29 Kasım 2019 Cuma

ROCKEFELLER VE ROTHSCHILDLER'İN BANKASI CITIGROUP: ALTIN, 2.000 DOLAR OLUR


ALTININ YILDIZI, ÖNÜMÜZDEKİ  YILLARDA DA PARLAMAYA DEVAM EDECEK

Cahit UYANIK

Denizcilikte güvenli liman; “Bir geminin buraya ulaşması gerektiği anda, burada kalması gerektiği sürede ve buradan ayrılmasının umulduğu anda, tüm bu işlemleri güvenli bir şekilde yapabildiği yer” anlamına geliyor. “Güvenli liman” öte yandan, finans sektörünün denizcilikten ödünç aldığı ve piyasalarda işlem yapanların sıkça kullandığı gündelik bir deyim. Geçmişten bu yana hep, güvenli liman olarak tanımlanan altına ise şu dönemde yatırımcılar ve dünya finans piyasalarında oldukça büyük bir teveccüh gösteriliyor.

Peki altın neden güvenli bir liman? Çünkü altın nadir bulunan, doğadan zor çıkarılarak zahmetli şekilde işlenebilen bir metal olması sebebiyle değerini (dolayısıyla ona yatırılan tasarrufları) hep koruyor. Altının onsu 2001 yılında 271 dolar iken, şu anda 1.500 dolara yaklaştı. Yani 18 yılda 5,5 kat arttı. Altın, merkez bankaları ve önemli finans kuruluşlarınca çeşitli risklere karşı rezerv olarak tutuluyor ve bu eğilim (Türkiye’de olduğu gibi) giderek artıyor. Altın, her zaman ve her şartta (savaş, Brexit gibi olağanüstü siyasi gelişmeler, ekonomik kriz, kıtlık, doğal afetler vb.) paraya veya başka bir mala kolaylıkla çevrilebiliyor. İnsanlar ve özellikle kadınlar, neredeyse 3 bin yıldır altını ziynet yani süslenme aracı olarak kullanıyor ve bundan vazgeçeceğe pek benzemiyorlar.  
Altın fiyatları ons bazında 2011 yılında (bir süreliğine de olsa) 1.921 dolara kadar yükselmiş; 2012 yılında 1.669 dolar ortalama yıllık fiyat gerçekleşmesiyle rekor kırmıştı. Altın fiyatları bugünlerde henüz bu rekorları kıramasa da, gerilemiyor ve gözünü yükseklerden ayırmıyor. Deyim yerindeyse, altının yıldızı parlak görünüyor.


Altın fiyatlarında yeni rekorların 2020, 2021 veya 2022 yıllarında gelebileceği neredeyse artık herkesin kabulü… Birkaç yıl içinde altının yıllık ortalama fiyatının 2.000 doları bulabileceği dahi ileri sürülüyor. Bu tahmini yapanlar, yıl içindeki bazı haftalarda altının 2.500 dolar civarından el değiştirebileceğini düşünüyor olmalılar. Aksi taktirde altında yıllık ortalama 2.000 dolarlık fiyatı tutturmak mümkün değil.  Ancak ne olursa olsun 2020 yılında, yani 8 yıllık aradan sonra altın fiyatlarının 1.669 dolarlık ortalama fiyat rekorunu yenileyeceği herkesin ortak beklentisi.

“Ortak beklenti” diyorum; eskiden altın için fiyatlarının aşağı yönlü olacağını söyleyenlerle, yukarı yönlü olacağını söyleyenler aynı zaman dilim içinde görülebiliyordu. Yani altın fiyat tahminlerinde, ön kabullere göre aşağı yönlü kırmızı ve yukarı yönlü yeşil oka rağbet gösterenler, (rakamlar arasındaki uçuruma rağmen) aynı anda işlem yapabiliyordu. Ama bu sefer, işler farklı görünüyor. Neredeyse herkes, ağız birliği etmişçesine fiyat tahmininde 2.000 dolar rakamını dillendiriyor.

Bir süredir değişik kişi ve kuruluşlar tarafından ifade edilen bu yüksek fiyat tahminini, en son Citigroup Inc. adlı ünlü finans şirketinden de duyduk. 200 yılı aşkın geçmişi bulunan Citigroup, Forbes Global 2000'e göre dünyanın en büyük şirketi. Mal varlığı 1,9 trilyon doları buluyor. Cirosu 120 milyar doları geçen şirket, ünlü Rockefeller Ailesinin bir kuruluşu ve yine bir başka ünlü aile olan Rothschild’lerin yardımı ile kurulduğu biliniyor. Öyle ki Citigroup bünyesindeki Citibank’ın bir özelliği, Amerikan Merkez Bankasını (FED) kuran 6 bankadan biri olması… Yani az sonra okuyacağınız altın fiyatının geleceği ile ilgili değerlendirme, dünyanın en önde gelen finans devlerinin birine ait…

Peki ne diyor Citigroup altın fiyatlarıyla ilgili olarak? Citigroup Inc. hazırladığı notta altının uzun bir süre daha güçlü seyredebileceğini, önümüzdeki bir ya da iki yıl içinde muhtemelen ons başına 2.000 dolar seviyesini aşarak yeni zirveler yapabileceğini kaydediyor. Citigroup altın fiyatlarındaki artışı destekleyen unsurları ise şöyle sıralıyor:

1) Kısa ya da daha uzun bir süre için; daha düşük nominal ve reel faizlerin varlığı.
2) ABD-Çin Ticaret Savaşının da desteği ile artan küresel resesyon riskleri.
3) Derinleşen jeopolitik anlaşmazlıklar.
4) Yüksek hisse senedi ve kredi piyasası fiyatlamalarından kaçınma isteği.  
5) Merkez bankalarının güçlü alımları ve özel yatırımcı alımları.
6) ABD’de 2020 yılında yapılacak başkanlık seçimi ve seçim sonucunun belirsizliği.
7) ABD ekonomisinin daha yavaş büyümeye geçmesi ve hatta resesyona girme ihtimali.

İşte Citigroup hazırladığı notta, bütün bu etkiler sebebiyle “Altının 2011-2013 yıllarındaki nominal fiyat zirvelerini yeniden test edebileceğini, 2021 ve 2022 döneminde 1.800-2.000 dolara doğru yükselebileceği konusunda artan bir olasılık bulunduğunu düşünmenin makul olduğunu görüyoruz" değerlendirmesini paylaşıyor. Zaten Citigroup, değerlendirmesini paylaşmakla kalmıyor. Banka bu Eylül ayı başında, güvenli liman altında 0-3 ay ve 6-12 aylık nokta fiyat hedeflerini, sırasıyla ons başına 1.575 dolar ve 1.700 dolara yükseltti.  

Bu noktada bir başka önemli ayrıntıya dikkat çekmek istiyorum: Geçtiğimiz aylarda dünya çapında negatif getirili tahvil alım miktarı 12 trilyon dolara ulaştı. Peki negatif faizli tahvil nedir? Normalde bankalar, ellerindeki parayı merkez bankalarının çıkardığı tahvillere yatırdığında, az da olsa bir faiz geliri elde ederler. Bunlar pozitif getirili tahvillerdir. Ancak son birkaç yıldır özellikle gelişmiş ülkelerdeki endişeler ve riskten kaçınma eğilimi o kadar artışta ki; bankalar ellerindeki parayı merkez bankalarının tahviline yatırdığında üste para ödüyorlar. İşte buna negatif getirili tahvil deniliyor.

Söz gelimi Avrupa Merkez Bankası (AMB), bankaların ellerindeki parayı ekonomiye aktarmasını ve kendisine getirmemesini istiyor; ancak yine de getirenlere negatif faiz uyguluyor. Gelin görün ki kimse AMB’yi dinlemiyor. Kendi parasına yıllık yüzde 0,4 negatif faiz ödemek pahasına (yani vade sonunda parasını 0,4 puan daha az tutarda tahsil edeceğini bile bile)  AMB’de tutuyor. İşte böylesi bir ortamda basit bir hesapla altının 2019 yılında ortalama 1.500 dolar olduğunu, 2022 yılında da 2.000 dolara çıktığını düşünürsek; 3 yıllık kazanç net yüzde 33’e karşılık geliyor. Düşünün, 3 yılda paranızın yüzde 1,5 azalması nerede; yüzde 33 artması nerede? İşte bu basit hesap ve kabul bile; altına olan talebi anlatmaya ve altının günümüz dünya ekonomik şartlarında “güvenlinin güvenlisi bir liman” haline geldiğini anlatmaya yetiyor.

Altın fiyatlarının geleceğine ilişkin tahminler bu yönde… Yazımın bu noktasında, dünyada  altın talebini ve fiyatını artırdığını düşündüğüm ancak finans sektörünün raporlarında (belki de hükümetlerin ve başta ABD’nin şimşeklerini üzerine çekmemek için)  yer bulmayan bir unsura dikkat çekmek istiyorum. ABD ve bazı ülkelerin; başka birçok ülkeye uyguladığı ekonomik yaptırım ve ekonomik ambargolar bence, altının geçmişte kalan bir yönünü yeniden canlandırdı. Altın; kağıt para sistemlerine geçilmesiyle birlikte, gündelik yaşamda ödeme aracı olma özelliğini neredeyse kaybetmişti. Ancak son 30-40 yıldır başta ABD olmak üzere Avrupa Birliği, şimdilerde ise Çin gibi yükselen ekonomik güçlerin giderek fazlalaşan ekonomik yaptırımları;  yaptırım uygulanan ülkelerin mal ihraç ve ithalatlarında altın kullanımını yani altının ödeme aracı olma özelliğini yeniden gündeme getirdi.

Özellikle altına çok aşina olan Orta Doğu ve bazı Latin Amerika ülkeleriyle yakın ticari ilişkide bulunan diğer ülkeler, mal alım satımına izin verilmeyen ambargoları delmek için; ithalat ve ihracatlarını çeşitli maskeleme yöntemleri kullanarak altınla gerçekleştiriyorlar. Tabii ki basit bir mal alım-satımı işleminde ödemenin (normal akışın dışına çıkılarak zorlama şekilde) altınla gerçekleştirilmesi, çeşitli sorunları beraberinde getiriyor. Bu ise ayrı bir yazının konusu olabilir. Kısa ve orta vadede, ekonomik yaptırımlar ve ekonomik ambargolar azalmıyor, aksine artacağa da benziyor. Böylece, bu ambargo ve yaptırımlar sebebiyle altına olan talebin süreceği ve altın fiyatlarını yüksek tutan bir unsur olarak yerini koruyacağını söyleyebiliriz. 

Sözün özü; altın konusu ile ne kadar yakından ilgilisiniz bilmem ama önümüzdeki birkaç yılda bütün şartlar, altın fiyatlarını “yukarıya tırmanma” yönünde destekleyecek gibi görünüyor.   
(Bu yazı Diplomatik Gözlem Dergisinin Kasım-2019 tarihli sayısında yayınlanmıştır.)  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder