Cahit UYANIK
Türk bankacılık sektörü uzun yıllardır
sıkıntılı. 1980 öncesindeki 'rekabetsizlik' koşullarında, yapay bir ortamda yaşayan bankalar, bu
tarihten sonra serbest bırakılan faizlerle yarışmaya girince ilk şoka
uğramıştı. Daha sonraki yıllarda bireysel bankacılığa geçiş, Hazine'nin
borçlanma ihtiyacının çok artmasıyla ona borç veren bankaların 'hormonlu'
biçimde büyümesi, bankalara siyasi müdahaleler en önemli sorunlar olarak ön
plana çıktı. Bu sorunlar Türk bankacılığının 'müzmin' sorunu olan özsermaye
yetersizliği ile birleşince çok ciddi sorunlarla boğuşmaya başladı. Türkiye,
90'lı yıllar boyunca tüm dünyanın geçtiği yeni modeli de benimsemedi. Yani
finans ve bankacılık sektörünün çalışma koşullarını, izinlerini, denetleme
şekillerini düzenleyen 'bağımsız ve özerk bir bankacılık otoritesi' kurmak
yolunu seçmedi. Bunun faturası da çok ağır oldu.
Önce 1994-1995 yılları arasında yaşanan
bankacılık krizleri, daha bununula ilgili sorunlar çözülmeden yaşanan 2000-2001
krizlerinin ardından nihayet bağımsız bir bankacılık otoritesi kurmaya razı
olundu. İşte Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) böyle bir ortamda
doğdu. BDDK, bankacılık sektöründeki el koyma, kapatma, elden çıkarma
operasyonlarının hemen sonrasında bir sektörel yeniden yapılanma planı
açıklamıştı. Gelinen noktada bu planın başarılı bir şekilde sürdürüldüğünü
söylemek mümkün. Bakıldığında bankacılıktakı en önemli rasyo alan sermaye
yeterlilik rasyosunun yüzde 20-25 arasında değiştiğini görebiliyoruz. Oysa bu
konuda aranan uluslararası standart yüzde 8. Yani Türk bankacılık sektörü,
elindeki kıt sermayesini oldukça dikkatli ve riskleri çok aza indirgeyerek
yönetiyor. Bu yönetim biçimleri de BDDK tarafından izlenip kontrol
ediliyor.
BDDK, geçtiğimiz günlerde bankacılık sektörünün yapısal durumunu ele alan ve bundan sonra düzenli olarak açıklayacağı 'Bankacılıkta Yapısal Gelişmeler Raporu'nu yayınladı. Raporun ilk sayısında yapılan analizler, Türk bankacılık sektörünün çok şubeye dayalı çalışma anlayışının Avrupa Birliği (AB) bankaları ile karşılaştırıldığında kendisine nispi bir avantaj sağladığını gösteriyor. Raporun ilk sayısındaki bilgilere göre Türkiye'deki banka sayısı AB'li ülkeler ile karşılaştırıldığında daha az. Ancak Türkiye'deki bankalar, AB ülkelerinde bankalara göre daha yaygın bir şube ağına sahip. Öyle ki; 2005 sonu itibarıyle AB üyesi 25 ülkede kredi kuruluşu başına şube sayısı 23 iken, Türkiye'de bu sayı neredeyse 6 kat daha fazla yani 129 olarak belirlendi.
BDDK, geçtiğimiz günlerde bankacılık sektörünün yapısal durumunu ele alan ve bundan sonra düzenli olarak açıklayacağı 'Bankacılıkta Yapısal Gelişmeler Raporu'nu yayınladı. Raporun ilk sayısında yapılan analizler, Türk bankacılık sektörünün çok şubeye dayalı çalışma anlayışının Avrupa Birliği (AB) bankaları ile karşılaştırıldığında kendisine nispi bir avantaj sağladığını gösteriyor. Raporun ilk sayısındaki bilgilere göre Türkiye'deki banka sayısı AB'li ülkeler ile karşılaştırıldığında daha az. Ancak Türkiye'deki bankalar, AB ülkelerinde bankalara göre daha yaygın bir şube ağına sahip. Öyle ki; 2005 sonu itibarıyle AB üyesi 25 ülkede kredi kuruluşu başına şube sayısı 23 iken, Türkiye'de bu sayı neredeyse 6 kat daha fazla yani 129 olarak belirlendi.
Peki bu durumun önemi ne? Son günlerde
Türk bankacılık sektörüne yabancıların büyük ilgi gösterdiğini düşünürsek, çok
şubeli yapının çekici bir unsur olduğunu görüyoruz. Yani, açık bir deyimle;
Türkiye'de bir banka satın alan AB'li banka, 6 kredi kuruluşu satın almışçasına
şube sahibi olabiliyor. Türkiye, AB menşeli ülkelerin şube sayısında da tek
başına 25 ülke ile kıyaslanabilecek bir başka göstergeye de sahip. Buna göre 25
AB üyesi ülkenin tümünde AB menşeli kredi kuruluşlarının şube sayısı 601 iken;
Türkiye'de bu sayı tek başına 361 olarak belirlenmiş. Yani Türkiye, henüz AB
üyesi olmamasına rağmen; AB ülkelerinin birbirlerinde kurduklarının yarısı
kadar AB ülkesi kaynaklı şubeyi bünyesinde barındırıyor. Elbette yabancı bir
ülkede banka satın alınırken şube sayısının ötesinde, daha başka unsurlara da
bakılıyor. Ancak ilk bakışta, Türk bankacılığının en cazip yönlerinden
birisinin bu olduğunu görüyoruz. Çünkü Türkiye, bu geniş şube ağında
çalıştırılacak düzeyde bankacıya da sahip.
Bankacılıkta Yapısal Gelişmeler
Raporu'ndaki değerlendirmelere göre AB-25 ülkelerindeki kredi kuruluşu sayısı
2002 yılında 9 bin 311 iken, bu sayı azalarak 2005'te 8 bin 684'e düştü. Ancak toplam şube sayısında tersi bir gelişme
yaşanarak 199 bin 879'dan 201 bin 259'a çıktı. Türkiye'de ise banka sayısı
59'dan 51'ye düşerken, şube sayısı 6 bin 351'den 6 bin 568'e çıktı. Eğer
Türkiye AB üyesi olsaydı, 2005 itibarıyla şube sayısı açısından Almanya,
İspanya, İtalya, Fransa ve İngiltere'den sonra 6'ıncı sırada bulunacaktı. Ancak
Türkiye, AB'deki banka sayısı sıralamasında ise 51 banka ile (2005 itibarıyle)
20. sırada bulunuyor olacaktı. Türkiye'den daha az banka sayısı bulunan AB
üyesi ülkeler ise Estonya (11), Malta (18), Letonya (23) Slovakya (23),
Slovenya (25) olarak sıralanacaktı. Bu tablo Türkiye'nin; AB'nin küçük üyeleri
kadar bankaya sahip olmasına rağmen, AB'nin 5 büyük 'finans patronu ülkesi' ile
kıyaslanabilecek şube ağına sahip olduğunu ortaya koydu. Türkiye'de kredi
kuruluşu başına 129 şube düşerken, Türkiye'ye en fazla yaklaşan ülkeler ise 121
şube ile İspanya ve 58 şube ile Yunanistan oldu.
Mevduata dayalı şube ağı, AB'li
bankaları Türkiye'ye çekti
BDDK'nın raporunda Türkiye pazarında
çalışan yabancı banka şubelerinin ne kadarının AB veya AB dışı menşeli olduğu
da ortaya konuldu. Buna göre AB menşeli kredi kuruluşlarının şube sayısı 2002
yılında 173 iken, 2005 sonunda 361'e çıktı. Bu sayı 2006'daki yoğun satın
almaların etkisi ile 1.010'a sıçradı. AB dışı menşeli kuruluşların şube sayısı
ise 2004'te 34 iken 2006'da 66'ya çıktı. Raporda bu durum, Türkiye'de AB
ülkeleri menşeli bankaların, AB dışı menşeli ülkelere göre daha yaygın şube
ağına sahip olduğu şekilde yorumlandı ve AB ülkelerinde de benzer bir durumun
bulunduğuna dikkat çekildi.
BANKACILIK SEKTÖRÜ ARTIK YENİ UFUKLARA YELKEN AÇMALI/EKONOM 50. ÖZEL SAYI
Raporda AB'ye üye 25 ülkede AB menşeli kredi
kuruluşlarının toplam şube sayısı 601 iken, Türkiye'de bu sayının tek başına
361 olduğuna (2005 itibarıyla) dikkat çekildi. Raporda, AB bankalarının
Türkiye'de yaygın şube ağına sahip olmasında "Türk bankacılık sistemindeki
yaygın şube ağı ile mevduat bankacılığının etkili olduğu" belirtildi.
Rapora göre Türkiye, bankacı sayısı itibarıyle de AB-25 sıralaması dikkate
alındığında 7'inci sırada bulunuyor. 2004 verilerine göre Türkiye 132.7 bin
bankacısı ile Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya, İspanya ve Polonya'yı
izliyor.
BANKACILIK SEKTÖRÜ ARTIK YENİ UFUKLARA YELKEN AÇMALI/EKONOM 50. ÖZEL SAYI
Katılım bankaları şube
ağını genişletiyor
Bankacılıkta Yapısal Gelişmeler
Raporu'ndaki değerlendirmelere göre, Türk bankacılık sektöründeekonomik büyümeye paralel olarak şube
sayısı 2004'ten itibaren artış eğilimine girdi ve 6 bin 186 olan şube sayısı
2006 sonunda 7 bin 296'ya çıktı. Rapora göre bu artışta, sektöre birleşme-satın
alma yoluyla giren stratejik yatırımların organik büyüme ile şube sayılarını
artırma çabaları ve bankaların ekonomik büyümeye bağlı olarak şube ağlarını
genişletme yönündeki politikaları etkili oldu.
Şube sayısını en fazla artıran
alt banka grubu ise katılım bankaları oldu ve 2004 sonunda 255 şubesi varken,
geçen yıl sonunda 356'ya çıkarttı. Böylece şube dağılımında katılım
bankalarının payı yüzde 3.9'dan yüzde 4.9'a yükseldi. Bankaların hızlı
şubeleşmesi sonucunda, personel sayısı da hızlı arttı. 2004 sonunda bankalarda
132 bin 734 kişi çalışırken, 2006 sonundaki rakam 150 bin 793'e çıktı.
Bankacılık sektöründeki istihdam artışı hızında katılım bankaları yine başı
çekti. 2004 sonunda 4 bin 790 olan sayı, geçen yıl sonunda 7 bin 112'ye çıktı.
Böylece sektörde, katılım bankalarında çalışanların payı da yüzde 3.6'da yüzde
4.7'ye yükseldi.
BDDK'nın bankacılık sektörünün geleceğine yönelik düşünce ve
beklentileri ise 2006-2008 Stratejik Planı ile açıklandı. Buna göre BDDK
hedeflerini ''güvenli, istikrarlı, etkin ve rekabetçi bir finansal piyasa,
etkili ve etkin denetim sistemi, esnek düzenleyici çerçeve, müşteri haklarına
yönelik şeffaf, adil ve teşvik edici uygulamalar, yeterli ve etkili kurumsal
yönetim'' olarak belirledi.
(Bu yazı, Türk Standardları Enstitüsü-TSE'nin yayın organı Standard Dergisinin Ağustos-2007 tarihli sayısında yayınlanmıştır.)
2008 KRİZİNDEN SONRA 'DAHA YERLİ' BİR BANKACILIK BİZİ BEKLİYOR
EKOKULAK: BANKACIDAN MORG GÖREVLİSİ OLUR MU?
2008 KRİZİNDEN SONRA 'DAHA YERLİ' BİR BANKACILIK BİZİ BEKLİYOR
EKOKULAK: BANKACIDAN MORG GÖREVLİSİ OLUR MU?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder