27 Aralık 2019 Cuma

KIRMIZI ALARM VEREN İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ, DÜNYA MERKEZ BANKALARININ GÜNDEMİNE BİLE GİRDİ


Cahit UYANIK

Günümüz Venedik sakinlerinin, Anadolu’dan göçen Venet halkının torunları olduğu genel kabul gören bir tarihi bilgi.  Venetler göç ettiğinde şimdiki Venedik, sazlıklarla kaplı bir lagündü. Coğrafya bilgisi zayıf olanlar için yazıyorum; Türkçe’de ‘deniz kulağı’ da denilen lagünler,  deniz gibi daha büyük su kütlesine bağlantısı olan sığ göller olarak biliniyor. (Bir fikir verebilmesi açısından: Muğla’nın Fethiye ilçesindeki Ölüdeniz bir lagündür). İşte Venetler, bu lagünün kıyısında yaz aylarında oluşan tuzun ticareti ile hatırı sayılır bir gelir kaynağına kavuşup zenginleştiler (Tuz, 20. yüzyılın başına kadar çok kıymetli bir üründü).
Milattan Sonra 400’lü yılların başında Bizans İmparatoru, Kuzey’den gelen Gotlar’la anlaşıp, (Şimdiki İstanbul’un yağmalanmaması için) istilanın yönünü İtalya’ya çevirdi. Veneto halkı da istiladan korunmak için; bölgeden geçen akarsuyun yönünü değiştirip, lagüne doğru yönlendirince şehrin etrafı sularla kaplandı. Gotlar, Venedik’in etrafındaki bataklıklarda takılıp kaldı. Venetolular bu olay sonrasında; lagündeki 100’den fazla adacıkta ve suyun içine yerleştirdikleri tahta kazıkların üzerlerine inşa ettikleri binalar ve mimari eserlerle; su içinde bir şehir ve yaşam yarattılar. Bu da dünyaca ünlü, eskiden ticaretin başkenti iken şimdilerde turizmin ve romantizmin başkenti denilebilecek, gondol sefasıyla ünlü Venedik şehrini doğurdu.

(Tıklayınız) TÜRKİYE'NİN 10 YIL ÖNCE İLAN ETTİĞİ 'ULUSAL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ STRATEJİ BELGESİ (İDES)' NELER İÇERİYORDU?

Geçtiğimiz haftalarda ise Venedik’te deniz yükselmesinin yarattığı su baskınları 1.600 yıllık bu şehre adeta kabus yaşattı. Venedik Belediye Başkanı Luigi Brugnaro, Il Messaggero gazetesine yaptığı açıklamada tahmini maddi hasarla ilgili olarak, "1 milyar Euro civarında. Her şey kuruduğunda suların evlere, iş yerlerine, dükkanlara, kültürel ve sanatsal mirasa verdiği zararı net olarak anlayabileceğiz. Su, 187 santim yükseldi. Şehrin yüzde 60’ına yakını baskına uğradı. Bu büyük felaketin iklim değişikliğinden dolayı yaşandığını biliyoruz" dedi. Evet Venedikliler Gotlar’a karşı akıllarını kullanıp dahice bir çözüm üretmişlerdi ama iklim değişikliğinin sonuçlarına karşı ellerinden gelen sınırlı… Venedikliler, şimdilerde 7 milyar euroya mal olacağı hesaplanan ve kenti yükselen deniz sularından koruyacağı umut edilen MOSE Projesini geciktirdikleri için hayıflanıyorlar ve projeyi 2021’e yetiştirmeye çalışıyorlar.


Geçtiğimiz haftalarda iklim değişikliğinin sebep olabileceği (özellikle) ekonomik sonuçların hemen her kurum tarafından ciddiye alınmaya başlamasına yönelik ilginç birkaç gelişme daha yaşandı.  Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkan Yardımcısı Luis De Guindos, iklim değişikliğinin para politikasına etkilerinin gözden geçirileceğini söyledi. Londra'da bir konferansta konuşan De Guindos, iklim değişikliğinin para politikasına etkilerinin gelecek çeyrekte bankadaki müzakereler içinde yer alacağını belirtti. Söz konusu riskleri gelecekteki Avrupa bankacılık stres testlerine almayı düşündüklerini vurgulayan De Guindos, "İklim değişikliği riskleri, özellikle finansal istikrar açısından bizim daha fazla dikkat gösterdiğimiz bir konu" dedi. De Guindos, çevrenin sürdürülebilirliği için yatırım talebinin artmasının, iklim değişikliğini merkez bankaları için önemli bir konu haline getirmekte olduğunu vurguladı.

Amerikan Merkez Bankası (FED) Başkanı Jerome Powell ise bu yılbaşında ABD Temsilciler Meclisi üyelerine, merkez bankasının iklim değişikliğinin ekonomik etkisini nasıl değerlendireceğini sormanın ‘adil bir soru’ olduğunu söylemişti. FED’in bir parçası olan San Francisco FED’in Araştırma Bölümü Başkan Yardımcısı  Glenn Rudebusch ise birkaç ay sonra iklim değişikliğinin daha yüksek sıcaklıklar ve yüksek deniz seviyesinden kaynaklanan doğal afetlerin neden olduğu kayıplar sebebiyle, ‘finansal bir krize’ yol açabilme olasılığının merkez bankaları için giderek daha fazla önem kazandığını bildirmişti. Rudebusch, “İklim kaynaklı finansal riskler; yüksek kredi marjları, daha fazla ihtiyati tasarruf ve aşırı bir finansal kriz nedeniyle ekonomiyi etkileyebilir. Altyapı hasarı, tarımsal kayıplar ve iklim değişikliği kaynaklı kuraklık, seller ve kasırgaların neden olabileceği emtia fiyatlarındaki ani artışlar ile ilişkili daha büyük ve daha sık makro ekonomik şoklar etkili olabilir” dedi.

Merkez bankaları ekonomideki, teknolojideki, jeopolitikteki, uluslararası politikadaki orta ve uzun vadeli gelişmelere zaman zaman odaklansa da; piyasalarla yakın çalıştığı için, daha kısa vadeli düşünmeye ve icraat göstermeye alışkın yapılar olarak biliniyor. Öyle ki merkez bankaları enflasyon ve işsizlik konusundaki gelecek projeksiyonlarında en fazla 2-3 yıllık öngörülerde bulunuyor. Bu sebeple merkez bankalarının küresel ısınma ve iklim değişikliği gibi, (atmosferdeki ozon tabakasında yırtılmanın tespit edilmesiyle başlayan) 1970’li yıllardan bu yana tartışılan bir konuyu para politikalarına dahil etmek için hareketlenmesi oldukça anlamlı. Venedik’te yaşananlar ile dünyanın en önemli iki merkez bankasının yaptığı ve yapmaya devam edeceği açıklamalar; iklim değişikliğinin artık tüm ekonomik yapıları ve ekonomik karar mekanizmalarını olumsuz etkileyecek kadar devasa bir meseleye dönüştüğünü gösteriyor.

Uzun yıllardan sonra mesele kabullenilince, çözüm önerileri de daha dikkatli dinlenmeye başlandı. Nitekim Uluslararası Para Fonu (IMF) bu Ekim ayı içindeki geleneksel yarıyıl toplantılarında açıkladığı raporda; iklim değişikliğiyle mücadele etmek için tek etkili çözümün fosil yakıtlardan enerji üreten ülkelere karbon vergisi getirilmesi olduğunu açıkladı. ‘Solarist’ internet sitesinden Esen Erkan’ın haberine göre, IMF’nin önerdiği 2030 yılında sera gazı salınımına ton başına getirilecek 75 dolarlık küresel karbon vergisi, gezegenin ısınmasını 2 santigrat derece ile sınırlayabilecek. Aksi halde bu ısınma 4 santigrat derece olabilecek ki, bu bir felaket demek.

IMF’ye göre, kömürün yakılmasından kaynaklanan fosil yakıt bazlı enerjinin fiyatını büyük ölçüde artıracak bu vergiden sağlanan gelir; durumları bozulan vatandaşlara doğrudan transfer edilerek dengelenebilir. IMF’nin önerdiği bu çözüm ne kadar uygulanabilir, şu anda kimsenin bir fikri yok. Çünkü dünya kamuoyu henüz; benzin zammına isyan eden Fransa’daki Sarı Yelekliler; Şili’de, Lübnan’da ve İran’da patlak veren ulaştırma ve benzin zamlarının yarattığı sosyal dalgalanmalarla meşgul. Bu sebeple politikacılar, karbon vergisi konusunda IMF’yi dinliyorlar ancak şu anda dikkate alacağa pek benzemiyorlar.

Az önce Avrupa Merkez Bankasının artık iklim değişikliğinin para politikasına ve bankacılığa etkisi üzerine daha fazla yoğunlaşacağını yazmıştık. İşte bu ECB’nin tepe makamına; açıkladığı son raporda tüm dünyaya karbon vergisi öneren Christine Lagarde (IMF başkanlığından ayrılarak) getirildi. Lagarde IMF başkanı iken, 2015 yılında Peru’da yaptığı bir konuşmada karbon vergisinin çevre dostu yeşil yatırımlar için gelir kaynağı olabileceğini savunmuş ve “Bu konuda maliye bakanlarına destek vermeliyiz. Eğer yapılması gerekenden tavuklar gibi topluca kaçarsak, hepimiz tavuk gibi pişeceğiz, kızaracağız, közleneceğiz" diye konuşmuştu. Lagarde’ın bu çarpıcı ve sarsıcı uyarısı da küresel sıcaklığın 2030 yılına kadar 2 değil 4 derece yükselmesinin ne anlama geldiğini açıkça ifade etmişti. ECB’nin açıklamaları ve ECB’nin başına Lagarde’ın atanması; ekonomik ve mali politikalarda çevreye daha fazla önem veren lider ve yöneticilerin Avrupa kıtasının geleceğinde ön plana çıkacağının bir işareti…

İklim değişikliğinin yarattığı olumsuz etkiler ve bu meseleden çıkış kapılarından bir başkasını da Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD) gösterdi. UNCTAD, yeni açıkladığı 2019 Ticaret ve Kalkınma Raporunda “Küresel Yeşil Yeni Düzen” kurulmasını önerdi. İklim değişikliğinin dünyanın dört bir yanında ciddi hasar yaratmayı sürdürdüğü, varoluşsal bir tehdit oluşturduğu belirtilen raporda, “Küresel ekonominin karbonsuz hale getirilmesi için kamu sektörü öncülüğünde, başta ulaşım, enerji ve gıda sistemlerinde olmak üzere ciddi bir yatırım artışı gerekiyor. Söz konusu adımların, hedefleri belli sübvansiyonlar, vergi teşvikleri, krediler ve garantilerin yanı sıra araştırma, kalkınma ve teknoloji adaptasyonunu içeren etkili sanayi politikaları ile desteklenmesi şart” görüşü dillendirildi.

UNCTAD Raporundaki ‘Küresel Yeşil Yeni Düzen’ ile borç fonları, sermaye piyasaları ve bankaların kalkınma için birlikte çalışmaları ve bu değişimleri finanse etmelerini sağlayacak bir dizi reform önerisi masaya konuldu. UNCTAD ekonomistleri, yeşil yatırımlarda yıllık yüzde 2’lik bir artışın, bir diğer deyişle 1,7 trilyon ABD Doları seviyesinde bir yatırımın (Ki bu da hükümetlerin fosil yakıtları sübvanse etmek için kullandığı mali kaynağın üçte birine denk geliyor) küresel istihdamda en az 170 milyonluk bir artış; gelişmekte olan ülkelerde daha temiz sanayileşme ve karbon emisyonunun uluslararası BM 2030 Gündemi ile belirlenen tarihe kadar daha güçlü bir biçimde azaltılmasını sağlayacağını tahmin ettiler.

Yazının başından bu yana aktardığımız tüm veriler; iklim değişikliğinin yıllardır görmezden gelinmesine rağmen, artık acil bir sorun olarak ortaya çıktığı; konunun genel ekonomik dengeleri ve hatta finans ve para piyasalarındaki faiz oranlarını bile yükseltebilecek etkilerinin tartışılmaya başlandığını gösteriyor. İklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin; üretim düzeyi, fiyatlar genel düzeyi, istihdam gibi genel ekonomik dengeleri bozmasının engellenmesi için hükümetlerin artık bir takım önlemler alması gerektiği gün gibi aşikar.  

Bütün bu olup bitenler; henüz 16 yaşındaki İsveçli bir genç kızın, yani  Greta Tintin Eleonora Ernman Thunberg’in iklim değişikliğiyle mücadelenin artırılmasını isteye isteye dünya siyaset sahnesinde nasıl boy gösterebildiğinin açıklamasını oluşturuyor. Gelecekte dünyanın birçok ülkesi veya bölgesindeki milyonlarca Thunberg birleşip iklim değişikliğine karşı etkili şeyler yapılmasını isteyerek (Greta’nın bu Eylül ayında BM’de söylediği gibi) "Benim hayallerimi, benim çocukluğumu çaldınız. Buna rağmen ben şanslı olanlardanım. İnsanlar acı çekiyor, insanlar ölüyor. Ekosistemimiz çöküyor. Yok oluşumuzun başındayız. Siz ise sadece paradan konuşuyorsunuz. Ve ekonomik büyüme gibi peri masalları anlatıyorsunuz" diye hep bir ağızdan bağırabilirler.
(Bu yazı Diplomatik Gözlem Dergisinin  Aralık-2019 tarihli sayısında yayınlanmıştır) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder