Cahit UYANIK
Türkiye ekonomisi 2002 yılını birçok değişik etkinin altında geçirdi. Bu etkileri dört çeyreğe ayırarak inceleyebiliriz. Geçen yılın ilk üç ayındaki en önemli tartışma konusu IMF ile imzalanacak yeni stand by'dı. Bu anlaşma Türkiye'nin borçlarını çevirebilmesi açısından büyük önem taşıyordu. Sonuçta Şubat ayında anlaşma imzalandı ve ilk ciddi kredi girişi sağlandı.
Yılın ikinci çeyreğinde ise ekonominin başında bulunan Kemal Derviş, kapalı veya açık sohbetlerde 'ekonomideki koordinasyonsuzluk' sorununu dile getirdi. Hatta bu koordinasyonun sağlanması için bir plan hazırlayıp Başbakan'a bile sundu. Fakat koordinasyon bir türlü kurulamadı. Bu olmayınca ortaya 'Erken seçim' tartışmaları atıldı. Tartışmalar aynı zamanda Başbakan Ecevit'in sağlık sorunları ve MHP'nin AB karşıtı söylemiyle iyice olgunlaştı. AB takviminin de iyice sıkışmasıyla seçim, ciddi bir çıkış yolu olarak benimsendi. Elbette bu tartışmalar ekonomiye faiz ve dövizin yükselmesi olarak yansıdı. Herkes ekonomide iyileşme beklerken yaz aylarında işsizliğin artarak sürmesi, siyasi tartışmaların şiddetinin iyice güçlendiğinin göstergesiydi.
Yılın üçüncü çeyreği seçim ve AB yasalarının Meclis'ten geçmesiyle başladı. Ardından ekonomi yönetiminde isim değişikliği yaşandı ve Masum Türker ekonominin başına geldi. Ancak seçimin ertelenmesi tartışmalarıyla piyasaların ateşi bir türlü düşmek bilmedi. Bu ortamda ekonomi yönetimi yaklaşan seçimleri dikkate alarak bazı finansal önlemler aldı. Tıpkı savaş stoku gibi seçim kampanyası sürecinde yaşanabilecek bir olumsuzluğa karşı ihtiyaçtan daha fazla borçlanıldı. Bu, bir kez daha faizin yükselmesiyle ekonomideki reel canlanma sürecini erteledi. Başbakan'ın sağlık sorunlarının sürmesi ve hükümetteki dağınıklık birçok konudaki disiplini bozdu. Vatandaş seçimlere giren partilerin ekonomi programlarına, sandığa gitmeye birkaç gün kala kulak kabarttı. Ekonomik gerekçeler oy tercihinde önemli bir rol oynadı.
Yılın son çeyreği ise seçimi AKP'nin kazanması ve en az 10 yıl sonra oluşacağı beklenen iki partili Meclis'in erken teşekkül etmesiyle sürprizlerle açıldı. Seçimin hemen ardından kurulan hükümet ekonomide zor bir miras devraldığını öğrendi. Üstelik Irak Operasyonunun çok yakınlaşmış olması 2003'e ilişkin olumsuz bekleyişleri iyice artırdı.
Özet olarak 2002 yılında iki başbakan, onlarca başbakan adayı ve üç ayrı ekonomi bakanı gördük. Türkiye ekonomisinin tüm olumsuzluklar bir yana demokratik bir seçimi kaldırabileceği iyice anlaşıldı. Türkiye demokrasisi, demokratik yollarla iktidar değişimini sağlayarak gücünü ve rüştünü ispat etti. AB karşısında en az 4 yıl süreyle iktidarda kalacak bir hükümet görünce, daha uzlaşmacı bir tavır sergiledi. 2002 yılının başı, ortası ve sonunda ekonomiyi yönetenler değişti ama sorunlar ise aynı kaldı. Ancak 2003 yılına, bir kan tazelenmesi ve yükselen güven unsuru ile girmiş olduk. Gençlerin ülke yönetimine gelmesi olgusunu başbakan düzeyine kadar çıkarabildik. Bunlar en önemli avantajlarımızdı.
Dezavantajlar ise yeni hükümetin tecrübesiz oluşu, Türkiye'nin dolaylı da olsa müdahil kalabileceği Irak Operasyonu ve IMF'ye muhtaçlığın sürmesi olarak açıklanabilir. Türkiye'nin bu üç dezavantajı asgari düzeyde zarar görerek dengeleyebilmesi kendi yararınadır. Nasıl mı? Hükümet, tecrübesizliğini bürokrasi ile anlaşarak rahatça atlatabilir. Irak Operasyonunda barışçıl çözümden yana olmak ise Türkiye'nin yararınadır. Çünkü savaşın ve sonrasının getireceği şartlar aleyhimize olabilir. IMF ile izleyeceğimiz politika ise Başbakan Abdullah Gül'ün söylediği gibi 'Kendi evimizi kendimizin süpürmesi' şeklinde geliştirilerek, yıllardır uzayıp giden bu ilişkiden en uygun zaman aralığında kurtulabiliriz. 2003 yılının nasıl geçeceği, bu üç faktörün iyi yonetilmesiyle doğrudan ilgilidir. İyi seneler.
(Bu yazı, Ankara Ticaret Odası-ATO'nun aylık gazetesi 'Atohaber'in Ocak-2003 tarihli sayısında yayınlanmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder