Cahit UYANIK
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump’ın,
dış politik açılımlarının temelinde tamamen ekonomik çıkarlar bulunduğu artık
neredeyse kesinleşti. ABD’nin diğer ülkelerle ilişki kurma biçimini değiştirebileceği
için, yaşananların belki de ileride “Trump Doktrininin Oluşma Süreci” şeklinde
adlandırılma ihtimali bile var.
Doktrin (öğreti); hükümet politikalarının veya
uygulamalarının dayandığı beyan edilmiş değerler bütünü anlamına geliyor.
Hafızalarımızı yokladığımızda 1947 yılında kabul edilen ve ‘Sovyet Tehdidi’ne
karşı yapılacakları içeren ‘Truman Doktrini’ni anımsamak mümkün. “Güvenlik”
odaklı bu doktrinin etkileri halen -Soğuk Savaş yıllarındaki kadar olmasa da-
ABD ve tüm dünyada görülebiliyor. İşte Trump; adını koymadan, çerçevesini çok
net çizmeden, el yordamıyla yürüttüğü ekonomik boyutu hayli güçlü dış politik
açılımlarında, ardı ardına başarılar kazanırsa “Trump Doktrini” kavramsal ve
hukuksal bir çerçeveye oturabilir. Bu da önümüzdeki onlarca yıl tüm dünyayı etkileyebilir.
Trump’ın dış politik açılımlarını yürütmek için kullandığı
iki araç var: Ham petrol ve ekonomik korumacılık… Bu iki aracın üzerlerinde
denendiği iki önemli ve büyük ülke ise İran ve Çin… Trump İran’a karşı ham petrol,
Çin’e karşı ise ekonomik korumacılığı yoğun biçimde, neredeyse göze göz dişe
diş şeklinde kullanıyor. ABD’nin bu iki önemli ülkeyle son dönemdeki
ilişkilerine ayrıntısıyla değineceğiz ama Trump’ın bu politikalarının ilk
denemesini Kuzey Kore üzerinde gerçekleştirdiğini kolayca söyleyebiliriz.
Nükleer denemelere karşılık, Birleşmiş Milletler (BM) kürsüsünde
bir başka devletin başkanını açıktan hedef alıp “Roket Adam” şeklinde küçümsemekle
ilerleyen Kuzey Kore-ABD kapışması; aslında gizli Çin-ABD çekişmesiydi. Çünkü,
Kuzey Kore dış ticaretinin neredeyse tamamını Çin ile yapıyordu. Trump, 2017
yılında Kuzey Kore ile iş yapan herkesle ekonomik ilişkilerini kesebileceği
tehdidini savurup, BM’den bu yöne doğru giden ekonomik yaptırım kararları
çıkarttırarak; aslında Çin’in bütün ekonomisini hedef alıyordu. Nitekim Kuzey
Kore Devlet Başkanı Kim Jong Un’un 2018 başındaki Çin’in başkenti Pekin’i
ziyaretinin ardından, hızla Güney Kore’ye barış mesajları yolladığı görüldü. Bunu
ise Kim’in Trump ile buluşma randevusu izledi.
Görülüyor ki; ABD’nin geçiş yaptığı bu yeni politikada
aslında kimse kalıcı bir düşman değil. Öyle ki Trump, 12 Haziran 2018’de
Singapur’da Kim Jong Un’la yapacağı görüşmenin anısına bir hatıra parası bile
bastırdı ve bu paranın üzerinde Kim’den “Yüce Lider” diye söz edildi… Ancak aynı
günlerde ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence, Kuzey Kore Lideri Kim
Jong-un'un Başkan Trump'ı "oyalamaması" gerektiğini belirterek, “Bu,
büyük bir hata olur. Anlaşma olmazsa, Kuzey Kore'nin akıbeti Libya gibi
olabilir” uyarısında da bulunmayı ihmal etmedi.
Kuzey Kore örneğini
bir tarafa bırakırsak… ABD Başkanı Trump’ın İran’la 2015 yılında imzalanan
Nükleer Anlaşma’dan ayrılması ise ekonomik temelli dış politika açılımlarının
yeni bir örneğini oluşturdu. Trump, anlaşmadan ayrıldığını açıkladığı aynı
dakikalarda, kısa süre içinde bu ülkeye yönelik yeni ve güçlü ekonomik
yaptırımlar uygulayacağını da bildirdi. ABD’nin yeni Dışişleri Bakanı Mike
Pompeo ise birkaç hafta sonra İran’a ekonomik yaptırımların kalkmasını 12 şarta
bağladı. Bu şartlar, İran’ın Orta Doğu’daki etkinliğini neredeyse sıfıra
indirecek bir listeydi. Pompeo şartları sıralarken “Tarihteki en
güçlü baskı ve yaptırımla İran’ı ezeceğiz.
Yaptırımların
yeniden uygulanmasının ve İran rejimi üzerindeki baskının devam etmesinin, bazı
ortaklarımız için mali ve ekonomik zorluklar yaratacağının farkındayız. Doğrusu
aynı ekonomik zorluklar Amerika için de geçerli. Bazı piyasalar var ki bizim iş
dünyamız da bu pazarlarda olmak istiyor. Onların endişelerini dinlemek
istiyoruz ancak biliyorsunuz ki İran'da yasaklı iş yapanları sorumlu tutacağız"
diyerek herkese göz dağı vermeyi de ihmal etmedi.
1980 yılından bu yana kanlı-bıçaklı bir görünüm veren
ABD-İran ilişkilerinde, ekonomik yaptırım dozunun artırılması ve genişletilmesi
nasıl bir sonuç verecek, şu anda bilinmiyor. Çünkü diğer ülkelerin ABD
yaptırımlarını delmek için çeşitli yollar denedikleri geçmişte görüldü. Yeni
gelinen aşamada da, Avrupa Birliği dahil bu arayışlar başladı. Ancak ABD
ekonomisinin tüm dünyayla yakın ilişki içinde bulunması, dünya finans
sisteminin odağının ABD’de bulunması ve rezerv para durumundaki doların gücü
sebebiyle yaptırımların kolayca aşılamayacağı düşünülüyor.
İran’a yönelik yaptırımların ilk aşaması 6 Ağustos 2018’de
devreye girecek. Dolarla, altın ve değerli maden-metallerle ticaret ile
otomotiv sektörüne yönelik kısıtlamalar başlayacak. Yaptırımlarda ikinci aşama
ise 4 Kasım 2018’de devreye girecek. Gemicilik, sigorta ve diğer sektörlerdeki
yaptırımlar uygulamaya alınacak. Ancak; 2015’te İran ile imzalanan nükleer anlaşmanın
Obama yönetimindeki mimarlarından olan ve halen Brookings Enstitüsünde çalışan
Richard Nephew, Türk medyasına verdiği bir demeçte ilginç bir ayrıntıyı
paylaştı.
Nephew ABD’nin halen, ambargo döneminde diğer ülkelerin “İran
petrolünden ne kadar daha az alması gerektiği üzerinde çalıştığını” söyledi.
Buna göre ABD Dışişleri Bakanlığı 4 Kasım 2018’de, her ülkenin İran’dan
alabileceği azaltılmış petrol miktarlarını ilan edecek. Bu da ABD ekonomik
yaptırımlarının yeni, nasıl uygulanacağı bilinemez ve delindiğinde ne gibi
sonuçlarla karşılaşılacak bir boyuta geçtiğini ima ediyor. Nephew’in açıkladığı
bu yeni modelin en çok etkileyeceği ülkelerden biri Türkiye olacak. Çünkü
Türkiye’nin ham petrol alımlarında İran’ın payı 2015 yılında yüzde 22 iken, nükleer
anlaşmanın ardından 2016’da yüzde 28’e ve geçen yıl ise yüzde 44’e kadar
yükseldi. Şimdi ABD’nin İran’dan ham petrol alımı için, Türkiye’ye
getireceği kota merakla bekleniyor. Ancak bu kotanın çok az olacağı tahmin
ediliyor.
ABD’nin kendi ekonomik çıkarlarını ön planda tutan yeni dış
politikasının en çarpıcı boyutlarından biri ise Çin’le sürdürdüğü ticaret
müzakerelerinde düğümleniyor. ABD Hazine Bakanı Steven Mnuchin, Çin ile ticaret anlaşmazlıklarının
çözülmesi için yürütülen müzakerelerin sonuç vermeye başladığını kaydederek
"Anlamlı bir ilerleme kaydettiğimizi düşünüyorum. Şimdi işler iki tarafın
müzakerelerde alınan kararları uygulamasına bağlı. Çin, müzakerelerde verdiği
taahhütleri tutmazsa, önerdiğimiz gümrük tarifelerini uygulamaya başlarız. Eğer
sorunlar çözülmezse ve istediklerimizi alamazsak, Başkan Trump tarifeleri her
zaman geri getirebilir" diye konuştu.
Mnuchin, önümüzdeki yıllarda tarımsal ürünlerin
yanı sıra Çin’e yıllık 50-60 milyar dolarlık enerji (petrol, doğal gaz)
satabileceklerini de söylemekten kaçınmadı. Böylece ABD’nin; Rusya ve İran gibi
ülkelerin yanı sıra (veya bunların yerine) Çin’in en önemli gıda ve enerji
tedarikçilerinden biri olmaya hazırlandığı da anlaşılmış oldu. Bu yolla Çin’in
ABD’ye verdiği 300 milyar dolarlık dış ticaret fazlasının önemli kısmı kolayca
kapatılabilecek. ABD, 2015 yılında yurt dışına ham petrol ihracatı yasağını
kaldırmış ve artırdığı üretimiyle 2018’de dünyanın en büyük petrol üreticisi
olacağı anlaşılmıştı. Zaten ABD’nin petrol ithalatı son 10 yılda yüzde 25
azalırken, son 1 yıldaki ihracatı üç kat arttı. ABD aynı zamanda büyük bir ham
petrol ithalatçısı… Ama giderek ithalat-ihracat farkını azaltıyor.
ABD öte yandan dünyanın en büyük sıkıştırılmış
doğal gaz (LNG) ihracatçısı ülkelerinden biri olmaya da hazırlanıyor. ABD’nin
2020 yılında Avustralya ve Katar’ın ardından üçüncü büyük LNG ihracatçısı
olması bekleniyor. Nitekim Türkiye de, 2016 yılında ilk kez ABD’den LNG ithal
etmişti. İzlediği dünyadaki petrol arzını azaltıcı politikalarla petrol ve
doğal gaz fiyatlarını yukarı iten ABD’nin, bu yeni dış ticaret ve dış ekonomi
politikasıyla pek yakında Türkiye’ye ham petrol satması sürpriz olmayacak gibi
görünüyor.
ABD Başkanı Trump’ın son bir yılda, ekonomik
temelli dış politika açılımlarıyla sağladığı ilerleme böyle… ABD’nin,
basketboldaki “tam saha baskı” taktiğine benzeyen bu dış politikalarının genel
bir başarı kazanmasının küçük, orta ölçekli veya büyük boyutlu tüm ülkeleri
etkilemesi kaçınılmaz. ABD halkının refahını artırmaya odaklı başarı ve
başarısızlığın Trump’ın 2020 yılı başkanlık seçimlerindeki kaderini yakından
ilgilendirdiği ise ‘herkesin bildiği bir sır’…
(İlginizi çekebilir)
TRUMP, EKONOMİK VAATLERİNİ HAYATA GEÇİRMEKTE ZORLANIYOR
TRUMP BAŞKAN: ABD'DE CEKETLERİ İLİKLEME ZAMANI
MODERN ÇAĞIN YENİ VE GİZLİ HÜKÜM SAHİPLERİ: MERKEZ BANKASI BAŞKANLARI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder