Cahit UYANIK
Belki dikkatlerden kaçmıştır, Devlet Bakanı Ali Babacan geçen haftalarda yaptığı bir açıklamayla Türkiye'nin bu yıl ödemesi gereken borç miktarını 93,4 milyar dolar olarak açıkladı. Bir an için durup düşünelim; bu para neredeyse 100 milyar dolara ulaşmış ve ödeyeceğimiz borcu TL'ye çevirirsek ortaya çıkan rakam korkunç: TL bazında 200 katrilyon lira. Elbette bu borç ödenip bitmiyor, tekrarlanıyor. Borcu borçla ödediğimiz için azalmıyor, azalsa da hissetmiyoruz.
Peki Türkiye bu hale nasıl geldi? Elbette tek sebebi yok ama en önemlilerinden birisi Türkiye'deki siyasi dağınıklık tablosu ile sıcak para akımlarının aynı döneme rast gelmesi... Sıcak para 1989 yılından itibaren belirtileri görülmeye başlanan siyasi bölünmelerde ve koalisyon hükümetleri döneminde işleri rahatlattı. Her abuk subuk harcama ve ekonomik karar, sayıları 1.000'i geçen kamu borçlanma ihalelerinin içine gömüldü.
Yine aynı dönemde Körfez Savaşı sonrasında zararların tazmin edilmemesi, bölücü terörle mücadelede büyük harcamalar yapılması, ülkede tecrübesiz politikacıların doğrudan Başbakanlık yapmaya başlaması, seçim kararlarının iyice tartışılmadan verilmesi, yolsuzlukların alıp başını gitmesi borç yükünü iyice ağırlaştırdı.
Bütün bunlar bilinen şeyler... Açıkçası iktidara gelen AKP Hükümeti ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tam anlamıyla enkaz devraldı. Herkes bunu teslim ediyor. Ama çözüm için anahtar da AKP ve Erdoğan'a verildi. AKP Hükümetinin arkasında yüzde 35'lik oy desteği var. Ama şu anda bir kamuoyu yoklaması yapılsa destek daha yüksek düzeyde, belki yüzde 50'lerden fazla çıkacaktır. Çünkü bu partiye oy atmayanlar bile seçimden bu kadar güçlü bir tablo çıkmasından memnun... 365 kişilik Meclis grubuna sahip bir partinin, ülkenin sorunlarını çözüm yoluna koyamayacağını düşünmek bile istemiyorlar.
Bu ortamda yapılması gereken önemli birkaç şey var. Herşeyden önce ekonomi yönetimine çok dikkat edilmeli... Türkiye'yi çökertmek ve bazı şeylere mecbur bırakmak isteyen güçler olduğu unutulmamalı. Burada kullanılan en önemli araç ise ekonomik sorunlardır. Öyleyse halk deyimiyle 'akıllı olup' nereden, ne geleceği ve ne gideceği iyi hesaplanmalı.
Bir başka unsur devletin yeniden yapılandırılması... Devlet şu anda Türkiye'de bir hizmet organizasyonu değil, işsizlik sigortası ve atıl istihdam deposu olarak görülüyor. Devleti faizler kadar gereksiz maaş ödemeleri de zorluyor. Devlette; 'iş yapanlar' ile 'yatanlar' arasında gizli bir savaş var. Yatanlar kimse karışmadığı için mutlu, iş yapanlar ise kimse ilgilenmediği için küskün... Devletin yatırımları ise dağınık, etkisiz ve siyasi... Bir yerde ipten yapılmış köprüyü kullanıp okula giden köy çocukları, öbür yanda lüks lojmanlar ve makam odaları var. AKP'nin bu manzaraları daha kötüleştirmesi de mümkün, çözüm yoluna koyması da...
Ama AKP Meclis grubu milletvekili lojmanlarının satışı haricinde şu anda bütünsel bir görüntü veremedi. Bunda belki Genel Başkanı Erdoğan'ın daha geç milletvekili seçilmiş olmasının etkisi bulunabilir. Ancak ani başarı patlaması yapan tüm partilerde olduğu gibi seçilen isimlerin bir bölümünün henüz bu görevi hazmedemedikleri anlaşılıyor. 59. Hükümetin güven oylamasında bile 20'yi aşkın fire verilmiş olması, AKP'nin grup bütünlüğünün sorgulanmasına yeterlidir. Bir milletvekilinin mensubu olduğu partinin hükümetine güven oyu vermeye eli varmıyorsa, yarın neler olabilir gerisini siz düşünün... AKP'nin bu zaafı ileride ciddi sonuçlar doğurabilir.
Önünde yaklaşık 4,5 yıllık iktidar dönemi bulunan AKP, yıllardır herkesin bildiği sorunlara ve herkesin bildiği çözüm yollarına başvurabilmesi için büyük bir güçle donatılıp Meclis'e gönderildi. AKP'nin Başbakanı Erdoğan ve tüm milletvekillerinin bunu çok iyi bilmesi gerekiyor. Anayasa ise anayasa, yasa ise yasa, tüzük ise tüzük; ne gerekiyorsa değiştirilmeli ve uygulanmalı. Çünkü artık kimsenin mazeret dinleyecek hali yok.
(Bu yazı, Ankara Ticaret Odası-ATO'nun aylık gazetesi 'Atohaber'in Nisan-2003 tarihli sayısında yayınlanmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder