26 Ocak 2015 Pazartesi

GENİŞ ŞUBE AĞINA SAHİP TÜRK BANKALARI YABANCILARIN İLGİSİNİ ÇOK ÇEKİYOR

Cahit UYANIK

Türk bankacılık sektörü uzun yıllardır sıkıntılı. 1980 öncesindeki 'rekabetsizlik' koşullarında, yapay bir ortamda yaşayan bankalar, bu tarihten sonra serbest bırakılan faizlerle yarışmaya girince ilk şoka uğramıştı. Daha sonraki yıllarda bireysel bankacılığa geçiş, Hazine'nin borçlanma ihtiyacının çok artmasıyla ona borç veren bankaların 'hormonlu' biçimde büyümesi, bankalara siyasi müdahaleler en önemli sorunlar olarak ön plana çıktı. Bu sorunlar Türk bankacılığının 'müzmin' sorunu olan özsermaye yetersizliği ile birleşince çok ciddi sorunlarla boğuşmaya başladı. Türkiye, 90'lı yıllar boyunca tüm dünyanın geçtiği yeni modeli de benimsemedi. Yani finans ve bankacılık sektörünün çalışma koşullarını, izinlerini, denetleme şekillerini düzenleyen 'bağımsız ve özerk bir bankacılık otoritesi' kurmak yolunu seçmedi. Bunun faturası da çok ağır oldu.


Önce 1994-1995 yılları arasında yaşanan bankacılık krizleri, daha bununula ilgili sorunlar çözülmeden yaşanan 2000-2001 krizlerinin ardından nihayet bağımsız bir bankacılık otoritesi kurmaya razı olundu. İşte Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) böyle bir ortamda doğdu. BDDK, bankacılık sektöründeki el koyma, kapatma, elden çıkarma operasyonlarının hemen sonrasında bir sektörel yeniden yapılanma planı açıklamıştı. Gelinen noktada bu planın başarılı bir şekilde sürdürüldüğünü söylemek mümkün. Bakıldığında bankacılıktakı en önemli rasyo alan sermaye yeterlilik rasyosunun yüzde 20-25 arasında değiştiğini görebiliyoruz. Oysa bu konuda aranan uluslararası standart yüzde 8. Yani Türk bankacılık sektörü, elindeki kıt sermayesini oldukça dikkatli ve riskleri çok aza indirgeyerek yönetiyor. Bu yönetim biçimleri de BDDK tarafından izlenip kontrol ediliyor.     
BDDK, geçtiğimiz günlerde bankacılık sektörünün yapısal durumunu ele alan ve bundan sonra düzenli olarak açıklayacağı 'Bankacılıkta Yapısal Gelişmeler Raporu'nu yayınladı. Raporun ilk sayısında yapılan analizler, Türk bankacılık sektörünün çok şubeye dayalı çalışma anlayışının Avrupa Birliği (AB) bankaları ile karşılaştırıldığında kendisine nispi bir avantaj sağladığını gösteriyor. Raporun ilk sayısındaki bilgilere göre Türkiye'deki banka sayısı AB'li ülkeler ile karşılaştırıldığında daha az. Ancak Türkiye'deki bankalar, AB ülkelerinde bankalara göre daha yaygın bir şube ağına sahip. Öyle ki; 2005 sonu itibarıyle AB üyesi 25 ülkede kredi kuruluşu başına şube sayısı 23 iken, Türkiye'de bu sayı neredeyse 6 kat daha fazla yani 129 olarak belirlendi.

Peki bu durumun önemi ne? Son günlerde Türk bankacılık sektörüne yabancıların büyük ilgi gösterdiğini düşünürsek, çok şubeli yapının çekici bir unsur olduğunu görüyoruz. Yani, açık bir deyimle; Türkiye'de bir banka satın alan AB'li banka, 6 kredi kuruluşu satın almışçasına şube sahibi olabiliyor. Türkiye, AB menşeli ülkelerin şube sayısında da tek başına 25 ülke ile kıyaslanabilecek bir başka göstergeye de sahip. Buna göre 25 AB üyesi ülkenin tümünde AB menşeli kredi kuruluşlarının şube sayısı 601 iken; Türkiye'de bu sayı tek başına 361 olarak belirlenmiş. Yani Türkiye, henüz AB üyesi olmamasına rağmen; AB ülkelerinin birbirlerinde kurduklarının yarısı kadar AB ülkesi kaynaklı şubeyi bünyesinde barındırıyor. Elbette yabancı bir ülkede banka satın alınırken şube sayısının ötesinde, daha başka unsurlara da bakılıyor. Ancak ilk bakışta, Türk bankacılığının en cazip yönlerinden birisinin bu olduğunu görüyoruz. Çünkü Türkiye, bu geniş şube ağında çalıştırılacak düzeyde bankacıya da sahip.

Bankacılıkta Yapısal Gelişmeler Raporu'ndaki değerlendirmelere göre AB-25 ülkelerindeki kredi kuruluşu sayısı 2002 yılında 9 bin 311 iken, bu sayı azalarak 2005'te 8 bin 684'e düştü. Ancak toplam şube sayısında tersi bir gelişme yaşanarak 199 bin 879'dan 201 bin 259'a çıktı. Türkiye'de ise banka sayısı 59'dan 51'ye düşerken, şube sayısı 6 bin 351'den 6 bin 568'e çıktı. Eğer Türkiye AB üyesi olsaydı, 2005 itibarıyla şube sayısı açısından Almanya, İspanya, İtalya, Fransa ve İngiltere'den sonra 6'ıncı sırada bulunacaktı. Ancak Türkiye, AB'deki banka sayısı sıralamasında ise 51 banka ile (2005 itibarıyle) 20. sırada bulunuyor olacaktı. Türkiye'den daha az banka sayısı bulunan AB üyesi ülkeler ise Estonya (11), Malta (18), Letonya (23) Slovakya (23), Slovenya (25) olarak sıralanacaktı. Bu tablo Türkiye'nin; AB'nin küçük üyeleri kadar bankaya sahip olmasına rağmen, AB'nin 5 büyük 'finans patronu ülkesi' ile kıyaslanabilecek şube ağına sahip olduğunu ortaya koydu. Türkiye'de kredi kuruluşu başına 129 şube düşerken, Türkiye'ye en fazla yaklaşan ülkeler ise 121 şube ile İspanya ve 58 şube ile Yunanistan oldu.  

Mevduata dayalı şube ağı, AB'li
bankaları Türkiye'ye çekti

BDDK'nın raporunda Türkiye pazarında çalışan yabancı banka şubelerinin ne kadarının AB veya AB dışı menşeli olduğu da ortaya konuldu. Buna göre AB menşeli kredi kuruluşlarının şube sayısı 2002 yılında 173 iken, 2005 sonunda 361'e çıktı. Bu sayı 2006'daki yoğun satın almaların etkisi ile 1.010'a sıçradı. AB dışı menşeli kuruluşların şube sayısı ise 2004'te 34 iken 2006'da 66'ya çıktı. Raporda bu durum, Türkiye'de AB ülkeleri menşeli bankaların, AB dışı menşeli ülkelere göre daha yaygın şube ağına sahip olduğu şekilde yorumlandı ve AB ülkelerinde de benzer bir durumun bulunduğuna dikkat çekildi. 

BANKACILIK SEKTÖRÜ ARTIK YENİ UFUKLARA YELKEN AÇMALI/EKONOM 50. ÖZEL SAYI

Raporda AB'ye üye 25 ülkede AB menşeli kredi kuruluşlarının toplam şube sayısı 601 iken, Türkiye'de bu sayının tek başına 361 olduğuna (2005 itibarıyla) dikkat çekildi. Raporda, AB bankalarının Türkiye'de yaygın şube ağına sahip olmasında "Türk bankacılık sistemindeki yaygın şube ağı ile mevduat bankacılığının etkili olduğu" belirtildi. Rapora göre Türkiye, bankacı sayısı itibarıyle de AB-25 sıralaması dikkate alındığında 7'inci sırada bulunuyor. 2004 verilerine göre Türkiye 132.7 bin bankacısı ile Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya, İspanya ve Polonya'yı izliyor.   

Katılım bankaları şube
ağını genişletiyor

Bankacılıkta Yapısal Gelişmeler Raporu'ndaki değerlendirmelere göre, Türk bankacılık sektöründeekonomik büyümeye paralel olarak şube sayısı 2004'ten itibaren artış eğilimine girdi ve 6 bin 186 olan şube sayısı 2006 sonunda 7 bin 296'ya çıktı. Rapora göre bu artışta, sektöre birleşme-satın alma yoluyla giren stratejik yatırımların organik büyüme ile şube sayılarını artırma çabaları ve bankaların ekonomik büyümeye bağlı olarak şube ağlarını genişletme yönündeki politikaları etkili oldu. 

Şube sayısını en fazla artıran alt banka grubu ise katılım bankaları oldu ve 2004 sonunda 255 şubesi varken, geçen yıl sonunda 356'ya çıkarttı. Böylece şube dağılımında katılım bankalarının payı yüzde 3.9'dan yüzde 4.9'a yükseldi. Bankaların hızlı şubeleşmesi sonucunda, personel sayısı da hızlı arttı. 2004 sonunda bankalarda 132 bin 734 kişi çalışırken, 2006 sonundaki rakam 150 bin 793'e çıktı. Bankacılık sektöründeki istihdam artışı hızında katılım bankaları yine başı çekti. 2004 sonunda 4 bin 790 olan sayı, geçen yıl sonunda 7 bin 112'ye çıktı. Böylece sektörde, katılım bankalarında çalışanların payı da yüzde 3.6'da yüzde 4.7'ye yükseldi. 

BDDK'nın bankacılık sektörünün geleceğine yönelik düşünce ve beklentileri ise 2006-2008 Stratejik Planı ile açıklandı. Buna göre BDDK hedeflerini ''güvenli, istikrarlı, etkin ve rekabetçi bir finansal piyasa, etkili ve etkin denetim sistemi, esnek düzenleyici çerçeve, müşteri haklarına yönelik şeffaf, adil ve teşvik edici uygulamalar, yeterli ve etkili kurumsal yönetim'' olarak belirledi.
(Bu yazı, Türk Standardları Enstitüsü-TSE'nin yayın organı Standard Dergisinin Ağustos-2007 tarihli sayısında yayınlanmıştır.)

2008 KRİZİNDEN SONRA 'DAHA YERLİ' BİR BANKACILIK BİZİ BEKLİYOR

EKOKULAK: BANKACIDAN MORG GÖREVLİSİ OLUR MU?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder