27 Ekim 2024 Pazar

BANKALAR KURTARILMAYI HAK EDİYOR MU?

Cahit UYANIK 

Türkiye ekonomisi 2002 yılına çok ciddi bir  'kurtarma' tartışması ile girdi. Böylece hükümetin halka yeni yıl için yayımladığı 'mutluluk mesajları'nın sebebi ve faturası da belli oldu. Bankalara yaklaşık 10 aydır harcanan onlarca milyar dolardan sonra, şimdi yeni bir 4-5 milyar dolarlık paket gündemde...

Bu kurtarma operasyonunun da faili meçhul. Kim gündeme getirdi, IMF ve Dünya Bankası bu operasyonun ne kadar arkasında; belli değil. Herşey yine bir sis perdesinin gerisinde olup bitiyor. Son iki ekonomik krizle Türkiye'de yaklaşık 1,5 milyon kişi işini kaybetti, onbinlerce işletme kepenk indirdi. Bu gelişmelerin yaşanmasında en önemli sebeplerden birisi de yıllardır başına buyruk davranan bankacılık sektörüydü.

Şimdi nedense problemlerde baş rolü oynayan sektör için ortaya içi yeşil dolarla dolu yeni bir can simidi atılıyor. Üreten, satan ve tüketen kesimler için ise hükümetten tek bir hareket yok. Hiç bir derde deva olamayacağı söylense de ufak umut kırıntıları beslenen Varlık Yönetim Şirketi ve İstanbul Yaklaşımının esamesi bile okunmuyor.

Bundan bir süre önce reel sektörce 500 milyon dolarlık kaynak talep edildiğinde IMF, Dünya Bankası,  bankacılık kuralları, faiz dışı fazla hedefi, mali disiplin, iç borç stokunun şişmesi, dış borç stokunun tavana vurma tehlikesi gibi binbir türlü ret gerekçesini ileri süren hükümet, şimdi nereden ve nasıl sağlanacağını sır gibi sakladığı 5 milyar dolarlık kurtarma paketini ortaya atıyor. Gerekçe ise bankacılık sektörünün adam edilmesi ve bunun ardından reel sektöre kredi açabilir hale getirilmesi... Ama burada göz ardı edilen nokta şu: Bankacılık sektörü şimdiye kadar reel sektöre elinde kaynak olduğu halde bile kredi vermiyordu. Ne yapıyordu peki? Hazine ihalelerine girip sıfır risk ile yüksek karlar elde ediyordu. 

Son zamanlarda buna bankadaki her emanet paraya göz oynatan banka sahipleri de eklenince bankacılık sektörü ülkeyi krize sürükledi. Hükümetin bankaları kurtarma paketinde öncelikle, vereceği kaynakların reel sektöre aktarılması konusunda bazı garantileri alması ve bunu takip etmesi gerekiyor. Aslında bu taahhüt reel sektör adına değil Türk toplumu adına istenmeli. Çünkü bankaları kurtarmak için dışarıdan alınacak ek 4-5 milyar dolarlık kaynak dış borç stokuna eklenecektir ki bu stokun şişmesi her Türk vatandaşının biraz daha fakirleşmesine sebep olur. 

Türkiye bundan bir süre önce Dünya Bankasından alınan kredi ile yoksul öğrencilere dağıtılan 50'şer milyon liraya ilişkin haberlerin yarattığı aşağılayıcı ortamla tanıştı. Bu yetmedi, belediyelerin göz göre göre fakir halkın üzerine bindirdiği yüklü doğal gaz faturaları gündemi meşgul etti. Bu da az geldi, sokaklardan serçe ölüsü gibi soğuktan donarak ölen insanlar toplandı. Spor salonları  evsizlerin barınması için sığınma yurduna çevrildi. Her tarafı ve her zamanı sosyal patlamaya zemin hazırlayan görüntülerle boyanmışken Türkiye'nin bankaların gayya kuyusuna atılacak 4-5 milyar doları var mı? Bu soruya dikkatli ve mantıklı cevaplar bulmak zorundayız.

Bence bankacılık sektörünün bu kurtarma imkanından yararlanması için bir süre daha beklenmesi gerekir. Bankaların esas kuruluş amaçlarına uygun çalıştığını ispat etmesi, reel sektörle ilişkilerini düzeltmesi, tüm banka sahipleri ve sorumlu yöneticilerinin uluslararası benzerleri gibi ahlak ve mesleki etik normlarına sahip olduğunun test edilmesi gerekir. Yoksa önümüzdeki aylarda bankalarda 'çuvallara doldurularak kaçırılmaya çalışılan para' manzaralarına yeniden dönüş yapabiliriz. Zavallı ve gariban milyonların bu görüntüler karşısında önce akılsal çatlama, sonra da bir sosyal patlamaya sebep olmayacağını ise kimse garanti edemez.

(Bu yazı, Ankara Ticaret Odası-ATO'nun aylık gazetesi 'Atohaber'in Ocak-2002 tarihli sayısında yayınlanmıştır.) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder