1 Ocak 2015 Perşembe

IMF'YE BORCUNU TAMAMEN ÖDEYEN ÜLKELER VE TÜRKİYE



Cahit UYANIK


Türkiye'de olumlu ekonomik gelişmelerle birlikte, Uluslararası Para Fonu (IMF) ile ilişkiler yeniden tartışılmaya başlandı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 13 milyar doları aşan borcun istenirse bir kaç taksitte kapatılabileceğine, ancak bunun yapılmayacağına ilişkin sözleri "IMF ile ilişkilerde yeni bir döneme mi girilmek isteniyor?"değerlendirmelerine sebep oldu. Bu tartışmaların zamanlaması belki tartışılabilir. Çünkü bu konudaki görüşlerin açıklandığı tarihler, aynı zamanda dünya piyasalarında gelişmekte olan piyasalardan fon çıkışlarının yaşanmaya başlandığı bir döneme denk geldi. Çünkü gelişmiş ülkelerin merkez bankaları ya faiz artırıyorlardı ya da enflasyon korkusuyla faiz artırımını ciddi ciddi düşünüyorlardı. 


Türkiye'nin belki de bu tartışmayı Nisan-Mayıs ayında değil de, geçen yıl sonunda yapması gerekiyordu. Çünkü o zaman, uluslararası konjonktür bizim gibi gelişmekte olan ülkelerden yanaydı. Brezilya ve Arjantin, ardı ardına IMF'ye olan borçlarını toptan ödeyeceklerini açıklamışlardı. Yani bu konudaki eğilimlerin sebepleri ve başarı şansları anlaşılmaya çalışılıyordu. Böyle bir davranışın Türkiye için mümkün olup olamayacağı o tarihlerde tartışılsaydı; dış koşullar daha uygun olacaktı ve Nisan ayına gelindiğinde "Türkiye, hiç olmadık bir zamanda IMF ile ilişkilerini koparmak istiyor" biçimindeki değerlendirmeler yapılamayacaktı. Bu noktada durup, Brezilya ve Arjantin'in IMF'ye olan borçlarının tamamını, neden ve nasıl geri ödemeyi kararlaştırdıklarını incelemekte fayda var. 

Brezilya Maliye Bakanlığı, geçen yıl Aralık ayı ortasında yaptığı açıklamayla IMF'ye kalan 15.5 milyar dolarlık borcunun tamamını aynı yıl sonuna kadar kapatacağını açıkladı. IMF'ye olan borçlarının tamamının vadesinden önce kapatılması yönündeki bu kararın "dış hesapların ve makro ekonomik temellerin güçlenmesinin sonucu" olduğu belirtilen açıklamada, Brezilya'nın normalde IMF'ye 2006'da 7.03, 2007'de ise 8.43 milyar dolarlık geri ödeme yapması gerektiğini de ifade etti. Brezilya Maliye Bakanı, bu erken ödeme sayesinde faizler nedeniyle 900 milyon dolar tasarruf edeceklerini bildirdi. Bu açıklamanın yapıldığı günlerde Brezilya'nın 2005 için rekor dış ticaret ve cari işlemler fazlası vermesi bekleniyordu. Merkez Bankası da döviz rezervlerini artırmak için son aylarda döviz piyasasına alım yönünde müdahaleler yapıyordu. Bütün bunların bir araya gelmesi, hükümetin borcunu erken geri ödemesi konusunda elini güçlendirdi. Brezilya Merkez Bankası da yaptığı açıklamada, bu kararı "ülke için tarihi bir an" olarak nitelendirdi.

Brezilya, ödemeler dengesinde yaşadığı kriz nedeniyle 1999 yılında para birimi reali devalüe etmiş ve IMF'den bir dizi kredi kullanmıştı. Brezilya daha sonra IMF ile yaptığı anlaşmaları bir kaç kez yeniledi, ancak 2005 başında IMF ile anlaşma yapmadı. Brezilya'nın net döviz rezervleri kısmen yapılan müdahalelere bağlı olmak üzere son yıllarda üçe katlanarak yaklaşık 50 milyar dolara ulaştı. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları da Brezilya'nın kredi notunun yatırım yapılabilir ülke düzeyine çıkması için döviz rezervlerinin artması gerektiğini bildiriyorlardı.

Bu açıklamayla aynı günlerde Arjantin de; IMF'ye 9.5 milyar dolarlık borcunu tamamen kapatacağını açıkladı ve 20 gün sonra da bunu yaptı. Arjantin bunu yaparken, Merkez Bankasının döviz rezervlerinin üçte birine yakın bölümünü kullandı. Arjantinli yöneticiler, bu ödemeyle birlikte hükümetin IMF'nin onaylamadığı ekonomik politikalarını gerçekleştirmek konusunda daha özgür olacağını ifade ettiler. Arjantin Merkez Bankası Başkanı bu geri ödeme işlemini "Merkez Bankasının 70 yıllık tarihinde gerçekleştirdiği en önemli ve en karmaşık işlem" olarak nitelendirdi. Çünkü ödeme, dünyadaki 16 farklı banka üzerinden gerçekleştirilecek fon transferiyle yapıldı. İşlemden sonra Arjantin'in sahip olduğu 28.05 milyar dolarlık rezervi, 18.5 milyar dolara indi. Arjantin Hazinesi, rezervlerdeki düşüşü karşılamak için merkez bankasına 10 yıllık tahvil vermeyi kararlaştırdı. 

IMF ile ilişkilerini bitiren son iki ülke Brezilya ve Arjantin'di ama bunlardan önce de Güney Kore ile Rusya aynı yolu izlemişti. Güney Kore, 1998 krizi sırasında  IMF'den aldığı 58 milyar dolarlık kredinin son dilimi olan 19.5 milyar doları 2001'de ödemişti. Rusya ise IMF'ye olan borcunu süresinden önce ödemişti. Rusya, IMF'den 1991-1999 yılları arasında 15 milyar doları aşkın kredi almıştı. Rusya, borcunu 2008 yılına kadar ödeyebilecek iken erken ödemede bulunarak 204 milyon dolarlık faiz ödemekten kurtulmuştu. 

Bütün bu 4 örnek IMF ile ilişkilerin vazgeçilmez ve tabu niteliği taşımadığını gösteriyor. Kendisini güçlü hisseden ve dünya konjonktürünün olumlu bulunduğu bir ortamdaki her ülke IMF ile ilişkilerini bitiriyor. IMF ile ilişkileri bitirmenin belki de ilk koşulu, dış ödemeler dengesinin fazla vermesi, dengede bulunması veya tolere edilebilir bir açıkta seyretmesi. Çünkü IMF, ülke ekonomilerine genelde bozulan iç ekonomik dengelerin ardından gelişen büyük döviz krizlerinin ardından müdahil olabiliyor. Türkiye'nin 1994, 1999 ve 2001 krizlerinden ikisinde de böyle olmuştu. Bu nedenle o ülkeden çıkılırken de döviz dengesinin sağlanmış olması IMF'den çok ilişkiyi sonlandıran ülkenin yararına.

IMF ile ilişkiden vazgeçen ülkelerin hemen hepsinde; Rusya, Güney Kore ve Brezilya'da da benzer bir ortam mevcut. Güney Kore, o müthiş iç dayanışma duygusu ile ekonomik krizi yenip, yeniden ekonomisini bir kaç yıl içinde döviz kazanır hale getirdi. Brezilya, tüm dünyada fiyatları giderek artan emtiaların (demir, bakır, alüminyum gibi) ihracatçısı konumunda bulunuyor. Ayrıca Brezilya'da petrol de çıkıyor ve kendisini yüksek petrol fiyatlarından koruyabiliyor. Brezilya, IMF ile ilişkileri bitirdiği yıl cari işlemler  fazlası vermişti. Benzeri bir tablo Rusya'da da mevcut. Rusya, dünyanın en önemli petrol ve doğal gaz ihracatçılarından birisi. Ayrıca emtia kaynakları zengin ve bunlardan bazılarında da ihracatçı durumunda. Yani son 2 yılda petrol ve emtia fiyatlarındaki artış, IMF ile bundan 5 yıl önce neredeyse "aidiyet" düzeyine varan ilişki kurmuş ülkeleri güçlendirdi. Sonuçta, bu ülkeler döviz fazlaları nedeniyle bu ilişkiden vazgeçebildiler. 

Türkiye'de ise maalesef böyle bir ortam yok. Bu ülkelerin lehine işleyen ne kadar unsur varsa, bizim aleyhimize işliyor. Petrol faturasının 3 milyar dolardan 9 milyar dolara çıktığı, enerjide doğal gaza bağımlılık  nedeniyle ikinci bir fiyat şoku da ayrıca yaşandı. Türkiye, emtia açısından bazı malları üretebiliyor ancak yine de çoğu emtiada ithalatçı durumunda. Bakır, demir, alüminyum gibi ürünlerde ithalatçıyız. İlaçta giderek ithalat bağımlılığımız artıyor. Yani Türkiye, çoğu önemli kalemde sürekli döviz kaybı yaşıyor.

Türkiye'nin ikinci handikapı ise dalgalı kur sisteminin henüz oturmamış olması. Türkiye, dalgalı kur içinde sanayileşmesini sürdürmeye çalışan, doğrudan yabancı sermayeyi fazla çekemeyen bir ülke. Bu nedenle irili ufaklı birçok sektörü, ara malı ve ham madde açısından dışa bağımlı. Ayrıca Çin ve Uzak Doğu'dan yükselen rekabet sebebiyle tüketim malları açısından da durum giderek ağırlaşıyor. Yani Türkiye'nin yakın gelecekte cari işlemler dengesinde köklü bir iyileşme beklenmiyor. Bu nedenle IMF'ye 2009 yılına kadar yayılmış borçları bir an önce kapatmaya çalışmak hatalı bir davranış olur. Bunun haricinde IMF'den aldığımız borcun faizi, şu anda başka kaynaklardan sağlayabileceğimiz borçlardan daha ucuz. Türkiye'nin bu borcu ödeyip de bir süre sonra yeniden başka kaynaklardan borç almaya kalkışması, faiz açısından bizi zorlayabilir.
(Bu yazı, Türk Standardları Enstitüsü-TSE'nin aylık yayın organı Standard Dergisinin Haziran-2006 tarihli sayısında yayınlanmıştır) 

EKONOMİ TARİHİ ARAŞTIRMALARININ EKSİKLİĞİ VE IMF İLE AZ BİLİNEN GEÇMİŞİMİZ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder