camilerin, hamamların, köprülerin mimarı mutlaka Mimar Sinan'dır!
Belden aşağı, müstehcen beyitleri, tekerlemeleri, mutlaka Namık Kemal yazıp, şair Fitnat Hanım'a söylemiştir!
Hoşa giden her hiciv de Şair Eşref'e mal edilir.
* * *
GEÇENLERDE bir gazetede, Nazım Hikmet, Namık Kemal ve Şair Eşref'i değerlendiren bir yazı çıktı; Eşref için şöyle deniliyordu:
"Bir soğan soyuluyor, yaşarıyor gözler / Bir hazine soyuluyor aldırmıyor öküzler, diyen şair o'dur."
* * *
HAYIR değildir!
Bu taşlama Antalya Defterdarı merhum Abdullah Çağlayan'ındır; kendisinin yayımladığı "Devran II" adlı, Antalya İleri Matbaası'nda 1965 yılında basılan kitabın 23. sayfasındadır.
"Öğütlere Devam" başlıklı hicivde, bu kıta vardır ve doğrusu da şudur:
"Bir soğan soyulurken yaşarıyor da gözler / Hazine soyulurken aldırmıyor öküzler / Hayadan eser yoktur nafile bütün sözler.
Beyhude inat etme, salla hemen başını / Gerdan kır, belini bük, al gitsin maaşını"
* * *
ABDULLAH Çağlayan, bu taşlamayı 1943 yılında yazmış ve hakkında soruşturma açılmıştır.
Hiciv "Memurları fena yola sevk ve hükümet aleyhine tahrik mahiyetinde" görülmüştür.
Abdullah Çağlayan ise ifadesinde kendisini savunurken şöyle demiştir:
"Manzume memurları fena yola sevk ve tahrik değil, kötü ahlak ve karakter sahibi insanları, dürüst ahlaklı ve yurdun nizamlarına hürmetkar olmaya davet eder mahiyettedir."
Abdullah Çağlayan bu ifadeyi verdiği sırada yedek subaydır.
Soruşturmayı yürüten Afyon C. Savcısı İlhan Dizdar takipsizlik kararı verir, savcıya göre şiir, mizahtır ve edebi sanat eseri olarak düşünülmesi gerekir.
* * *
GELİN, bu taşlamadan birkaç kıta okuyalım, bakalım ne diyeceksiniz?
"Bir yolsuzluk görünce köpürme, isyan etme / Bir hak için kendine, dikbaşlıdır dedirtme / Doğru yolu dostuna göster ama, sen gitme.
Ne derlerse huuu... diye salla hemen başını / Dilini tut, uslu dur, al gitsin maaşını.
XXX
Unutma bu ocağın adı asiyaptır / Sen de bir dolap çevir, apartmanlar yaptır. / Hakikat nene gerek o memnu bir kitaptır. / Sana lazım olan şey, sallayarak başını / El öpüp, etek öpüp almaktır maaşını."
* * *
AŞAĞIDAKİ kıta ise, sevgili Güngör Uras'la aramızdaki bir yanlışı düzeltiyor. Biz yıllardır birbirimize "Kartal kartalla, serçe serçeyle uçar!" deyip, haddimizi bilmeye çalışırız.
Meğer öyle değilmiş:
"Bu güvercin eder mi atmacalarla yarış / Öğrenmeden dünyayı gezdim de karış karış / Vazgeç hak sevdasından sen de kervana karış,
Ne derlerse huuu diye, salla hemen başını / Gerdan kır, belini bük, al gitsin maaşını"
Şimdi ola ki, bazıları bunu okuyunca "Tam bugüne uygun!" diyebilirler.
Aman haaa!
2001 yılının savcısı, 1943 yılının savcısı kadar hoşgörülü olmayabilir.

(Hasan Pulur/Milliyet/25 Mart 2001)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder