1 Kasım 2024 Cuma

BARIŞ MI? ATEŞKES Mİ?

Cahit UYANIK 

Türkiye'de birçok kavram aslında ne anlama geldiği bilinmeden ortada konuşulup duruyor. Gelin en güncel ve iş-güç sahiplerini ilgilendiren bir örneği ayrıntılı şekilde ele alıp bunun böyle olup olmadığına beraber karar verelim. Konumuz 'Vergi Barışı'... Benim naçizane 'Bu bir aftır' dediğim vergi barışı, meğerse 'Vergi Ateşkesi' imiş söz gelimi... Öyle bir ateşkes ki mükellefle Maliye arasında imzalanıyormuş.

'Nereden çıktı bu?' derseniz... Şimdiden bürokrasinin ve siyasetçilerin dilinden Mayıs ayında girişilecek 'Vergi Denetimi Harekatı' düşmüyor. Zannedersiniz ki ABD'nin komşumuzda başlattığı 'Irak'ı ve Iraklıları Özgürleştirme Operasyonu'nun; Maliye'nin  Türk iş adamları üzerinde yapacağı bir versiyonu giderek yaklaşıyor. Maliye memurları aylardır bilenip duruyor. Tabii ki bu operasyondan kurtulmanın yolu 'ateşkes' imzalamaktan yani 'stoksuzluk beyanı' vermekten geçiyor. O zaman vergi dairelerinin gizli mahfillerinde 'özel harekat ve vergi gerillası eğitimi' verilen Maliye memurlarını işletmenizden uzak tutabileceksiniz.

Elimde bir faks metni var; Ankara Defterdarlığı tarafından tüm basın kuruluşlarına gönderilmiş... Vergi Barışı Kanununun Ankara'daki uygulaması hakkında bilgi veriyor ve kentimizde 750 trilyonluk 'barış hasılatı' hedeflendiğini anlatıyor. 'Bu rakamın bile tek başına IMF'nin tüm Türkiye için kabul ettiği hedefi yakaladığı' uzun uzun vurgulanıyor. İnsanın göğsü kabarıyor. Bu değerlendirmeyi, 1997 yılından bu yana izlettiği politikalarla bizi krizden krize sürükleyen IMF'nin haksız çıkmasının tescili olarak kabullenip gurur duyabilirsiniz...

Ancak hemen ardından kara kara düşünmeye de başlıyorsunuz. Çünkü açıklamada Defterdarlığın Mayıs ayı denetim programı hakkında ayrıntılı bilgiler ardı ardına sıralanıyor. Buna göre Defterdarlık, tüm Türkiye'de olduğu gibi 'Sektörel Denetim Modeli'ne geçileceğini belirterek, belli sektörlerin sürekli denetim ve takibe alınacağını anlatıyor. Özel okul ve dersaneler, kuyumcular, doktorlar, sağlık işletmeleri, pvc imalat işletmeleri, sigorta acenteleri, servis işletmeleri, eczane ve ecza depoları bir çırpıda sayılıyor. 

Eğer 'Bu listede benim sektörüm yok, rahatım' diye seviniyorsanız yanılıyorsunuz; çünkü böylesi 50 alt sektör daha tespit edilmiş vaziyette...  Defterdarlık, bu denetim çalışmaları kapsamında 10 bin işletmenin depolarına girerek 'fiili envanter sayımı' ve kasalarını açtırarak 'hasılat tespiti' yapmayı hedefliyor. Önümüzdeki yıl bu sayının 13 bine çıkacağı da belirtiliyor. Defterdarlık bu 'Özgürleştirme Operasyonu' için 200 vergi denetmeni ve 500 gelir uzmanının emrine verilmesini istemiş ve kabul ettirmiş. Kaçış yok, az önce söylediğim gibi kurtulmanın tek yolu; vergisini ödediğiniz yıllara yönelik 'matrah artırımı' ve 'stoksuzluk beyanı' vermek...

2004 yılının Nisan ayında bir mahalli idare seçimiyle karşı karşıyayız. Ya bu elde edilen barış hasılatı, seçimleri kazanmak için çeşitli yollarla belediyelere aktarılırsa... Onlar da verimsiz kaldırım, park-bahçe, şarkıcı-türkücü masrafı gibi alanlara saçıp savurursa... Ben yüreğimi serin tutuyorum. Çünkü gerek Başbakan Recep Tayyip Erdoğan gerekse diğer bakanların içinde Allah korkusu var. Böyle bir şeye izin vermezler. 

Ama Türkiye'deki vergi mükelleflerinin yüzde 95'i vergilerin yerinde harcanmadığını yani ödediği paranın 'vergi' değil 'haraç' olduğunu düşünüyor. Bu ortamda devlet harcamalarının verimsiz seçim masrafları yerine ülkenin gerçek ihtiyaçlarının giderilmesinde kullanılması önemli. Eşinin bileziğini, bindiği arabasını, arsasını, tarlasını satan iş adamları vergi barışı -pardon- vergi ateşkesine girdi. Mayıs ayında başlatılacak yıpratıcı bir denetim harekatı ve toplumun vicdanını yaralayabilecek düzeyde mahalli idare seçim harcamaları; vergideki bu inançsızlık ve güvensizlik tablosunu ağırlaştırabilir. 

Malum vergi barışına giren alacaklar 9 taksite bölünüyor. Eğer vatandaş 'müsrif politikacı/vatandaşın vergilerine sahip çıkmayan devlet' manzaraları görmeye devam ederse bu taksitleri ödememeye başlayabilir. Bu sebeple,  'Savaş/barış/ateşkes' üçlüsüyle yürümeye başlayan Maliye-mükellef ilişkisinin kan davası gibi sonuçsuz hale gelmemesi için bir önerim olacak: Maliye Bakanlığı  'vergi barışının hangi alt kaleminden ne kadar gelir sağlanacağı' ile  'ödenen peşinat ve taksit miktarları'nı açıklasın. Elbette toplanan bu hasılatın  nereye gittiğini de... Hatırlarsanız böyle bir söz 1999'daki deprem sonrasında verilmiş ama pek tutulamamıştı. Deprem için toplanan paralar maaş, faiz, ağırlama, dış gezi masraflarını finanse etmekte de kullanılmıştı. İlk bakışta bu yöntem Türk bütçe tekniğine pek uymazmış gibi geliyor ama bir istisna yapılıp  bununla ilgili ayrı bir hesap tutulabilir. 

Son sözüm ise Maliye'nin girişeceği 'Mükellefi Özgürleştirme Operasyonu'nun geneline ilişkin... Tüm vergi dairelerinin kapısına dürüstçe el sıkışan insan afişleri astıktan sonra, bunu kanlı bir boks maçına dönüştürme niyeti pek hoş değil. Maliye'nin yapması gereken şey mükellefleri vergi ödeme bilincinin önemi konusunda bilgilendirmek, devletin topladığı vergileri nerelere harcadığını büyük bir açık yüreklilikle anlatmak, 'Vergi İhbar Hattı'nın yanı sıra 'Mükellefi Dinleme Hattı' ve 'Alo Müsrif Var Hattı'  da açmak gibi cesur ve rahatlatıcı önlemler almak olmalı. 

(Bu yazı, Ankara Ticaret Odası-ATO'nun aylık gazetesi 'Atohaber'in Mayıs-2003 tarihli sayısında yayınlanmıştır.) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder