Cahit UYANIK
Türkiye, Hazine Müsteşarlığı'nın 9 Mart
2010 tarihli resmi açıklamasına göre
Uluslararası Para Fonu (IMF) ile 20. stand by görüşmelerini anlaşma olmadan
bitirdi. Bu görüşmeler, 19. stand by'ın 2008 mayıs ayı sonunda bitmesinden bu
yana sürüp gidiyordu. Yani 21 ay boyunca süren görüşmeler bir anlaşma olmadan
sona erdi. Bu durum Türkiye'de günlerce tartışıldı. IMF'siz dönemin neler
getirip neler götüreceği üzerinde duruldu. Ben de burada uzun uzadıya IMF
olmadan Türkiye ekonomisinin performansının nasıl seyredeceği konusunda niyet
okuyuculuğuna soyunmayacağım. Bunu hep beraber yaşayıp göreceğiz. Sadece şu
söylenebilir: Türkiye'de IMF olmadan, kendi kendine yeten bir akış halinde,
ekonomisini yürütmesi için yeterli altyapılar kurulmuş gibi görünüyor. Ancak bu
altyapıların korunup, zamana ve şartlara göre geliştirilmeye gereksinimi var.
Türkiye, gerek devlet ve hükümetler olarak, gerek özel sektör olarak bu konuda
duyarlılık gösterirse IMF ile ilişkiler bundan sonra, 'borçlu-alacaklı' değil
'diplomatik’ düzeyde kalabilir. Aksi taktirde yine zorlu bir viraj sırasında
IMF'ye muhtaç duruma düşebiliriz.
Benim asıl bu yazıda dikkat çekmek
istediğim şey, Türkiye'de ekonomi tarihi araştırmalarının çok az sayıda olması.
Tabii ki son yarım yüzyılın değişmez trendlerinden biri olan Türkiye-IMF
ilişkileri de, bu yetersizlikten nasibini almış durumda. Yazının başında
belirttiğimiz Hazine açıklamasının yapıldığının ertesi günü, gazetelerde IMF
ile anlaşma mazimizin ne zaman başladığına ilişkin çok değişik bilgilere yer
verildi. Kimilerine göre IMF ile ilk anlaşma çalışmaları, Demokrat Parti
döneminde yani 1957-1958 yıllarında başlamıştı. Kimilerine göre ise IMF ile ilk
anlaşma 27 Mayıs İhtilali sonrasında dönemin Devlet Başkanı Orgeneral Cemal
Gürsel tarafından imzalanmıştı. Oysa DP'nin 1958'de açıkladığı, büyük bir
devalüasyon da içeren ekonomik önlemlerin IMF'nin telkini ile yaşama
geçirildiği biliniyor. Konuyu biraz daha geriye götürürsek; Türkiye'nin 1947'de
IMF'ye üye olarak girmesinin ayrıntıları da çok bariz değil. IMF'nin doğmasına
sebep olan 1944 yılındaki Bretton Woods görüşmeleri sırasında Türkiye'nin
pozisyonu neydi? Bütün bunlar çok net değil ve tarih araştırmaları yapılmasını
gerektiriyor.
Türkiye'de kamuoyunun IMF'ye yakın ilgisi
ve takibi, aslında 1980 sonrasına rastlıyor. 24 Ocak 1980 Kararları ile ekonomi
dış dünyaya açılmış, döviz alım-satımı serbest bırakılmıştı. Sermaye ve para
piyasalarındaki liberalizasyon politikaları, ihracat teşvikleri gibi birçok
yeni karar Türkiye'de ekonomi gazeteciliğini geliştirdi ve gazete-ajans
yapılanmaları içinde ekonomi muhabirlerinin önemini artırdı. Türkiye, 1980
yılında uyguladığı bu programa destek için IMF ile bir kez daha masaya
oturduğunda, gerisinde 19 yılda 12 anlaşmayı bırakmıştı. Hepsi yarıda kalmış bu
programların son ikisi 1978 ve 1979 yıllarında imzalanmıştı. Türkiye'nin içine
düştüğü döviz bunalımı nedeniyle oluşan yağ, tüp, benzin kuyrukları ve
Türkiye'ye kredi vermeye istekli tek kurum olan IMF, kamuoyunun ilgisini zaten
çekmeye başlamıştı. 1980'de imzalanan 36 aylık stand by anlaşması, başarısız ve
iki yılda iki programın ardından devreye alınmıştı. Türkiye'den birçok yapısal
reform isteyen IMF ve yurt içinde gelişen ekonomi haberciliği üst üste gelince,
kamuoyunun projektörleri, o zamana kadar sadece ekonomi bürokratlarının bildiği bu kuruma dönüverdi.
Türkiye ekonomisi, 1950'den sonra girdiği
dönüşüm sürecinde hep 'dış kaynak bulma' sorunu ile boğuştu durdu. Çünkü dış
kaynak, hem döviz sıkıntısına çözüm hem de tasarruf açığına çare anlamına
geliyordu. Henüz tam olarak, sağlıklı bir çözüm yarattığımızı söyleyemeyeceğimiz dış kaynak bulma sorununda,
IMF'nin olumlu-olumsuz rolü 1980 sonrasında kamuoyunca basın sayesinde anlaşılmaya
başlandı. Bu anlaşılma sürecinde isimli-isimsiz birçok ekonomi muhabirinin
kritik rol oynadığını söyleyebiliriz. Yani 1980 ve sonrasının IMF-Türkiye
ilişkilerinin izdüşümlerini gazete sayfalarındaki haberlerden izleyerek bir
sonuç çıkarmak mümkün olabilir. Oysa 1947 ile 1980 arasındaki 33 yıllık dönem
çok iyi anlaşılabilmiş, aydınlatılabilmiş değil. Türkiye-IMF ilişkilerinde
anlaşma yapılma noktaları öncesinde durumumuz neydi? Neden IMF ile anlaşma
yapma yoluna başvuruyorduk? Bu anlaşmalar sırasında ne gibi tavizler verip, ne
gibi yardımlar alıyorduk? Niye IMF ile sık sık anlaşma imzalayıp sonra masadan
kalkıyorduk? Çok fazla ayrıntısına girilmiş değil.
Belki de araştırmalara IMF ile ortak imza
altına alınmış metinlerden başlamak mümkündür. Bunun için sözgelimi; Hazine
Müsteşarlığı, 19 stand by anlaşması ve varsa diğer anlaşmaları, Türkçe
çevirileri ile birlikte toplu bir kitap halinde yayınlayamaz mı acaba? Bundan
8-10 yıl önce önemli bir siyasetçinin Türkiye'de geçmişten bu yana açılmış
önemli ekonomik paketler ve bunların akibetleri, bu paketler içerisinde IMF'nin
durumu konusunda kapsamlı bir araştırma bulamamaktan yakındığını çok iyi
hatırlıyorum. Bu siyasetçi ki, o dönemde hükümette önemli bir bakanlık
görevinde bulunuyordu. Yani ekonomi tarihi konusundaki eksikliğimiz, ekonomi
tarihini yapmakta olan aktörler tarafından bile yakınma konusu yapılabiliyordu.
Hazine'nin böyle bir yayını, araştırmalara ciddi bir baz teşkil edebilir.
Acaba siyasi, askeri, sosyal tarihimiz
konusunda çok ayrıntılı çalışmalara destek veren Türk Tarih Kurumu ekonomi
tarihçiliğine ve IMF ile geçmişimize el atamaz mı? Ellerinde çok ciddi
kaynakların bulunduğunu bildiğimiz özel sektörün, sendikaların çatı örgütleri
TOBB, TÜSİAD, TİSK, TÜRK-İŞ, DİSK bu konulara neden ilgi duymaz dersiniz? Yoksa
sözlü kültürün üzerimizdeki tortusunun, bu büyük organizasyonları da olumsuz
biçimde etkilediğini kabul mu etmeliyiz? Bence böyle bir kabul olmamalı. Acaba pıtırak gibi çoğalan vakıf
üniversitelerinde ekonomi tarihçiliği üzerinde çalışanlara destek verilemez mi?
‘Ekonomi Tarihi Enstitüsü’ kuracak bir kamu veya özel üniversite, "Ben
buradayım" demek için IMF ile geçmişimizi masaya yatırıp tarih biliminin
süzgecinden geçiremez mi?
Böyle bir araştırmanın elbette IMF'nin
merkezinde de sürdürülmesi gerekiyor. Belki de hayatta olan Türkiye masa
şefleri, başkan yardımcıları, başkanlarla görüşmeler de yapılması zorunlu.
Araştırmacılar çok iyi yabancı dil bilmeli. IMF'nin tüm arşivlerine ulaşmak ne
kadar mümkün? Bu ayrıntılar bilinmeli. Bu soruları daha böylesine uzatıp gitmek
mümkün. Sorular bir yana, yarım yüzyıllık bir sürede 19 defa anlaşma yaptığımız
bir uluslararası kuruluşla geçmişimizin ayrıntılarını bilmeye hakkımız var.
IMF’nin Türk toplumu, ekonomisi, siyaseti, dış ticareti, dış politikası
üzerinde etkili bir kurum olduğu anlatılır durulur. Tarih süzgecinden geçecek
bir araştırma, çoğu zaman tahmine dayanan bu analizlerin ne kadar doğru
olduğunu veya olmadığını da bize gösterecektir.
(Bu yazı, Türk Standardları Enstitüsü-TSE'nin yayın organı Standard Dergisinin Nisan-2010 sayısında yayınlanmıştır.)
IMF, TÜRKİYE’DEN DAHA KARARLI EKONOMİ YÖNETİMİ VE YENİ YAPISAL REFORMLAR GERÇEKLEŞTİRMESİNİ İSTEDİ
BİR IMF UZMANININ HATIRA DEFTERİ: VER HESABINI EMEKLİ ZAMMININ...
'ESKİ DOST' FISCHER, 2001'DE DOLARIN KAÇ LİRAYA ÇIKTIĞINI UNUTTU
IMF'YE BORCUNU TAMAMEN ÖDEYEN ÜLKELER VE TÜRKİYE
IMF, TÜRKİYE’DEN DAHA KARARLI EKONOMİ YÖNETİMİ VE YENİ YAPISAL REFORMLAR GERÇEKLEŞTİRMESİNİ İSTEDİ
BİR IMF UZMANININ HATIRA DEFTERİ: VER HESABINI EMEKLİ ZAMMININ...
'ESKİ DOST' FISCHER, 2001'DE DOLARIN KAÇ LİRAYA ÇIKTIĞINI UNUTTU
IMF'YE BORCUNU TAMAMEN ÖDEYEN ÜLKELER VE TÜRKİYE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder