23 Eylül 2025 Salı

TANSU ÇİLLER, DIŞ BORÇLANMADA YURT DIŞINA 'NET KAYNAK TRANSFERİ' ŞAMPİYONU OLDU

Borçlanmanın Yakın Tarihi / 

12 EYLÜL İLE BAŞLAYAN İÇ BORÇ DARBESİ...

İç borç, Çiller, Demirel, Özal ve Evren... Çok heyecanlı bir serüven...

Cahit UYANIK 

Süleyman Demirel'in 1970'li yıllarda Başbakanlık görevini yürütürken 'aşırı borçlanıldığı' yönündeki eleştirilere cevaben sarf ettiği 'Borç yiğidin kamçısıdır' sözü hala akıllarda... Demirel belki bu sözüyle 1980 ve 1990'lı yıllar boyunca sık sık şaklatılacak kamçının ilk işaretini veriyordu. Çünkü devlet son 16 yılda her başı sıkıştıkça bu kamçıya başvurdu. Bazen 'zam' diye inleyen işçi ve memuru sakinleştirdi, bazen de yoğun alt yapı yatırımlarının finansmanında borçları kullanarak otoyol, köprü, baraj yaptı. Yani kamçı, ücret zamlarını karşılamak ve ülkedeki üretimi kolaylaştırıp artırmak için şaķlatıldı. 

Son birkaç yıldır kamçı yine kalkıyor kalkmasına ama bu sefer 'şaklamıyor'. Aksine her kalkışta devlet bütçesini ve ekonomik dengeleri altüst ediyor. Başta faiz oranları olmak üzere borç göstergeleri füze gibi fırlamış durumda... Gelin görün ki ne yeni alt yapı yatırımları var ortada ne de verilen ücret zamlarından işçi ve memurlar memnun. Ülke, elektrik kesintisi tehditi altında... Yüzbinlerce işçi ve memur 'ha' denilince sokağa dökülebilecek kadar gergin. 

Hazine, Türkiye'de 'devlet borçlanması' ile aynı anda akla gelen en önemli kurum. Çünkü iç ve dış borçlanma işlemlerinin yanı sıra bu borçların faiz ve ana para geri ödemesi gibi sonraki aşamalarının neredeyse tamamı Hazine tarafından takip ediliyor. İşte borçları yönetmekle mükellef Hazine, Türkiye'deki iç ve dış borçların son 16 yıllık trendini araştırdı. Hazine uzmanlarından Tülay Evgin'in 'Türkiye'de Konsolide Bütçe Uygulamaları Genel Değerlendirmesi 1980-1995' adlı araştırmasının bir bölümünde, hepimizi yakından ilgilendiren devletin son yıllardaki borçlanma politikaları incelendi.

Araştırma bir araya getirdiği verilerle son 16 yılda çeşitli anlayışlardaki hükümetlerin (Askeri rejim, ANAP hükümetleri ve DYP-SHP/CHP hükümetleri) izlediği bütçe ve borçlanma politikalarını yorumlayarak kıyaslamamıza da imkan tanıyor. Yani bir anlamda 'borç kamçısını kimin iyi kimin kötü şaķlattığını' gözler önüne seriyor.

18 Eylül 2025 Perşembe

GÜMRÜK BİRLİĞİNE RAMAK KALA... KOSGEB, KOBİ'LERİ AB İLE REKABETIN OLUMSUZ ETKİLERİNDEN KORUMA PLANI AÇIKLADI

Sanayi / KOBİ'ler

KOSGEB, 'KÜÇÜKLERİ KORUMA PLANI'NI AÇIKLADI 

KOSGEB, AB ile başlayacak Gümrük Birliğinden olumsuz etkilenmemeleri için KOBİ'ere ayrı bir koruma politikası geliştirilmesini önerdi.

Cahit UYANIK 

Türkiye, Avrupa Birliği (AB) ile nihayet Gümrük Birliğine gidiyor. 1 Ocak 1996 Pazartesinden itibaren yıllar süren uğraş bitecek ve yeni bir mücadeleye yelken açılacak. Artık başlayıp başlamayacağını değil Gümrük Birliği uygulamasının gündelik yaşantımıza ve genel olarak ekonomimize etkilerini tartışacağız. 

Ancak Türkiye'de hemen herkesi endişeye sevk eden konuların başında Gümrük Birliğine gidildiğinde KOBİ'lerin hiç alışık olmadıkları dış rekabet şartlarında başarılı olup olamayacakları geliyor. Dile kolay, Türkiye'deki işletmelerin yüzde 95'ini KOBİ'ler oluşturuyor. Bu haliyle KOBİ'ler, önemli bir istihdam, sınai tüketim, ara malı ve yan sanayi üreticisi konumunda bulunuyor. Kimse Gümrük  Birliği sonrasında küçük sanayi sitelerinde kapısına kilit vurulmuş yüzlerce, binlerce işletme; sokakları işsizlerle dolu bir ülke görmek istemiyor. 

En yeni araştırma 

Peki Türkiye'deki KOBİ'lerin Gümrük Birliğine hazır olup olmadığını, hazır değillerse neler yapılması gerektiğini derleyen bir araştırma yok mu? Elbette onlarcası var. Ancak bunlar içinde en yenisi ve en uzman kuruluş tarafından hazırlananı muteber olmalı. Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığından (KOSGEB) Ayşe Ege, Şule Eğitim ve Ufuk Acar'ın araştırması bu sorulara AB ile en son imzalanan 6 Mart Belgesini esas alarak ışık tutmaya çalışıyor. 'AB ile Gümrük Birliği, Muhtemel Etkiler, Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler' adını taşıyan araştırmadan çıkan ana mesaj şu: 'Hassas ürünlerin içinde bulunduğu sektörler ve imalat sanayisinin diğer kolları ciddi bir koruma altına alınmalıdır. Özellikle imalat sanayisinde, KOBİ'ler için ayrı bir koruma politikası geliştirilmelidir'.

15 Eylül 2025 Pazartesi

TÜRK-İŞ'İN EFSANE BAŞKANI (1982-1992) ŞEVKET YILMAZ'IN '2000'Lİ YILLARDA TÜRK SENDİKACILIĞI' HAYALİ TUTMADI

Şevket Yılmaz (1929 - 1999)

TÜRK-İŞ BAŞKANI ŞEVKET YILMAZ: HESABI KİTABI İYİ BİLİRİZ

TÜRK-İŞ Genel Başkanı Şevket Yılmaz sendikaların ücret taleplerinin 'bazı çevrelerce' abartıldığını, işçilerin ihtiyaçları doğrultusunda davrandıklarını söylüyor. Yılmaz, 'zengini sevip fakiri sevmeyenler'in 2000'li yıllarda iktidarda olmayacakları umudunda...


Cahit UYANIK 

Özel sektör de kamu sektörü de işçi-işveren ilişkileri açısından hareketli günler yaşıyor. Birçok iş kolunda toplu iş sözleşmesi görüşmeleri sürerken bir yandan da Türkiye'deki sendikacılığın durumu tartışılıyor. Ancak yaklaşık 700 bin kişiyi temsil eden Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ) Başkanı Şevket Yılmaz'a göre Türkiye'de sendikacılıktan önce enflasyon sorunu üzerinde konuşulması gerekiyor. Sendikaların yüzde 500-600'e varan ücret artışı taleplerinin ille de kabul edilmek zorunda olmadığını söyleyen Yılmaz, 'Biz hesabı kitabı onlardan iyi biliriz' diyor. TÜRK-İŞ Başkanı Yılmaz, 2000'li yılların Türkiyesinde sendikacılığın Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) normlarında yapılır duruma geleceğine inanıyor. Yılmaz ile masadaki toplu iş sözleşmesi görüşmelerini ve sendikacılığın bugününü ve yarınını konuştuk:

Ekonomik Panorama: Toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde yüzde 600'lere yaklaşan sendika istekleri anlaşma safhasında neden yüzde 150-200'ler düzeyine geriliyor?

Yılmaz: Sendikalar talep müesseseleridir. Sendikalar, toplu iş sözleşmesi teklif tasarısını oluştururken üyelerinin isteklerini anketlerle belirler. Görüşmelerde öne sürülen isteklerde bu anketlerden çıkan sonuçlar esas alınır. Elbette bunun anlamı ille istenen zam oranının kabul edilmesi demek değildir. Pazarlığa açıktır. Üstelik ayda 300-400 bin lira alan bir işçinin maaşı 5 kat artsa 1,5 milyon lira olur. Enflasyonun aylık yüzde 6'larda seyrettiği bir dönemde bu maaş çok mudur?

Ama bazı çevreler bu istekleri ölçüsüz buluyor ve sizleri Batılı anlamda sendikacılık yapmamakla suçluyor?

Yılmaz: İkide bir Avrupa'dan söz ediyorlar. Avrupa'da enflasyon tek rakamlıdır. Avrupa'da işçiler yönetimde söz sahibidir. Bu eleştiriyi ülkenin kaderinde söz sahibi olan, izlediği ekonomik politikalarla insanımızı sefaletin kucağına atan, dün övgüler yağdırdığı ve bugün adını bile anmadığı ortadireği yerle bir eden insanlar söyleyince biraz garip oluyor. Türk sendikacıların pazarlık bilmediğini söyleyenler ülkede enflasyonun üç yılda tekli rakamlara indirileceğıni ilan edip, üçlü rakamlara çıkaranlardır. Bir ülkede enflasyon böylesine kontrolden çıkarsa, ihtiyaç duyulan gelir düzeyi de elbette yüksek olur. 

Masallar ülkesinde yaşayıp 6 milyar liraya avize aldıranların 260 bin lira net asgari ücretle bir ailenin nasıl geçinebileceğini anlamaları mümkün değildir. Biz hesabı onlardan iyi biliriz. Çünkü gelirimizi son derece titiz sarf etmek zorundayız. Özel uçak, konuşan araba, ikametgahın milyarlarca liraya tadilatı gibi sorunlarımız yoktur. Alacağımız ekmeğin fiyatı artınca bile dertleniriz. 

TÜRK-İŞ Araştırma Bürosunun geçen aya ilişkin verileri dört kişilik bir ailenin mutfak masrafının 720 bin liraya ulaştığını gösteriyor. Mutfak masrafı, toplam gelirin üçte biri olarak kabul edilirse ortalama işçi ücretlerinin 2 milyon lirayı aşması gerekir. 260 bin lira net asgari ücret alan işçiye yüzde 100 zam isteseniz ve alsanız 520 bin lira yapar. Bu rakam mutfak masrafını bile karşılamaz.

11 Eylül 2025 Perşembe

ANKARA NOTLARI / BU BÜTÇE NASIL BİR BÜTÇE..?

Cahit UYANIK 

1994 Yılı Bütçe Yasa Tasarısı, Meclis Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmeye başlandı. Toplam 40 kişiden oluşan bu komisyonun üyeleri genellikle partilerin 'ağır top' olarak nitelenen milletvekillerinden oluşuyor. Gerek iktidar, gerekse muhalefet milletvekilleri 10 dakikayla sınırlı konuşmaları boyunca 200 trilyon liraya yakın açık vereceği resmen ilan edilen bütçeye ilginç yakıştırmalarda bulundu. İşte bunlardan birkaç seçme:

İsmet Attila (Maliye Bakanı): Gerçekçi bütçe. Nami Çağan (SHP-İstanbul): İyimser enflasyon bütçesi. M. Ali Yavuz (DYP- Konya): Acımasızca eleştirilen bütçe. Edip Safter Gaydalı (ANAP-Bitlis): Utanç belgesi bütçe. Selçuk Maruflu (ANAP-İstanbul): Yangın yeri bütçesi. Mustafa Ünaldı (RP-Konya) : Borç, faiz, maaş ödeme planı. Süleyman Hatinoğlu (ANAP-Artvin): İdare-i maslahat bütçesi. 

Gaydalı'nin Çağan'a önerisi...

Yine bütçeden devam edelim... Pazartesi günü Maliye Bakanı Attila'nın 'mülayim' açış konuşmasıyla başlayan görüşmeler izleyen saatlerde hareketlendi. Çünkü iktidar ortağı  SHP'nin İstanbul Milletvekili ve ekonomi profesörü Nami Çağan söz almış,  bütçeyi acımasızca eleştiriyordu. Çağan bütçenin yükünün memur, işçi, esnaf gibi dar gelirliler üzerinde olduğunu belirtiyor; dolar kuru ve enflasyon hedeflerini gerçekçi bulmadığını anlatıyordu. Tüm muhalefet milletvekilleri kulak kesilmiş Çağan'ı izliyordu. Çağan kendine tanınan süreyi doldurup sözünü bitirdikten sonra ANAP Bitlis Milletvekili Edip Safter Gaydalı'nın gür sesi duyuldu:

"Sayın Çağan yanlış yerde oturuyorsunuz. Sizin yeriniz muhalefet sıraları..!"

Ev kadını kredisinden yalnızca 22 kişi yararlanmış

1994 Bütçe Yasa Tasarısıyla ilgili son durum üç aşağı beş yukarı böyle... Peki 1993 Bütçesi etkin ve amacına uygun kullanılıyor mu? Pek sayılmaz. Teşvik rakamları bütçenin en çok göz atılan kalemlerinden birisidir. 1993 Bütçesinde kadın girişimcileri desteklemek, ev ekonomisini geliştirmek için 500 milyar liralık ödenek ayrılmıştı. Başına binbir türlü bela geldikten sonra nihayet Haziran ayında uygulamaya geçen bu programda gelinen son durum ise pek parlak görünmüyor. 

9 Eylül 2025 Salı

YURT DIŞI ÇIKIŞ HARCI EKİM AYINDA BİR KERE DAHA ZAMLANIP 1.250 TL OLABİLİR Mİ?

Cahit UYANIK 

Yurt dışı çıkış harcı...

Durup dururken 710 ₺'den 1.000 ₺'ye çıkarıldı. 

1 yıllık artış yüzde 100 oldu.

Daha geçen yıl 500 ₺ idi.

Şimdi şeytanın avukatlığını yapıp soruyorum:

1 ay sonra yani Ekim ayında

yurt dışı çıkış harcı yeniden değerleme oranı (YDO) kadar daha zamlanir mi dersiniz?

YDO yüzde 25 olsa söz gelimi

2026 başından itibaren harç 1.250 TL olur mu acaba?

Malum, yurt dışı çıkış harcina ilk yüklü zam yapılacağı zaman "1.500 ₺ olacakmiş" dedikodusu yayilmisti. Yani kulağımız alistirilmisti. 

Sonradan 710 ₺'de karar kilinmisti. 

Hatta o dönem harcın bundan sonra YDO kadar artacağı sözü verilmişti. Ama YDO belirleme ayı Ekim'e 1 ay kala bu zam yapıldı. Yani söz tutulmadı, tutulamadı...

Harca iki ay üst üste zam? Olur mu olur...

Burası Türkiye, olmaz denen herşey olur.

(Bu yazı 09 Eylül 2025 tarihinde LinkedIn sayfamda yayınlanmıştır.)

5 Eylül 2025 Cuma

TURİZMİN BAŞKENTİ ANTALYA'DA BİR GARİP 'SERBEST BÖLGE KAVGASI'...

Serbest Bölgeler /

"SAYIN ÇİLLER, İMZANIZA SAHİP ÇIKIN"

Devlet önce Antalya Serbest Bölgesinde yabancı turistler için perakende satış mağazaları açılmasına izin verdi. Şimdi ise Antalya esnafının 'Müşterilerimizi elimizden aldılar' şikayetiyle bu uygulamadan vazgeçmeyi düşünüyor.

Cahit UYANIK 

ANTALYA - Herşey 1992 yılında dönemin Başbakanı Süleyman Demirel'in Singapur ziyareti sonrasında başladı. Demirel, Singapur'daki serbest bölgeler ve ticari canlılıktan çok etkilenmişti. Türkiye'ye döner dönmez dönemin Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Tansu Çiller'i aradı. Çiller'den Singapur'daki gelişmelerin yakından etüt edilmesini istedi. Demirel'in amacı 1987 yılında açılan fakat bir türlü istenilen canlılığa kavuşamayan Antalya Serbest Bölgesini (ASBAŞ) 'yabancı turistler için perakende ticarete açık' bir yer haline getirmekti. Böylece Antalya 'küçük Singapur' olacaktı.

Eh ne de olsa Antalya ve yöresindeki tüm iller DYP'nin kalesi olarak biliniyordu. Devlet, serbest bölgelerde perakende ticarete izin verir vermez bir çok iş adamı buraya akın edebilirdi. Zaten dünyada turizme yönelik serbest bölgeler başarıyla çalışıyordu. Singapur'un yanı sıra Panama, Bahreyn, Manila gibi şehirler bu tip bir serbest bölgecilik işinden ihya olmuştu. Antalya'nın da bu şehirlerden geri kalır tarafı yoktu hani...

Tanıtım seferberliği başlıyor 

Yazışmalar çizişmeler yapıldı. Dönemin Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarı Tevfik Altınok'un yanı sıra Gümrükler Genel Müdürü Ramazan Uludağ da olumlu görüş bildirdi. Yazışma trafiği yaklaşık 1 yıl sürmüştü ama 18 Haziran 1993'te ASBAŞ'ta 'yabancı turistlere perakende satış yapacak mağazaların kurulmasına' izin verilmişti. Antalya'da serbest bölgenin yeni bir anlayışla faaliyete geçmesinin ardından, şehrin ileri gelenleri çevre kentlere tanıtım gezileri düzenledi. Denizli, Isparta, Burdur, Muğla demediler, serbest bölgenin yeni halini ballandıra ballandıra anlattılar. 

Nitekim beklenen oldu ve yaklaşık 1,5-2 yıllık süreçte ASBAŞ'da 5 modern satış mağazası hizmete girdi. Yatırımın toplam büyüklüğü 50 milyon doları, istihdam edilen kişiler 1.500'ü geçti. Sun Turizm, Gold City, Kayalar Textil, Elite ve Paros adlı firmalar bölgede çalışmaya başladı. Ardından 6 girişimci daha serbest bölge için kuyruğa girdi. Yeni talipliler Net Turizm, Emper Turizm, Cimaş Turizm, Orkan Turizm, Tan Itriyat Pazarlama ile Güney Kuyumculuk oldu. Bölgede önümüzdeki 3 yılda 500 milyon dolarlık döviz girdisi ve 3.500 kişilik  istihdam planlanıyordu ki, ortalık karıştı. Başlangıçta avantaj gibi görünen DYP'ye yakın siyasi ortam, serbest bölgenin aleyhine döndü. Şöyle ki: 

2 Eylül 2025 Salı

HALK YANİ BİZLER; EKONOMİK BÜYÜMEYİ NE OLURSA HİSSEDERİZ?

Cahit UYANIK 

Bu yılın ikinci çeyreğine ilişkin ekonomik büyüme oranı yüzde 4,8 olarak açıklandı.

Hemen haber başlıklarına göz atıldı: "Halk, büyümeyi hissetmedi"...

Peki halk, büyümeyi ne olsaydı hissederdi?

Veya "Kendimi yüzde 4,8 daha iyi hissediyorum" demek olası mıdır?

Büyüme verisi enflasyondan arındırılmış reel rakamlara dayandıgından, bu büyümeyi  hissedebilmek için çalışma koşullarınızda da reel iyileşmeler olması gerekir. Nasıl mı?

İnsanlar -vergi vb. yükümlülüklerin artmaması ön koşulu altında- büyümeyi iki şekilde hisseder. Bunları sağlayamıyorsanız ne yapsanız boştur:

31 Ağustos 2025 Pazar

KULİS / CEM UZAN'DAN AHMET ÖZAL'A İMZA YETKİSİ

Cahit UYANIK 

Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın büyük oğlu Ahmet'in Magic Box'ın genç patronu Cem Uzan'la yakın arkadaş ve iş ortağı olduğu biliniyor. Uzan "Bana kardeşim kadar yakındır" dediği Ahmet Özal'a Star-1 Televizyonunun Türkiye'deki çalışmalarını sürdürmek üzere kurulan MBI Reklamcılık'ta yönetim kurulu üyeliği verdi. 

Uzan bununla da yetinmeyerek Ahmet Özal'ı bu şirkette en az kendisi kadar söz sahibi yaptı. Uzan Ahmet Özal'ı kendisiyle birlikte birinci derecede imza yetkisiyle donattı.

MBI Reklamcılık'ta A Grubu imza yetkileri Tunca Toskay, Yekta Okur ve Cüneyt Ülsever'e verilirken, B Grubu imza yetkileri de Mehmet Turan Akköprülü, Ali Rıza Tansuğ, Deniz Güven, Adem Gürses, Ekrem Çatay, Güray Peker, Ahmet Coşar, Sedat Üreten ve Yüksel Bayar arasında dağıtıldı.

(Bu kulis yazısı haftalık Ekonomik Panorama dergisinin 11 Kasım 1990 tarihli, Yıl: 3, Sayı: 39'da ortak hazırlanan Kulis sayfasında imzasız olarak yayınlanmıştır.)

30 Ağustos 2025 Cumartesi

ANKARA NOTLARI / DİKKAT! GÜMRÜK BİRLİĞİNE 19 AY KALDI

Cahit UYANIK 

Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasındaki Gümrük Birliği süreci giderek yakınlaşıyor. Geçen yıl sonunda tartışılmaya başlanan 'Gümrük Birliği 1 Ocak 1995'te mi yoksa 31 Aralık 1995'te mi başlayacak?' sorusu ise gündemden düştü. Çünkü ne AB ne Türkiye 1995'in ilk günlerinde başlayacak Gümrük Birliğine sıcak bakıyor. Katma Protokol'de yer alan '...in 1995' tarihi Türkiye'de 'gelecek yıl sonunda' olarak yorumlanıyor. AB ise bunu resmen '1995'in başı değil daha sonraki ayları' şeklinde formüle ediyor.

Ancak Türkiye'de şu anda Gümrük Birliği, ekonomik gündemin en alt sıralarına düştü. Burada iki önemli etken var. İlki Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik kriz... Yaşanan iflas, tasfiye ve toplu işten çıkarmalar birçok sanayi kuruluşunun rekabet gücünü zayıflattı. Bunların yeniden hayata döndürülmesi ve rekabet edebilecek hale getirilmesi bir hayli zaman alabilir. Üstelik Uluslararası Para Fonu (IMF) ile stand by sürecine girilmiş olmasının Gümrük Birliğini nasıl etkileyeceği de zihinleri meşgul eden önemli bir başka soru... 

İkinci önemli etken ise Yunanistan'ın AB Dönem Başkanlığı... AB'ye başkanlık ederken giriştiği uygulamalarla diğer üye ülkelerin de tepkisini çeken Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesiminin tam üyelik başvurusunu Komisyon'a havale etmek için elinden geleni yaptı. Ayrıca Kıbrıs Görüşmelerine bir AB gözlemcisi atanmasını da sağladı. Ancak Türkiye bu temsilciyi tanımıyor. Zaten Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) ve Gümrük Müsteşarlığındaki tüm Gümrük Birliği hazırlık çalışmaları da 'Yunanistan'ın yapacağı aksiliklere göre' ayarlandı.

27 Ağustos 2025 Çarşamba

ANKARA NOTLARI / 500 AVUKATA İNSAN HAKLARI DERSİ

Cahit UYANIK 

Tam üyelik başvurusu yaptığımız Avrupa Birliğinin (AB) Türkiye'ye yönelttiği eleştirilerin başında insan hakları ihlalleri geliyor. AB, Türkiye ekonomisine göstermediği ilgi ve parasal desteği insan hakları için esirgemedi. AB Komisyonu bu çerçevede Türkiye'deki insan hakları projelerine kendi bütçesinden 500 bin ECU (560 bin dolar) ayırdı. Avrupa Parlamentosunun 'Avrupa Demokrasi Girişimi' konulu kararı gereği 'bağış' niteliğindeki bu para, hükümet dışı kuruluşlara tahsis edilecek.

Bu paranın 100 bin ECU'lük bölümü İnsan Hakları Derneği (İHD) üzerinden kullandırılacak. Bunun için Ankara, İstanbul, İzmir, Diyarbakır, Adana ve Samsun baroları ile Çağdaş Türk Hukukçuları Derneği tarafından belirlenecek 500 avukat için 'Bireysel Başvuru Hakkı' konusunda bir eğitim programı düzenlenecek. Burada amaç tek tek Türk vatandaşlarının bu önemli hakkı kullanmasına yardımcı olacak avukatları bilgilendirmek... İHD, bunun yanı sıra halka dağıtılmak üzere uluslararası insan hakları beyannamelerine ilişkin bir dizi başvuru kitabı da yayınlamayı planlıyor.

AB bağışının ikinci 100 bin ECU'lük bölümü ise İstanbul'da yeni kurulan 'Yerel Yönetim ve Demokrasi İçin Dünya Akademisi'nin... Akademi demokratikleşme ve insan haklarının geliştirilmesi konusunda yerel yöneticilerin rolünü artırmak amacıyla bir dizi yuvarlak masa programı düzenleyecek. Bu toplantılar Marmara ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yoğunlaşacak.

Yardımdan üçüncü 100 bin ECU'lük dilimi de İnsan Hakları Vakfı alacak. Bu kaynakla vakfın Ankara, İstanbul ve İzmir'deki 'İşkence Kurbanları Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezleri'ndeki çalışmalar desteklenecek. Ayrıca vakfın dokümantasyon merkezi genişletilerek, insan hakları ihlalleriyle ilgili hassas bilgiler derlenip yayımlanacak. 

26 Ağustos 2025 Salı

EKONOMİ FIKRALARI / KKM'NİN MALİYETİ VE 'TEK GÖZLÜ İKTİSATÇI ARANIYOR' FIKRASI...

Cahit UYANIK 

Günlerdir KKM'nin maliyeti tartışılıp duruyor. Her kafadan bir ses, her ağızdan ayrı bir yorum çıkıyor. 'KKM'nin devlete yükü 60-73 milyar dolar oldu' deniliyor. Ama bazı iktisatçılar devlete maliyetinin ötesinde KKM'nin olumsuz ekonomik  etkilerinin hala süregeldiğini ve bu yüzden ekonomiye maliyetinin hesaplanamayacağını anlatıyor. 

Tartışmalar neredeyse kaosa dönüşmek üzere... Bu ortamda benim de aklıma şu fıkra geldi: 


İşsiz ekonomist 'Tek gözlü iktisatçı aranıyor' ilanını görünce şaşırmış şaşırmasına ama yine de verilen adrese gidip başvuru yapmış. Tabii hemen görüşmeye alınmış. 

25 Ağustos 2025 Pazartesi

GÜMRÜK BİRLİĞİNE DOĞRU... BAZI EKONOMİK TEŞVİKLERİN ADI ARTIK 'DEVLET YARDIMI' VE 'DEVLET DESTEĞİ' OLDU

Avrupai teşviklerle nihayet tanıştık!

GÜMRÜK BİRLİĞİNE BİR ADIM DAHA...

'Çıktı çıkacak' derken nihayet Avrupai teşviklerle tanıştık. Türkiye, bazı yatırım ve ihracat teşviklerini AB ve GATT normları çerçevesinde yeniden düzenledi. Doğrudan parasal teşvikler sıkı kurallar ve performans kriterlerine bağlandı.

Cahit UYANIK 

Türkiye Avrupa Birliği (AB) ile Gümrük Birliğine 6 ay kala yatırım ve ihracat teşvik sistemini 'Avrupai' normlara yaklaştırdı. İki yıldır çalışmaları süren, aynı zamanda Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT) açısından da Türkiye'nin uluslararası normlara uyumunu sağlayacak yeni teşvikler Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Ancak yeni düzenlemede 'teşvik' sözcüğüne rastlamak mümkün değil. Türkiye uyum kapsamında artık 'teşvik' kavramını kullanmak yerine 'devlet yardımı' veya 'devlet desteği' diyerek yeni bir jargon oluşturdu. 

Yeni düzenlemenin ilk ayağındaki 'Yatırım Destekleri'; Ar-Ge yatırımlarını özendirme ile işletmelerin çevre koruma harcamalarına destek vermeyi içeriyor. 

İkinci ayaktaki 'İhracat Destekleri' ise hedef pazar ülkelerindeki tanıtım harcamalarını destekleme, yurt dışında açılan ofis ve mağazaların harcamalarına yardım edilmesi, yurt dışı fuarlara katılımı artırma ile 'uluslararası katılımlı yurt içi fuar' organize edilmesini özendirmeyi hedefliyor. İşte yeni 'Devlet Yardımları'nın tüm ayrıntıları:

Ar-Ge yardımları nasıl alınacak?

'Yatırım Destekleri' kapsamındaki Ar-Ge desteği ile araştırmaya, yeni ürün ile üretim yöntemi ve teknolojisi geliştirmeye yönelik projelerin 'uluslararası kurallara uygun olarak' desteklenmesi amaçlanıyor. Bu destek 'giderlerin belli bir kısmının karşılanması' ve 'sermaye tahsisi' şeklinde olacak. Desteğin kapsamına 'tüm sanayi şirketleri' ile 'yazılım geliştirmeye yönelik üretken hizmet alanında faaliyet gösteren kuruluşlar' giriyor. Tebliğ, hangi çalışmaların 'Ar-Ge projesi' sayılacağıni ise şöyle açıklıyor:

"Amacı, kapsamı, süresi, bütçesi, özel şartları, diğer kurum ve kuruluş, gerçek ve tüzel kişilerce sağlanacak ayni ve/veya nakdi destek miktarları, sonuçta doğacak ihtira haklarının ilgililer arasındaki paylaşımı esasları belirlenmiş; 

● yeni bir ürün üretilmesi, 

● ürün kalitesi veya standartının yükseltilmesi,

●maliyet düşürücü ve standart yükseltici mahiyette yeni tekniklerin uygulanması, 

● üretimle ilgili olarak yeni bir teknoloji geliştirilmesi veya yeni teknolojinin yurt koşullarına uyumu konusunda 

bilimsel esaslara uygun ve araştırma-geliştirme faaliyetlerinin her safhasını belirleyecek mahiyette hazırlanacak ve sonuçlarının faydalı araç, gereç, malzeme, ürün, yöntem, sistem ve üretim tekniklerine dönüştürülmesi veya mevcut teknoloji ile iyileştirmeye yönelik çalışma ve teknoloji uyarlamasını ifade eder."

Ar-Ge projesinin 9 aşaması

Bu kapsamda destekten yararlanacak Ar-Ge projesinin 9 ayrı aşamadan geçmiş olması gerekiyor: 1) Kavram geliştirme, 2) Teknolojik/teknik ve ekonomik yapılabilirlik etütü, 3) Geliştirilen kavramdan tasarıma geçiş sürecinde yer alan laboratuvar çalışmaları, 4) Tasarım ve çizim çalışmaları, 5) Prototip üretimi, 6) Pilot tesisin kurulması, 7) Deneme üretimi, 8) Patent ve lisans çalışmaları, 9) Satış sonrası sorun giderme hizmetleri. 

19 Ağustos 2025 Salı

ANKARA NOTLARI / PETROL OFİSİ'NİN KADERİ DGM BAŞSAVCISI NUSRET DEMİRAL'IN ELİNDE

Cahit UYANIK 

Geçen haftanın Ankara'yı karıştıran en önemli iddialarından biri ANAP Bilecik Milletvekili Mehmet Seven'e aitti. Seven, özelleştirme kapsamında bulunan ve ihale hazırlıkları süren Petrol Ofisine ilişkin çarpıcı suçlamalarla bulunup DGM'ye başvurdu. Bu konudaki son kararı DGM Başsavcısı Nusret Demiral verecek. Demiral, Seven'in sunduğu belgeler ve kendi yapacağı araştırmalar doğrultusunda dava açacak veya takipsizlik kararı alabilecek. Petrol Ofisi dosyası, belki de Demiral'ın 'son büyük soruşturması' özelliğini taşıyacak. Çünkü Demiral sonbaharda yaş haddinden emekliye ayrılıyor. Demiral'ın tavizsiz tutumunu bu soruşturmada da sürdüreceği herkesin kabulü. 

Petrol Ofisi Genel Müdürü DYP Bitlis adayıydı

Şu anki Petrol Ofisi Genel Müdürü Mustafa Korel Aytaç eski bir Planlamacı. DPT'de Daire Başkanı iken istifa edip 1991 seçimlerinde DYP'den Bitlis adayı olmuştu. Ancak Bitlis'teki RP adayları daha çok oy alınca Aytaç milletvekili seçilemedi. Aytaç vekil olamadı ama seçimlerden birkaç ay sonra Petrol Ofisinin başına getirildi. Aytaç ilk iş olarak Ofis'in sürekli olarak gerileyen ve yüzde 40'lara inme sinyalleri veren pazar payını yükseltti. Milyarlarca liranın döndüğü akaryakıt bayi transferlerine, devlet imkanlarını zorlayarak 'kredi sistemi' ile karşılık verdi. Ofis'te bir Pazarlama Daire Başkanlığı oluşturdu. Bütün bunların yanı sıra Petrol Ofisinin nasıl özelleştirilmesi gerektiğine ilişkin raporlar hazırlayıp ilgili makamlara sundu. Sonuçta Ofis, özelleştirmenin en ilginç ve en göz alıcı şirketlerinden birisi niteliğinde...

Petrol Ofisi nasıl satılacak?

Peki Petrol Ofisini özelleştirme çalışmaları nasıl gidiyor? Özelleştirme İdaresinden aldığımız bilgilere göre yüzde 4 oranında hissesi Mayıs-1991'de halka arz edilen şirketin yüzde 93,3'ü kamunun kontrolünde... Petrol Ofisi,  Özelleştirme Yüksek Kurulunun satış stratejisini ilk belirlediği şirketlerden biri aynı zamanda... Buna göre ilk etapta şirket hisselerinin yüzde 20'sinin uluslararası kurumsal yatırımcılara satışı planlanıyor. Şimdilerde bu işleme ilişkin danışman firma seçimi yapılmaya çalışılıyor. İkinci aşamada ise yüzde 50'nin üzerindeki bir payın 'çekirdek yatırımcı'ya blok satışı hedefleniyor. Ancak bu satışın TÜPRAŞ'a ait rafinerilerin varlık bazında satışı ile eş zamanlı yapılması gerekiyor.

18 Ağustos 2025 Pazartesi

AB İLE GÜMRÜK BİRLİĞİNE 'ERTELEME KORKULARI' ALTINDA GİDİLMİŞTİ

EN KRİTİK 62 GÜN...

Gümrük Birliği/ 

AB-Türkiye Ortaklık Konseyi Gümrük Birliği için 62 kritik günün startını 30 Ekim 1995'te veriyor.

Cahit UYANIK 

Gümrük Birliğine 62 gün kala Ortaklık Konseyi 30 Ekim 1995-Pazartesi günü Brüksel'de toplanacak. Bu toplantı, yıllardır yapılagelenlerden çok farklı. Çünkü bu toplantı 1963 Ankara Anlaşmasından bu yana süren statünün adeta son durağı yani Gümrük Birliğine geçişte geriye kalan son iki adımdan ilki... 

O gün 450 milyon nüfuslu 15 Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkenin Dışişleri Bakanları kabarık dosyalarla masaya gelecek. Ancak bu 15 önemli adamın karşısına oturacak Türk Dışişleri Bakanının kim olacağı 'resmen' belli değil. Ankara'da Brüksel valizini toplayan iki kişi var: İlki mevcut bakan Coşkun Kırca. İkincisi de CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın 'Seni Dışişleri Bakanı yapacağım' dediği kulislerde konuşulan Hikmet Çetin. Sürpriz isim olarak da geçen haftalarda Brüksel'de başarılı turlar atan Baykal'ın kendi ismi geçiyor.

Bürokratlar rahat...

Ankara'dan Brüksel'e giden bürokratlar ise rahat. Gümrük Birliği için öngörülen teknik hazırlıkların yüzde 85'i tamamlandı. Çünkü geçen hafta boyunca yapılan düşük dereceli bürokratların katıldığı Ortaklık Konseyi Komitesinde yüzde 85 oranı resmi olarak teyit edildi. Bunlar gösteriyor ki, teknik konu ve hazırlıkların siyasi düzeyde tartışılarak gözden geçirildiği Ortaklık Konseyinden olumsuz bir sonuç çıkmayacak. Zaten bu organın 'korkulan' 6 aylık Gümrük Birliği erteleme kararı alması da mümkün değil. 

Peki 'Yüzde 85 teknik hazırlık tamam da eksik kalan yüzde 15 neler?' diye sorarsanız... İşte liste:

● Gümrük Kanunu ile ilgili cezai ve parasal hükümleri içeren yasa tasarısı ki TBMM'ye sunuldu.

● Rekabet Kurulunun oluşturulması için adayların belirlenmesi ki adaylar Başbakanlık'a sunuldu.

● Sınai mülkiyet alanında çıkarılan KHK'nın yaptırım gücüne kavuşması için hazırlanan yasa tasarısı üzerindeki çalışmalar ki bu da bitmek üzere.

● 3257 Sayılı Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanununun bazı maddelerinin değiştirilmesine ilişkin yasa tasarısı ki TBMM'ye sunuldu.

● Dış ticarette dahili ve harici işleme rejimlerinin düzenlenmesi ki bu konuda mevzuat hazırlıkları sürüyor.

AB'nin bunlar içinde özellikle Rekabet Kurulunun hayatiyet kazanması üzerinde çok durması bekleniyor. Çünkü Gümrük Birliğine gidildiğinde rekabetin tam olarak korunması her iki taraf açısından büyük önem taşıyor. 

14 Ağustos 2025 Perşembe

TCMB'NİN ARA HEDEFİNİ SEVMEDİM; KONU ENFLASYON HEDEFİ İSE 'NE KADAR BASİT, O KADAR İYİ'...


Cahit UYANIK 

TCMB 'enflasyon ara hedefi' diye birşey getirdi. Başkan Karahan "2025 yıl sonu enflasyon tahminimiz olan %24 değerini, 2025 yılı 'ara hedefimiz' olarak koruyoruz. 2026 ve 2027 yılları için ise enflasyon ara hedeflerimizi sırasıyla %16 ve %9 olarak belirledik" dedi. Dedi demesine de 
kafalar karıştı, deyim yerindeyse 'iki arada bir derede kaldık'... Peki TCMB aslında ne yaptı ve iyi mi yaptı?

TCMB aslında şunu yaptı:
3 ay önceki enflasyon raporunda tahmin aralığı 10 puandı (%19-29) hedefi %24'tü. Aslında bu aralık veya tahmin ufku 4-6 puan olmalıydı.
Bu aralık çok genişti ve eleştiriliyordu. Herkes bandın üstüne yani %29'a gözünü dikmişti.

Şimdi bu tahmin aralığını 10'dan 5'e daraltıp %25-29 yaptı. Ama TCMB hedef niteliğindeki orta nokta vermekten vazgeçti. Öte yandan ara hedef getirdim deyip %24 tahminini korudu. 'Şu anda ara hedefim tahmin ufku dışında, daha iyi bir enflasyonla mücadele performansı sağlayacağımı düşünüyorum çünkü... Aylar ilerledikçe işler kötü seyrederse, ara hedefim %25-29 aralığına gidebilir" demeye getirdi. Ancak herkes orta noktanın % 27 olması gerektiğini konuşuyor. Bir yanda %24, öbür yanda %27... Biz hangisini dikkate alacağız?

13 Ağustos 2025 Çarşamba

KULİS / ALİ COŞKUN'UN DİL DİREKTİFİ

Cahit UYANIK 

Yabancı dil bilip bilmeme konusu ülkenin en üst düzeydeki makamlarını meşgul ettikten sonra, şimdi sıra TOBB'a geldi. TOBB Başkanlığında son günlerini yaşadığı ileri sürülen Ali Coşkun, dil konusunda bir direktif verdi. Almancayı çok iyi konuştuğu bilinen Coşkun, artık uluslararası toplantılarda, dil bilenler dahil herkesin Türkçe konuşmasını istiyor. Coşkun'un bu direktifini şöyle gerekçelendirdiği kaydediliyor:

"Bütün uluslararası toplantılarda herkes kendi dilini konuşuyor. Biz de aynı yolu izlemeliyiz. Bundan sonra, dil bilin veya bilmeyin görüştüğünüz heyetlerle Türkçe konuşun."

Böylece geçen hafta çıkarılan "TOBB'un prestiji için yabancı dil bilen başkan seçin" sloganının Coşkun tarafından söylenmediği de ortaya çıkmış oldu.

(Bu kulis yazısı haftalık Ekonomik Panorama dergisinin 27 Mayıs 1990 tarihli, Yıl: 3, Sayı: 15'te imzasız olarak yayınlanmıştır.)



12 Ağustos 2025 Salı

YDK DENETLEDİ, PANDORA'NIN KUTULARI AÇILDI; YOLSUZLUK VE USULSÜZLÜKLER ORTALIĞA SAÇILDI

Mehmet Ali Ilıcak

4 KİT, 6 HİKAYE...

KİT / PANDORA'NIN KUTULARI

Özelleştirmeyle görücülerin önüne çıkarılan veya çıkarılacak 4 KİT'ten ilgiyle okuyacağınız 6 hikaye... Hepsi birbirinden matrak ve karanlık... Metin yazarı ise Yüksek Denetleme Kurulu (YDK)...

Cahit UYANIK 

Türkiye'de şu anda siyasi ve ekonomik tansiyon  had safhada... Ekonomik cephede istikrar paketi, siyasi cephede Refah Partisinin sağladığı seçim başarısı tartışma konusu. İstikrar paketinin en önemli unsurlarından birisi ise özelleştirme... KİT'lerin özelleştirilmesinin yaratacağı olumlu ve olumsuz etkiler konusunda her kafadan bir ses çıkıyor. Böylesi bir ortamda Başbakanlık'a bağlı olarak çalışan Yüksek Denetleme Kurulunun (YDK) raporları büyük önem taşıyor. Tüm kamu şirketleri ile sosyal güvenlik kuruluşlarındaki işlemlerin yıl sonu itibarıyla fotoğraflarını çeken bu raporlar, aynı zamanda kamu kaynaklarının nasıl çarçur edilebildiği ve bunu yapanlardan hesap sorulmadığının da ibret belgeleri...

YDK raporları, TBMM'nin denetim yetkisi çerçevesinde Başbakanlık tarafından hazırlanıyor. Daha sonra Meclis KİT Komisyonunda görüşülüp karara bağlanıyor. Ancak bu raporların TBMM'ye gelişleri 2 yıllık bir gecikmeyle mümkün oluyor. Buna göre 1993 yılı hesapları ve raporlarının 1995'ten önce gündeme gelmesi biraz zor görünüyor. YDK raporlarının teftiş kurulu raporlarından farkı, belirlenen usulsüzlüklerin düzeltilmesinin sadece 'temenni' ediliyor olması... Sorumluları adalete sevk etmek, KİT Komisyonunun yetkisinde... Şu anki KİT Komisyonu Başkanı Hamdi Üçpınarlar, Sayıştay'ın Meclis adına kamu kurumlarında denetimde bulunduğunu anımsatarak, YDK'nın da Başbakanlık'a bağlı olmaktan çıkarılıp doğrudan Meclis Başkanlığına ve kendilerine bağlanmasının kamu şirketlerindeki denetimlerin 'caydırıcılık' etkisini artıracağına inanıyor.

Biz ise bu haberde özelleştirme kapsamına alınmış ve Kamu Ortaklığı İdaresi (KOİ) portföyünde bulunan PTT, Sümer Holding, TURBAN ve THY'de yaşanan bazı suistimalleri YDK raporlarından çıkardığımız örnek olaylarla göz önüne sermeye çalışacağız. Ve eminiz siz de 'Özelleştirme kapsamındakiler böyle ise kim bilir diğer KİT'ler ne haldedir?' diye düşüneceksiniz!

ÖRNEK OLAY-1: PTT, Yaşar Topçu'ya 'koltuk' aldı

Türkiye'de her iktidar değişikliğiyle birlikte bakan ve müsteşar odalarına yeni koltuk takımları satın alınması, perde ve halılarının değiştirilmesi adettendir. İlk icraatlar nedense buralardan başlar. DYP-SHP Hükümetinin ilk Ulaştırma Bakanı Yaşar Topçu da bu kuralı bozmadı. Hemen bakanlığın bazı odaları yeniden tefriş edildi. Halılar, masalar, perdeler en son moda olanlarla değiştirildi. Müsteşar bey durur mu? O da kendi lojmanında benzer faaliyetlere girişti. Bütün bu harcamalar bir kasadan çıkacaktı elbette... Ama kimin kasası? Faturanın altındaki rakam 1992 fiyatlarıyla tamı tamına 201 milyon 334 bin 325 lirayı gösteriyordu. Ancak faturayı Ulaştırma Bakanlığı Saymanlığı değil PTT Saymanlığı ödedi. Eh PTT ne de olsa Ulaştırma Bakanlığina bağlı bir KİT... Şimdi YDK, TBMM KİT Komisyonuna sunduğu raporda PTT'nin bu parayı Ulaştırma Bakanlığından tahsil etmesini 'temenni' ediyor.

6 Ağustos 2025 Çarşamba

ANKARA NOTLARI / REFAH'IN 'BİR KAHVE İÇİMLİK' PROPAGANDASI

Cahit UYANIK 

Yerel seçimler bitti ama tartışması hala sürüyor. Alınan sonuçlara göre Refah Partisi (RP) yerel seçimlerin 'en başarılısı' oldu. Peki bundan 7-8 yıl önce 'marjinal parti' konumundaki RP, nasıl oldu da bir 'kitle partisi' haline dönüştü? İstanbul ve Ankara gibi iki önemli metropolü nasıl kazandı? Geçen hafta boyunca bu konuda birbirinden farklı yorumlar okudunuz. Bunlar içinde belki en çok göz ardı edilen ayrıntı ise RP'nin değişen örgüt yapısıydı. RP  başarı kazanmak için güçlü bir örgüt kurmuştu ama yapısı ve çalışma yöntemleri diğer partilerin örgütlenmesinden çok farklıydı. 

Bundan aylar önce meslektaşım Can Karakaş, Nokta dergisinde Refah'in bu yeni örgüt yapısını tüm ayrıntıları ile gözler önüne sermişti. Can'ın aktardığı bilgilere göre Refah'ın yeni örgüt modeli; daha fazla birebir ve yüzyüze ilişkiye dayanan, insanlarla doğrudan iletişim kurmanın yollarını arayan yapısı ile partinin geleneksel imajını değiştirmeyi hedefliyordu. 1960 ve 70'lerde sadece camiler ve Kuran kursları çevresinde çalışmalarını yoğunlaştıran RP, yeni örgüt modeliyle 1989'dan sonra adeta 'sokağa çıkmıştı'. 

Yenilenen örgüt yapısı 1991 seçimlerinde RP'ye 30'a yakın milletvekili kazandırdı. 1992-Kasım ayındaki ara yerel seçim ise geçen haftaki genel yerel seçimin bir provası gibiydi. İki yıl önceki ara yerel seçim RP'nin büyük başarısıyla sonuçlanmıştı. O zaman RP'liler "1994'te İstanbul'da yüzde 28 oy alacağız" dediklerinde pek inandırıcı görünmüyordu. Ama Recep Tayyip Erdoğan şimdilerde yüzde 27 sınırında dolaşıyor.

5 Ağustos 2025 Salı

ANADOLU FİNANS KURUMU GENEL MÜDÜRÜ ÜNAL ASLAN: FAİZSİZ SİSTEM HALKA ANLATILAMADI

Dördüncü İslami banka yerli sermayeyle kuruldu. Arap sermayeli kuruluşlarla rekabete girecek olan Anadolu Finans Kurumu, hizmeti müşterinin ayağına götürmeyi hedefliyor.

Cahit UYANIK 

Kar payı esasına göre çalışacak dördüncü İslami banka olan Anadolu Finans Kurumu fon toplamaya başladı. Kayserili bir grup iş adamının girişimi ve yüzde 100 yerli sermaye ile kurulan Anadolu Finans Kurumu, şimdilik sadece Ankara'da faaliyet gösteriyor. Toplam sermayesi 30 milyar lira olarak belirlenen Anadolu Finans, önümüzdeki günler içinde İstanbul ve Kayseri'de yeni şubeler açarak Arap sermayeli rakipleriyle sıkı bir rekabete girişecek. Anadolu Finans Kurumu Genel Müdürü Ünal Aslan ile özel finans kurumlarının finans sistemi içindeki yeri üzerine konuştuk:

Panorama: Sizden önce faaliyete geçen üç özel finans kurumunun toplayabildikleri fon oldukça az. Böyle bir ortamda özel finans kurumlarına yeni mevduat gelebilir mi?

Aslan: Bu iş ilk başladığında yapılan araştırmalara göre özel finans kurumlarına kayacak mevduatın 6-7 trilyon lira civarında olacağı tahmin ediliyordu. Fakat bu potansiyelin ancak 1,5-2 trilyon lirası özel finans kurumlarına çekilebildi. Yani piyasaya çıkmamış ve ekonomiye kazandırılması gereken daha 5 trilyon lira civarında bir potansiyel olduğu tahmin ediliyor. Bizim amacımız piyasaya çıkmış olan mevduatın bir kısmının kurumumuza çekilmesi değil. Biz henüz ekonomiye kazandırılmamış olan bu kaynağı ortaya çıkartmak istiyoruz.

- Bunu nasıl yapmayı düşünüyorsunuz?

Aslan: Biz daha önce kurulmuş finans kurumlarıyla aynı kararnameye tabiyiz. Ama çeşitli programlarımız ve projelerimiz var. Öncelikli olarak birebir görüşmek için müşterinin ayağına gideceğiz. Bizim bir diğer özelliğimiz de Anadolu'da kurulmuş olmamız... Genel Müdürlüğümüzün Anadolu'da olması nedeniyle hizmet ağırlığımızı biraz daha buraya vermek niyetindeyiz. Bu şekilde yapacağımız çalışmalarla henüz ekonominin kazanmamış olduğu mevduatı kazanacağız. Önümüzdeki yılda belli bir bütçemiz ve programımız olacak. Bu program gayet tabii ki ortaya çıkmamış kaynağın tamamının 1992 yılında tamamen toparlanması şeklinde olmayacak. Bunu giderek artan bir şekilde yıllara yayarak ekonomiye kazandırmaya çalışacağız.

3 Ağustos 2025 Pazar

AZİZ ÜSTEL: "BORSAYA BEKLERİM EFENDİM!"

Cahit UYANIK 

İMKB'nin kapısında 27 şirket daha borsa bankerliği yapabilmek umuduyla beklemede... SPK İnceleme ve İzleme Dairesi Başkanı Mustafa Kırali'den alınan bilgiye göre şirketlerin başvuruları inceleniyor.

İMKB'nin üyesi olmak için başvuranlar arasında tv'den tanıdık bir yüz dikkat çekiyor. 'Gecenin Konukları' programıyla ünlenen Aziz Üstel, çok yakında yine "Beklerim efendim!" diyecek. Ama konuklarını tv'de değil bu kez İMKB'de ağırlayacak. 

Aziz Üstel'in ortağı da ünlü bir isim: Türkiye'nin NATO nezdindeki emekli büyükelçilerinden Osman Olcay. İki ünlünün bir araya geldiği Buluş Menkul Kıymetler A. Ş. iznin alınmasıyla birlikte borsada işlemlere başlayacak. 

29 Temmuz 2025 Salı

RÜŞDÜ SARACOĞLU'NUN MERKEZ BANKASI BAŞKANLIĞINDAN İKİ YILDIR BEKLENEN İSTİFASI NASIL YAŞANMIŞTI?

RÜŞDÜ SARACOĞLU'NUN İSTIFASI İLE BÜROKRASİDEKİ ATAMA VE GÖREVDEN ALINMALARIN ÖYKÜSÜ 

BÜROKRASİDE HAREKET

Ekonomi bürokrasisi haftayı Rüşdü Saracoğlu'nun istifasıyla kapadı. Ankara'da atamalar, görevden almalar birbirini izliyor. Birçok kuruluş 'vekaleten' yönetiliyor.

Cahit UYANIK / İlter SAĞIRSOY

Geride bıraktığımız Cuma günü 'herkesin beklediği bir istifa' sonunda gerçekleşti. 2 Ağustos itibarıyla Merkez Bankası (MB) Başkanı artık Rüşdü Saracoğlu değildi. Geçtiğimiz Cuma günü mesai saatinin bitimine yakın Reuters ekranına son bir kez göz atan bankacılar irkildi. Reuters, Saracoğlu'nun istifasını haber veriyordu. Haber hızla yayıldı ve doğrusu kimse de şaşırmadı. Hakkında istifa edeceği yolunda bu kadar çok haber çıkan bir MB Başkanı daha olmamıştı.  Saracoğlu'nun istifasını 17.30 gibi özenli bir saatte gerçekleştirmesi de dikkat çekiyordu. Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarı Osman Ünsal, istifanın ekonomiyi en asgari düzeyde etkileyecek bir saatte verildiğini belirterek, bir anlamda Başkan'ın iyi niyetinin altını çiziyordu. İstifanın diğer ilginç bir yanı tarihi idi. Saracoğlu başkanlık görevine de 1987'de yani 6 yıl önce 30 Temmuz günü başlamıştı.

Bir istifa öyküsü

Saracoğlu'nun istifası aslında kamuoyunun gündemine ilk kez 1991 yılının Kasım ayında geldi. O dönemde Tansu Çiller Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanıydı. Saracoğlu MB Başkanı olarak Bakan'ın kendisini devre dışı bırakmak istemesinden yakınıyordu. Saracoğlu dönemin Başbakanı Süleyman Demirel'e gidip görevden affını istedi ancak kabul edilmedi. Çiller'in Başbakan olmasıyla 'Saracoğlu ne zaman istifa edecek?' sorusu da bir kez daha gündeme geldi. Başbakan ile Başkan arasındaki uçurumu bilmeyen yoktu çünkü ekonomiye yaklaşımları aynı değildi. 

Saracoğlu'nun istifasında bardağı taşıran son damla Başbakanlık Teftiş Kurulunun açtığı iki soruşturma oldu. Bu soruşturmalarda banka çalışanlarının kurduğu vakfa, usulsüz kesintiler ve aktarmalar yapıldığı ileri sürülüyordu. Bu soruşturmaları Saracoğlu'nun 'gururuna yediremediği' iddia ediliyor. Saracoğlu istifasını önce Başbakan Çiller'e elden sunmak istedi. Ancak Çiller'in İstanbul'dan dönmediğini öğrenen Saracoğlu, istifasını Başbakanlık Müsteşarı Yücel Edin'e resmi kurye ile gönderdi. 

28 Temmuz 2025 Pazartesi

KOSGEB TESİSLERİ SANAYİCİLERE VERİLECEK

DEVİR / HEDEF, KİT'LEŞMEYİ ÖNLEMEK

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, yurt çapındaki 37 KOSGEB tesisini 1994'te sanayicilere devretmeye hazırlanıyor.

Cahit UYANIK 

Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB), son yıllarda oldukça büyüdü ve serpildi. Toplam 22 kentte danışma-kalite geliştirme, ihtisas, pazar araştırma, ortak kolaylık, teknoloji, eğitim ve yatırım geliştirme merkezleri kurdu. Ancak 1970'lerden bu yana faaliyet gösteren bazı merkezler zamanla işlevini yitirmiş durumda. Kurulmasına öncülük ettikleri, büyük emeklerinin geçtiği işletmelerdeki laboratuvarlar daha modern niteliklere sahip olunca, KOSGEB'in bazı tesisleri geride kaldı. Üstüne üstlük yapılan bazı politik atamalarla KOSGEB tesislerinde kadro şişkinliği de görülmeye başlandı.

Çıktığı gezilerde bütün bu olumsuz gelişmeleri gözleriyle gören Sanayi ve Ticaret Bakanı Tahir Köse, gelecek yıl içerisinde toplam 37 KOSGEB tesisini sanayicilere devretmeye karar verdi. Köse, tesislerin zaten sanayici ve esnafın istekleri doğrultusunda kurulduğunu hatırlatarak şöyle konuşuyor:

"Türkiye'nin her tarafında KOSGEB'in merkezler açması isteniyor. Ama yeni bir KİT oluşma tehlikesi mevcut. Böyle giderse 300 olan personel sayısı 2 yıl sonra 700 olacak. Bu tesisler aynı zamanda bütçeye yük oluşturuyor. Mesela bir merkezin aylık gideri 5 milyar lira, laboratuvar hizmet geliri ise sadece 500 bin lira. Arada müthiş bir oransızlik var."

25 Temmuz 2025 Cuma

ANKARA NOTLARI / İSTANBUL FİNANS MERKEZİNİN YOL HARİTASINDA İLK ADIMLAR NELERDİ?

İSTANBUL'UN KADERİ ANKARA'DA BELİRLENİYOR 

Cahit UYANIK 

Tansu Çiller'in Başbakan seçilmesinin sonra İstanbul, kararlı adımlarla bir finans merkezi olma yolunda ilerliyor. Önce ABD'nin sermaye piyasası otoritesi SEC'e başvuru ve kabul; hemen ardından borsa işlemlerinde elektronik sisteme geçiş bu süreci oldukça hızlandırdı. Ankara'da devam eden çalışmalar ise İstanbul'un yeni konumunu daha da olgunlaştıracağa benziyor. 

Bu çerçevede Hazine ile Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) uzmanları bir finans merkezinde ne gibi kurumların bulunması gerektiğini araştırdı. Sonuç olarak İstanbul'da hisse senedi borsasının yanı sıra vadeli işlemler ile altın borsalarının da bulunmasının şart olduğu ortaya çıktı. 

Altın Borsası için artık 'sonuç aĺınma aşaması'na gelindiğinden çalışmalar  Vadeli İşlemler Piyasası kurulması yönüne kaydırıldı. Bu çerçevede 'futures options' piyasalarının hukuki alt yapısını kurmak için bir kanun hükmünde kararname yayınlama hazırlığı devam ediyor. Bu vadeli piyasada hangi mallara dayalı finansal ürünlerin işlem göreceği ise daha sonra tespit edilecek. 

Çalışma sırasında İstanbul Menkul Kıymetler Borsasının (İMKB) Tokyo ve Londra borsaları arasındaki saat aralığında yabancı para akımlarını nasıl Türkiye'ye çekebileceği de araştırıldı. Sonuçta borsa seans saatlerinin mümkün olduğu kadar öne alınması ile bu amaca ulaşılabileceği ortaya çıktı.

HAZİNE'DE 'İHRACAT' TOPLANTISI...

İhracat, tehlikeli sinyaller vermeye devam ediyor. DYP-SHP Koalisyon Hükümetinin uygulamaya koyduğu çeşitli önlemler de 'derde deva' olmadı. Bunun üzerine Hazine, ihracatın bu kötü gidişine dur demek amacıyla kolları sıvadı. 

23 Temmuz 2025 Çarşamba

HALKBANK GENEL MÜDÜRÜ YENAL ANSEN: HALKBANK ÖZELLEŞTİRİLEMEZ; HİSSELERİNİN BİR KISMI MESLEK ÖRGÜTLERİNE VERİLEREK KAMUNUN PAYI AZALTILABİLİR

YENAL ANSEN / HALKBANK'TAN AĞUSTOS MÜJDELERİ

Ansen: '30 Milyar Liraya Kadar Tesis İşletme Kredisi Açıyoruz'

Cahit UYANIK / Leyla YARATAN 

Halkbank, yeni genel müdürü Yenal Ansen ile Ağustos ayına hızlı ve müjdeli haberlerle girmeye hazırlanıyor. Ortaklık kuran genç girişimcilere 2 milyar liralık kredi, yurt çapında girişimcilik öncesi eğitim, Girişimci Bilgilendirme Merkezlerinin yaygınlaştırılması ilk akla gelenler... Halkbank Genel Müdürü Ansen sorularımızı yanıtladı:

İntermedya Ekonomi: Geçen hafta açacağınızı belirttiğiniz 'Girişimci Bilgilendirme Merkezi' hakkında ayrıntı verir misiniz?

Ansen: Bankamız yıllardır kredi verirken, öncesi ve sonrasında teknik incelemelerde bulunur. Amaç, kredi isteyen firmanın krediyle alacağı makine, teçhizat ya da işletmesinde kullanacağı malzemelerin kendi açısından uygun mudur değil midir, yapacağı işe yararlı olacak mıdır, kullanacağı teknoloji yeni midir, yeni istihdam alanı açacak mıdır, üretiminde bir gelişme olacak mıdır, standartlarında kalitesinde bir artış olacak mıdır? Bunlar incelendikten sonra bir nevi yol gösterme, danışmanlık hizmeti de verilir. Kredi öncesi yaptığımız bu çalışmayı, kredilendirdikten sonra da yaparız. Özellikle sanayi işletmelerine verdiğimiz krediler 'kontrollü hizmet' şeklinde yürür. 

Şimdi bunun bir ilerisine geçiyoruz. Girişimci Bilgilendirme Merkezi Ağustos'ta tamamlanıp hizmete girecek. Şube binası gibi dizayn ediliyor ancak bankacılık yapmayacak, kredi vermeyecek, mevduat kabul etmeyecek. Merkeze telefonu, faksı olan veya bizzat gelen herhangi bir girişimci başvurabilecek. Yalnızca bilgi verip girişimciyi göndermeyeceğiz; uygulamaya da dönük olacak burası... Girişimcinin isteği halinde işyerinde eleman bile bulunduracağız. Böylece işletmede karşılaşılan sorunlar da birlikte çözülecek.

- Bu bilgilendirme merkezlerinin sayısı artacak mı?

Ansen: Evet bankamızın bölge müdürlüklerinde yani İstanbul, İzmir, Bursa, Adana, Malatya ve Samsun'da buna benzer merkezler kuracağız. Bunlar bilgisayarla birbirleriyle bağlantılı çalışacak ve başvuranlar istedikleri bilgiye anında ulaşabilecek. Bir de network oluşturuyoruz. Bu networkte bankamızda daha önce verilen krediler nedeniyle sağlanmış bilgiler olduğu gibi, diğer yerlerden yani DİE, TÜBİTAK, KOSGEB ve meslek kuruluşlarından derlenen bilgiler de toparlanacak. İnsanlarımızın kafasında bir girişim modeli varsa, kredi alsın almasın gençler, ev kadınları veya şu anda bir işi olan esnaf-sanatkarlar; buraya geldiklerinde kendilerine mutlaka bir yanıt verilecektir. Konusunda deneyimli, yetişmiş bir uzmanı mutlaka görecekler. Buralarda tekstil, elektronik, endüstri, kimya, bilgisayar mühendisi gibi teknik kadrolar yanında ekonomistler, istatistikçiler ve bankanın istihbarat müdürlüğünde yetişmiş, uzman birimlerden de destek görecekler. Ayrıca başvuranlar için bir broşür hazırladık. 1990 yılından bugüne ekonomik göstergeler yer alıyor içinde... Bu broşür belli periyotlarda yenilenecek, yaşayan bir broşür olacak. 

18 Temmuz 2025 Cuma

ABD BAŞKANI TRUMP'IN HEDEFİNDEKİ SİYASET BİLİMİ VE HUKUK EĞİTİMLİ FED BAŞKANI POWELL KİMDİR?

Jerome H. Powell (2022)

Jerome H. Powell, Federal Rezerv Sistemi (FED) Yönetim Kurulu Başkanı olarak ilk olarak 5 Şubat 2018'de dört yıllık bir süre için (Donald Trump'ın ilk başkanlığı döneminde) göreve başladı.  Göreve yeniden 23 Mayıs 2022'de (Başkan Joe Biden tarafından) atandı ve ikinci dört yıllık dönemi için yemin etti. Powell ayrıca, Sistemin başlıca para politikası oluşturma organı olan Federal Açık Piyasa Komitesi'nin (FOMC) Başkanı olarak da görev yapmaktadır.

Powell, 25 Mayıs 2012'den beri (dolmamış bir dönemi doldurmak üzere) FED Yönetim Kurulu üyesi olarak görev yapmaktaydı. Bu süre bitince Yönetim Kurulu'na yeniden atandı (Başkan Barack Obama tarafından) ve 31 Ocak 2028'de sona erecek bir süre için 16 Haziran 2014'te yemin etti. (Yani Powell başkanlıktaki görev süresi 2026'da bittiğinde, yaklaşık 1,5 yıl daha FED Yönetim Kurulu üyesi olarak kalmaya devam edebilir.)

17 Temmuz 2025 Perşembe

ÇİÇEĞİ BURNUNDA 'MUHASEBECİ VE MALİ MÜŞAVİRLER BİRLİĞİ' GENEL KURUL YORGUNU

MUHASEBECİLERDE 'SHP SENDROMU'...

2 yıla 4 genel kurul sığdırdılar

Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği  iki yaşında ama dördüncü genel kurulunu bu hafta yaptı. Delegeler, kurultay üzerine kurultay toplayan partiye göndermeyle  'Sosyal Demokrat Halkçı Parti'den (SHP) beter olduk' diyor.

Cahit UYANIK 

"Birliğimiz iki yaşında ama dört genel kurul gördük. Her seferinde işimizi gücümüzü bırakıp Ankara'ya koşturuyoruz. Üstelik genel kurullarda mesleğimizin acil çözüm bekleyen sorunları tartışılacağına bir 'Seçim yapalım' lafı tutturuluyor. Ondan sonra gelsin kulisler, gitsin liste savaşları... Biz SHP'den beter olduk."

Bu sözler geçen hafta Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği İkinci Olağanüstü Genel Kuruluna katılan Antalyalı bir delegeye ait. Yaklaşık 40 bin meslek mensubunun temsil edildiği Olağanüstü Genel Kurula katılan delegelerin bir çoğu da aynı görüşü paylaşıyor. Aslında bu tepkiler bazı delegelerin genel kurulu boykot etmesi karşısında oldukça hafif kalıyor. Çünkü 800'ü aşkın delegeye sahip genel kurula 500-600 delegenin katılmış olması da oldukça anlamlı bir protesto gibi... 

14 Temmuz 2025 Pazartesi

MERKEZ BANKASI ESKİ BAŞKANI, ÇİÇEĞİ BURNUNDA SİYASETÇİ YAMAN TÖRÜNER: RP KAZANDI, TÜRKİYE'Yİ 15 MİLYAR DOLAR YABANCI SERMAYEDEN ETTİ

YAMAN TÖRÜNER: MB, DÖVİZ KRİZİNDEN 30 TRİLYON LİRA KAR ETTİ

Törüner'e göre seçim sonuçları, Türkiye'yi 15 milyar dolar yabancı sermayeden etti.

Cahit UYANIK / Leyla YARATAN 

Yaman Törüner, seçimler öncesinde Merkez Bankası (MB) Başkanlığını bırakarak politikaya atıldı. Afyon'da üçüncü sıraya yerleştirilen Törüner'in başta şansı zayıf görülürken kampanya ilerledikçe seçilme ihtimali arttı. Törüner sonunda milletvekili seçilerek TBMM'ye girdi. Törüner ile siyaset, seçim ekonomisi, döviz politikası ve Gümrük Birliği üzerine konuştuk:

İntermedya Ekonomi: Siyaseti nasıl buldunuz? Rahat bir geçiş dönemi yaşadınız mı?

Törüner: Çok değişik ama politikaya ısınmak zor olmadı. Beni ilk üç-beş saatlik yadırgamadan sonra çok yakın karşıladılar. Çünkü halk, dışarıdan gelse de kendisine yardımı dokunabilecek kişinin seçilmesini istiyor. Siyaset, halkın gerçekten neler düşündüğünü görmek açısından önemli. Halkın beklentilerinin bizim tahminimizden değişik olduğunu, onların dertlerine çözüm bulunması gerektiğini gördüm. Ankara ve İstanbul'da oturarak bazı şeylere çözüm üretmek zor. Halka inmeden yapılan tahminler de yanıltıcı... Halka inmemiz, onların gerçek isteklerini yansıtan çözümler üretmemiz gerekir. Bir de bayanlar politikaya çok ciddi ısınmış. Belki 500 bayan ellerinde çocukları, başı kapalı ama geliyor seni öpüyor. Arkasından kocası geliyor öpüyor, çocuğuna öptürüyor. Bizi kendisini temsil eden bir nesne olarak görüyor. Gençlerde büyük bir ilgi var. Tanıdıkça halkın bazı yönleriyle aydın dediğimiz kesimden daha ileri olduğunu keşfettim açıkçası...

- DYP Afyon milletvekili olarak bölgeniz için neler yapmayı planlıyorsunuz?

Törüner: Afyon'a verebileceğim şeyler, daha çok büyük yatırımların buraya aktarılmasıdir. Afyon'un alt yapı hizmetlerinin tamamlanabilmesi, mevcut borsaların büyütülmesi yani iş hayatının genişletilmesidir. Ben üçüncü sıradan seçilerek milletvekili oldum. Ama hiç bir zaman seçilememe endişesi duymadım. Zaten ben her işte 'çıkamaz' dedikleri zaman çıktım. Kendime bir sıra tespit etmemiştim ama üçüncü sıra biraz sürpriz oldu. Teşkilattan destek aldım. Afyon'da bazı teşkilat sıkıntıları vardı, bunu aştık. 

- Merkez Bankası Eski Başkanı gözüyle seçimin genel değerlendirmesini yapar mısınız?

Törüner: Cumhuriyet tarihinde yapılan seçimler arasında Hazine'ye en ucuza malolan seçimdir. Bu bence çok önemli bir nokta. Ekonomi bürokrasisi elinden geleni yaptı. Diğer seçimlerden bir farkı da çabuk yapılmasıydı. Seçimin kaderi zaten son anda belli oldu. MB'nin emisyon hacmi bile 230 trilyondan 217 trilyona düştü. 

- Ama döviz rezervlerinde önemli bir erime yaşandı...

Törüner: MB bazen ters repo yaparak piyasadan para çeker. Bu para vade bitince çoğunlukla dövize dönüşür. Ortalıkta 'Seçim sonrası iktidarsız kalma durumu olabilir mi?" beklentisi yaşandığı bir gerçektir. Bu bilindiği için MB isteyene istediği kadar döviz sattı. Sonuçta repo hacmi 136 trilyondan 30 trilyona düştü. Yani 100 trilyonluk kaynak dövize aktı. Bu, 1,5 milyar dolar eder. 100 trilyon lira repo şeklinde kalmış olsaydı MB'ye aylık masrafı 10 trilyon liraydı. MB şimdi 15 trilyon kazançlı. Bu kazancının 30 trilyon liraya yaklaştığını düşünüyorum. Ayrıca MB, 1996'nın hemen başında Hazine'den 15 trilyon lira faiz geliri sağladı. MB kar ettikçe piyasadan para çekmiş demektir. Ufak satışları da eklediğiniz zaman MB'nin seçim nedeniyle piyasadan kar olarak çektiği para 50 trilyon liradır. Oysa MB Eylül ayında 'Dövizden nasıl çıkarız?' diye düşünüyordu. 

10 Temmuz 2025 Perşembe

EKONOMİ FIKRALARI / ALMANLAR'IN 'HERŞEYİ BİLEN BİLGİSAYAR'INI BOZAN SORU NEYDİ?

Almanlar 70'li yıllarda 'herşeyi bilen bilgisayar' yaptıklarını söylüyor. İnsanlar da sıraya girip, kağıda bazı sorular yazarak bilgisayarın içine atıyor. Bilgisayar da biraz çalışıp, doğru cevaplıyor tabii ki bu soruları...

Bizim gariban Türk işçisi de sıraya girip birşeyler soruyor ama bilgisayar soruyu cevaplayamadığı gibi bozuluveriyor da...

Almanlar merak ediyor, "Türk işçisi ne sordu?" diye... Açıp bakıyorlar.

Soru şu: NE VAR, NE YOK?

(Anonim)

9 Temmuz 2025 Çarşamba

KAMUDA TAŞIT SATIŞI SEFERBERLİĞİ BAŞLADI, 100 MİLYAR TL GELİR BEKLENİYOR

ACİL, İHTİYAÇTAN SATILIK KAMU TAŞITLARI

Büyük Satış 26 Mayıs'ta Başlıyor/ 

5 Nisan Kararları ile gündeme gelen 10 yaşından büyük kamu taşıtlarının tasfiyesi başladı. Yurdun dört bir yanında kamuya ait taşıtlar ihaleyle satışa çıkarılıyor.

Cahit UYANIK 

5 Nisan Kararları adım adım yaşama geçiriliyor. Her zaman siyasetin gündeminde olan fakat bir türlü uygulanamayan 'Kamuda taşıt saltanatına son verilmesi' yolundaki ilk adım atıldı: 1983 ve daha eski model araçlar birer birer satışa çıkarılıyor. Maliye Bakanlığının 5 Nisan tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan kararına göre  söz konusu taşıtlar Mayıs ayı başından bu yana zaten trafiğe çıkamıyor ve 10 yaşından büyük taşıtlar için benzin, bakım-onarım giderleri yapılamıyor. Satışı mümkün olmayan ve hurdaya çıkan araçlar ise Makine Kimya Endüstrisi Kurumuna  (MKEK) devrediliyor.

40 günde 2 bin adeti aşkın satılacak taşıt bildirildi 

Kararın kapsamına 'genel bütçeli daireler, katma bütçeli idareler, KİT'ler ve bağlı ortaklıkları, bütçenin transfer tertibinden yardım alan kuruluşlar, özel bütçeli kuruluşlar, özelleştirme programına alınmış kamu ağırlıklı kuruluşlar, fon idareleri, kefalet sandıkları, döner sermayeli kuruluşlar' giriyor. 

Genel bütçeli idareler tasfiye edilecek taşıtlarının cinsi, modeli, markası ve plaka numaralarının yer aldığı listeleri Mayıs ayı başında Tasfiye İşleri Döner Sermaye İşletmeleri Genel Müdürlüğüne (TASİŞ) bağlı, kendilerine en yakın işletme müdürlüklerine birer tutanakla teslim etti. Düzenlenen tutanakların bir nüshası da Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğüne gönderildi.

Maliye Bakanlığı TASİŞ Genel Müdürlüğünün verilerine göre tasfiye edilmek üzere kendisine devredilen oto sayısı 2 bini aştı. Taşıtların yaşları ise 10-15 yıl arasında değişiyor. Bu taşıtların satışına 26 Mayıs'tan itibaren peyderpey başlanacak. Satışlara ilişkin ilanlar önce Resmi Gazete'de, ardından Türkiye genelinde baskı yapıp dağıtılan iki büyük gazetede yayımlanacak. Gazete ilanlarının gelecek haftadan itibaren verilmesi planlanıyor. Ayrıntılı satış listeleri ayrıca satışın yapılacağı yer bölge müdürlüğünün duyuru panolarına da asılarak incelemeye açılacak.

Taşıt satışlarından 100 milyar TL gelir bekleniyor

Araçlar muhammen bedelle satışa çıkarılacak ve açık artırma usulü uygulanacak. Muhammen bedel ise 'Sigorta ve Milli Reasürans Birliğinin belirlediği kasko bedellerinin yüzde 20 eksiği' şeklinde tespit edilecek. Söz gelimi, kasko değeri 50 milyon lira tespit edilen bir aracın muhammen bedeli 40 milyon lira olacak. 

8 Temmuz 2025 Salı

ANKARA NOTLARI / SPK'DA YENİDEN YAPILANMA GEREKİYOR

Cahit UYANIK 

Türk ekonomisinin yaşadığı krizin en çok etkilediği bölümlerden biri de sermaye piyasaları... Şu anda 10 aracı kurumun faaliyetleri geçici olarak durduruldu. Borsa endeksi 'doldur-boşalt' oyunlarıyla bir aşağı-bir yukarı salınıp duruyor. Haziran ortasında yoğun olarak hissedilmeye başlanacak olan 'üretim krizi' ise kapıda... Bu dalgalanma borsa şirketleri ve aracı kurumlarda yeni bir yaprak dökümüne yol açabilir.

Bu ortamda Sermaye Piyasası Kurulu’nun (SPK) en stratejik rollerden birisini üstlenmesi gerekiyor. Ama SPK'nın geçen ay patlayan aracı kurum krizinde gösterdiği performans tartışmalı. Gözetim altındaki bir aracı kurumun bile 'nasıl olup da tasfiye ve iflas aşamasına geldiği' cevaplanması gereken soruların başında yer alıyor. Kurul'un kriz öncesindeki haftalık olağan toplantılarında 'fiktif repoyla ilgili sadece bilgi edinmekle yetinmesi, uyarılar yapmaması ve ceza vermemesi' bugünkü başı boş ortamı hazırlayan unsurlardan...

Az önce sözünü ettiğimiz 'stratejik rol' ise giderek kendini iyice dayatıyor. Gelin görün ki SPK'nın bugünkü yönetim ve karar alma yapısıyla bu rolün hakkından gelmesi güç görünüyor. Herşeyden önce Kurul'un 'özerk' bir statüye sahip olmaması önündeki en büyük handikap... Kurul, siyasi karar alıcıların etkisine açık. Üstelik Kurul üyeliklerine atanma koşulları, Türkiye gibi dinamik bir ekonominin gereklerinden uzak.  Türkiye'nin para ve sermaye piyasaları açısından kendine örnek aldığı ABD'de ise tam tersi bir durum var. FED ve SEC bu piyasaların tek hakimi. ABD Başkanının karşı çıkmasına rağmen faiz oranlarıyla oynayabiliyor, borsayla ilgili en sert önlemleri alabiliyorlar.

6 Temmuz 2025 Pazar

KAPAK HABERİ / MAL SATMAK, İŞBİRLİĞİ VE ORTAKLIK İÇİN KOBİ'LERE 100 ÜLKEDEN 1 MİLYON 'İŞ ADRESİ'

KAPAK HABERİ / 100 ÜLKEDEN 1 MİLYON İŞ ADRESİ

Küçük ve orta ölçekli işletmeler için dış dünyaya açılmak artık daha kolay. KOSGEB'e bağlı olarak çalışan Bilgi ve Dokümantasyon Merkezi, dünyanın dört bir yanından 1 milyonu aşkın şirket adresini girişimcilerin kullanımına sunuyor.

Cahit UYANIK 

Bilgi dünyanın dört bir yanında gün geçtikçe insanların ve toplumların kaderini daha çok belirlemeye başlıyor. Günlük yaşamdan iş ortamlarına, bürokrasiden üniversitelere kadar çok geniş bir yelpazede daha çok bilgiye ihtiyaç duyulur oldu. Böylesi bir ortamda doğru ve yeterli bilgiye, zamanında ulaşabilmek  büyük önem kazanıyor. 

İş yaşamını da bu gelişmelerden soyutlamak mümkün değil. Türkiye gün geçtikçe dünya ekonomisi ve pazarları ile entegrasyonunu geliştiriyor. Dış dünyaya açılmak, yabancı ortak bulmak ve gelecek yılın sonunda gidilecek Gümrük Birliğinin nasıl etkide bulunacağını öğrenme ihtiyacı birçok girişimcinin aklını meşgul ediyor. 

Büyük girişimciler bu sorunu yüksek ücretli üst düzey yöneticiler ve pahalı danışmanlık şirketlerinin hizmetlerinden yararlanarak aşabiliyor. Ama ya küçük ve orta ölçekli işletmeler? Zaten yetersiz işletme sermayeleri ile ayakta durmaya çalışan bu gruptaki işletmeler, büyüklere benzer çözümleri akıllarının ucundan bile geçiremiyor. Oysa küçük ve orta ölçekli işletmelerin de yeterli, kaliteli ve ucuz bedelli bilgi ve hizmet kaynaklarına ulaşmaları mümkün. 

İşte bunlardan biri Ankara'da kurulu bulunan Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığına (KOSGEB) bağlı olarak çalışan Bilgi ve Dokümantasyon Merkezi... Önce tanımayanlar için KOSGEB hakkında bilgi verelim. Sanayi ve Ticaret Bakanlığına bağlı olarak 1990 yılından bu yana hizmet veren KOSGEB, küçük ve orta ölçekli işletmelerin dış pazarlardaki rekabet güçlerini artırıcı çalışmalar da yapıyor. Bu amaca ulaşmak yolunda Bilgi ve Dokümantasyon Merkezi önemli görevler üstlenmiş durumda. Merkezin öncelikli amacı Gümrük Birliği gibi önemli bir dönemecin eşiğinde 'küçükleri' Avrupa Birliği (AB) işletmeleriyle yakınlaştıracak hizmetleri de vermek... Merkezin sağladığı yardımlar 'bilgi hizmetleri' ve 'işbirliği hizmetleri' adlı iki başlık altında toplanıyor.

Uluslararası adres ticaretinden yararlanın

Merkezin verdiği 'bilgi hizmetleri' içinde 'Adres Bankası' en ilgi çekici olanı... Aslına bakılırsa dünyada yıllardır çok ciddi boyutta bir 'adres ticareti' gelişiyor. Bu konuda söz sahibi olan iki firma var. İlki İsviçreli Data-Star, ikincisi Amerikan kökenli Dialog... Data-Star ve Dialog'a dünyanın dört bir yanındaki binlerce danışmanlık firmasından yüzbinlerce iş teklifi ve adres yağıyor. Data-Star ve Dialog kendi aralarında geçtiğimiz günlerde önemli bir ortaklık anlaşması  yaptı. Bilgi ticareti dünyasında bu anlaşma sonrasında 'Tekel mi oluşuyor?' sorusu da akla geldi.

3 Temmuz 2025 Perşembe

KULİS / MESUT YILMAZ 'GİDERAYAK' TASFİYEYE GİRİŞTİ

Cahit UYANIK 

Anayasa Mahkemesinin güven oylamasını iptal eden gerekçeli kararının ardından Perşembe günü sabah görevi Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e iade eden Başbakan Mesut Yılmaz, aynı günün akşamı devlet bakanlarının görev dağılımını yeniden düzenleyerek bir dizi operasyon başlattı. Kulislerde hayli ilginç tartışmalara neden olan bu yeni görevlendirmelerin en dikkat çekici olanı kuşku yok ki, Ufuk Söylemez'e bağlı olan Hazine Müsteşarlığının Rüşdü Saracoğlu'na bağlanması idi. 

Yılmaz'ın SPK'yı kendine bağlama nedeni ise pek anlaşılır gibi değildi. Böyle birşeye niçin gerek gördü, kimse bilemiyordu. Sırf DYP'li bir bakana bağlı olduğu ve Çiller'i biraz daha kızdırmak için olsa gerek SPK'yı da kendisine bağladığı ileri sürülüyor. Bu arada kamuoyundaki görüntüyü kurtarmak için Diyanet İşleri Başkanlığının bağlı olduğu devlet bakanı da değiştirildi.

Görev değişikliğinin hemen ardından İntermedya Ekonomi'yi arayan Ufuk Söylemez ise yapılanın kendisine yönelik bir hareket olmadığını, aslında Türk halkına yapılmış bir saygısızlık olduğunu söyledi. İstifa etmiş hükümetlerin bu tür tasarruflarda bulunmasının pek rastlanılmayan birşey olduğunu kaydeden Söylemez, Yılmaz'ın görevi iade ettikten sonra sanki yeniden kendisine hükümeti kurma görevi verilmiş gibi CHP ve DSP liderlerini ziyaret etmesini de 'komik' bulduğunu bildirdi. 

Merkez Bankası Genel Kurulunda aldığı yenilgiyi bir türlü hazmedemediği iddia edilen Yılmaz, birkaç gün önce devlet bakanları arasında yeni görev dağılımına gitmeyi düşündüğünü zaten açıklamıştı. Yılmaz hükümette yaşanan kavgayı iyice derinleştirmekten çekinmiş olsa gerek ki, bu özlemine ancak hükümeti kendi elleriyle sona erdirdiği gün kavuşabildi. Ufuk Söylemez'in de Yılmaz'ın bu 'giderayak' tasarrufundan çok etkilendiği anlaşılıyor. Çünkü konuşulanlara göre Söylemez; Yılmaz'ı Çiller'e şikayet etmekle kalmayıp, Hazine çalışanlarını da pasif direnişe çağırmış!

Söylemez Hazine'nin kendisinden alınmasını; ANAP'lı belediyelere 900 milyar TL aktarılması ile otoyol müteahhitlerine Acil Destek Fonundan kaynak verilmesine karşı çıkmasına bağladı. Söylemez ayrıca Merkez Bankasının Van Tesislerini TSK'ya verdiği için Yılmaz'ın kendisine çok kızgın olduğunu da ileri sürdü.

(Bu kulis yazısı, haftalık İntermedya Ekonomi dergisinin Başkent Kulisi köşesinde imzasız olarak 09-15 Haziran 1995 tarihli, Yıl: 3, Sayı: 19'da yayınlanmıştır.)


2 Temmuz 2025 Çarşamba

SPK BAŞKANI KARACAN: FAİZ ORANLARI SÜREKLİ OLARAK KAR ORANLARININ ÜZERİNDEYSE O EKONOMİDE KRİZ VARDIR

SPK BAŞKANI KARACAN: TEKDİRDEN USLANMAYANA HEM SAVCI HEM HAKİMİZ

Karacan: Yaptırımsız tavsiye hiç bir işe yaramaz. 

Cahit UYANIK / Leyla YARATAN

Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) son zamanlarda piyasalar konusunda oldukça aktif bir görünüm çiziyor. Kapatılan, uyarılan, ağır cezalar alan aracı kurumlar ile cumhuriyet savcılıklarına yapılan suç duyurularından geçilmiyor. SPK sanki 'kriz içindeki bir ekonomi'de kararlar alıyormuş imajı veriyor. SPK Başkanı Ali İhsan Karacan ile genel ekonomik gidişat, aracı kurumlar ve borsadaki yabancı yatırımcı ağırlığını görüştük:

İntermedya Ekonomi: SPK Başkanı olarak yaşanılan ekonomik ve siyasi istikrarsızlık ortamını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Karacan: Türk halkı 1970'lerden beri enflasyonla yaşamayı öğrendi. Herkes buna karşı pozisyonunu alıp kendini 'hedge' edebiliyor. Aslında siyasi istikrarsızlık için de aynı benzetmeyi yapabiliriz. Türkiye'de ekonomi ve mali piyasalar siyasi istikrarsızlık yaşamayı öğreniyor. Piyasa, siyaset konusundaki gelişmelere bağışıklık kazanıyor ve buna göre pozisyon alıyor. Ama bu ekonomik sorunların giderildiği, çözüldüğü şeklinde de algılanmamalı. Son zamanlarda tehlikeli saydığım şöyle bir eğilim içine girildiğini de görüyorum. Deniliyor ki 'İstanbul'da ihracat sürüyor, üretim yapılıyor yani ekonomi kendi kuralları içinde devam ediyor. Bizim Ankara'ya ihtiyacımız yok.' Bir kısım insanlar sığlığından ve bilgisizliğinden böyle söyleyebilir. Bir kısım da böyle ortamlardan kendisine ekonomik çıkar sağlama beklentisi içine girebilir. Ankara ne kadar yetkisiz olursa olsun, kendi dertleri ile uğraşıp piyasayla yakından ilgilenemese de bu yaklaşım yanlış. Bir ülkenin siyasal kurumlarının iyi işlemesi gerekiyor.

- Ama devletin de bir yeniden yapılanmaya ihtiyacı var her halde...

Karacan: Hem de çok ciddi bir şekilde... Bütün bu çekilen sıkıntılar içinde siyasetçilerin bürokratları sık değiştirmesi, bu modelin eskidiğinin bir göstergesi. Yerine yeni bir şey koyamadığınız için bu sistemde rahat edemiyorsunuz. Yani sistemi hem koruyorsunuz hem de dejenere ediyorsunuz. Çözüm ise yeniden yapılanma. Türkiye bunda geç kalıyor aslında... Uluslararası arenada 15-20 senelik bir zaman süresi içinde belirli adımları atmadığınızda lig düşüyorsunuz. Mesela yüzyılın başında Arjantin, Amerika ve Almanya ile eşitti. Japonya o yıllarda milli gelirde Arjantin'den gerideydi. Bir de şimdiki duruma bakın... Türkiye'ye de bakıldığında her yıl geriye gittiğini görüyorsunuz. Türkiye'de siyasetin bunu görmesi lazım. 

- Bu ortamda Türkiye ekonomisi yeni bir krize doğru mu gidiyor?

Karacan: İstikrarsızlık dönemlerinde faizler düşmüyor, yükseliyor. İç borç faizleri bir mihenk taşı. Bu faizi devalüasyon ve enflasyon ile kıyaslayacaksınız. Türk parasının değer kaybı, dövizin faiz fiyatı ve enflasyonla toplanarak kıyaslanmalı. Bütün bunlara baktığınızda reel faizlerin çok yüksek olduğunu görürsünüz. Yani yüzde 70 enflasyon var, faiz yüzde 120... Yüzde 50 reel faiz veriyorsunuz. Bu, son derece tehlikeli. Çok basit bir olay var, ta Marks'tan beri bilinen bir iktisat ilkesi: Eğer bir ekonomide faiz oranları, kar oranlarının sürekli üzerindeyse o ekonomide kriz var demektir. Anlattığım durum da Türkiye ekonomisindeki krizin en belirgin göstergesi... Ekonomide üretim yerine rant faaliyetleri var. Üretim ve yatırım yapmak yerine repo yapılıyor. Reponun faizi devletin bütçesinden ve enflasyondan ödeniyor.

29 Haziran 2025 Pazar

BAŞKENT NOTLARI / ÜÇ TÜRK İŞÇİSİ YOLU AÇTI, GÖREV DIŞİŞLERİ'NE DÜŞÜYOR

Cahit UYANIK 

Türkiye ile Avrupa Ekonomik Toplulugu (AET) arasında imzalanan 1973 tarihli Katma Protokol, Türk işçilerinin 1986 yılından itibaren birlik ülkeleri içinde serbest dolaşımını öngörüyordu. Ancak Türkiye nasıl Avrupa Birliğine (AB) karşı birçok yükümlülüğünü yerine getirmediyse, AB de uygulama zamanı geldiğinde Türk işçilerine ilişkin kararını belirsiz bir tarihe erteledi. Üstelik üye ülkeler içindeki Türk işçilerinin çalışma koşullarını hayli ağırlaştırıcı kararları da devreye alarak...

Ancak bazı Türk işçileri kaderlerine boyun eğmedi. Gerek işveren gerekse devletle anlaşmazlıklarını kendi ceplerinden para harcayarak, pahalı avukatlar tutarak Avrupa Topluluğu Adalet Divanı'na (ATAD) kadar götürdüler. Meryem Demirel, Zeynep Sevince ve Kazım Kuş adlarındaki bu Türk işçileri, oturma ve çalışma izinlerine ilişkin açtıkları davaları kazandı. 

ATAD'ca verilen karar AB ülkelerinde çalışan Türk işçilerinin, diğer üçüncü ülke vatandaşı işçilerden farklı bir hukuki statüye sahip bulunduğunu ve üye ülkelerin bu statüyü sağlamak için gerekli önlemleri almasının hukuki bir zorunluluk olduğunu hükme bağlıyor. Bu karar, AB sınırları içindeki 2,5 milyon Türk'ü yakından ilgilendiriyor. 

Ancak burada başka bir sorun ortaya çıkıyor. Topluluk hukukunda gerek ATAD kararlarını gerek Türkiye-AB Ortaklık Konseyi kararlarının uygulanmasını denetleyecek bir mekanizma yok. Bu, her bir olay için ayrı ayrı dava açılmasını gerekli kılıyor. İşte bu noktada Dışişleri Bakanlığının devreye girmesi zorunlu. Bakanlığın çeşitli ülkelerde açılmış davaları yakından izleyecek, Türk işçilerini bu konuda aydınlatacak, yönlendirecek ve destekleyecek uzman kadroları istihdam etmesi gerekiyor. Ayrıca mahkeme harçları, avukat masrafları gibi konularda da yine gurbetçilerimize yardımda bulunulması kaçınılmaz bir görev. Fakat Dışişleri Bakanlığında henüz böyle bir hazırlığın esamesi bile okunmuyor. Yetkili ve ilgililerin dikkatine sunulur.

TÜPRAŞ NEDEN ZARAR EDİYOR?

Türkiye Petrol Rafinerileri A. Ş. (TÜPRAŞ), Türkiye'nin en büyük işletmelerinde birisi... Geçen yıla kadar bu cümleye 'en fazla kar edenlerden biri' ibaresi de eklenebilirdi. Aynı zamanda bir borsa şirketi olan TÜPRAŞ, geçen yılın ortasından bu yana sürekli zararda... Yaşanan bu durumla ilgili olarak çeşitli açıklamalar getiriliyor: Kimi Kuzey Irak'tan giren ucuz akaryakıtı suçlu buluyor, kimi bayi karlarının yüksek tutulmasını...

Bu konuda en ilginç açıklama ise TÜPRAŞ Eski Genel Müdürü Kemal Işık'tan gelmişti. Çünkü Işık geçen yıl Nisan ayında görevden ayrılırken TÜPRAŞ'ın zarar edeceğini tahmin etmiş ve şu açıklamayı yapmıştı:

27 Haziran 2025 Cuma

TOBB 'OLAĞANÜSTÜ' TEŞVİK İSTİYOR

Teşviklerin tamamen kaldırılması bir yana TOBB, Kalkınmada Öncelikli Yöreler için 'olağanüstü teşvikler' talep ediyor. Üstelik bu teşviklerden sadece yöre girişimcilerinin yararlanması 'ön koşul' olarak ileri sürülüyor. 

Cahit UYANIK 

Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 50'si Kalkınmada Öncelikli Yörelerde (KÖY) yaşıyor. ĶÖY kapsamına giren yerlerin önemli bir bölümü ise Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde bulunuyor. Son zamanlarda yoğunlaşan terörle mücadele; bu bölgelerdeki ekonomik, sosyal, kültürel, demografik vb. sorunları ikinci plana itmiş görünüyor. Oysa bölgede uzun vadeli istikrar bu alanlardaki sorunların çözümüne bağlı... İşte bu ortamda Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) KÖY'lerin sorunlarını irdeleyen ve bazı alternatif çözüm önerileri getiren bir rapor hazırladı.

Raporda öncelikli olarak Doğu ve Güneydoğu'daki terör olaylarına değiniliyor. Bölgedeki terörün 1970'li yıllarda yaşananlardan tamamen farklı olduğu belirtildikten sonra 'Türkiye Cumhuriyeti Devletinin etki ve hareket alanının daraltılması hatta tasfiyesine ulaşmak üzere dış destekli, etnik ayrımcılığa dayalı, bölücü bir anarşi ve terör faaliyeti tırmandırılmak isteniyor' teşhisine yer veriliyor. Daha sonra toplumun psikolojik olarak teröre karşı güçlendirilmesi ve terörle 'en sert' mücadelenin verilmesi ancak terörle mücadele sırasında yöre insanıyla teröristin birbirine karıştırılmaması isteniyor.

Yarım kalmış tesisler açılsın

Raporda ekonomik sorunların çözümü için getirilen ilk öneri bölgede 'yarım kalmış' veya 'tamamlanmış ancak işletmeye alınmamış' tesislerin ekonomiye kazandırılması... Hayali müteşebbislerin devletten aldığı kaynakları batı bölgelerine transfer ettiği anlatılan raporda "Yarım kalmış tesislerin ekonomiye kazandırılması, kısa sürede bölgeye ekonomik bir canlılık kazandıracağı gibi istihdam imkanlarını da artıracaktır' deniliyor.

25 Haziran 2025 Çarşamba

DPT, İLÇELERİN SOSYO-EKONOMİK GELİŞMİŞLİK DÜZEYİNİ ARAŞTIRDI; ÇARPICI SONUÇLARA ULAŞTI

Aydın-Kuşadası (Günümüz)

DPT/ 

İLÇELER LİGİNDE ŞAŞIRTAN GELİŞMELER 

İlçelerle ilgili araştırmada hayli ilginç sonuçlar çıkıyor...

Cahit UYANIK 

Türkiye son 15 yıldır hızlı bir ekonomik gelişme trendi içinde... Zaman zaman kesintilere uğrasa da ortalama büyüme hızı yüzde 5-6 düzeyinde seyrediyor. Bu rakam bazen yüzde 10'u geçerken bazen de negatiflere kadar inebiliyor. Bu süreçte Türkiye'de ekonomik ve sosyal zorunlulukların yanı sıra siyasi amaçlarla da il ve ilçe sayısında artış görüldü. Yeni veya eski il merkezleri hakkında az-çok  bir fikrimiz var. Peki ya yeni ilçeler ve genel olarak ilçeler söz konusu olduğunda neler biliyoruz?

Genişleyen iletişim imkanlarıyla insanlar artık Türkiye'nin her yöresindeki gelişmelerden haberdar. Bu sayede artık bir il merkezinin ekonomik yapısı hakkında fikir edinmek için illa ki oraya gitmemiz gerekmiyor. Ancak ilçeler söz konusu olunca aynı şeyi söylemek mümkün değil. Neden mi? Türkiye gibi hızlı ve dengesiz gelişen bir ekonomide bazen il merkezinden daha büyük ve mamur ilçe merkezleri görülebiliyor. Bazen de ekonomik açıdan atağa geçen bir il merkezine bağlı ancak fakr-ü zaruret içinde yaşayan ilçe merkezleri bulmak sürpriz değil.

DPT dokuzuncu kez ilçelerin gelişmişlik düzeyini araştırdı

Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) buna benzer düşüncelerle Türkiye'deki ilçelerin gelişmişlik düzeyini araştırdı. DPT'nin 1993'te yeniden yapılanması sonrasında kurulan Bölgesel Gelişme ve Yapısal Uyum Genel Müdürlüğü bünyesinde 'İlçelerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sırası' isimli bir araştırma gerçekleştirildi. DPT Uzmanı Bülent Dinçer, istatistik ve ekonometrik modellere dayanarak yaptığı bu araştırmanın girişinde şunları söylüyor:

"DPT tarafından ülke genelindeki il ve ilçelerin sosyal ve ekonomik yönden gelişmişlik seviyelerinin bilimsel yöntemler kullanılarak belirlendiği çeşitli araştırmalar belirli zaman aralıklarıyla yapılmaktadır. Konuyla ilgili ilk çalışma 1965 yılında yapılmış, 1995 yılına kadar 8 değişik araştırma daha yayınlanmıştır. Ülke genelinde ilçelerin değişik zaman kesitlerinde ekonomik ve sosyal açıdan gelişmişlik seviyelerinin tespiti amacıyla yapılmakta olan araştırmaların sonuçları önem taşımaktadır. Ortaya çıkan sonuçlar planlama kararlarının mekanla bütünleştirilmesine yardımcı olacağı gibi, ilçelerde zaman zaman meydana gelen sosyo-ekonomik değişiklik ve gelişmelerin izlenmesi, kamu kaynaklarının rasyonel dağılımı, teşvik sistemi politikalarının belirlenmesi, kamuda personel rotasyonu ve kalkınmada öncelikli yörelerin tespiti gibi birçok teknik konuda karar vericilere yardımcı olacaktır."

300 yeni ilçe kurulması veri sorununu ağırlaştırdı

Araştırma Türkiye'deki ilçeleri gelişmişliklerine göre 6 ayrı kategoride değerlendirdi. Ortaya çıkan sonuçlara göre Türkiye'nin en gelişmiş ilçe merkezi Bursa-Büyükşehir... Onu Adana ve Antalya izliyor. İlçeleri fazla  gelişmemiş olsa da Eskişehir ve Denizli il merkezleri dört ve beşinci sırayı alıyor. Aydın'ın Kuşadası ilçesi ise 'bir ilçe merkezi olarak' kendisine 8. sırada yer buluyor.

21 Haziran 2025 Cumartesi

KAMU BANKALARININ SATIŞI YANLIŞ HESAP MI?

Türk Bankacılığında Etkinlik/

Sektörel etkinliği yüksek olan kamu bankaları için 'Niçin özelleştirme?' sorusu gündemde.

Cahit UYANIK 

Anayol Azınlık Koalisyonunun en iddialı 'yıldırım hedefleri' içinde kamu bankalarının özelleştirilmesi ilk sırayı alıyor. Özelleştirme Yasasında ise kamu bankalarının özelleştirilmesi konusunda '2 yıl içinde geniş bir araştırma ve program yapılması' öngörülüyor. Yasanın tanıdığı mühlet, 1996-Kasım ayında doluyor. 

Peki halen bankacılık sektörünün yüzde 40'ını kontrol eden kamu bankalarının özelleştirilmesi ne kadar doğru? Herkesin kafasındaki bu soruyu bilimsel bir araştırma cevaplamaya çalıştı. Doç. Dr. Ahmet Ertuğrul ve Doç. Dr. Osman Zaim tarafından yapılan bir araştırma 1980-1994 döneminde bankacılık sektörünün gösterdiği gelişimi kantitatif yani sayısal verilere dayanarak analiz ediyor. Araştırmanın gösterdiği en çarpıcı sonuç şu ki, satılması öngörülen kamu bankalarının etkinliği, özel bankalardan hiç de geri kalır gibi değil. 

Kamu bankalarının etkinliği, özel ve yabancı bankalarla karşılaştırıldığında sadece 1993'te geriledi. Bu etkinlik azalışı ise daha çok siyasilerin kararlarını yansıtan ve teknik deyimle 'yanlış kaynak tahsisi' olarak tanımlanan durumla yakından ilintili bulundu. Üstüne üstlük 1994'teki büyük mali krizden kamu, özel ve yabancı bankaların hepsi nasibini aldı. Özel sektör bankalarının da etkinliği azaldı. Bu durumda Anayol'u oluşturan siyasilerin kendi kendilerine 'Kamu bankalarını neden özelleştiriyoruz?' sorusunu bir kez daha sormaları gerekiyor.

19 Haziran 2025 Perşembe

TOPLAM ÜRETİM YARI YARIYA AZALDI; KİRAZIN TANESİ 10 TL OLDU

Cahit UYANIK 

Hafta başından bu yana en flaş ekonomi haberi kiraz fiyatları... Çünkü kirazın kilo fiyatı 700, tane fiyatı ise 10 TL oldu. Bu durumun yaşanmasının en önemli sebebi Nisan ayı ortasındaki zirai don olayı...

Zirai don, kiraz başta olmak üzere meyve ağaçlarına büyük zarar verdi ve rekoltelerde önemli düşüşlere sebep oldu. Tarım ve Orman Bakanlığının don olayından 1,5 ay sonra açıklanan 'Bitkisel Üretim 2025 Yılı 1. Tahmini'ne göre kiraz rekoltesinin geçen yıl 727 bin ton iken bu yıl yüzde 56'lık azalışla 322 bin tona gerilemesi bekleniyor. Rekoltelerde kayıp rekoru yüzde 67,3 ile zerdali ve yüzde 65,1 ile kayısıda...

Peki kiraz rekoltesi geçen yıl olduğu gibi 720 bin ton civarında gerçekleşseydi fiyatı ne olurdu? Bu verilere göre üretim normal düzeyde gerçekleşse idi kilo fiyatının 250-300 TL, kirazın tanesinin de 10 değil 4-5 TL olacağı söylenebilir. 

Türkiye normal bir sezonda 70-80 bin ton kiraz ihracatı ile 200-250 milyon dolar döviz kazanıyor.