21 Ekim 2024 Pazartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / BAYRAM VE BİREYSEL TERÖR

Cahit UYANIK 

Dokuz günlük bayram tatilinin en ilgi çekici olayı sizce neydi? Apo'nun Rusya veya etki alanı içindeki bir ülkeye kaçması mı? Bir kez daha kan gölüne dönüşen kara yolları mı? Yoksa çiçeği burnunda başbakanımız Ecevit'in çifter çifter kullandığı yerli makam otomobilleri mi? Hiç birisi değil.

Mübarek Ramazan Bayramı boyunca adeta bir cinayet, cinnet ve intihar sağanağı yaşadık. Televizyon spikerleri artık klasikleşmiş "Bayram tüm yurtta huzur ve güven içinde geçiyor" klişe cümlesini hiç sarf etmediler. Ülkenin dört bir yanından gelen bireysel terör ve kıyım manzaraları, bayram sohbetlerinin içine haince sızdı. Bir yerde 'etek boyu' tartışması, öteki yanda 'paylaşılamayan çocuk' sorunu, beriki tarafta 'odunu kim kesecek?' bahanesi anlık öfkeleri cinayete veya toplu kıyıma havale etti.

Burada uzun uzun enflasyonun yıkıcı etkilerinin maneviyat dünyamızı altüst ettiğini, bayram günlerinin dahi 'cinayet günleri'ne dönüştüğünü anlatan cümleler yazmayacağım. Bu cümleleri siz, televizyonlardan odalarımıza doluşan  içler acısı görüntülerin gerçek nedenini araştırırken zaten kafanızda kuruyorsunuz. Bu noktadan sonra, 'böyle gitmeye devam ederse sonuçlarının  nereye varabileceği' üzerinde durmakta yarar var. Muhtemel sonuçlar, mevcut nedenleri yaratanları belki bir nebze olsun düşünmeye ve önlem almaya yönlendirebilir.

Tüm dünya toplumlarında bayramlar kişinin sosyal rolünün gündeme geldiği günlerdir. Bu sosyo-psikolojik davranış şekli çoğu zaman psikolojik hesaplaşmaları da beraberinde getirir. Büyüklerimizin "Bayramlarda küs olanlar barışır veya barıştırılır" dedikleri şey de budur. Türkiye bu bayramla birlikte hesaplaşmaların uzlaşmayla değil, kavga ile sonuçlandığı bir ülke haline dönüşmeye başladı. Türkiye'nin artı hanesine yazılı bayram geleneğinin gücü zayıfladı. Birkaç bayram daha böyle giderse 'trafik canavarları'nın yanı sıra 'bayram canavarları' da ulusal geleneğimiz haline dönüşecek.

Türkiye bireysel teröre yatkın bir ülke değil. Ortalama insanın içinde hala 'Allah korkusu' kavramı canlı. Bu, eğitimsizliğin beraberinde getirebileceği birçok olumsuzluğu törpülüyor. 'Allah korkusu' aynı zamanda 'devlet korkusu'nu da besliyor. İki korku noktası, şu anda toplumdaki birçok olumsuzluğu yumuşatıyor. Maaş kuyruğunda, acil serviste, trafikte can verenlerin yakınları 'Allahlarından bulsunlar' deyip kendilerini 'şimdilik' rahatlatabiliyor.

Ama toplumda yavaş yavaş, yaşanan sosyal kaynaklı sorunlara bireysel çözüm veya çözümsüzlük üretme anlayışı yerleşmeye başlıyor. İnsanlar içlerindeki fren mekanizmalarını, üstelik o mekanizmayı simgeleyen günlerde söküp atıyorsa, alarm zilleri çalıyor demektir. Bu ziller 4 milyon adet ruhsatlı silahın bulunduğu bir ülkede aklı başında yöneticiler için, kulaklarının dibinde ramazan topu patlamış gibi bir etki yaratmalı. 

Türkiye ideolojik, etnik veya inanca dayalı terörden yıllardır çok çekti. Ama bu bayramda yaşananlar, zamanında önlemler alınmazsa ülkemizin hiç beklemediği bir zamanda 'bireysel terör patlaması' ile karşılaşabileceğinin ilk işaretlerini verdi. 

(Bu yazı Finansal Forum gazetesindeki Başkentten Yansımalar köşesinde  25 Ocak 1999 tarihinde yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder