2 Kasım 2024 Cumartesi

AKP NE YAPMALI? (ÖZET)

Cahit UYANIK 

Türkiye'nin ne kadar yönetilmesi zor bir ülke olduğu 367 milletvekili bulunan AKP'nin yaşadıklarından belli. Anlaşılan Meclis'te ezici bir çoğunluk sahibi olmak Türkiye'nin köklü sorunlarını çözmek için ancak bir ön şart niteliğinde... Gerekli olan şey ise öncelikle, herkesin bildiği sorunların çözümüne 'iyi teşhisler' koymaktan geçiyor. 

Söz gelimi, şu ABD'den alınacak 8,5 milyar dolarlık krediye yakından bakalım. Hükümet sürekli 'bu kredide gözü olmadığını' söyleyip duruyor. Ama bir atasözünde belirtildiği gibi 'Hem ağlarım hem giderim' politikası izliyor. Kredinin siyasi şartları gizlenmeye çalışılırken, bu kredi için Kuzey Irak konusunda verilen taviz 'sanki herkesin haberi varmış gibi' gösterilerek yumuşatılmaya uğraşılıyor. Bu örnekte olduğu gibi, AKP 367 milletvekili ile rahatça çözüm yoluna koyabileceği birçok sorunu yanlış koridorlar ve sularda dolaşarak arıyor. 

Bu noktada bir durup düşünelim: Eğer Türkiye'nin gerçekten ek bir finansmana ihtiyacı varsa, bunu bizden doğrudan doğruya siyasi taleplerde bulunamayacak bazı dış kuruluşlardan temin etmemiz daha doğru değil mi? IMF Türkiye Masası Şefi Rıza Moghadam'la anlamsız işyeri ziyaretleri düzenlemek yerine acaba ek finansman ihtiyacının görüşülmesi daha iyi olmaz mıydı? AKP, önünde hazır bulduğu ABD Kredisini sahiplenirken yaptığı teşhis hatasını, şimdi verdiği tavizlerle başka bir şekilde sürdürmüyor mu? Türkiye gibi çok boyutlu ve karmaşık çıkar ilişkilerinin odağında bulunan bir ülkenin kendi finansman dengesinin ABD'li kaynaklara bağlanması ne kadar doğru? 

AKP, 3 Kasım 2002 seçiminin ardından iki başbakan değiştirmesine rağmen; önce hükümet  daha sonra da parti grubu içinde uyumu yakalamakta çok zorlanmıştı. Ama daha sonra bunu başarabilmişti. Böylece ülkeyi gerçekten yönetmeye başlamıştı. Ama şimdi yine aylar öncesine benzeyen 'fetret' manzaraları yaşanıyor. Çünkü Türkiye'yi yönetmek konusunda karşılaşılan temel problemlerden biri hukuki meseleler ve hukuksuzluk... Bu artık öyle bir hal aldı ki 30 milyonu aşkın kişinin katıldığı erken genel seçim gibi demokratik bir süreci bile tehdit edebiliyor. Bir parti sahtecilik yaparak seçime giriyor ve bu durum yaklaşık 1 yıl sonra kanıtlanabiliyor. Ülkedeki İçişleri Bakanlığı, valilikler, polis ve Yüksek Seçim Kurulu bir partinin gerçekten var olup olmadığını anlayamıyor. 

Böylesi olaylar ekonomiye ciddi bir fatura çıkarıyor. Bu kriz  patlak vermezden daha bir gün önce dolar kuru 1 milyon 350 bin lira idi. Merkez Bankası piyasadan 1,2 milyar dolar toplamş ve kur 20 bin TL artabilmişti. Seçimle ilgili Yargıtay kararı verildiğinde ise dolar bir anda 20-25 bin lira yükseldi. Yani döviz kuru iki günde yüzde 5-6 artıverdi. Bu yazı basıldığında büyük ihtimalle YSK kararını açıklamış olacak. Eğer ülke yeniden bir seçim ortamına girerse vay geldi halimize... Yeni bir seçimin masrafları bir yana, yarattığı zaman kaybının maliyeti zavallı vatandaşların sırtına yüklenecek. Parası olan, paradan para kazananlar ise bundan mutlu olacak. Çünkü borçlanma faizleri yeniden artacak. O zaman yine durup düşünmekte fayda var: Bu istikrarsız ülkede iş yapmak, risk almak çok akılcı birşey mi? Elbette değil. İşte bu tespit ekonomiye çıkan faturanın önemli bir parçasıdır. 

AKP'nin aslında önünde iki meselesi var ve bunlar kendi ismiyle doğrudan ilgili. İlk olarak; Türkiye'de köklü bir hukuk ve yargı reformu yapılmalı. AKP'nin demokratikleşme ve hukuk normlarını güçlendiren adımları sadece AB'nin önümüze koyduğu uyum paketlerinden ibaret saymadan, ülkedeki adalet sistemini acilen ve dikkatli bir reforma tabi tutması gerekiyor. AKP'yi sıkıştıran ikinci açmaz ise kalkınma... Türkiye'de kalkınmadan anlaşılan şey düzenli ve istikrarlı ekonomik büyüme hızı ki aslında bunu sağlamanın yolu ABD Kredisi, IMF desteği gibi palyatif çözümlerden geçmiyor. Elzem olan şey, içerideki mali sistemin reforme edilmesi...

Temiz bir bankacılık sektörü, güçlü bir vergi idaresi, harcadığı paranın son kuruşuna kadar hesabını yapan ve bunu açıklayan devlet ile kayıt altına alınmış bir ekonomik yapı olmadan kalkınmanın düzenli ve istikrarlı seyretmesi mümkün görünmüyor. Bunlar başarıldığı taktirde AKP dış mali desteksiz, oy aldığı kitlelerin daha iyi bir yaşam beklentisini yerine getirebilir. AKP'nin halkın 20 yılda bir verdiği 'tek parti iktidarı şansı'nı boş tartışmalarla değil, ciddi yapısal reformlarla, 'yerinde ve zamanında' kullanması gerekiyor.

(Bu yazı, Ankara Ticaret Odası-ATO'nun aylık gazetesi 'Atohaber'in Ekim-2003 tarihli sayısında yayınlanmıştır.) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder