11 Ekim 2024 Cuma

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / TAHLİYE VE BERAAT

Cahit UYANIK 

Türkiye'de kavram kargaşasının çok ciddi boyutlara ulaştığının en güzel örneklerinden birisini geçen Cuma gününden bu yana yaşıyoruz. Yakın geçmişimizin iki mihenk taşı konumundaki Susurluk ve Köstebek davalarında ardı ardına yaşanan tahliyeler, bazı kesimlerde adeta bayram sevinciyle karşılandı. Bu sanıklar sanki aklanıp, hukuki deyimle 'beraat' etmişlerdi. Demeçler verdiler, üstü kapalı tehditler savurdular. Yetmezmiş gibi, bu isimlerin siyasi sahipleri veya uzantıları da gerdan kırarak 'Onlar tahliye edildi. Bakın bizim için söylenenler de iftiradır' yollu açıklamalar yaptılar. Hatta DYP Genel Başkanı Çiller, biraz ileri gidip Bülent Orakoğlu'ndan özür dilenmesini bile istedi. 

Bu noktada durup serin kanlı değerlendirme yapmakta sonsuz fayda var. Modern hukuk sistemlerinin hepsinde bir sanık, suçu ispatlanana kadar suçsuz kabul edilir. Sanık, suçsuzluğunu ispata mecbur değildir. Aksine iddia makamı, sanığın suçunu ispat etmekle mükelleftir. Hakimler delilleri karartma ihtimali bulunan ve toplum için tehlikeli olabileceğini düşündüğü kişileri tutuklayabilir. Ancak tutukluluğu gerektiren her iki durum ortadan kalktığında sanık tutuksuz yargılanabilir. Bu durumda yapılan işleme de 'tahliye' ismi verilir. Öte yandan mahkumiyet kararı, ceza hukukunda öngörülen suçun maddi ve manevi unsurları oluşmadan verilemez. Suçla ceza arasında bir 'illiyet rabıtası' da kurulmalıdır. İnsanoğlunun binlerce yıllık hukuk geçmişinden süzülüp gelen bu ilkeler acaba Türkiye'de sağlıklı bir uygulama ortamı bulabiliyor mu? Maalesef hayır. 

Çoğu zaman insanlar, daha mahkeme yüzü görmeden gazete sayfaları ve televizyon ekranlarında suçlu ilan edilebiliyorlar. Belki de bu psikoloji ile olsa gerek sanıktan öte mağdur konumuna düşen insanlar, bir tahliye kararıyla birlikte kendilerini beraat etmiş gibi varsayabiliyorlar. Oysa adaletin keskin terazisi henüz ölçme işlemini sürdürüyor. Mahkumiyet ve masumiyet arasındaki bıçak sırtı dengeyi, dış baskıları dikkate almadan gözetmek durumundaki hakimlere bu noktada büyük iş düşüyor. 

Karayolları Eski Genel Müdürü Şahinoğlu'nun durumu buna çok güzel bir örnektir. Yıllardır yargılanan ve cezaevi yüzü görmeyen Şahinoğlu, cezası kesinleşince içeri alınıverdi. Ama aynı Şahinoğlu, bugünlerde aynı hukuka sığınarak sağlık gerekçeleriyle cezasını erteletmeye çalışıyor. Açıkçası hukuk ve mahkemeler bir gün herkese lazım olabiliyor. Ne sanıklık kesin suçlu olmak demek, ne de tahliye olmak suçsuzluk demek...

(Bu yazı Finansal Forum gazetesindeki Başkentten Yansımalar köşesinde  15 Eylül 1997 tarihinde yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder