Cahit UYANIK
Günümüz Venedik sakinlerinin, Anadolu’dan göçen Venet
halkının torunları olduğu genel kabul gören bir tarihi bilgi. Venetler göç ettiğinde şimdiki Venedik,
sazlıklarla kaplı bir lagündü. Coğrafya bilgisi zayıf olanlar için yazıyorum;
Türkçe’de ‘deniz kulağı’ da denilen lagünler,
deniz gibi daha büyük su kütlesine bağlantısı olan sığ göller olarak
biliniyor. (Bir fikir verebilmesi açısından: Muğla’nın Fethiye ilçesindeki
Ölüdeniz bir lagündür). İşte Venetler, bu lagünün kıyısında yaz aylarında oluşan
tuzun ticareti ile hatırı sayılır bir gelir kaynağına kavuşup zenginleştiler (Tuz,
20. yüzyılın başına kadar çok kıymetli bir üründü).
Milattan Sonra 400’lü yılların başında Bizans İmparatoru,
Kuzey’den gelen Gotlar’la anlaşıp, (Şimdiki İstanbul’un yağmalanmaması için) istilanın
yönünü İtalya’ya çevirdi. Veneto halkı da istiladan korunmak için; bölgeden
geçen akarsuyun yönünü değiştirip, lagüne doğru yönlendirince şehrin etrafı
sularla kaplandı. Gotlar, Venedik’in etrafındaki bataklıklarda takılıp kaldı. Venetolular
bu olay sonrasında; lagündeki 100’den fazla adacıkta ve suyun içine
yerleştirdikleri tahta kazıkların üzerlerine inşa ettikleri binalar ve mimari
eserlerle; su içinde bir şehir ve yaşam yarattılar. Bu da dünyaca ünlü, eskiden
ticaretin başkenti iken şimdilerde turizmin ve romantizmin başkenti denilebilecek,
gondol sefasıyla ünlü Venedik şehrini doğurdu.
(Tıklayınız) TÜRKİYE'NİN 10 YIL ÖNCE İLAN ETTİĞİ 'ULUSAL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ STRATEJİ BELGESİ (İDES)' NELER İÇERİYORDU?
(Tıklayınız) TÜRKİYE'NİN 10 YIL ÖNCE İLAN ETTİĞİ 'ULUSAL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ STRATEJİ BELGESİ (İDES)' NELER İÇERİYORDU?
Geçtiğimiz haftalarda ise Venedik’te deniz yükselmesinin
yarattığı su baskınları 1.600 yıllık bu şehre adeta kabus yaşattı. Venedik Belediye Başkanı Luigi Brugnaro, Il Messaggero
gazetesine yaptığı açıklamada tahmini maddi hasarla ilgili olarak, "1
milyar Euro civarında. Her şey kuruduğunda suların evlere, iş yerlerine,
dükkanlara, kültürel ve sanatsal mirasa verdiği zararı net olarak
anlayabileceğiz. Su, 187 santim yükseldi. Şehrin yüzde 60’ına yakını baskına
uğradı. Bu büyük felaketin iklim değişikliğinden dolayı yaşandığını
biliyoruz" dedi. Evet Venedikliler Gotlar’a karşı akıllarını kullanıp
dahice bir çözüm üretmişlerdi ama iklim değişikliğinin sonuçlarına karşı
ellerinden gelen sınırlı… Venedikliler, şimdilerde 7 milyar euroya mal olacağı
hesaplanan ve kenti yükselen deniz sularından koruyacağı umut edilen MOSE Projesini
geciktirdikleri için hayıflanıyorlar ve projeyi 2021’e yetiştirmeye
çalışıyorlar.
Geçtiğimiz
haftalarda iklim değişikliğinin sebep olabileceği (özellikle) ekonomik sonuçların
hemen her kurum tarafından ciddiye alınmaya başlamasına yönelik ilginç birkaç gelişme
daha yaşandı. Avrupa
Merkez Bankası (ECB)
Başkan Yardımcısı Luis De Guindos, iklim değişikliğinin
para politikasına etkilerinin gözden geçirileceğini söyledi. Londra'da
bir konferansta konuşan De Guindos, iklim değişikliğinin
para politikasına etkilerinin gelecek çeyrekte bankadaki müzakereler içinde yer
alacağını belirtti. Söz konusu riskleri gelecekteki Avrupa bankacılık stres
testlerine almayı düşündüklerini vurgulayan De Guindos, "İklim değişikliği
riskleri, özellikle finansal istikrar açısından bizim daha fazla dikkat
gösterdiğimiz bir konu" dedi. De Guindos, çevrenin sürdürülebilirliği için
yatırım talebinin artmasının, iklim değişikliğini merkez bankaları için önemli
bir konu haline getirmekte olduğunu vurguladı.
Amerikan Merkez Bankası (FED)
Başkanı Jerome
Powell ise bu yılbaşında ABD Temsilciler Meclisi üyelerine, merkez bankasının
iklim değişikliğinin ekonomik etkisini nasıl değerlendireceğini sormanın ‘adil
bir soru’ olduğunu söylemişti. FED’in bir parçası olan San Francisco FED’in
Araştırma Bölümü Başkan Yardımcısı Glenn
Rudebusch ise birkaç ay sonra iklim değişikliğinin daha yüksek sıcaklıklar ve
yüksek deniz seviyesinden kaynaklanan doğal afetlerin neden olduğu kayıplar
sebebiyle, ‘finansal bir krize’ yol açabilme olasılığının merkez bankaları için
giderek daha fazla önem kazandığını bildirmişti. Rudebusch, “İklim kaynaklı finansal
riskler; yüksek kredi marjları, daha fazla ihtiyati tasarruf ve aşırı bir
finansal kriz nedeniyle ekonomiyi etkileyebilir. Altyapı hasarı, tarımsal kayıplar
ve iklim değişikliği kaynaklı kuraklık, seller ve kasırgaların neden
olabileceği emtia fiyatlarındaki ani artışlar ile ilişkili daha büyük ve daha
sık makro ekonomik şoklar etkili olabilir” dedi.
Merkez bankaları ekonomideki, teknolojideki, jeopolitikteki,
uluslararası politikadaki orta ve uzun vadeli gelişmelere zaman zaman odaklansa
da; piyasalarla yakın çalıştığı için, daha kısa vadeli düşünmeye ve icraat
göstermeye alışkın yapılar olarak biliniyor. Öyle ki merkez bankaları enflasyon
ve işsizlik konusundaki gelecek projeksiyonlarında en fazla 2-3 yıllık
öngörülerde bulunuyor. Bu sebeple merkez bankalarının küresel ısınma ve iklim
değişikliği gibi, (atmosferdeki ozon tabakasında yırtılmanın tespit edilmesiyle
başlayan) 1970’li yıllardan bu yana tartışılan bir konuyu para politikalarına
dahil etmek için hareketlenmesi oldukça anlamlı. Venedik’te yaşananlar ile
dünyanın en önemli iki merkez bankasının yaptığı ve yapmaya devam edeceği
açıklamalar; iklim değişikliğinin artık tüm ekonomik yapıları ve ekonomik karar
mekanizmalarını olumsuz etkileyecek kadar devasa bir meseleye dönüştüğünü
gösteriyor.
Uzun yıllardan sonra mesele kabullenilince, çözüm önerileri
de daha dikkatli dinlenmeye başlandı. Nitekim Uluslararası Para Fonu (IMF) bu Ekim
ayı içindeki geleneksel yarıyıl toplantılarında açıkladığı raporda; iklim değişikliğiyle
mücadele etmek için tek etkili çözümün fosil yakıtlardan enerji üreten ülkelere
karbon vergisi getirilmesi olduğunu açıkladı. ‘Solarist’ internet sitesinden
Esen Erkan’ın haberine göre, IMF’nin önerdiği 2030 yılında sera gazı salınımına ton
başına getirilecek 75 dolarlık küresel karbon vergisi, gezegenin ısınmasını 2
santigrat derece ile sınırlayabilecek. Aksi halde bu ısınma 4 santigrat derece
olabilecek ki, bu bir felaket demek.
IMF’ye göre, kömürün yakılmasından
kaynaklanan fosil yakıt bazlı enerjinin fiyatını büyük ölçüde artıracak bu
vergiden sağlanan gelir; durumları bozulan vatandaşlara doğrudan transfer
edilerek dengelenebilir. IMF’nin önerdiği bu çözüm ne kadar uygulanabilir, şu
anda kimsenin bir fikri yok. Çünkü dünya kamuoyu henüz; benzin zammına isyan
eden Fransa’daki Sarı Yelekliler; Şili’de, Lübnan’da ve İran’da patlak veren
ulaştırma ve benzin zamlarının yarattığı sosyal dalgalanmalarla meşgul. Bu
sebeple politikacılar, karbon vergisi konusunda IMF’yi dinliyorlar ancak şu
anda dikkate alacağa pek benzemiyorlar.
Az önce Avrupa Merkez Bankasının artık iklim
değişikliğinin para politikasına ve bankacılığa etkisi üzerine daha fazla
yoğunlaşacağını yazmıştık. İşte bu ECB’nin tepe makamına; açıkladığı son
raporda tüm dünyaya karbon vergisi öneren Christine Lagarde (IMF başkanlığından
ayrılarak) getirildi. Lagarde IMF başkanı iken, 2015 yılında Peru’da yaptığı
bir konuşmada karbon vergisinin çevre dostu yeşil yatırımlar için gelir kaynağı
olabileceğini savunmuş ve “Bu konuda maliye bakanlarına destek vermeliyiz. Eğer
yapılması gerekenden tavuklar gibi topluca kaçarsak, hepimiz tavuk gibi
pişeceğiz, kızaracağız, közleneceğiz" diye konuşmuştu. Lagarde’ın bu çarpıcı
ve sarsıcı uyarısı da küresel sıcaklığın 2030 yılına kadar 2 değil 4 derece
yükselmesinin ne anlama geldiğini açıkça ifade etmişti. ECB’nin açıklamaları ve
ECB’nin başına Lagarde’ın atanması; ekonomik ve mali politikalarda çevreye daha
fazla önem veren lider ve yöneticilerin Avrupa kıtasının geleceğinde ön plana
çıkacağının bir işareti…
İklim değişikliğinin yarattığı olumsuz
etkiler ve bu meseleden çıkış kapılarından bir başkasını da Birleşmiş Milletler
Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD) gösterdi. UNCTAD, yeni açıkladığı 2019
Ticaret ve Kalkınma Raporunda “Küresel Yeşil Yeni Düzen” kurulmasını önerdi.
İklim değişikliğinin dünyanın dört bir yanında ciddi hasar yaratmayı
sürdürdüğü, varoluşsal bir tehdit oluşturduğu belirtilen raporda, “Küresel
ekonominin karbonsuz hale getirilmesi için kamu sektörü öncülüğünde, başta
ulaşım, enerji ve gıda sistemlerinde olmak üzere ciddi bir yatırım artışı
gerekiyor. Söz konusu adımların, hedefleri belli sübvansiyonlar, vergi
teşvikleri, krediler ve garantilerin yanı sıra araştırma, kalkınma ve teknoloji
adaptasyonunu içeren etkili sanayi politikaları ile desteklenmesi şart” görüşü
dillendirildi.
UNCTAD Raporundaki ‘Küresel Yeşil Yeni
Düzen’ ile borç fonları, sermaye piyasaları ve bankaların kalkınma için
birlikte çalışmaları ve bu değişimleri finanse etmelerini sağlayacak bir dizi
reform önerisi masaya konuldu. UNCTAD ekonomistleri, yeşil yatırımlarda yıllık
yüzde 2’lik bir artışın, bir diğer deyişle 1,7 trilyon ABD Doları seviyesinde
bir yatırımın (Ki bu da hükümetlerin fosil yakıtları sübvanse etmek için
kullandığı mali kaynağın üçte birine denk geliyor) küresel istihdamda en az 170
milyonluk bir artış; gelişmekte olan ülkelerde daha temiz sanayileşme ve karbon
emisyonunun uluslararası BM 2030 Gündemi ile belirlenen tarihe kadar daha güçlü
bir biçimde azaltılmasını sağlayacağını tahmin ettiler.
Yazının başından bu yana aktardığımız tüm
veriler; iklim değişikliğinin yıllardır görmezden gelinmesine rağmen, artık
acil bir sorun olarak ortaya çıktığı; konunun genel ekonomik dengeleri ve hatta
finans ve para piyasalarındaki faiz oranlarını bile yükseltebilecek etkilerinin
tartışılmaya başlandığını gösteriyor. İklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin;
üretim düzeyi, fiyatlar genel düzeyi, istihdam gibi genel ekonomik dengeleri bozmasının
engellenmesi için hükümetlerin artık bir takım önlemler alması gerektiği gün
gibi aşikar.
Bütün bu olup bitenler; henüz 16 yaşındaki
İsveçli bir genç kızın, yani Greta
Tintin Eleonora Ernman Thunberg’in iklim değişikliğiyle mücadelenin
artırılmasını isteye isteye dünya siyaset sahnesinde nasıl boy gösterebildiğinin
açıklamasını oluşturuyor. Gelecekte dünyanın birçok ülkesi veya bölgesindeki
milyonlarca Thunberg birleşip iklim değişikliğine karşı etkili şeyler yapılmasını
isteyerek (Greta’nın bu Eylül ayında BM’de söylediği gibi) "Benim
hayallerimi, benim çocukluğumu çaldınız. Buna rağmen ben şanslı olanlardanım.
İnsanlar acı çekiyor, insanlar ölüyor. Ekosistemimiz çöküyor. Yok oluşumuzun
başındayız. Siz ise sadece paradan konuşuyorsunuz. Ve ekonomik büyüme gibi peri
masalları anlatıyorsunuz" diye hep bir ağızdan bağırabilirler.
(Bu yazı Diplomatik Gözlem Dergisinin Aralık-2019 tarihli sayısında yayınlanmıştır)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder