30 Kasım 2018 Cuma

KAŞIKÇI CİNAYETİ İLE MbS'NİN 'VİZYON 2030 PROJESİ' ARASINDA BAĞ VAR MI?


SUUDİ ARABİSTAN: SAHTE CENNET BİTTİ,  GERÇEKLERLE YÜZLEŞME ZAMANI GELDİ


Cahit UYANIK

Suudi Arabistan, toprakları üzerindeki ilk petrol imtiyazı anlaşmasını bir Amerikan şirketi olan Standard  Oil of California (SOCAL)  ile 29 Mayıs 1933 yılında imzalamıştı. 60 yıl için geçerli olan anlaşmadaki ilk rakamlar, günümüzde petrol sektörünün ulaştığı boyutla kıyaslandığında gülünç kalıyordu. Ancak Suudi Arabistan o kadar ciddi bir mali kriz içindeydi ki,  o küçük rakamlar bile kendisine büyük bir nimet gibi görünüyordu.  Rakamlar şöyleydi:  35 bin pound (175 bin dolar) hemen; 20 bin pound (100 bin dolar) ise 18 ay sonra ikinci ödeme olarak gerçekleşecekti. SOCAL ayrıca petrol bulduğunda 100 bin poundluk (500 bin dolar) bir ödeme daha yapacaktı.

O günlerde dünyada altın para sistemi vardı. SOCAL, Suudi Arabistan’a ödeme yapmak için bir anda 35 bin adet altın sikke isteyince, ABD Hükümeti altın para standartı limitleri dolu olduğundan bu talebi reddetti. SOCAL de İngiltere’deki uzantısı üzerinden 35 bin adet altın sikkeyi temin etti. Yalnız bu tedarik yapılırken altın sikkelerin üzerinde ‘Kraliçe Viktorya’nın portresi bulunmayanlar’ tercih edildi. Çünkü SOCAL; kadınların hiçbir şekilde hükmünün bulunmadığı Suudi Arabistan’da, üzerinde kadın portresi olursa altın sikkenin değerinden daha düşük bir oranda işlem göreceğinden (devalüe olacağından) ve kendisinden daha fazla para istenebileceğinden endişe ediyordu!

Evet bu ilginç anekdot  uluslararası politika, ekonomi ve enerji konularında çok önemli bir yazar ve otorite olan Daniel Yergin’in “Petrol: Para ve Güç Çatışmasının Epik Öyküsü” adlı kitapta yer alıyor. (ABD’li yazar Yergin, bu kitabıyla “Kurgusal Olmayan Düz Yazı” alanında 1991 yılında Pulitzer Ödülüne de layık bulunmuştu.) Bu ilginç anekdot aslında, 1933’ten 2018’e, aradan geçen 85 senede Suudi Arabistan’da pek fazla bir şeyin değişmediğinin bir örneği olması açısından çok önemli.

Suudi Arabistan bugünlerde, Washington Post Gazetesi Yazarı Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul Başkonsolosluğunda katledilmesi ile bir kez daha dünyanın gündeminde… Aynı ülke, geçen yıl bugünlerde de onlarca iş adamı ve prensin gözaltına alınıp Riyad’daki Ritz Carlton Otelinde gözaltında tutulmasıyla dünya gazetelerine manşet olmuştu.

Oysa Suudi Arabistan 2,5 yıl önce, Nisan 2016’da “Vizyon 2030” belgesini açıklayarak, ekonomisini petrole bağımlılıktan kurtarmak için harekete geçtiğini tüm dünyaya ilan etmişti. Suudi Arabistan o güne kadar hep taht hesapları, petrol fiyatları, kadınların toplumsal hayattan soyutlandığı uygulamalar ve elbette ABD ile ilişkileri bağlamında ele alınıyordu. Vizyon 2030 ile dünyanın gözleri belki de ilk defa, farklı bir konu için bu ülkenin üzerine çevrilmişti. Vizyon 2030’u hazırlayan ekibin başında oldukça genç İkinci Veliaht Muhammed Bin Salman’ın (Batı basınının kısaltmasıyla MbS) olması ve bu plan açıklandıktan kısa süre sonra MbS’nin birinci veliahtlığa yükseltilmesi, planı uygulama iradesindeki ciddiyet olarak algılandı. Geçen yılki gözaltıların birkaç ay öncesinde ABD Başkanı Donald Trump’la imzalanan eşi benzeri görülmemiş 110 milyar dolarlık silah alımı ve 170 milyar dolarlık ekonomik ve ticari alanları kapsayan anlaşmalar, MbS’nin ilerideki muhtemel krallığını sağlama alma ve destek bulma yatırımı olarak değerlendirildi.

02 Ekim 2018’de İstanbul’da yaşanan Cemal Kaşıkçı vakasından sonra ise olayda Suudi Arabistan’daki fiili güç sahibi MbS’nin rolü bulunabileceği yönündeki değerlendirmeler gazete sayfalarına saçıldı. Bu iddialara göre Kaşıkçı, MbS’nin Vizyon 2030 Planı ve toplumsal hayatta yapmaya çalıştığı reformların “sanal” olduğunu söyleyerek, Batı’da onu zor duruma düşürüyordu. Kaşıkçı, MbS’nin şahsında somutlaşan Suudi Arabistan’daki reform çabalarının, ifade özgürlüğü sağlanmadığı müddetçe başarılı olamayacağını savunuyordu. Nitekim Kaşıkçı’nın geçmişte ABD Başkanı Nixon’u istifa ettiren Watergate Skandalı haberine imza atmış Washington Post gibi etkili bir gazetede yazarlık yapıyor olması, bu düşüncelerinin Batı’da ve özellikle Suudi Hanedanının can dostu ABD’de muteber bulunduğunun kanıtıydı.

Peki Suudi Arabistan Vizyon 2030 Belgesi ile gerçekten dev ekonomik reformlar dizisini hayata geçirip, toplumsal hayatını dünyanın diğer ülkelerine benzer hale getirebilir mi? Bu sorunun cevabına ancak “belki” denilebilir. Çünkü Suudi Arabistan dünyanın en modern arabaları ve otoyollarını kullanıp, en modern silahlarla ordusunu teçhiz edip, ultra lüks konutlarda yüzlerce yıl öncekine benzer toplumsal koşullarda yaşıyor. Böyle davranabilmesinin geri planında bulunan şeyin, yani son 80-90 yılda toplumsal değişim ve dönüşümü durdurabilmesini sağlayan en önemli unsurun, kolay ve zahmetsizce kazanılan petrol geliri olduğu biliniyor.

Son dönemde petrol fiyatlarında yaşanan düşüşler, Suudi Arabistan’ı her yönden çok zorladı. Bütçesi 2015 yılında yaklaşık 100 milyar dolar açık verdi ki, bu o günkü kurlarla 280 milyar TL’lik bir rakama karşılık geliyordu.  Suudi Arabistan’dan yaklaşık 2,5 kat fazla nüfusu barındıran Türkiye bütçesi ise aynı yıl sadece 23 milyar TL açık vermişti. Aynı yıl IMF, Suudi Arabistan’ın nakit varlığının kendisini 5 yıl daha götürebileceğini, bunun ardından iflas edeceğini tüm dünyaya ilan etmişti. Yine aynı yıl Kral Abdullah’ın vefat etmesi ve yerine Selman bin Abdülaziz’in geçmesi “ilginç bir tevafuk” olarak tarih sayfalarına not edildi. Selman’ın veliaht oğlu Muhammed yani MbS, işte bu ortamda Vizyon 2030’u hazırladı.

Suudi Arabistan’ı alelacele Vizyon 2030’u hazırlamaya iten en önemli etmenlerden biri de dünyada petrol devrinin bitebileceğine yönelik tahmin, değerlendirme ve beklentiler… Yeni rezervlerin keşfedilmesi, doğal gazın gündelik yaşamın birçok alanında petrolün yerine geçmesi gibi gelişmeler, dünyada 100-120 yıllık “Ya petrol biterse?” korkusunu ikinci plana itmiş durumda… Bu endişenin yerini ise özellikle petrol üreticisi ve ihracatçısı ülkelerle sınırlı olan “Ya Petrol Devri biterse?” endişesi aldı. Nitekim Petrol İhraç Eden Ülkeler Teşkilatının (OPEC) kurucusu ve 24 yıl Suudi Arabistan Petrol Bakanlığı görevini yürüten Zeki Yamani, 2000 yılında "Taş Devri dünyada taş kalmadığı için bitmedi. Petrol Devri de dünyada petrol kalmadığı için bitmeyecek" demişti. Yamani, tüm dünyada teknolojik gelişmeler ve alternatif enerji kaynaklarının kullanımındaki artışla, 2020 yılından itibaren dünya petrol talebinde azalma beklediğini bildirmişti. Son 10 yılda elektrikli arabalar ile kamyonlara yapılan büyük yatırımlar ve sağlanan hızlı gelişmeler, nükleer enerji yatırımlarının artması, rüzgar ve güneş enerjisine yönelik devasa yatırımlar, birkaç yıl gecikmeyle de olsa Zeki Yamani’nin tahmininde haklı çıkacağının işareti gibi görünüyor. Nitekim Veliaht MbS de, Vizyon 2030 belgesini açıklarken, plan uygulandıkça Suudi Arabistan’ın petrole bağımlılığının 2020 yılından itibaren azalmaya başlayacağını ve petrol dışı gelirlerin artacağını ileri sürmüştü.

Elbette bütçesi her yıl 70-100 milyar dolar açık veren bir ülkede Vizyon 2030 gibi iddialı bir projeyi yaşama geçirmek için ‘maliyeti olmayan bir kaynak’ gerekiyordu. Suudi Arabistan, bu kaynağın Suudi Aramco Petrol Şirketinin yüzde 5’inin halka açılmasıyla yaratılacağını belirtmişti. Suudi Aramco’nun 2 trilyon dolar değeri olduğu öne sürüldü ve halka arzla 100 milyar dolar gelir yaratılacağı kamuoyuna açıklandı. Ancak aradan geçen 2,5 yıl Aramco’nun bilançosunun şeffaf olmamasının, Batılı borsalarda hisselerini satmaya uygun olmadığı gerçeğini ortaya çıkarttı. Yani Vizyon 2030’un en önemi finans kaynağı sayılan Suudi Aramco’nun halka arzı, şu anda belirsizlik içinde bulunuyor. Kimisi tarihi belli olmayan bir ertelemeden bahsederken, kimisi de Aramco’nun Suudi Arabistan Borsası ‘Tedavül’de halka açılacağını ileri sürüyor.   

İşte bu nedenler ve oluşan yeni şartlar sebebiyle, bazılarına göre Suudi Arabistan Hanedanı ve halkı için petrolün yarattığı 70-80 yıllık ‘sahte cennet’ artık bitti ve gerçeklerle yüzleşme zamanı geldi. Gazeteci Kaşıkçı, Suudi Arabistan’ın yaşamaya başladığı bu keskin yüzleşmenin belki de ilk önemli kurbanı oldu.
(Bu yazı Diplomatik Gözlem Dergisinin Kasım-2018 tarihli sayısında yayınlanmıştır.) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder