Cahit UYANIK
Türkiye şu günlerde erken seçimi konuşuyor. Oysa seçimlere resmen daha iki yıl var. Ancak kimse mevcut hükümetin iki yıl daha görev başında kalabileceğine ihtimal vermiyor. Bunun sebebi ise açık: Hükümet ve hükümeti oluşturan siyasi partiler yıprandı ve halktan uzaklaştı. İktidar ortaklarından DSP ve ANAP'taki erozyon, önüne geçilemeyecek bir görünüm veriyor. MHP ise nispeten daha diri ama onun da 'baraj korkusu' duymadığını söylemek mümkün değil. Halk ise 'siyasi iktidarla hesaplaşmak için' gün sayıyor.
Bu hesaplaşmalar Türkiye'de oldukça ilginç olabiliyor. Söz gelimi halk 1987 seçimlerinde ANAP'ı ve Özal'ı neredeyse anayasayı değiştirecek bir çoğunlukla tek başına iktidara getirmişti. Ancak üzerinden geçen 2 yılda iktidarla geniş halk kitleleri arasındaki uçurum büyüyünce sonuç 1989 yerel seçimlerinde halk için zafer, ANAP için hüsran olmuştu. O zamanlarda bir ANAP'lı parti yöneticisinin söylediği 'Üstümüzden silindir geçti' sözleri, Türk siyasi tarihindeki yerini almıştı. Halk ANAP'la ipleri öyle koparmıştı ki, 1991 genel seçimlerinde de o demokratik hesaplaşma hareketinin izleri görülmüştü.
Türkiye'de 1980 yılından sonra yapılan seçimlerde halk, oy silahını siyasetçileri terbiye etmek için sık sık kullanıyor. 1982 seçimlerinde 'horoz partisi' olarak bilinen Milliyetçi Demokrasi Partisi (MDP) halk tarafından sandığa gömülmüştü. Aradan 17 yıl geçtikten sonra yani 1999 seçimlerinde 'halktan kopuk halkçılık' yapmaya çabalayan, Tony Blair özentisi politikalardan medet uman CHP'ye ders verilmişti. 1996 yılında dini siyasete alet eden bir parti ile koalisyon kuran merkez sağ DYP, izleyen seçimde halkın hışmından kıl payı kurtulmuştu.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün ama artık şu iyice açığa çıktı: Mevcut iktidar ortağı partiler ister genel başkan değiştirsin, ister seçim ittifakı yapsın, nafile... Bu üç parti bir süreliğine seçmen tarafından nadasa bırakılacak. Büyük çoğunluğu işsiz, işsiz kalma tehlikesi içinde, gizli işsiz, yaptığı işten yeterince memnun olmayan milyonlarca seçmen karar günü yaklaştığında en geniş katılımlı demokratik sürece iştirak edecek ve belki de dünya siyasi tarihine geçecek şekilde; 3 partili bir bloku iktidardan indirip yerine 2 veya 3 partili bir başka koalisyonu iş başına getirecek.
Bu ortamda elbette Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Kanununda yapılması gereken değişiklikler akla geliyor. Bu konu hemen her zaman olduğu gibi seçime yaklaştıkça yine tartışmaya açılacaktır. Ancak mevcut iktidarın barajı daha aşağı çekmek haricinde bir değişikliğe yanaşacağını pek sanmıyorum. Öyle çift turlu, dar bölgeli, Türkiye kontenjanı tanınacak bir sistemin yasalaşması oldukça zor görünüyor. Ama her ne şekilde olursa olsun halkın çok ciddi bir şekilde hesaplaşmaya hazırlandığını söyleyebiliriz; seçim sistemi ve kuralları ne olursa olsun, fark etmez.
Bu ortamda artık seçim sonucunu etkileyebilecek mesajların ne olması gerektiği de belli olmaya başladı. Herşeyden önce işsizliğe somut çözüm önerileri getirecek partilerin prim yapacağını unutmayalım. Resmi işsizlik oranının yüzde 12 olduğunu, gayriresmi rakamın ise yüzde 25'e yaklaştığını herkes biliyor. Eğitimli genç nüfus içindeki resmi işsizlik oranı da yüzde 30'a ulaşmış vaziyette. Öyleyse işsizliğe elle tutulur çözümler öneren, bu kitleleri partinin verdiği işsizlikle ilgili mesajları dinlemeye ikna edebilen siyasi partilerin seçimdeki şansının daha yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Genç adaylar tarafından verilecek işsizlikle mücadele mesajlarının oya tahvil olması ihtimali de yüksek görünüyor.
Seçimleri etkileyecek ikinci faktör ise 'devletin yeniden yapılandırılması' olacak. Devlet halen iç ve dış borç ana para ile faizlerini ödemeyle uğraşmaktan ekonomik gelişmenin ve toplumsal ilerlemenin dinamosu olma görevini yerine getiremiyor. Aşırı merkeziyetçi, popülist, hesap vermeyen, denetlenmeyen, aşırı vergi toplayan, seçkinci bir görünümdeki devletin, hızla bu saydıklarımdan uzaklaşarak şeffaflaşması gerekiyor. Bunun nasıl yapılacağı ile ilgili birçok model önerisi var ama halkın, kendi özlem ve düşüncelerine en yakın değişimi savunan siyasi partilere ciddi bir oy kayması gerçekleştireceğini düşünüyorum.
Buraya kadar anlattıklarından da görebileceğiniz gibi halk ciddi bir hesaplaşma beklentisi içinde, sandığın önüne konulmasını bekliyor. Bu seçim de geçmişte olduğu gibi; ödünç aldığı oylara rağmen halka verdiği sözleri yerine getirmeyenlere vurulacak güçlü bir şamarın sesi ile nihayetlenecek gibi duruyor.
(Bu yazı, Ankara Ticaret Odası-ATO'nun aylık gazetesi 'Atohaber'in Haziran-2002 tarihli sayısında yayınlanmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder