Cahit UYANIK
Türkiye'de iş adamı olmak gerçekten çok zor. Ekonomideki sorunlar ve dalgalanmalar bir yana, ülkenin coğrafi konumu mevcut işleri sürdürmeyi bile riske ediyor. Gündemi her gün 'savaş' olan bir ülkede kalıcı işler yapmak zorlaşıyor. Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti 2003 ekonomik büyüme hedefinin tehlikeye düştüğünü söyledi. Oysa daha yılın ikinci ayını yeni bitirdik. Ekonominin genişlediği yaz aylarına girilmeden, insanlarda bir karamsarlık havası hakim oldu. Demek ki kış aylarında işleri büyütmek için yapılan hazırlıklar, savaş gündemiyle askıya alınmış. Herkes el el üstüne atmış mevcut halini korumanın telaşına düşmüş.
Piyasaların bir savaş durgunluğuna doğru sürüklenmesinin geri planındaki sebeplerden en önemlisi, 1991'deki Körfez Harekatı sonrasında yaşananların acı hatıraları... Savaşın çıkacağının kesinleşmesiyle zaten işlerin bıçakla keser gibi kesildiği 1991 yılı kış aylarında yolum Siteler'e düşmüştü. Onlarca mobilya atölyesi kapalıydı. Açık olanlar da çalışanlarının çoğunu işten çıkarmıştı. Çünkü mobilya ihracatı yapılamıyor, iç pazarda da kimse yüklü bir fiyatı olan böyle bir harcamanın altına girmek istemediği için tüketimini erteliyordu. Esnaf Siteler'e ürün bakmaya gelen az sayıdaki müşteriyi adeta yoldan çevirip dükkanlarına davet ediyordu. Kısa süre sonra savaş patlak verdi. Çatışma kısa sürdü ama Türkiye ekonomisindeki etkileri çok ağır oldu. Siteler esnafı savaş sonrasında eski pazarlarına yani Arap ülkelerine giremedi. Çünkü buraları ABD ve onu destekleyen ülkelerin firmaları tarafından parsellenmişti.
Arkasından gelen 1994 Ekonomik Krizi de iş adamları ve esnafları bir hayli sarstı. Geçici olarak görülen işsizlik kalıcı ve yapısal hale dönüştü. Sonuçta 2001 yılı Mart ayında Ankara'daki büyük esnaf eylemine kadar gelindi. İşinde gücünde, devletine milletine saygılı esnafın sokağa dökülmesi için aslında ilk tetik, 1991 yılında çekilmişti. İlerleyen 10 yılda çözüm bulunmadan üst üste biriken sorunlar, yönetim beceriksizlikleri, ülkenin kaynaklarının yolsuzluklarla yağmalanması önce sabit gelirli kitleleri, daha sonra onlarla çok yakın ilişkileri bulunan esnafı olumsuz etkilemişti. Yani 1991 Körfez Krizi, Türkiye'de birçok olumsuzluğa zemin sağlayan bir bataklık oluşumunun sadece ilk adımıydı.
Türkiye 2003 yılı Mart ayı başında da ekonomik açıdan geleceğin net olmadığı günlere doğru ilerliyor. Meclis'te yabancı asker bulundurmaya ilişkin tezkerenin reddedilmesi, ABD yardımına bel bağlayan hükümete çok iyi bir ders olmalı. Bu sonuçtan vazife çıkartarak, devletin acilen yeniden yapılandırılması, tüm israf ve yolsuzluk kapılarının kapatılması gerekir. IMF'nin zoruyla alındığı izlenimi veren tedbirler, belki daha genişletilerek akılcı bir temele oturtulmalı.
Mesela toplumda vergi adaletsizliğini körükleyen etkenler sona erdirilmeli. Ayda 250 milyon lira kazanan asgari ücretliden, dükkanını siftahsız kapatan esnaftan vergi alan hükümet, 600 milyar lirayı aşkın faiz gelirini istisna içinde tutmakta ısrar ediyor. Yeni vergi getirmek yerine, mevcut vergilerin başına 'ek' sözcüğü koyarak yaptığı ikinci vergileme ile aslında toplumun yöneticilerine olan güvenini azaltıyor.
Peki hükümetin aldığı tedbirler başarılı olabilir mi? Hükümet yetkilileri bu tedbirlerin ilerideki güzel günler için kaçınılmaz olduğunu belirtiyor. Böylece umut tacirliğine soyunuyorlar. Oysa savaş sebebiyle iş ortamı büyük bir durgunluğa doğru sürükleniyor. Hükümetin özellikle ek gelir sağlamaya yönelik tedbirlerinin başarı şansı zaten yüksek görünmüyor. ABD yardımına güvenerek aylardır IMF ile havanda su döven hükümet, tezkere reddi ile millet iradesinden yediği şamardan uumarım ekonomi için yeterince ders çıkartır.
(Bu yazı, Ankara Ticaret Odası-ATO'nun aylık gazetesi 'Atohaber'in Mart-2003 tarihli sayısında yayınlanmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder