12 Kasım 2021 Cuma

DÜNYA BANKASINA GÖRE KAYIT DIŞILIK TÜRKİYE'DE GÜNLÜK YAŞAMIN BİR PARÇASI

DÜNYA BANKASI'NA GÖRE KAYIT DIŞILIK 

SORUNUMUZ BÜTÜNCÜL MÜDAHALELERLE ÇÖZÜLÜR

Cahit UYANIK

"Türkiye'de kayıt dışılık insanların günlük yaşamlarının bir parçasıdır. Kayıt dışı işlemler birçok farklı bağlamda ortaya çıkmaktadır: Ticari anlaşmalar el sıkışma temelinde sonuçlandırmakta; ödemeler rutin biçimde geciktirilmekte; çalışanlar nakdi ödeme almakta ve makbuzlar genellikle ancak açıkça talep edilmeleri halinde verilmektedir. Söz konusu olgular; kayıt dışı çalıştırılan işçiler, serbest meslek ve vergi kaçırma gibi kayıt dışılığın daha geleneksel tanımlarıyla etkileşim halindedir.  Kayıtlı ve kayıt dışı faaliyetler, çoğu kez aynı işletmede, yan yana varlığını korumaktadır. Örneğin, şirketlerin üretimlerinin  sadece belirli bir bölümünü kayıt altına aldıkları görülmektedir. İki anlayış, bu niteliktedir. İlk olarak; herkes aynı şeyi yapmaktadır: Vergi kaçırma ve ücretlerin eksik beyanı. İkinci olarak ise; 'Bize sunulan neyse, o kadarını ödüyoruz': Kamu hizmetlerinin düşük kalitesi ve kamudaki yolsuzluğun düşük vergi ahlakı yaratması. Herkesin aynı inançları taşıması halinde beyan edilmeyen ekonomik faaliyetler rutin ve kabul edilebilir hale gelmektedir."

Bu satırlar Dünya Bankası'nın (DB), bu yıl Mart ayında açıkladığı "Türkiye Ülke Ekonomik Raporu-Kayıt Dışılık: Nedenler, Sonuçlar, Politikalar" başlıklı raporun giriş bölümünü oluşturuyor. Madem sorunu rapordan alıntı yaparak yazımızın girişinde çarpıcı biçimde ortaya koyduk; DB'nin kayıt dışılık sorununu çözmemiz için bize yaptığı ilk öneriyi de aynen buraya alalım ve daha sonra raporun ayrıntılarına girelim: "Gerek uluslararası deneyim, gerekse Türkiye'deki kanıtlar kayıt dışılığın kapsamlı biçimde anlaşılması ve bütüncül politika müdahalesi gerekliliğine işaret etmektedir. Bu rapor kapsamında yürütülen analiz çalışması, Türkiye söz konusu müdahalenin özellikle teftiş ve denetim, çalışma yaşamına dair düzenlemelerde reformlar ile erişim ve iletişim faaliyetlerine odaklanması gerektiğini göstermektedir."

DB'nin raporu kayıt dışılığın tanımı ile başlıyor. Buna göre 'kayıt dışılık, devletten gizli yürütülen yasal ekonomik faaliyet' olarak tanımlanıyor. Kayıt dışılığı ölçme yöntemleri ile ilgili teknik ayrıntıları bir yana bırakırsak rapora göre, Türkiye'de kayıt dışılığın oranı GSMH'mizin yüzde 33'ü düzeyinde tahmin edilmiş (Türkiye'de 2008'de GSYH 742, 2009'da ise 617 milyar dolar oldu. Aynı oran geçerli ise kayıt dışı ekonominin büyüklüğü 2008'de 245, 2009'da ise 204 milyar dolardır).

Bu oranı anlamlı kılmak için Türkiye gibi orta gelir düzeyine sahip ülkelerle karşılaştırması da yapılmış. Buna göre Türkiye'de işletmelere yönelik yapılan bir ankete katılanların yüzde 63'ü; ekonomide, vergi nedeniyle satışların yüzde 100'ünden daha azının beyan edildiğini düşündüğünü bildirmiş. Söz konusu oran Brezilya'da yüzde 83, Hindistan'da yüzde 59, Çin'de yüzde 49 ve Rusya'da yüzde 40 çıkmış. Ancak DB, ülkenin kişi başına düşen gelir seviyesi dikkate alındığında bunun çok aşırı bir oran olmadığını da belirtiyor.

Türkiye'de kayıt dışılık en çok genç çalışanlar, yaşlı çalışanlar ve  kadınlar arasında yaygın. Türkiye'de ilk olarak, kayıt dışılık oranları 15-19 yaş aralığında gençler arasında bir hayli yüksek (yüzde 80 civarında) ve yaş arttıkça hızla düşüyor. Kayıt dışılıkta asgari oranlara kadınlarda 25-29 yaşlarında, erkeklerde  ise 35-39 yaşlarında rastlanıyor. Bu yaşlardan sonrasında emeklilik yaşına kadar artış ise devam ediyor. Söz gelimi 50-54 yaş arasındaki kayıt dışı çalışma oranı yüzde 60. Emeklilik yaşına kadar işsizliğin artmasında,  Türkiye'de birçok kişinin erken emekli olmayı tercih etmesi etkili.

DB, erken emeklilik yaşına neden olan faktörler arasında yüksek emekli aylığı oranları ve resmi emeklilik yaşından önce daha genç yaşta  emekli olanlar için emeklilik gelirinde herhangi bir kesinti öngörmeyen kuralların bulunmasını gösteriyor. Ayrıca, emekliler aldıkları emekli maaşları üzerinden vergi ödemiyor, katkı payı ödemeden tam sağlık sigortasına hak kazanabiliyorlar.

DB'ye göre kayıt dışılık en çok, 10 veya daha az kişi çalıştıran işletmeler (mikro işletmeler) arasında yaygın. Türkiye'deki bireylerin çoğunluğu (her 10 kişiden 6'sı) 10 kişiden az çalışana sahip işletmelerde istihdam ediliyor. Hal böyle olunca bu işletmelerde çalışanlar arasında en yüksek kayıt dışılık oranları görülüyor (yaklaşık yüzde 70). Ancak, Türkiye'deki küçük işletmelerin payı 2001 yılından beri düşüyor ve bu eğilimin kayıt dışılıkta yaşanan genel azalmaya katkıda bulunma ihtimali var. Raporda; orta ve büyük ölçekli işletmelerde çalışanlar arasındaki kayıt dışılığın artmasına dikkat çekilirken (söz gelimi 25-49 işçi çalıştıran işletmelerde kayıt dışılık 2001'de yüzde 12 iken 2006'da yüzde 18'e çıkmış), bu oranın sadece küçük ölçekli işletmelerde hafif bir iyileşme sergilediği anlatılıyor. Sektörel olarak ise en büyük kayıt dışılığın tarım sektöründe olduğu (2006'da yüzde 86) ifade  ediliyor. 

Rapora göre Türkiye'de devlet, tüketimden ve iş gücünden önemli miktarda gelir toplarken, gelir ve kurumlar vergisinden ise daha az gelir elde ediyor. Türkiye'de vergi sisteminin; önemli oranda emeğin ve tüketimin vergilendirilmesine dayandığı ve  sermayenin vergilendirilmesinin daha orta düzeyde bulunduğu belirtiliyor. İş gücü üzerindeki vergilere ek olarak; nispeten yüksek tüketim vergileri uygulandığı, kurumlar üzerindeki vergi yükünün nispeten düşük olduğu, mülkiyet vergilerinin de nispeten düşük oran bulunduğuna dikkat çekiliyor. DB, gelir vergisindeki çarpıklığa da vurgu yaparken kayıt dışı sektörün büyüklüğü dikkate alındığında; nüfusun sadece küçük bir bölümünün (yaklaşık 1,7 milyon veya çalışma çağındaki nüfusun yüzde 4'ünden azı) gelir vergisi ödediğine dikkat çekti. Gelir vergisinden elde edilen gelirlerin GSYH'daki ve toplam vergi  gelirlerindeki payının nispeten düşük olduğu ve yakın zamanda azaldığı da ifade  edildi. 2006 yılında gelir vergisinin getirisinin GSYH'nın yüzde 4'ünden ve toplam vergilerin yüzde 16'sından daha az olduğu; bunun OECD ortalamasından düşük, gelir vergisinin düşük paya sahip olması eğiliminin ise birçok yükselen piyasa ekonomisinin ortak özelliği olduğu vurgulandı.

DB raporunda mükelleflerin yüksek kalitede kamu hizmetlerinden yararlanacaklarına inanmaları halinde vergi kaçırmanın düşük olmasının muhtemel olduğu da ifade edildi. Türkiye'de vergi yükünün yüksek olduğu algısının yaygın olduğuna dikkati çekilen raporda, “İnsanlar vergilerinin yüzde kaçını gerçekte ödemektedir?” sorusuna cevaben, ankete katılanların sadece yüzde 4'ünün vergilerinin tamamını ödediklerini ifade ettikleri kaydedildi. Ancak, uluslararası karşılaştırmalara bakıldığında, özellikle yakın  zamanda gerçekleştirilen değişikliklerden sonra, Türkiye'deki vergi oranlarının  benzer ülkelerdekilerden çok da yüksek olmadığının görüldüğü vurgulandı. DB'nin "İş Yapma-2009" çalışmasına göre Türkiye'de kar üzerinden alınan yüzde  45,5'lik toplam vergi oranının benzer birçok ülkeden daha düşük düzeyde bulunduğu  hatırlatıldı.

DB raporunda, iş gücü piyasalarının esnekliğini artıran bir iş kanununun, kayıt dışılığı teşvik eden faktörleri azaltması ve kayıt altına alma faaliyetlerini işverenler için daha düşük maliyetli yapmasının muhtemel olduğu  vurgulandı. Türkiye'deki iş gücü düzenlemelerinin, uluslararası karşılaştırmalara  göre oldukça katı olduğuna dikkati çekilen raporda, söz konusu  katılığın, istihdamı koruma kanunlarından, bilhassa geçici ve belirli süreli iş  sözleşmelerindeki sınırlamalar ve işverenlerin yüksek kıdem tazminatlarıyla  korunan sürekli istihdam açılarından kaynaklandığı ifade edildi. Raporda işletmelerin bu esnekliği elde etmek için başvurabilecekleri en basit  yolun kayıt dışı istihdam olduğu ifade edildi.

Raporda, istihdam  kısıtlamalarına ve sözleşme feshi maliyetlerine ek olarak, çalışanların beyan edilmemelerinin ardındaki bir diğer muhtemel nedenin ise ücret dışı iş gücü  maliyetini yükselten işsizlik sigortası primleri olduğu bildirildi. Raporda söz konusu ödemeler ve diğer ücret dışı iş gücü maliyetlerinin, en çok düşük ücretle çalışanları etkilediğine de dikkati çekildi.

 Raporun genel verileri böyle. Yazının girişinde yaptığımız gibi sonunda da, kayıt dışılıkla mücadelede yapılması gerekenlere ilişkin rapordaki ilginç birkaç öneriyi sıralamak gerekli diye düşünüyorum:

"Uluslararası deneyimler ve Türkiye'de yürütülen anket çalışmalarının sunduğu kanıtlar, iletişim ve erişim çalışmalarının oynayabileceği önemli role işaret etmektedir. Bu yönde alınacak tedbirler, kayıtlı ekonomik faaliyetlerin faydalarının çalışanlar, haneler ve işletmeler nezdinde vurgulanmasını sağlayacaktır. Kayıtlı faaliyetlerin faydaları konusunda ulusal ve bölgesel düzeyde bilgi sunumu, insanların algılarını ve tercihlerini değiştirebilir. Sendikalarla, STK'larla ve iş dünyasıyla uzlaşmaya varılması, hem reform sürecinin daha fazla kayıtlı faaliyeti sağlayacak biçimde idare edilmesi hem de kayıt dışılığın toplumsal açıdan kabul edilemez ve etiğe aykırı biçimde algılanması için kritik önem taşımaktadır. Zaman içinde kayıtlı işlemlere, kayıtlı sözleşmelere ve kanunlar/düzenlemelerle uyumlu uygulamalara geçiş ve pozitif sosyal normlar, Türkiye'de sürdürülebilir büyüme ve kalkınma için çok daha sağlam bir temelin inşasına yardımcı olabilir."

(Bu yazı TSE'nin yayın organı Standard Dergisinin Mayıs-2010 tarihli sayısında yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder