Cahit UYANIK
Bu yazıyı kaleme almazdan bir gün önce Japonya'da 7 şiddetinde deprem meydana geldi. Toplam 2 dakika (yanlış okumadınız tam 120 saniye) süren depremde insanların burnu bile kanamadı. Birçok binadaki güvenlik kameraları yardımıyla kayıt altına alınan bu depremde dolaplar bile dimdikti. Çünkü binalar çok sağlam yapıldığı gibi, devrilebilecek tüm eşyalar da bir yerlere sabitlenmişti.
Allah beterinden saklasın ama büyüklük ve süre itibarıyla böyle bir deprem Türkiye'de, yerini şaşırıp İstanbul'da olsaydı acaba kaç kişi tatlı canından olurdu? 1999'daki 45 saniyelik Marmara Depreminin baz alındığı senaryolarda alt sınır 30-40 bin kişiden başlıyor çünkü... Gerisini siz düşünün.
Diyelim ki siz depremi çok önemseyen, komşularınızı da buna ikna eden, apartmanınızda veya mahallenizde her türlü önlemi alan birisiniz. Geceleri gayet rahat uyuyorsunuz ve depremden korkmuyorsunuz. Peki bu kurtuluş mu? Ne yazık ki değil. Çünkü deprem olduğu anda bir geceliğine hastaneye yatmış veya evinize hırsız girmiş de karakolda zabıt tutturuyor yani bir kamu binasında bulunuyor olabilirsiniz. Bunlar da yetmiyor. Evinizde güvenli ortamda rahat rahat çayınızı içerken; sabah öpüp koklayıp okula gönderdiğiniz yavrunuz, ciddi şekilde depremden zarar görme riskiyle karşı karşıya kalabilir. Çünkü artık kimse kamu binalarının, özellikle de 1980'den sonra inşa edilenlerin sağlamlığından emin değil. Acaba neden böyle?
Bunun geri planına baktığımızda arkasından 2886 Sayılı eski İhale Kanunu çıkıyor. Hemen hemen tüm iş adamları bu kanunu yakından tanıyor. Çünkü nazını ve cilvesini çok çekmişler. Özellikle müteahhitlik hizmeti veren dürüst iş adamları, 'kırım' yani 'indirim' denilen sözcüğü çok iyi biliyorlar. 10 lira muammen bedelle açık eksiltmeye çıkılan kamuya ait bir inşaat işinin yüzde 60'ı geçen 'kırım' ile maceracı müteahhitlere verildiğini gözleriyle görmüş ve buna anlam verememişler. 10 liralık iş 3-4 liraya yapılmaya çalışılırsa rüşvet ve yolsuzluğun, hemen ardından da ilk depremde 'kırım'dan dolayı 'yıkım'ın geleceğini bu iş adamları çok iyi biliyorlar. Peki bütün bunlar biliniyor olsa da şimdiye kadar önlem olarak ne yapıldı? Koskoca bir hiç.
Gazeteciliğe başladığım 1988 yılından bu yana İhale Yasası değiştirilmek istenirdi. 2001 yılında yeni Kamu İhale Kanunu çıktığında boşalttığım arşivimden 1991-1992 yılında Meclis'te bu konuda kurulan alt komisyonların raporları çıkmıştı. Özellikle Bingöl'de yaşanan son deprem, yeni İhale Kanununun budanmak yerine ne kadar dikkatle uygulanması gerektiğini açıkça ortaya çıkarttı. Eğer Çeltiksuyu Yatılı İlköğretim Bölge Okulu yıkılmasaydı can kaybı yarı yarıya azalacaktı.
Türkiye'de kamunun yaptığı tüm ihalelerin büyüklüğü yıllık 24-25 milyar dolara ulaşıyor. Bunun yüzde 40'ını da inşaat işleri oluşturuyor. Yani yılda 7-8 milyar dolarlık inşaat işinin ihalesini ve denetimini doğru dürüst yapmak zorundayız. Bu inşaat işlerinde söz gelimi yüzde 10'luk bir yolsuzluk yaklaşık 700-800 milyon dolara denk geliyor. Eğer bu büyük rantı ortadan kaldıracak tedbirleri almazsak önümüzdeki yıllarda da benzer sorunlarla boğuşuruz. Çünkü kimse bu kadar büyük bir ranttan kopmak istemeyecektir.
Elbette İhale Yasası deyince akla sadece inşaat işleri gelmemeli. Az önce söylediğim gibi kamunun yıllık alımları GSMH'nin yüzde 10-12'si arasında değişiyor. İhale Yasasının doğru dürüst uygulanması kamu alımlarında devlete yüzde 10'luk etkinlik kazandırsa yapılacak tasarruf 2-2,5 milyar doları bulabilir.
Bu durumda 'AB, DB veya IMF istedi' diye değil kendi insanımızın refahını daha üst noktalara taşımak için çıkarılan Kamu İhale Kanununu uygulamaya çalışmak zorundayız. Tabii bu kanun dokunulmaz değil. Uygulamada çıkan sorunlar tadilata tabi tutulabilir. Ama bu kanunda yapılacak köklü değişiklikler ileride önümüze kamuda israf, çürük kamu hizmet binaları, suçsuz günahsız çocuk kurbanlar olarak çıkabilir.
Eskiden Turkiye'de kamu, iyi yapılan birçok şeyin örneği eski deyimle timsali idi. Ama artık kamu, özel sektör için 'timsal' değil 'ibret vesikası' haline dönüşüyor. Kamu İhale Kanunu deprem gibi çok ciddi bir sorunu bulunan Türkiye'de sağlam kamu binalarının tüm toplumca örnek alındığı bir yolu açabilmeli. Bu ortamda yerel seçimler nedeniyle İhale Kanununu değiştirmeye çalışmak; zaman, para ve insan kaybından başka bir işe yaramaz.
(Bu yazı, Ankara Ticaret Odası-ATO'nun aylık gazetesi 'Atohaber'in Haziran-2003 tarihli sayısında yayınlanmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder