31 Temmuz 2019 Çarşamba

AMERİKAN DOLARI, KÜRESEL REZERV PARA STATÜSÜNÜ NE ZAMAN KAYBEDEBİLİR?


Cahit UYANIK

Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Çin’den ithalatına ek gümrük vergileri koyarak ticaret savaşını hızlandırdığı geçtiğimiz Haziran ayı başında, uluslararası kredi derecelendirme firması Fitch Ratings CNBC’ye ilginç bir açıklama yaptı. Fitch Ratings analisti James MacCormack, doların zamanla ‘rezerv para’ statüsünü kaybetmesine neden olabilecek faktörler bulunduğunu ifade etti ve bunları “ABD’nin uyguladığı ekonomik yaptırımlar” ile “ticarette korumacı politikalar” olarak açıkladı.

Analist, korumacı politikaların ticaretin Amerika'dan uzaklaşmasına ve ticaret ortaklarının dolar yerine kendi para birimlerini kullanmasına neden olduğunu vurguladı. ABD politikalarının İran ve Rusya gibi ülkeleri dolardan uzaklaştırdığını belirten uzman, Çinli ve Avrupalı politika yapıcıların kendi para birimlerinin rolünü genişletmek için fırsatlar aradığını dile getirdi.

Donald Trump’ın 2017 yılında başkan olmasıyla dünya ekonomisinde hızlanan bu etki-tepki mekanizmasını çok güzel açıklayan MacCormack, sözünü hiç sakınmadan “Doların küresel konumunu kaybetmesi yavaş da olsa gerçekleşiyor. IMF verilerine göre ülkelerin  döviz rezervleri içerisinde doların payı 2001'de yüzde 73 düzeyindeyken, 2018 sonunda yüzde 62´ye düştü. Bunun yanı sıra Dünya Altın Konseyi, merkez bankalarının 2018'de 1971´den beri en yüksek yıllık altın alımını gerçekleştiğini açıkladı. Eğer dolardan diğer para birimlerine ve para birimlerinden altına geçiş trendi devam ederse, dolar rezerv statüsünü kaybedecek ancak bu kademeli biçimde gerçekleşecek. Hala küresel merkez bankalarının değer biriktirmede ilk tercihleri dolar. Paradoksal bir şekilde doların küresel rolünün kaybolmasında asıl neden, ABD'nin kendisinin uyguladığı politikalardır” şeklinde ifadeler kullandı.


Bu dürüst açıklamanın yapıldığı günlerde ABD yönetimi ise İran’a uyguladığı ambargoyu derinleştirmek, ağır finansal ve ekonomik yaptırımların anlatıldığı bir mektup yoluyla Rusya’dan S-400 füze sistemleri satın alan Türkiye’yi hizaya getirmeye çalışmak, yine aynı füzelerden edinmek isteyen Hindistan’ın da gözünü korkutmakla (basın açıklamaları yoluyla) meşguldü.  Oysa ABD bu ve buna benzer tavırlarıyla, 1944’ten bu yana ‘küresel rezerv para’ olarak kabul edilen doların bu statüsünün temel şartlarından birini daha ihlal ediyordu.  Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) tarafından yeni yayınlanan “Çok Kutuplu Dünyada Doların Yerini Ne Alacak?” başlıklı araştırma raporunda; bu ihlal konusunda “Uluslararası (rezerv) para birimine sahip ülkenin söz konusu konumunu sürdürebilmesi ve koruyabilmesi noktasında şu beş faktör kritik öneme sahiptir:

• Yüksek cari açığa sahip olmaması
• Yüksek bütçe açığı bulunmaması
• Yüksek enflasyona sahip olmaması
• Finansal istikrarı sağlayabilmesi
• Siyasi gerekçelerle diğer ülkelere ekonomik/finansal yaptırımlarda bulunmaması ve/veya ekonomik/finansal saldırı yapmaması gerekir” deniliyordu.

SETA Araştırmacısı Mevlüt Tatlıyer tarafından gerçekleştirilen araştırmada Amerikan dolarının günümüzde bu beş şarttan sadece birini karşılayabildiği anlatılarak “Bugün ABD sadece üçüncü şartı (yüksek enflasyona sahip olmaması) sağlayabilmektedir. Öte yandan doların mevcut konumunu sürdürebilmesi için gerekli olan ‘ABD hegemonyası’ dünyada ekonomik eksenin hızla Asya’ya kaymasının doğal bir sonucu olarak hızla aşınmaktadır. Bu açıdan doların eksende olduğu mevcut küresel finansal/ticari sisteme alternatif arayışlarının bundan sonraki süreçte giderek artacağı ve uzun vadede yeni bir finansal/ticari sisteme geçileceği rahatlıkla söylenebilir. ABD’nin mevcut ‘hırçın’ tutumunun bir taraftan dünya ekonomisine belirli ölçüde zarar vereceği, diğer taraftan da söz konusu geçiş sürecini daha da hızlandıracağı öngörülebilir” deniliyordu. Böylece Fitch Analisti MacCormack’a benzer düşünceler, bir başka bağımsız uzman tarafından da dile getirilmiş oluyordu.  

ABD’ye nispet yaparcasına Avrupa Birliği’nin (AB) en ağır başlı kurumlarından “Euro’nun patronu” Avrupa Merkez Bankası (ECB) ise geçtiğimiz günlerde sessiz sedasız bir açıklama yayınlıyordu. ECB, euro’nun uluslararası rezervlerdeki payının 2017 yılında yüzde 19,5 iken, geçen yıl sonu itibarıyla yüzde 20,7’ye yükseldiğini duyuruyordu. Bunun açık anlamı şuydu: 
Dünyadaki ekonomi yönetimleri ve merkez bankaları, uluslararası rezerv oluştururken geçen yıl euro’ya daha fazla teveccüh göstermişti. 

Doların ‘küresel rezerv para’ statüsünün zayıflamaya başlamasında önemli payı olduğu kabul edilen Trump, oysa “ABD’yi Yeniden Güçlü Yap” sloganı ile iktidara gelmişti. Aradan geçen 2.5 yılda dolar diğer para birimlerine karşı gücünü parite anlamında korudu ve daha da yükseldi. Ancak Trump, ekonomik faktörlerin yanı sıra birçok siyasi faktörün de içinde bulunduğu doların rezerv para statüsünü zayıflattı. Peki dolar, yakın bir gelecekte küresel rezerv para statüsünü kaybedebilir mi?

Dolar şu anda tüm dünyada gücünü koruyor ki, bu AB ve Çin gibi rakiplerinin işine geliyor. ‘Kur savaşı’ yaşandığını düşünen ve doların değerinin ne olması gerektiği konusunda kafası karışık olan Trump, 2018 yılı başında “Güçlü dolar iyidir” derken, bir yıl sonra  "Güçlü bir dolar istiyorum ama ülkem için iyi bir dolar istiyorum. Diğer ülkelerle iş yapmak için zorlandığımız kadar güçlü bir dolar değil" diyebiliyordu. Trump rakip paraların orijin ülkelerini ise “Kasıtlı olarak paralarının değerini düşük tutup bizi zayıflatıyorlar. FED de faizleri düşürmeyerek güçlü dolara yol veriyor” şeklinde eleştiriyordu.

Yani Trump’ın tutarsız açıklamaları finansal istikrarı bozuyor ve doların rezerv para olma şartlarından birini daha iyice zayıflatıyor.  Aslında ABD büyük oranda ithalat yaparak önemli düzeyde cari açık veren bir ülke olmasına rağmen, doların rezerv para statüsünün sürmesi sebebiyle ekonomisinde büyük dalgalanmalar yaşanmıyor. ABD, parasının bu statüsü dolayısıyla düzenli şekilde borçlanıp harcamalarını finanse etmeyi sürdürebiliyor.

Ancak “senyoraj hakkı” da denen bu özellikler sebebiyle ABD, zaman zaman kendi ekonomisinde yaşanan olumsuz gelişmeleri doğru tespit etmekte zorlanabiliyor. Öyle ki hakkında “Maestro” adlı kitaplar yazılan FED başkanları, birkaç yıl sonra yaşanan dev bir finansal ve ekonomik kriz sebebiyle tarihin çöplüğüne atılabiliyor. Amerikan dolarının bu önemli zafiyetine çözüm arayan FED, son zamanlarda faiz artışlarında ‘şahin’ bir pozisyon takınıyor ve ekonominin siyasetçilerin baskısıyla düşük faizde tutulup aşırı ısınmasını engellemeye çalışıyor. Trump ve benzeri siyasetçiler de enflasyonun düşük olduğunu, faizlerin de düşük olması gerektiğini; faizlerin yüksek tutulmasının işsizliği artıracağını ileri sürüyor. Trump’ın özerk merkez bankası statüsündeki FED’e bu eleştirileri, rezerv para olarak kalabilmek için doların finansal istikrarı sağlaması gerektiği şartını bir başka açıdan aşındırıyor.

Güncel değeriyle ilgili böyle bir tartışma sürerken; ABD’nin dünya ekonomisinden alacağı payın yüzde 20’lerin altına inerek liderlik koltuğunu kaybedeceği önümüzdeki yıllarda, doların gücünü korumakta zorlanacağı herkesin kabulü olmaya başladı. Trump’ın Çin, Rusya, Türkiye, İran, Hindistan gibi ülkelere karşı doları “Ekonomik bir silah gibi kullanması” da doların güç kaybetme sürecini iyice hızlandırıyor.

Başta bu ülkeler ve dünya ekonomisinin diğer önemli aktörleri “Dolardan kaçış” politikaları kapsamında; Bitcoin türü kripto paraların kullanımının artacağı, ülkeler arası ikili takas anlaşmalarının canlanarak doların daha az talep edileceği, yerel paralarla ticaretin doların yerine geçeceği, bilinçli tercihlerle Euro ve Çin Yuanı’nın en az dolar kadar rezervlerde güç kazanacağı, bölgesel takas birlikleri kurularak rezerv para kullanmamanın getireceği daraltıcı etkilerin asgariye indirileceği, altına dayalı yeni bir para sistemi tasarlanacağı gibi senaryoları hayata geçirmek için çalışıyorlar.

Söz gelimi bu senaryolardan ‘hemen ve en uygulanabilir olanı’ şeklinde tanımlanan yerel paralarla ticaret konusunda Türkiye önemli mesafe kat etmiş durumda. Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, geçen sene sonunda yaptığı bir açıklamada küresel ticaret savaşlarında Türkiye’nin elini güçlendirmek için yerel paralar ile ticareti artırdıklarını bildirdi ve “2000’li yıllarda yüzde 1 düzeylerinde olan TL ile dış ticaret, her geçen yıl artış göstererek 2016 yılında yüzde 6,5 ve 2017 yılında yüzde 8,1 seviyelerine kadar yükseldi” dedi. Ülke merkez bankalarının swap (yerel paraların karşılıklı takası) anlaşmaları yoluyla işleyen bu süreç, doların tamamen dışlanması anlamına geliyor.

Bütün bu anlatılanlar ve önde gelen ülkelerin yaptığı çalışmalar; dolara giderek daha az ihtiyaç duyulacağı ve dünyada ‘dolarla hesaplanan’ ve ‘dolar dışı yöntem ve paralarla hesaplanan’ bir ekonomik yapılanmanın önümüzdeki yıllarda hayata geçirilebileceğini bize gösteriyor. Bu sürecin ne kadar uzun veya kısa olacağını ise büyük olasılıkla ABD’nin kendi izlediği politikalar belirleyecek.
(Bu yazı Diplomatik Gözlem Dergisinin Temmuz-2019 tarihli sayısında yayınlanmıştır)  


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder