11 Temmuz 2023 Salı

KAPAK HABERİ / 1. YILINDA 5 NİSAN KARARLARI / NE GETİRDİ, NE GÖTÜRDÜ? / YENİ DEVALÜASYON GÜNDEMDE Mİ?

Bu çarşamba 5 Nisan Kararlarının birinci yıldönümü. Ekonomideki tüm denge ve oluşumları alt-üst eden bu kararlar, Türkiye'yi nereye doğru götürüyor? 5 Nisan'a nasıl gelindi? İşadamı ve politikacılar bu kararları nasıl değerlendiriyor?

Cahit UYANIK (Ankara)

Alaattin ÇİFTÇİ (İstanbul)

"Bu programın amacı enflasyonu hızla düşürmek, Türk Lirasına istikrar kazandırmak, ihracat artışını hızlandırmak, ekonomik ve sosyal kalkınmayı, sosyal dengeleri de gözeten sürdürülebilir bir temele oturtmaktır."

Başbakan Tansu Çiller, Yardımcısı Murat Karayalçın ile birlikte 5 Nisan 1994 öğle saatlerinde 'Ekonomik Önlemler Uygulama Planı'nın amacını böyle açıklıyordu. Aslında 5 Nisan'a giden yol 26 Ocak 1994 akşam üzeri açılmıştı. Aylardır faiz düşürme inadıyla borçlanamayan Hazine ve Merkez Bankası, o gün döviz piyasalarının ipini elden kaçırmıştı. Serseri para, önce borsayı 20 binden 29 bine sıçratmış, kar realizasyonunun peşinden dövize yönelip piyasayı allak bullak etmişti. 

Gelenekselleştiği üzere her gün saat 16 civarında açıklanan ertesi günün döviz kurları bir türlü ajans telekslerinden dökülmüyordu. Gazete büroları, "Devalüasyon mu yapıyorlar?" diye soran vatandaşların telefonlarından felç olmuştu. Eh, ne de olsa evden otomobile, tüketici kredisinden ev kirasına dövizle borçlanmaya alışılmıştı. Devalüasyon, borç ve ödemelerin bir anda kabarmasına yol açacaktı.

Başbakan Çiller, alelacele ekonomi bürokratlarını Konut'ta topladı. Piyasayı sakinleştirmek için gece yarısı yüzde 13,9'luk devalüasyon açıklandı. Devalüasyona rağmen piyasanın inisiyatifi devletin eline geçemedi. Dövizle oynamayı seven bazı bankalar, sıcak odalarında oturup telefonla parasını yöneten spekülatörler biçilen bedeli yetersiz buldular. Dövizi sakinleştirmek için yapılan müdahalelere 2 ayda yaklaşık 4 milyar dolar harcandı. Şubat ayı ortasından itibaren Hazine ve DPT'de "Bu krizden nasıl çıkabiliriz?" konulu birçok araştırma yapıldı. 

Mart ayı başlarında Başbakan Çiller ve Devlet Bakanı Aykon Doğan'ın sonu gelmezmiş gibi görünen gece toplantıları başladı. 5 Nisan Paketi'nin ilk hatları burada belirginleşti. Paketin ismi başlangıçta Ekonomik Aksiyon Planı idi. Fakat sonradan ne olduysa oldu, ismi değiştirildi. Paketin ayrıntıları kamuoyundan ciddi bir şekilde gizlenebildi.

Kazık fren...

5 Nisan'da 32 sayfaya sığdırılan Ekonomik Önlemler Uygulama Planı açıldığında şu görüldü: 

Devletin 'şirazesi kopan' harcamaları kısılmak isteniyordu. Bu sayede devletin borçlanma ihtiyacı ve dolayısıyla borç faizi ödemeleri azaltılacaktı. Bu, iç borç faizleri ve dolayısıyla ekonomideki genel faiz yapısına da yansıyacaktı. Döviz kuru politikasındaki köklü değişikliklerle de tüm ekonominin alt-üst edilip, kısılan iç taleple oluşan ürün fazlasının ihracata yönlendirilmesi planlanıyordu. Böylece sıcak para yerine sağlıklı döviz kaynaklarına geri dönüş yapılacaktı. Bütün bunlar gösteriyordu ki, 1988'den bu yana kendince fakat tehlikeli bir düzen kurmuş olan ekonomiye 'kazık fren' basılıyordu.

Bu kadar güçlü bir frenleme hareketinden sonra ilk dökülenler ücretliler oldu. Ekonominin tüm sektörlerindeki işletmeler, maliyetlerini kısmak için işçi çıkarımına yüklendi. Resmi rakamlar bile 650 bin kişinin işsiz kaldığını gösteriyordu. Ancak emek piyasasında kaçak çalışmanın boyutları çok büyüktü. Bazı uzmanlara göre bu rakam 1 milyonu geçmişti. Memurlar ise iş güvencesine sahipti, Ancak Temmuz ayında 220 bin liralık zammı aldılar ve bozdurup bozdurup harcadılar. Ekonominin Haziran ayında 'deep-point'e vurduğu artık herkesin kabulüydü. Devlet İstatistik Enstitüsü  (DİE) Başkanı Orhan Güvenen'in açıkladığı yüzde 11'lik 'küçülme' rakamının intikamı, görevden alınarak OECD Temsilciliği'ne atanarak alınıyordu.

Bu arada eline 1 milyon lirayı geçirenin döviz büfesi önünde kuyruğa girdiği dönem kapanmıştı. 5 Nisan günü resmi kurda dolar, sessiz sedasız 21 bin liradan 34 bin liraya çıkarıldı. Bu, ikinci bir devalüasyon anlamına geliyordu. Üstelik Merkez, kuru belli kriterlere göre belirlediği 10 banka ile anlaşarak açıklayacaktı. Bu sisteme başlangıçta güvensiz yaklaşıldı. Dolar, bir-iki gün içinde 41 bin tavanından döndü. Hükümetin açıkladığı 38 bin liralık döviz hedefi daha ilk günden delinmişti. Ancak kararlı tutumla beraber döviz 28-29 bin sınırına kadar düştü.

"Borçlanırsak borcumuzu öderiz"

Yaz ayları devletin kasası durumundaki Hazine'ye oldukça zor günler yaşattı. Hazine, bir türlü borçlanamıyordu. IMF Heyetine de danışılarak yıllık bazda yüzde 200 basit faizle 'şok faizli bonolar' çıkarıldı. Bu, dövizin direncini kıran en önemli etkenlerden biriydi. Bankalararası para piyasasında yıllık yüzde 5 bini bulan gecelik faizler de düştü. Sokaktaki insan 40 trilyon lirayı yüzde 200 faizle yatırmıştı ama geri ödenip ödenmeyeceğini kestiremiyordu. Dönemin Hazine Müsteşarı Osman Birsen "Borçlanabilirsek borcumuzu geri öderiz" diyordu. Neyse, Eylül ayına kadar bono faizleri yavaş yavaş düşürülerek itfalarda bir sorun yaşanmaması sağlandı. 

DYP-SHP Hükümetini zorlayan en önemli olaylardan birisi de özelleştirmeydi. Hükümet, iki kere özelleştirmeyi düzenleyen KHK kabul etmişti ama Ankara Milletvekili Mümtaz Soysal Anayasa Mahkemesine başvurarak bunları iptal ettirmişti. Sonunda Soysal'la anlaşıldı ve bir özelleştirme yasası hazırlıkları başlatıldı. Ancak Çiller, bütçe açığı hedefindeki 30 trilyonluk sapmanın özelleştirme yapılamadığı için ortaya çıktığını belirterek Soysal'ı suçluyordu. Kasım ayı sonunda çıkan Özelleştirme Yasasında, gelirlerin bütçe açıklarının kapatılmasında kullanılamayacağı maddesi Çiller'e, Soysal'ın yanıtı niteliğindeydi.

Sonuçlar bu yıl alındı

5 Nisan Kararları, aslında ilk ciddi sonuçlarını 1995 Mart ayından itibaren vermeye başladı. Devlet, yaklaşık 2 yıllık bir aradan sonra 9 ve 12 aylık vadelerle borçlanabildi. Bu, mali piyasalara güven geldiğinin ve devleti yeniden ciddi bir otorite olarak kabul etmeye başladığının göstergesiydi. İç piyasada sağlanan bu güven, henüz dış piyasada sağlanamadı. Standart and Poors, Moody's gibi uluslararası rating kuruluşları henüz kredi puanımızı yükseltmiş değiller. Yabancı bankalar Türkiye'ye kredi vermek için sendikasyon oluşturmayı yeni yeni kabulleniyorlar. Türkiye, proje kredilerini bile ancak Başbakan'ın ağırlığını kullanarak koparabiliyor. Öte yandan bu yılki toplam 11,5 milyar dolarlık dış borcun 1-1,5 milyar doları ancak ödendi. 5 Nisan'ın ve dolayısıyla Başbakan Tansu Çiller'in bundan sonra çözmesi gereken en önemli sorunu bu gibi görünüyor.

Kararların sonuçları hakkında ne diyorlar?

Prof. Dr. Erdoğan Alkin, yeni bir devalüasyon beklemediğini belirterek, 5 Nisan Kararlarının mali krizi kestiğini söylüyor. Hatta bu operasyonun Meksika'dan daha başarılı yürütüldüğünü savunan Alkin "Ancak Türkiye'de devlet sektörünün büyüklüğüne koşut olarak yüksek bir kamu açığı var. Nüfus artışı hızlı biçimde sürüyor. Kentleşme hızlı ve sağlıksız. Tüm bunlar makro ekonomik dengeleri bozuyor" diyor. Bu arada büyümedeki gerilemeye karşın enflasyonun düşmediğine de dikkat çeken Alkin, demokrasi ile yönetilen ülkelerde daha sert tedbirlerin alınmayacağını ve bu yüzden programın orta ve uzun vadeye yayılması gerektiğini savunuyor.

Prof. Dr, Mehmet Altan 5 Nisan Kararları sonucu ortaya çıkan parasal durumun Türkiye gerçeğini göstermediğini belirterek, sadece parasal göstergelerin tartışılmasından duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor, Altan'a göre 5 Nisan'da Türkiye'nin gırtlağı sıkılmış ve hırıltısı böyle kesilmiş... Türkiye'de yapısal sorunların tartışılmadığını ileri süren Prof. Dr. Mehmet Altan, bu yapısal sorunlar çözülmediği sürece hangi tedbir alınırsa alınsın ekonominin düzelemeyeceğini söylüyor. Bu bağlamda Altan, Türkiye'nin en temel sorununun üretimsizlik ve adaletsiz paylaşım olduğuna dikkat çekerek "Tarımsal üretimdeki sorun yüzünden Türkiye'nin yarısı felç. Aktif nüfusun 10 milyonu tarımda çalışıyor. Bu nüfusun ürettiği ise ekonomik faaliyetler toplamının yüzde 15'i kadar. Oysa hemen katma değeri yüksek ürünlere yönelmek lazım. Aktif nüfusun kalan 10 milyonu ise toplam üretimin yüzde 85'ini gerçekleştiriyor. Bu çarpıklığın yanı sıra Türkiye bütçelerinin üçte birinin 5 bin kişi ya da kurumca paylaşıldığını düşünün..." diyor.

Devalüasyon olabilir

Kentbank Genel Müdürü Mete Kılıç ise 5 Nisan Kararlarının çok isabetli olduğunu ancak ekonomik kararlarla siyasi kararların bir arada yürümediğine dikkat çekiyor. Türkiye'nin 5 Nisan Kararlarının tam neticesini almak üzereyken Kuzey Irak'ta bir harekata girişmek zorunda kaldığını anlatan Kılıç, ekonominin bu operasyondan olumsuz etkileneceğini ve enflasyonun artışına paralel olarak devalüasyon yapılabileceğini söylüyor ve hemen ekliyor: "Ne yapalım katlanırız, bu ülke davasıdır."

İstanbul Ticaret Odası (İTO) Yönetim Kurulu Başkanı Atalay Şahinoğlu "Üretim, ticaret ve işsizlikteki olumsuz gidişin, olumlu yöne döneceğine dair ciddi işaretler henüz yok" diyerek 5 Nisan Kararlarının sonuçlarının alınamadığını vurguluyor. Şahinoğlu "Makro dengelerin ana göstergeleri olan rakamlar 1994 yılının Türkiye ekonomisi yönünden ihracat ve cari işlemlerdeki olumlu gelişmeler dışında son derece olumsuz geçtiğini göstermektedir. Olumlu sayılan dış ticaret rakamları da özel sektörün dinamik gücü sayesinde tahminlerin üzerinde bir ihracat performansı göstermesi sonucu elde edilmiştir" diyerek şunları söylüyor:

"Ekonominin gidişine iyimser bakmak istendiğinde; artık ekonomi dibe vurdu, bundan böyle çıkışa geçecektir denebilir. Ayrıca şirketler ve bankalar genellikle  borçlarını tasfiye edip ağır yüklerden bir ölçüde kurtulmuşlardır. Gümrük Birliğinin olumlu sonuçlar vermesi beklenebilir, şirket karlılıkları tatminkar olmuştur denebilir. Ancak bu ifadeleri ihtiyatla karşılamak gerekmektedir. Çünkü gelişmenin ana unsuru üretim yani reel kesimin hareketlenmesidir. Halbuki reel kesimin karları dahi mali kesim rantlarından sağlanmış olup, mali kesim ile reel kesimin üretim arttırıcı ilişkisi tamamen kesilmiş, mali kesim tamamen devleti finanse eder hale gelmiştir."

ANAP Hükümetinde uzun süre Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanlığı görevini üstlenen Işın Çelebi, 5 Nisan Kararlarını şöyle değerlendiriyor:

"Birincisi gitgide uzayan ucuz ekmek kuyrukları, ikincisi Gazi Osman Paşa Olayları, üçüncüsü de 1 milyonu aşkın işsiz şeklinde özetleyebilirim. Ekonominin ciddi bir kadro, ciddi bir istikrar paketi ve seçime ihtiyacı var. Daha fazla bir şey söylemeye gerek yok."

----------------------

5 Nisan Kararları Krizin Hangi 

Yönlerini Çözdü, Hangilerini Çözemedi?

● 1980'den 14 yıl sonra yeniden IMF'nin yeşil ışığına muhtaç hale gelindi. IMF ile 750 milyon dolarlık stand-by anlaşması imzalandı. Bugünlerde bu krediye 150 milyon dolarlık bir ek yapılmaya ve süresi 4 ay uzatılmaya çalışılıyor. Bu, genel anlamda ekonomik önlemlerin planlanan zamanda, planlanan kadar etki yapmadığının en önemli kanıtı.

● IMF'nin yaz aylarındaki yeşil ışığına rağmen, dış piyasalar tam anlamıyla açılmadı. Japonya, ABD ve Almanya'daki dünyanın üç önemli tahvil piyasası kapılarını kapattı. Dış kredilerin faizi libor artı 1'den libor artı 5-6'ya fırladı. Yeni yeni libor artı 3-4 düzeyi tutturulmaya çalışılıyor.

● Enflasyon, Türkiye tarihinde ilk kez yüzde 150 rakamına ulaştı. Kararların açıklandığı Nisan ayında toptan eşya yüzde 32,8, tüketici eşya yüzde 24,7 olarak gerçekleşti.

● Kamu açıkları, hedeflenen noktaların biraz üzerinde de olsa dengelendi. Ancak devlet yatırım yapmayı unuttu. Bütçe, aylık performans açısından incelendiğinde, birkaç ay fazla bile verdi. Ancak harcamalardaki en küçük artış iç borç faizleriyle birleşip, yıl sonu hedefinden yaklaşık 30 trilyonluk sapmaya neden oldu. 

● Merkez Bankası özerkliğinde önemli adım atıldı. Hazine'nin kısa vadeli avanslarının 1998'e kadar tedrici olarak yüzde 3'e düşürülmesi konusundaki yasa çıkarıldı. Aynı yasaya Merkez Bankası başkanına tek imza ile banka kurtarma kredisi açma yetkisi verilmesi özerkliği gölgeledi. 

● Yıllardır 'vergi mahremiyeti ihlal edilmez' savunmasıyla açıklanmayan vergi yüzsüzleri listesi yayınlandı. Kıyamet kopmadığı gibi, en büyük yüzsüzlerin aslında devlet kuruluşları olduğu ortaya çıktı. Bu arada vergi iadesi uygulamasının kapsamı daraltıldı ve yıllık vergi iadesi sistemine geçildi.

● Ekonomik durumu iyi olan toplum kesimlerinden net aktif vergisi, ekonomik denge vergisi ve ek motorlu taşıtlar vergisi toplandı. Bu vergilerden yaklaşık 100 trilyonluk bir gelir elde edildiği tahmin ediliyor.

● 1994'te bitecek olanlar dışındaki tüm kamu projelerinden yüzde 20 kısıntıya gidildi. Henüz ihaleye çıkılmamış projeler iptal edildi, İhale hazırlıkları devam eden projeler durduruldu. Yatırımları hızlandırma ödenekleri iptal edildi. Savunma ve güvenlik harcamaları haricindeki tüm harcamalardan yüzde 30 kısıntıya gidildi.

● Kamu kuruluşlarının devam eden taşıt, lojman ve sosyal tesis inşaatı alımları durduruldu.

● Kamuda personel alımları durduruldu. Personel ihtiyacı nakiller yoluyla karşılanmaya çalışıldı.

● 6 aylığına KİT ürünleri fiyatları donduruldu. Ancak bunun ilk istisnası akaryakıtta yaşandı. Devlet, bütçeye gelir sağlamak için akaryakıttan kestiği fonu yükseltince, karları azalan özel petrol şirketleri istasyon kapılarına kilit vurdu. Hükümet önce bu fonu azalttı. Yaklaşık 2 ay sonra da zam yaptı. Gübrede de özel sektör şirketlerinin astronomik zamlarına karşı korumak ve piyasa dengelerini bozmamak için süre dolumu beklenmeden zam yapıldı.

● Kamu kuruluşları nakitlerinin özel bankalardaki repo ve vadeli hesaplardan çekilip Ziraat Bankasında değerlendirilmesine çalışıldı. Ancak kimse Başbakan Çiller'in genelgesine rağmen bu talebe kulak asmadı.

● Döviz kurlarının enflasyon oranının üzerinde artırılması hedeflendi. Buna 'gerçekçi kur politikası' denildi. Genelde toplumda dövize dayalı kontrat imzalama anlayışı değişti. Vatandaş, TL'ye çok güvenmese de doları tercih etmemeye başladı. Ancak Ağustos ve Aralık aylarında dövizde ataklar görüldü. Özellikle Ağustosta dolar 31 bin liradan 35 bin liraya fırladı. Geç de olsa, faizler yükseltilerek dengelendi. 1995 başında ise IMF ile dövizde 'çapa modeli'ne geçilmesi için anlaşıldı. Buna göre dolar, 1995 yılını 52 bin lira civarında kapatacak.

● Toplu sözleşmelerde geriye dönük endekslenme alışkanlığından vazgeçilmesi istendi. Sendikalar, 1989'dan beri kopardıkları ciddi ücret tavizleri ve memurların ücret durumunun giderek kötüleşmesi karşısında 'Halimize şükür' anlayışı ile bunu kabullendiler.

● Merkez Bankası, mevduat munzam karşılığı ve disponibilite uygulamasının kapsamını genişletti. Çiller'in ekonomiye kazandırdığı varlığa dayalı menkul kıymetler (VDMK) karşılık kapsamına alındı. Çünkü VDMK'lar ucuzluk ve faiz düşüşü yaratmaktan çok, bankalarca Merkez Bankası zorunluluklarından kaçma yolu olarak görülüyordu.

● Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun (TMSF) limiti 50 milyondan 150 milyona çıkarıldı. Ancak kimse dövizi banka mevduatına çevirmeye yanaşmayınca, tüm mevduatlar limitsiz olarak garanti kapsamına alındı. Ayrıca bankacılık sistemi dövize alternatif olarak 7 gün vadeli hesabını kullandı.

● Mali kriz sermaye piyasalarını da etkiledi. 10'u aşkın aracı kurum iflas etti. Aracı kurum tasfiyelerinin ciddi bir hukuki zemininin olmadığı ortaya çıktı. İntihar eden borsa yatırımcıları oldu. Bu konudaki belirsizliğin hala çözüldüğü söylenemez. 

● Mevduata alternatif olarak kullanılan repo işlemlerinin önemli bir bölümünün karşılıksız (açığa repo) olduğu belirlendi. Repo işlemleri SPK ve Merkez Bankasının sıkı takibine alındı. Bu konuda ciddi yasal düzenlemelere gidildi. VDMK'lar repo kapsamından çıkarıldı.


● 1988'den beri sürekli ithalatçıların lehine gelişen döviz kurları, ihracatçının lehine belirlenmeye başladı. Kısa bir şok dönemin ardından ihracatta ciddi artışlar yaşandı. İhracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 54'ten yüzde 78'lere kadar çıktı. İhracatçılara Eximbank kanalıyla ciddi teşvikler verildi. 

● Yabancı sermaye için uygun ekonomik ortam yaratılamadı. Kurun istikrarsızlığı yabancı sermayeyi iyice korkuttu. Bu konudaki ümitler 6 Mart'ta imzalanan Gümrük Birliği anlaşmasına bağlandı.

● Tarımda destekleme alımlarının kapsamı çok daraltıldı. Birliklerin açıkladıkları fiyatlar, dünya fiyatlarına yakın belirlendi. Birliklerin özerklik kazanması için adımlar atıldı.

● 'T'nin (PTT'nin T'si yani Telefon veya güncel deyimle Türk Telekom) özelleştirilmesi yasası, bir kaç maddesi iptal edilerek çıkarıldı. Bugünlerde iptal edilen maddeleri düzenleyecek yeni bir tasarı Meclis'te... 'T'nin satışından 15-20 milyar dolarlık bir gelir hedefleniyor.

● Karabük Demir-Çelik Fabrikası kapatılmadı. İşçiler, yöre esnafı, sanayicisi ve halkın oluşturduğu bir şirkete devredildi. Kardemir'in 20 trilyona yakın borcu devletçe üstlenildi.

-------------------

İşadamı Sakıp SABANCI:

"Olumlu Gelişmelere Karşın Kaygılar Sürüyor"

"5 Nisan Kararlarının açıklanmasından sonra beklenen felaketler (Allah'a şükür) gerçekleşmedi. 'Dolar 250 bin lira olur. Enflasyon yüzde 1.000 olur, Millet sokağa dökülür. Fabrikalar kapanır. Bankalar batar' şeklindeki kafinin ötesinde karamsar bekleyişlerin yanlış olduğu görüldü. 

Enflasyonun kontrol altına alınamaması, Hazine'nin borçlanma ihtiyacının devam etmesi ve buna bağlı olarak faizin çok yüksek oranlara tırmandırılması, yüksek faiz nedeniyle yatırımların, üretimin aksaması olumsuz gelişmeler... Özelleştirmenin yapılamaması, KİT zararlarının büyümesi, üretimdeki gerileme nedeniyle milli gelir artışının menfi şekilde gerçekleşmesi ve açık anlatımıyla Türk halkının 1994 yılını fakirleşerek tamamlaması da bir başka olumsuzluk.

Önümüzde önceliği olan şey, yeni bacaların dikilmesidir.  Yeni baca iş demektir, aş demektir. Ülke ancak üretim artınca kalkınır. İnsanlığın refahı, mutluluğu üretim artınca artar. Üretim artışı yeni bacaların dikilmesine bağlıdır. Bugüne kadar yüksek faiz, ekonomik ve politik istikrarsızlık nedeniyle müteşebbisin 1 yıl öteyi, 2 yıl öteyi görememesi, yeni bacaların dikilmesini önledi. Yapılacak ilk iş, yeni bacaların dikilmesini sağlayacak şartların hazırlanmasıdır.

Türkiye artık kendi sınırları içinde, dünyadan kopuk yaşayan bir ülke değil. Dünyaya açılmak demek sadece mal alıp satmak demek değil. Dünyaya açılmak, başka ülkelerle bütünleşmek demek, ortak değer yargılarını paylaşmak demek. Türkiye, dünyada oluşmuş demokrasi, hürriyet, insan hakları, çevre şartları gibi ortak değer yargılarını dikkate almadan istediği gibi hareket etme şansına sahip değil. Bunu yapar ise dünyadan dışlanır."

------------------

DSP İstanbul Milletvekili Nami ÇAĞAN:

"Hiper Enflasyonu 'Kronik'e Çevirmeleri Başarı Sayılmalı"

"5 Nisan Kararlarının görünen iki etkisi bekleniyordu. Biri gelir dağılımını bozmak, ikincisi ekonomik istikrarı bu yoldan sağlamak. Gelir dağılımı çok köklü biçimde bozuldu ama bu durum beklenen istikrarı getirmedi. Tek tek kalemlere bakıldığında somut hedeflere varılmadığını görüyoruz. Burada en çarpıcı örnek tarımsal destekler konusudur. DYP, bağlı bulunduğu tabana başlangıçta düşündüğü ölçüde ihanet edemedi. 

Çalışan kesimlerle ilgili düşündüklerini ise fazlasıyla yaptılar. Ama sadece işçinin ve memurun üstüne yüklenerek ekonomik istikrarı sağlayamadılar. İşçi ve memurun durumunun kötüleşmesi, küçük esnafı büyük ölçüde geriletti. Makro ekonomik hedeflere de hiç bir biçimde ulaşılamadı. Kronik enflasyonun belini kırmak düşüncesiyle yola çıkıldı. Ama enflasyonu hiper enflasyona yaklaştırdılar. Çok ciddi bir hata yapılmazsa, 'hiper'i 'kronik'e çevirebilirlerse bunu bile başarı sayacaklar. Tablo hazindir."

-------------

ANAP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Ekrem PAKDEMİRLİ:

"Bu Kararlar Fiyaskodur"

"5 Nisan Kararları, bir kararlar topluluğu değil, zam kararları topluluğu. Daha sonraki aylarda bu kararların içini doldurdular. 5 Nisan ağzı açık bir torba gibiydi. İçine her attıklarını 5 Nisan Kararı diye tanıttılar. Tamamen bir fiyasko olduğu ortaya çıktı. 5 Nisan, enflasyonu düşürmek ve istikrar için yapıldı. Ama bunların hiç birisi olmadı. EnfLasyon yüzde 150 oldu. Saadet zinciri kırılmadı, felaket zinciri oluşturuldu. 6 Nisan'da dolar 42 bin liraydı, aradan yüzde 150 enflasyon geçti, hala 42 bin lira. Oysa bizi doların değerini enflasyonun altında tutmakla suçlamışlardı.

Enflasyon Türkiye tarihinde görülmemiş hale geldi. İç borçlar bütçeyi solladı. Bunlar pek farkında olmadan ekonomiyi berbat ettiler. Bu ekiple düzelmesi de artık mümkün değil. Çünkü güven kayboldu. İstikrar paketlerinin başarılı olması için güven lazım, halkın desteği lazım. Arkalarında halkın desteği yok ki. Bir de kırkyalan olmuşlar. 50 defa söz vermişler, yapamamışlar. Döviz rezervi arttı diye böbürlenmesinler. Çünkü o paralar yine sıcak para. Döviz rezervin gerçekten artıyorsa, git aldığın borçları öde derler adama... Sıcak para her an gidebilir. 5 Nisan öncesini aynen yaşıyoruz."

---------------

Devlet Bakanı Esat KIRATLIOĞLU:

"Bu Kararlar Alınmak Zorundaydı"

"5 Nisan'ı değerlendirirken, bizi bu noktaya getiren şartları değerLendirmek lazımdır. Türkiye büyük bir iç ve dış girdabındaydı. Devlet, 1983-1991 yılları arasında iç piyasada aşağı-yukarı 70 misli daha fazla borçlanmış. Dış borç stoku ise aynı dönemde 17 milyar dolardan 57 milyar dolara çıkmıştı. 1987'den itibaren de borç borçla ödenmiştir. Bunun üzerine sıcak para olayı yaşanmıştır. Türkiye'de o dönem 2,5 milyar dolarlık sıcak para 3 bin kişiye önemli bir rant sağlıyordu. Bu, şimdiki değer itibarıyla 100 trilyonun üstündedir. 1994 yılında yatırım bütçemiz bile 84 trilyon düzeyinde. Sırf böyle bir rant geliriyle milletten 100 trilyon lira alınmıştır.

Bu tedbirler, mutlaka 24 Ocak gibi alınması zorunlu kararlardı. 24 Ocak'ta da enflasyon başlangıçta yüzde 128 idi. Ertesi yıl yüzde 27'ye düşürüldü. 5 Nisan'la da aynı hedef öngörüldü. 1994'ten günümüze ilk 6 ayda enflasyon yüzde 116, ikinci altı ayda yüzde 34 düzeyindedir. Demek ki enflasyon 5 Nisan Kararları ile düşme noktasına gelmiştir."

(Bu kapak haberi haftalık İntermedya Ekonomi dergisinin 2-8 Nisan 1995 tarih, Yıl: 2, Sayı: 9'da yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder