21 Ocak 2015 Çarşamba

İŞSİZLİK SİGORTASINA EL ATMAK, SSK'DA 30 YIL ÖNCE DÜŞÜLEN HATAYI TEKRARLAMAKTIR

Cahit UYANIK

Türkiye'de değişmeyen kötü siyasi geleneklerden birisi de hazır ve yıllardır biriktirilen kaynakları fütursuzca tüketmek. Türkiye bu siyasi pratiği 1970'li yıllardan sonra Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK) üzerinden yaşadı. Kurulduktan sonra işçi ve işverenlerden kesilen primlerle SSK, büyük bir kaynak gücüne ulaşmıştı. 1970'li yıllardaki çocukluk yıllarımdan hatırlıyorum;  SSK hastanelerine gıpta ile bakılırdı. Bir kentte eğer SSK'ya bağlı bir hastane varsa ve siz SSK'lı iseniz şanslı bir vatandaş sayılırdınız. O kentin en iyi doktorları SSK hastanesinde çalışır, en modern tedaviler orada uygulanırdı.  Ama maalesef 1980'li yılların sonu ve 1990'lı yıllar boyunca SSK hastaneleri yeni yatırımlar yapılmadığı için en kötü sağlık kurumları olarak ünlendiler.


Sokaktaki vatandaş, bunun neden böyle olduğunu pek anlayamadı. Ama perde arkasında olan biten şey, SSK'nın mali kaynaklarına siyasi iktidarlar tarafından el konulmasıydı. Bu, iki yöntemle oluyordu: 1) Erken emeklilik ve süper emeklilik uygulamaları ile hazır kaynaklar siyasi rant (oy toplamak) amacıyla kullanılıyordu. 2) SSK elindeki kaynakları, bazı bankalara piyasa rayiçlerinin altında yatırıyor veya onlardan çok çok ucuz faizli bono-tahvil alıyordu. Yani bir anlamda ucuz kaynak transferi yapıyordu. Örnek mi istersiniz? Basiretsiz bazı siyasetçiler SSK'yı, bir kamu bankasının piyasa faizinin çok altındaki rayiçli tahvillerini satın almak zorunda bırakmıştı. Bu durumu 1992 yılında yaptığım bir haberle ortaya çıkarınca, o kamu bankasının kapısından girmem yasaklanmıştı!

Sonuçta ne oldu peki? SSK, 1994 yılından itibaren Hazine'nin açıktan ve yüklü destekleriyle ayakta kalma noktasına sürüklendi. Bu berbat durum yıllardır devam ediyor. Oysa 1970'li yılların başında dünyaca ünlü aktüerya uzmanı Zelenka'ya hazırlatılan sosyal güvenlik sisteminin geleceğine yönelik raporda, "Böyle giderseniz ve bu kaynakları kötü kullanmaya devam ederseniz, 20 sene sonra sosyal güvenlik sisteminiz iflas noktasına gelir" deniliyordu. Kimse dinlemedi ve 20 yıl sonra gerçekten sistem iflas ederek Hazine desteğine muhtaç oldu.    

Türkiye, sosyal devletin en önemli unsurlarından birisi olan işsizlik sigortasını ise 1990'lı yıllar boyunca tartıştı ve sonunda kurabildi. Kayıt dışı çalışmanın bu kadar yaygın olduğu bu ülkede işsizlik sigortası fonu, sigortalı çalışan kişiler için bir imtiyazdı aslında. Ama olsun. Kurulup, kaynak biriktirilip; Türkiye'deki işsizlik sorunu ile mücadelede kullanılabilecekti. Tabii başlangıçtaki bu safça niyetler, kısa sürede yerini ülkenin acımasız gerçeklerine bıraktı. Başta; işsizlik sigortasında biriken kaynağın üçte ikiden fazlası Hazine kağıtlarına yatırıldı. Yani işsizlikle mücadelede çeşitli programlar yürütmesi gereken fon (kurslar açılması, araştırmalar yapılması, işsizlere daha çok sosyal destek verilmesi gibi), devletin finansman açığını dengelemekte kullanılır hale getirildi. Gerçi Hazine'den alınan faizlerle fon günden güne büyüyordu ama, işsizlik maaşı bağlama koşulları yumuşatılmadığı ve işsizler eğitilmediği için sokaktaki işsiz açısından hiçbir işe yaramıyordu. Hala da pek yaradığı söylenemez. Kriz ortamında Türkiye'de 3.5 milyon işsiz olduğu ve işsizlik maaşı alabilen sadece 350 bin kişi bulunduğunu söylersem ne demek istediğimi anlarsınız. İşsiz 3 milyon 150 bin vatandaşın işsizlik sigortası fonu ile uzaktan yakından ilgisi yok çünkü. 

Şimdi de hükümet, işsizlik sigortası fonunda biriken paranın banka mevduatına yatırılan bölümünün faiz gelirlerine göz dikmiş durumda. Zaten bu faizlerin dörtte birini bütçeye gelir yazabilme hakkı bulunan hükümet, bu rakamı şimdi 4'te 3'üne çıkartıyor. Bu, 2 yılda 5 milyar TL'nin daha işsizlerin elinden alınıp, bütçede harcanması anlamına geliyor. Yani bir anlamda bütçeye yama yapılıyor. Hükümet, vergi toplamayı başaramadığı için gücü yettiği ve hazırda kaynağı bulunan kesimlerin parasına el atıyor. Ama unutmayalım ki işsizlik sigortası fonuna işçinin yanı sıra işverenden de kesinti yapılıyor. Yani o para aynı zamanda iş adamının da parası. 70'li yıllarda düştüğümüz, 90'lı yıllarda yakıcı şekilde hissettiğimiz SSK tuzağına; 2010'lara girerken işsizlik sigortası fonu üzerinden düşmek üzereyiz. Ama unutmayalım işsizlere yar olmayan fon, bütçeye ve siyasi iktidarlara hiç yar olmaz.
(Bu yazı, Türkiye İnşaat Sanayicileri İşverenler Sendikası-İNTES'in Genç Yöneticiler Grubu'nun yayın organı Genç Yönetici Gazetesinde 2009 sonbahar aylarında yayınlanmıştır.) 

KAYIT DIŞI İSTİHDAM DENETİMİ, RİSKİ YÜKSEK SEKTÖRLERDEN BAŞLAYACAK

TÜRK-İŞ DERGİSİNİN SORULARINA 2003'TE VERİLEN CEVAPLAR: İŞSİZLİK, YAPISAL BİR SORUNA DÖNÜŞÜYOR
İŞSİZLER ÇOK MEŞGUL!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder