Suudi Arabistan’ın
ulusal petrol şirketi Saudi Aramco’nun iki ham petrol işleme tesisine 14 Eylül
2019 Cumartesi günü gerçekleştirilen faili meçhul silahlı insansız hava aracı
(SİHA) saldırıları, bu ülke için önemli ekonomik kayıplara sebep oldu. Ham
petrol fiyatları, spot piyasada varili 60 dolardan 72 dolara yükselerek günlük
yüzde 20’ye yakın artış gösterdi. Bu anlık artış 1991’deki 1. Körfez
Harekatından bu yana görülen en büyük fiyat zıplamasıydı. Çünkü yapılan
açıklamaya göre Suudi Arabistan’ın günlük ham petrol üretimi yarı yarıya
azalmıştı. Üretim kesintisinin boyutu 5,7 milyon varildi. Bu kesinti, şimdiye
kadarki çeşitli savaşlar ve siyasal gerginlikler sırasında yaşanan üretim
kesintileri arasında en büyüğü olarak enerji tarihine geçmişti bile...
(Tıklayınız) KAŞIKÇI CİNAYETİ İLE MbS'NİN 'VİZYON 2030 PROJESİ' ARASINDA BAĞ VAR MI?
(Tıklayınız) KAŞIKÇI CİNAYETİ İLE MbS'NİN 'VİZYON 2030 PROJESİ' ARASINDA BAĞ VAR MI?
Bu rakamın ne anlama geldiğini gözünüzde canlandırmanız için
Türkiye’nin ham petrol ihtiyacı ile kıyaslamak en doğrusu. Türkiye’nin yıllık
ham petrol ithalatı 190 milyon varil düzeyinde… Günlük tüketimi ise 520 bin
varil… Bu durumda Suudi Arabistan’daki günlük üretim kaybı, Türkiye’nin 11
günlük tüketimine karşılık geliyor. Saldırıların ham petrol işleme tesislerine verdiği maddi
zarar henüz açıklanmış değil. Ancak 5,7 milyon varillik kesintinin Suudi
Arabistan’a faturası oldukça ağır. Kesintinin 2 ay süreceği varsayıldığında
toplam üretim kaybının 342 milyon varil olduğunu görüyoruz. Saldırıdan önceki
varil başına 60 dolarlık rakamdan hesapladığımızda, toplam kaybın 20,6 milyar
dolara ulaşması mümkün.
Peki petrol fiyatlarındaki artış, bu zararı ne kadar
azaltabilir? Petrol piyasası bundan 30-40 yıl öncesinden çok farklı işliyor.
İşlemlerin çoğu New York ve Londra’daki emtia piyasası üzerinden vadeli olarak
gerçekleşiyor. Yani bu emtia
piyasalarında saldırıdan bir gün önce varil başına 60 dolardan bir veya iki ay
vadeli olarak gerçekleşen işlem, Suudi Arabistan’a artı gelir yaratmıyor. Suudi
Arabistan’ın önümüzdeki 2 ayki üretimi, 60 dolar civarında bir fiyattan zaten satılmış
ve hatta parası da Saudi Aramco’nun hesaplarına girmiş demek.
Vadeli kağıdın satışını 60 dolardan yaparken, vade sonunda petrol
fiyatının 50-55 dolara ineceğini düşünüp 5-10 dolar kar edeceğini hesaplayan
broker (Ki saldırıdan önce dünya ekonomisinde resesyon beklentisi sebebiyle,
petrol fiyatlarının önümüzdeki aylarda 40 dolara kadar inebileceği tahmin
ediliyordu), fiyatların 65-70 dolara yükselmesiyle 5-10 dolar zararı sineye
çekmek zorunda kalıyor. Yani zarar varsa, işlemi yapana ait… Suudi Arabistan’ın
ikili anlaşmalarla sattığı ham petrol de, (anlaşma fiyatından teslim
yükümlülüğü sebebiyle) kendisine bir ek gelir sağlamıyor. Fiyat artışından
nemalanabileceği tek yer spot piyasa… Bunun da Suudi Arabistan’a çok önemli bir
gelir sağlaması beklenmiyor. Yani petrol fiyatının yükselişinin getirisini
hesaplamak kolay değil ve bu artışın zararı kapatabileceği söyleminin ayakları
yere basmıyor. Bu durumda Suudi Arabistan’a saldırının maliyetinin 20 milyar
doları bulabileceği düşünülüyor.
Saudi Aramco’nun toplam piyasa değerinin yaklaşık 2 trilyon
dolar olduğu ve hisselerinin önümüzdeki yıl yüzde 5’nin halka arz edilmesinden
100 milyar dolar elde edileceği düşünülüyordu. Yani Suudi Arabistan, hisse
satışından sağlayacağı gelirin neredeyse beşte birini birkaç dakikalık saldırı sırasında
kaybetmiş oldu. Suudi Arabistan, 2019 yılı bütçesini 295 milyar dolar olarak
açıklamıştı. Bu durumda, 20 milyar dolarlık üretim kesintisi ve tamirat masraflarının
ülke ekonomisine ve devlet bütçesine ciddi bir ek yük getireceği de açık.
Geriye dönüp bakılırsa Suudi Arabistan’a yönelik silahlı
insansız hava aracı (SİHA) saldırılarının; Yemen’de İran destekli Husilere
karşı giriştiği savaş sebebiyle yıllardır devam ettiği görülüyor. Birçok askeri
tesisin yanı sıra, bundan 4 ay önce de Mayıs-2019’da iki ham petrol tesisine
yönelik saldırılar gerçekleşmiş, ancak sınırlı zarara sebep olmuştu. Suudi
Arabistan’a yönelik saldırıların haricinde, dünya petrol arzı açısından hayli
kritik öneme sahip olan Hürmüz Boğazı ve yakın bölgesinde birkaç yıldır ciddi
huzursuzluk hakim. Haziran ayı içinde Umman Körfezindeki iki petrol tankerine bombalı
saldırı gerçekleşmiş, ancak failleri net olarak belirlenememişti. Aynı ay
içinde İran, ABD’nin 120 milyon dolar (2-3 adet savaş uçağı fiyatı kadar)
değerindeki ultra-teknolojiye sahip insansız hava aracını vurmuş, ABD Başkanı
Donald Trump küplere binmiş ancak karşılık vermekten 10 dakika kala
vazgeçtiğini açıklamıştı.
Özellikle ABD Başkanı Donald Trump’ın 2018-Mayıs ayında
İran’la imzalanan nükleer anlaşmadan ayrılması ve bu ülkeye yönelik olarak 2019
başından itibaren yaptırımları sıkılaştırması sonrasında huzursuzluk had
safhaya ulaşmış görünüyor. Bölgede ABD veya ABD müttefiki ticari hedeflere
saldırılar gerçekleştirilerek bir mesaj verilmeye çalışıldığı anlaşılıyor. Her
saldırı sonrası İran sorumlu tutulmak isteniyor ama net bir delile
ulaşılamıyor. Ancak herkes bu saldırıların son zamanların sıcak çatışma modeli
“vekalet savaşları” üzerinden gerçekleştirildiğini de çok iyi biliyor.
ABD Başkanı Trump, Suudi Arabistan’a yönelik son saldırının
ardından ilginç bazı açıklamalar yaptı. Trump, ABD’nin artık petrol ithalatına
bağımlı olmadığını, dünyanın en büyük petrol üreticisi haline geldiğini, Körfez
Bölgesinde tankerlerinin bulunmadığını ifade etti. Gerçekten de Hürmüz Boğazı
ve Körfez Bölgesindeki tanker trafiğinin önemli bir kısmı Çin, Japonya,
Hindistan ve bazı Avrupa ülkelerine yönelik çalışıyor. Trump, bu veriye atıfta
bulundu ancak “Müttefiklerimizi korumaya devam edeceğiz. Silahlarımız dolu,
bekliyoruz” dedi.
Petrol tarihini yakından inceleyenler, Suudi Arabistan ile
ABD arasında İkinci Dünya Savaşından sonra üzerinde mutabık kalınmış ve halen
geçerli olan bir ‘koruma anlaşması’ olduğunu hemen görürler. İşte Başkan Trump,
başkan olduktan kısa süre sonra Suudi Arabistan’da kılıçlı dans eşliğinde 110
milyar dolarlık silah satış anlaşması imzalarken de, “Körfez’le işimiz olmaz
ama müttefiklerimizi koruyacağız” şeklindeki açıklamasını yaparken de bu
anlaşmaya atıfta bulunuyordu.
Olayın sıcaklığı ile herkes “Saldırıyı kim yaptı?” sorusunun
cevabını bulmaya çalışıyor.
Ancak bundan birkaç hafta sonra meselenin “ABD,
Suudi Arabistan’ı korumakta yetersiz mi kalıyor?” sorusuna döneceği kesin gibi…
ABD Savunma Bakanı Mark Esper’ın son saldırıları “emsalsiz” olarak nitelemesi
bir yana, Orta Doğu’daki etkinliğini iyice artıran Rusya da topa girmekte
gecikmedi. Putin, 16 Eylül 2019 tarihinde Ankara’da düzenlenen “Suriye” konulu
Türkiye-Rusya-İran Üçlü Zirvesinin ardından sorular üzerine yaptığı açıklamada ABD’nin
Suudi Arabistan’a sattığı silahların bu ülkeyi yeterince koruyamadığını ima etti
ve "Eğer S-400 sistemleri almak
isterlerse Suudi Arabistan’a yardım etmeye hazırız. Alırlarsa petrol
altyapılarını güvenli bir şekilde koruyabilirler. Tabi seçim onların…"
diye konuştu. Suudi Arabistan 2017 yılı sonunda Rusya’dan S-400 alacağını
açıklamıştı aslında ama bu konu bir daha gündeme gelmedi. Belli ki Suudi
Arabistan, ABD’nin baskısıyla bu kararını rafa kaldırmıştı. Putin, belki de bu
vazgeçiş ve Suudi Arabistan’a yaşattığı parasal maliyete atıfta
bulunuyordu.
Son
SİHA saldırısının dünya petrol piyasalarının “boğa” karakterine yani fiyat
artış eğilimine girmesi için bir tetik vazifesi görüp görmeyeceğini ise
önümüzdeki haftalardaki siyasi gelişmeler gösterecek. Savaş tamtamlarının daha
yüksek sesle duyulur hale gelmesinin, fiyatları 70-90 dolar aralığında tutmaya
yeteceği piyasa uzmanlarınca dile getirilmeye başlandı. Ancak dünyadaki
resesyon endişeleri sebebiyle bunu kimse istemiyor. Bu durumun gerçekleşmesi
halinde ise ham petrol fiyatlarındaki her 5 dolarlık artışın ödediği faturayı 1
milyar dolar şişirdiği başta Türkiye olmak üzere, petrolde dışa bağımlı tüm ülkeleri
pek çok yönden olumsuz etkileyeceği ise kesin görünüyor.
(Bu yazı Diplomatik Gözlem Dergisinin Ekim-2019 tarihli sayısında yayınlanmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder