Geçen yıl Aralık ayının ortasında New York Times gazetesinde yayınlanan geniş bir analiz, ABD-Çin ekonomik ilişkilerini yakından izleyenlerin gözünden kaçmadı. Çünkü geçen yılın ilk aylarında; Çin’de başlayan Covid-19 salgını ve aynı günlerde ABD-Çin arasında imzalanan Faz-1 Ticaret Anlaşması nedeniyle Çin ekonomisinin zayıflamaya başlayacağı ve ABD ekonomisinin bu gelişmelerden olumlu etkileneceği yönünde bazı düşünceler dile getirilmişti. Ancak bu tahminlerden 10-11 ay sonra New York Times muhabiri Ana Swanson imzasıyla yayınlanan araştırma-haber hiç de öyle demiyordu:
Oysa bu analizin yayınlandığı New York Times’ın aynı sayfalarında bir yıl önce, yani 2019-Aralık ayında ABD-Çin Ticaret Anlaşmasının ilk fazının imzalanmak üzere olduğu belirtiliyordu. O dönemki başkan Donald Trump’ın bu anlaşmanın ABD ekonomisi açısından büyük bir başarı anlamına geldiğine dair sözlerine yer veriliyordu. Ancak bundan iki hafta sonra, 31 Aralık 2019 tarihinde Çin’in, Hubei eyaletine bağlı Wuhan kentinde kaynağı bilinmeyen gizemli bir solunum yolu rahatsızlığının ortaya çıktığını Dünya Sağlık Örgütü'ne resmen bildirmesiyle yepyeni bir döneme girildi. Bundan sonra yaşananları ise tekrar New York Times muhabiri Swanson’dan okuyalım:
“Bu malların çoğunun dünyadaki en büyük üreticisi olan Çin için bu (Covid-19
salgını) bir nimet oldu. Çin geçen ay içinde (Kasım-2020), geçen yılın aynı
ayına göre ihracatta beklenmedik bir yüzde 21,1 artışla 75,43 milyar dolarlık
rekor bir ticaret fazlası bildirdi. Bu sıçramanın başında yüzde 46,1 artışla
51,98 milyar dolara yükselen ABD’ye yapılan rekor ihracat geldi. Bu artış, bu
yılın başlarında Çin'de başlayan salgının o ülkeyle ticareti azaltmanın ve nihayet
fabrikaları ABD'ye geri getirmenin zamanı olacağını öngören her iki Amerikan
partisinin politikacılarının beklentilerini de aştı. ABD Başkanı Donald Trump, Mayıs
ayında yaptığı açıklamada (Küresel salgın bir kez daha güçlü bir ulus olunması
gerektiğini kanıtladı. Amerika imalatçı bir ülke olmalıdır. Onu geri
getiriyoruz) demişti. Trump'ın Çin malları üzerindeki kısıtlamalarına rağmen,
360 milyar dolardan fazla olan ithalat ve küresel tedarik zincirlerinin ABD'ye
geri döndüğüne dair çok az işaret var. Bunun
yerine, salgının ABD üzerindeki uzun süreli etkileri, yalnızca Çin'in üretim
pozisyonunu güçlendirmiş gibi görünüyor.”
Evet, bu araştırma-haber de gösteriyor ki 2020 yılı Çin adına;
Türkçedeki ‘Yiğit, düştüğü yerden kalkar’ atasözündekine benzer bir dönemin
aynasıydı sanki. Çin ekonomisi, Covid-19 şokunu yaşayan ilk ülke olması
sebebiyle geçen yılın ilk çeyreğinde yüzde 6,8 küçülmüştü. Bu küçülme ve
ekonomik daralmanın devam edeceği yönündeki beklentiler, salgının ve Faz-1 Ticaret
Anlaşmasının Çin’in ekonomik gücünü iyice zayıflatacağına dair tahminleri de canlandırdı.
Covid-19 sonrası dünyanın ekonomik düzeninin nasıl olacağına dair öngörülerin
çoğunun ilk maddesi, ‘Çin’in eskisi kadar önemli bir ekonomik güç olamayacağı’
yönündeydi. Çin’in küresel tedarik zincirinin odağında olma özelliğini
kaybetmeye başlayacağı; bunun yerine, dünyanın değişik bölgelerinde yeni
tedarik zincirleri oluşmaya başlayacağı tahminleri ciddi oranda taraftar
topluyordu.
Ancak Çin, Nisan ayı ile birlikte ekonomisini yavaş yavaş yeniden
canlandırmaya başladı. Karantina süreçlerinin neredeyse tamamen kaldırıldığı
ikinci çeyrekte ise Çin ekonomisi yüzde 3,2 büyüdü. Böylece Çin’in devasa
üretim gücünün, düştüğü yerden hamle yaparak dizleri üzerine kalktığı
anlaşılmış oldu. Çin’in üçüncü çeyrek
büyümesinin yüzde 4,9 olarak gerçekleştiği açıklandığında, ekonominin ayakları
üzerine dikildiği iyice görüldü. Bu
yazının yazıldığı tarihte Çin ekonomisi için dördüncü çeyrek ve 2020 yılının
bütünü için büyüme rakamları henüz açıklanmamıştı.
(Çin’in resmi açıklamalarına göre Covid-19 salgınından ölenlerin
sayısı henüz 5 bini bile bulmadı. Toplam vaka ise 85 bin civarında. Oysa ABD’de
24 milyon vaka, 396 bin ölüm kaydedildi. ABD’de Ocak-2021 itibarıyla, bir günde
ölenlerin sayısı 4 bini buluyor.)
Dünya Bankası’nın Küresel Ekonomik Beklentiler Raporu’nun Ocak-2021 sayısındaki tahminlere göre Çin’in 2020 yılında yüzde 2 büyüyeceği, bu verinin 2021’de yüzde 7,9 ve 2022’de ise yüzde 5,2 olacağı tahmin ediliyor. Covid-19 salgının henüz söz konusu olmadığı 2019 yılında, Çin ekonomisinin 2020 yılında yüzde 6 düzeyinde büyüyeceği öngörülmüştü. Covid-19 etkisi ile Çin’in büyümesi yüzde 2 olarak gerçekleşirse, büyüme oranındaki kayıp 4 puan olacak. Dünya Bankası, küresel ekonominin 2020 yılında yüzde 4,3 küçüleceğini tahmin ediyor. Yani bir anlamda Çin ekonomisi küçülen bir küresel ekonomi içinde, yüzde 2 gibi büyürse göreceli gücünü korumuş olacak.
(Dünya Bankası Çin’in yanı sıra Türkiye, Mısır ve Bangladeş’i
2020'de büyüme performansı göstermesi beklenen ülkeler olarak sıraladı.
Raporda, Türkiye ekonomisine ilişkin büyüme beklentileri 2020 yılı için yüzde
0,5, 2021 için yüzde 4,5 ve 2022 için yüzde 5 olarak belirlendi. Dünya Bankası,
Haziran 2020'de yayımlanan bir önceki Küresel Ekonomik Beklentiler Raporu'nda
ise Türkiye ekonomisinin 2020'de yüzde 3,8 daralacağını, 2021'de yüzde 5
büyüyeceğini tahmin etmişti.)
Çin ekonomisinde böyle bir manzara varken ABD ekonomisi 2020’nin ilk çeyreğinde yüzde 5, ikinci çeyrekte yüzde 32,9 küçüldü; üçüncü çeyrekte ise yüzde 33,1 büyüdü. Dünya Bankası, ABD ekonomisinin 2020 yılında yüzde 3,6 küçüleceğini öngörürken, 2021’de yüzde 3,5 büyüyerek son iki yılda ancak 2019’daki düzeyine ulaşabileceğini öngördü. Aynı tahminlere göre Çin’in 2021 yılında (Yüzde 6'lık kendi ortalama büyüme trendinin üstüne de çıkarak) yüzde 7,9 büyüyeceği ve 2020 yılındaki 4 puanlık büyüme kaybını telafi edebileceği öngörülüyor. Çünkü küresel ekonominin 2021 senesinde yüzde 4 büyümesi öngörülüyor ki, böylece Çin’in büyümesi küresel büyümenin 4 puan üzerinde gerçekleşecek.
Çin ayrıca, 2020 yılında dünya ekonomileri
üzerindeki etkisini artıracak iki önemli uluslararası anlaşmaya da imza koydu.
Dünyanın en büyük serbest ticaret anlaşması olan Bölgesel Kapsamlı Ekonomik
Anlaşması (RCEP) ve Avrupa Birliği ile Yatırım Anlaşması… RCEP, 8 yıl süren müzakerelerin ardından Çin'in de
aralarında bulunduğu Asya-Pasifik bölgesindeki 15 ülke tarafından 15 Kasım 2020
tarihinde imzalandı. Anlaşma bünyesinde ASEAN üyeleri Brunei, Kamboçya,
Endonezya, Laos, Malezya, Myanmar, Filipinler, Singapur, Tayland ve Vietnam ile
birliğin diyalog ortakları Avustralya, Çin, Japonya, Güney Kore ve Yeni Zelanda
yer aldı. Anlaşmada Trump döneminde Trans Pasifik Ortaklığı’ndan (TPP) 2017’de
çekilen ABD yer almadı. Hindistan ise bu anlaşmaya katılmayı planladı ancak
ucuz Çin ürünlerin ülkesine girmesinden endişe duyarak, geçen yıl RCEP
müzakerelerinden çekildi. RCEP ülkeleri, Dünya Ticaret Örgütü verilerine göre
2,2 milyar insan ve 24,8 trilyon dolar toplam GSYİH ile küresel hasılanın
yaklaşık yüzde 30'unu oluşturuyor. Bu özelliği ile dünyadaki en geniş kapsama
alanı olan ticari birlik olma özelliğindeki RCEP Çin, Japonya ve Güney Kore’yi de
ilk kez aynı anda bir serbest ticaret anlaşması altında bir araya getiriyor.
Yeni serbest ticaret anlaşmasının dünyanın
en hızlı ekonomik büyümesine sahip olan bölgesinde Çin'in konumunu ve nüfuzunu
güçlendirmesi bekleniyor. Çin'in Asya-Pasifik bölgesindeki ekonomik
hakimiyetini arttıracağı öngörülürken ABD ve Avrupalı şirketleri serbest ticaret
bölgesinin dışında bırakarak dezavantajlı konuma getireceği düşünülüyor.
RCEP’in daha mürekkebi
kurumamışken Çin, 2020 yılının son günlerinde yani 30 Aralık 2020 tarihinde
Avrupa Birliği ile Yatırım Anlaşmasına imza koydu. Müzakereleri 7 yıldan bu
yana süren AB-Çin Yatırım Anlaşması (CAI) ile AB yatırımcılarının Çin
piyasalarına daha fazla erişebilmesi amaçlanıyor. Anlaşma ile Çin'in otomotiv,
finansal hizmetler, sağlık ve telekomünikasyon gibi çeşitli sektörleri Avrupalı
yatırımcılara açılacak. Çin'deki kamu şirketleri hizmet alımlarında AB
firmalarına ayrımcılık yapmayacak. Çin'deki kamu desteklemeleri daha şeffaf
olacak. Çin'deki zorunlu teknoloji transferi uygulaması yasaklanacak. AB
piyasaları da Çinli yatırımcılara açık olmayı sürdürecek. Anlaşma Avrupalı
şirketlerin Çin pazarında yatırım yaparken çekindiği birçok meseleye (Çinli
ortak alma zorunluluğu, işçi haklarına saygı gibi) çözüm içerirken, Çinli
şirketlerin AB pazarlarına daha kolay girebilmesine de kapı aralıyor. AB bu
anlaşma ile RCEP’in olumsuz etkilerinden de kendini koruyabilecek. Çin’in 7-8
yıldır sessiz sedasız sürdürülürken, pandeminin en yoğun yaşandığı ortamda
müzakerelerini hızlıca bitirerek imzaladığı bu iki anlaşmanın gerekli
parlamento onayları tamamlanarak en geç 2022 yılında yürürlüğe girmesi
hedefleniyor.
Bu yazı boyunca anlattıklarımız, Türkiye’de ‘Ejderhalar Ülkesi’ olarak da bilinen Çin’in, 2021 yılından itibaren daha yüksek sesle kükreyerek tüm dünyayı daha fazla etkisi altına alabileceğini gösteriyor. Öyleyse; ‘Covid-19 sonrası yeni dünya ekonomik düzeni nasıl olabilir?’ sorusuna cevap arayanların ilk yazmaları gereken maddenin artık, ‘Covid-19 sonrası Çin’in dünya ekonomisi için önemi iyice artmıştır’ olması gerekir gibi geliyor bana…
(Bu yazı Diplomatik Gözlem Dergisinin Şubat-2021 sayısında yayınlanmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder