Cahit UYANIK
Kopenhag Zirvesi bitti ve nihayet iç meselelerimize döndük. Yayılmaya çalışılan olumsuz havaya rağmen Kopenhag Zirvesinden çıkan karar Türk halkının yararınadır. Çünkü Türkiye'deki mevcut siyasi iktidarlar ve önümüzdeki seçimlerde iktidara aday olacak tüm partiler, artık kendisini AB normlarıyla ifade etmek zorundadır.
Bundan birkaç yıl öncesine kadar Türkiye'nin AB'ye alınmaması ağırlıkla dış değil iç etkenlerden kaynaklanıyordu. Belki de o süreç, Türkiye'nin kendisini tam olarak Batılılaşmaya hazırladığı bir mayalanma dönemiydi. Şartlar ve zaman 'tamam' olunca, ortaya olguna yakın bir 'ürün' çıktı.
Halk, seçimlerden önce yapılan 'en geç 1 yıl içinde yeni bir seçime gidileceği' yönündeki tahminleri boşa çıkarırcasına, yüzünü gerçekten Batıya dönmüş partilere teveccüh etti. Seçimlerden paramparça olmuş bir siyasi tablo çıksaydı, emin olun ki AB Türkiye'ye net bir sinyal vermeye yanaşmayacaktı. Öyleyse 'Kopenhag'tan çıkan sonuç 3 Kasım günü atılan oyların hikmetinde gizlidir' diyebiliriz.
Zaten AKP Hükümetinin 20 günlük icraatı sırasında 3 ayrı demokratikleşme paketini olgunlaştırıp Meclis'e sunması, Türkiye'de aslında yapılması gerekenlerin ne kadar net olduğunu ancak siyasi çalkantılar sebebiyle yapılamadığını açıkça gösterdi. AKP, AB konusundaki performansıyla seçimlerden hemen önce ve hemen sonrasında yapılan 'İslamcı parti' spekülasyonlarını boşa çıkarttı.
Peki bundan sonra neler yapılmalı? Türkiye'nin önünde 50 yıllık geleceğini yakından ilgilendiren 730 gün var. Bu günlerin bir 'toplumsal mühendislik' edasıyla inceden inceye detaylandırılıp, ağırlıklandırılıp, statiğinin hesaplanıp ciddi bir plan şeklinde ortaya konulması gerekir. Bu süreç hem demokratikleşmenin sağlanıp ciddi yaptırımlarla desteklenerek yaşama geçirileceği hem de uygulanan ekonomik programın ülkeyi istikrara kavuşturucu şekilde devam ettirilmesi gereken bir süreçtir.
Türkiye'nin bu süreçte yapması lazım gelen en önemli görevlerden birisi de AB'yi bu sürece davet etmektir. AB bu süreci bilgi birikimi ve mali gücüyle desteklemelidir. AB'nin 2000-2002 yılları arasında yeni üye olan 10 ülkeye kişi başına aktardığı kaynak 87 eurodur. Bu rakam Türkiye için ne yazık ki 8 euro seviyesindedir. Mevcut rakamlar, Türkiye'nin mali desteklerin artırılması talebinde haklı olduğunu göstermektedir. Türkiye'ye AB'nin proje karşılığında vereceği mali destekler, dönüşüm ve değişimi hızlandıracaktır.
(Bu yazı Finansal Forum gazetesindeki Başkentten Yansımalar köşesinde 16 Aralık 2002 tarihinde yayınlanmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder