17 Eylül 2024 Salı

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / İMAR BANKASI, IMF VE BEKAR BANKALAR

Cahit UYANIK 

Geçen hafta ortasında İmar Bankasında girişilen operasyon uzun zamandır bekleniyordu. Tıpkı geçen yaz Pamukbank konusunda olduğu gibi, güçlü ve girift ilişkilere sahip bir grubun bankasına ancak siyasetçilerin desteği ile el konulabildi. Bu iki operasyon da gösterdi ki Türkiye'de özerk kurullar ile siyasetçiler arasındaki ilişkiler her zaman sıcak tutulmalı. 

Siyasetçiler özerk kurulları arpalık veya siyasi yandaşlarına istihdam kapısı gibi düşünmemeli. Aksine ülkeyi daha kolay ve sorunsuz yönetmek için özerk kurullar giderek rafine hale getirilmeli. Özerk kurulları bir şekilde ele geçiren bürokratlar da oligarşik yapılanma için elinden geleni yapmamalı, Aksine özerk kurullar devlete parlak beyinlerin giriş kapısı gibi değerlendirilmeli. 

İmar Bankası olayı ile bir başka gerçek daha ortaya çıktı. Kemal Derviş zamanında IMF ile imzalanan ana niyet mektubunda bankaların konsolidasyonuna açıkça değinilmişti. AKP Hükümeti IMF ile ilişkilerini halen bu ana niyet mektubu üzerinden devam ettiriyor. O mektupta bir grubun iki veya daha fazla banka sahibi olması eleştirilerek, bunların bir an önce birleştirilmesi gereği dile getirilmişti. BDDK'nın bundan sonra 'tek gruba tek banka' politikası izleyeceği açıkça ifade edilmişti. 

16 Eylül 2024 Pazartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / YOLSUZLUK VE EKONOMİK DENGELER

Cahit UYANIK 

Türkiye geçen hafta, yolsuzluklar ve ekonomik denge arasındaki ilişkiler açısından ilginç gelişmeler yaşadı. Bunlardan şüphesiz en önemlisi Neşter Davasının başlamasıydı. Tutuklu sanığın kalmadığı, 100 bin dolar kefaleti bastıranın özgürlüğünü satın aldığı Neşter Davası ile aynı gün eski milletvekili Sedat Bucak Susurluk Davasından beraat etti. Oysa Neşter Davası iddianamesi, değme dedektiflik romanlarına taş çıkartan, ciddi ve önemli delillerle desteklenmiş, sırf SSK alımları değil sağlık sistemindeki tüm küçüklü büyüklü yolsuzluk yöntemlerini deşifre eden yasal bir dokümandı.

Yine aynı günlerde hükümet SSK ve Bağ-Kur'un yeniden yapılandırılmasını öngören yasa tasarısını yetiştiremeyeceğini belirterek IMF Heyetini Türkiye'ye davet etti. Bu haberlerin belki birkaç sütun ilerisinde de başta SSK olmak üzere sosyal güvenlik kurumlarının Kamu İhale Kanunu kapsamından çıkarılma hazırlıkları dikkati çekiyordu. Haftanın başında da IMF Türkiye Temsilcisi Odd Per Brekk'in kamu finansmanında yaşanan krizden yolsuzlukları sorumlu tutan açıklamasını okuduk. Hükümetin kara parayla mücadele için kurulan ama bir türlü randıman alınamayan Mali Suçları Araştırma Kurulu ile ilgili yeni yasa taslağı da gazetelerde boy boy yer aldı.

Bütün bu kısa özetten çıkan sonuç şu: Türkiye'de ekonomik krize sebep olabilecek boyutlarda yolsuzluk yapılıyor. Bu yolsuzluklarla mücadelede yönetsel ile yargısal birimler yetersiz ve yetkisiz kalıyor.

15 Eylül 2024 Pazar

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / SAYIN BAYAR'A AÇIK MEKTUP

Cahit UYANIK 

Türkiye'de bazen imaj, akla baskın geliyor. Bu eğilim zaman zaman öylesine bir histeri haline geliyor ki, daha birkaç yıl önce üniversitedeki odasında sınav kağıdı okuyup hafta sonunda hangi sinemaya gideceğini düşünen bir üniversite hocası tüm siyasi sistemi altüst edip başbakan olabiliyor. Ama sonuç ortada...

Türkiye'de kim iktidara gelirse gelsin, kim Özelleştirme İdaresinin Başkanı olursa olsun özelleştirme politikaları da sık sık imajın akla baskın çıktığı görüntülere sahne oluyor. Yani para gelsin de nereden gelirse gelsin... Söz gelimi 1 haftadır zihinlerimizi meşgul eden POAŞ İhalesini ele alalım ve özel gazeteci dostlarıyla sohbet etmekten hoşlanan Sayin Özelleştirme İdaresi Başkanına şu soruları sütunumuz aracılığıyla soralım: 

1- Kamuoyuna açık olarak yapılan POAŞ İhalesi öncesinde teklif veren gruplarla kapalı pazarlık görüşmeleri yaptınız. Bu görüşmeler esnasında, ihaleyi kazandıktan sonra "Cebimde 150 milyon dolarım var. Gerisini borç bulacağım" diyen iştirakçiye "Arkadaş devletin bile dış borç bulmak için kapı kapı dolaşıp IMF ile anlaşmalar imzaladığı bir ortamda sen asgariden 600-700 milyon doları nasıl bulacaksın?" sorusunu sormadınız mi? Sorduysanız ne cevap aldınız?

2- İhaleyi kazanan iştirakçi "Soros'la bile görüştüm" şeklinde demeçler verebiliyor. Soros, geçen Nisan ayında Malezya Başbakanı tarafından ülkesinin felaketini hazırlamakla suçlanmış büyük bir spekülatördür. Acaba ihaleyi kazanan iştirakçi bu spekülatörün Türkiye'deki uzantısı veya maskelenmiş ortağı olabilir mi? Bu konuda bir araştırma yapmayı düşünüyor musunuz?

14 Eylül 2024 Cumartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / YENİ BİR SİYASİ HAREKET

Cahit UYANIK 

Türkiye'de siyasi yapılanmadaki aksaklıklar malum. Siyasi partilerdeki lider sultasından delege mafyasına kadar yayılan geniş yelpazedeki yapı bozuklukları, politikaya girmek isteyen kişi ve grupları değişik arayışlara yöneltiyor. Özellikle 1990 sonrasında siyasi yapılanmaya entegre olmak isteyen veya siyasete yeni bir soluk getirmek isteyenler 'hareket' ortak kavramı altında birleşiyorlar. Resmi bir statüsü olmayan 'hareket'ler eğer kendilerine güçlü finansörler bulurlarsa siyasi parti haline geliyorlar.

Bunun ilk örneği Cem Boyner'in öncülüğündeki Yeni Demokrasi Hareketi (YDH)  idi. Uzun fikir tartışmalarından sonra YDH partileşti ama Boyner'in siyasetten çekilmesiyle akim kaldı. Daha sonra Demokratik Barış Hareketi (DBH) ortaya çıktı. Ankaralı müteahhit Ali Haydar Veziroğlu'nun kurduğu ve finanse ettiği bu oluşum da siyasi partiye dönüştü. DBH halen varlığını sürdürüyor. İlk seçimlerde DBH'nın gücü belli olacak. 

Siyasi partiye dönüşerek sivrilen bu iki örneğin yanı sıra sağda ve solda böylesi 'hareket'lere sıkça rastladık. Siyasetteki 'hareketleşme' eğilimi devam ediyor. Önümüzdeki Mayıs ayı içinde siyasi tarihimiz yeni bir oluşuma şahitlik edecek: Demokrasi İçin Birlik Hareketi. Yeni oluşumun başında TEDAŞ Eski Genel Müdürlerinden Mehmet Bozdemir var. 

13 Eylül 2024 Cuma

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / AB İÇİN KRİTİK HAFTA

Cahit UYANIK 

Türkiye, Avrupa Birliği (AB) açısından kritik bir haftaya giriyor. Anayasa Mahkemesi yarın MHP'nin Anayasa Uyum Paketiyle ilgili açtığı iptal davasının yürürlüğünün durdurulmasını görüşecek. Bu dava, mevcut hükümet ortakları arasındaki boşanma sürecinin başlangıcını oluşturmuştu. ANAP Genel Başkanı Yılmaz, MHP'nin mahkemeye başvurmasını gerekçe göstererek Ecevit'in başbakanlığı bırakmasını istemişti. Bu tavır aynı zamanda geçen hafta ortasında yenilgiye uğrayan küskün milletvekilleri ve partiler hareketine ANAP'ın verdiği desteğin ilk somut işaretiydi. 

Eğer Anayasa Mahkemesi Uyum Paketinin tümü veya bazı maddeleri için yürürlüğün durdurulması kararı verirse neler yaşanabilir? Böylesi bir karar AB ile yapılan göze göz dişe diş pazarlıklarda Türkiye'nin elini hayli zayıflatır. Uygulama esas karar sonrasına bırakılacağı için uyum paketinin hayata geçmesi en az 2003 yılının ilkbaharını bulabilir. Konuyu Anayasa Mahkemesine götüren MHP ise seçim kampanyası için kendisine önemli bir koz elde etmiş olur. 

MHP, geçen Mayıs ayından beri AB karşıtlığına oynayarak önemli bir oy potansiyeli sağlayacağını düşünüyordu. Ancak şimdiye kadar yapılan anketler gösterdi ki toplum için MHP'nin iktidardaki icraatları, AB karşıtlığından daha önemli. MHP'nin icraat çetelesi de pek parlak değil. Devlette kadrolaşma adına MHP'nin birçok konuya baş sallaması, geleneksel oy tabanını memnun etmedi. Her zaman öfkeli bir kitleye sahip olan MHP, bu seçimlerde Genç Partiye misyon kaptırdı. İşte Yüksek Mahkemenin kararı belki MHP için bir tutunma noktası (hukuken haklı çıkma) oluşturabilir.

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / İLK SINAV YATIRIMCI KONSEYİ

Cahit UYANIK 

Herkesin kafasındaki soru şu: 5 gün arayla gerçekleştirilen 4 büyük bombalı saldırı eylemi Türkiye ekonomisini nasıl etkileyecek? Bu soruyu birazcık olsun geçmişe bakarak cevaplamakta fayda var. Türkiye, 2000 yılında girdiği enflasyonla mücadele sürecinde çok çeşitli olaylarla karşılaştı. Deprem harcamaları, euro'nun dolar karşısında güçsüzlüğünün yarattığı dış ticaret problemleri, petrol fiyatlarının hiç bir zaman 25 doların altına düşmemesi, 11 Eylül Saldırısı, Afganistan Operasyonu, erken seçim, Irak Savaşı akla ilk gelen büyük olaylar...

Türkiye bu olayların hemen hepsini kısa etkilenme süreçleri haricinde kolayca atlatmayı bildi. Özellikle dalgalı kura geçiş sonrasında yaşanan iç ve dış şokların hepsi sadece kur düzeyine yansıdı. Son saldırıların kısa vadeli etkileri de benzer şekilde oldu. Dolar birazcık kıpırdanır gibi olsa da Merkez Bankası'nın uyarıları ile kendi doğal dalgalanma trendine geri döndü. Para piyasaları uzun bayram tatilinin de etkisiyle bu şoku absorbe etmiş olarak gelecek haftaya başlayacak.

Ancak esas önemli olan nokta bu saldırıların Türkiye'yi orta ve uzun vadede nasıl etkileyeceğinde düğümleniyor. Türkiye, son 2 yıldır yabancı sermaye yatırımlarını çekmek için elinden geleni yapıyor. Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Koordinasyon Kurulunun çalışmaları, yeni bir Yabancı Yatırımlar Kanununun kabul edilmesi, vergi sistemini uluslararası normlara taşıyacak olan enflasyon muhasebesine geçiş gibi reformlar ya yapıldı ya da yapılmak üzere... 

Türkiye yaptığı bu reformların meyvelerini Ocak veya Şubat ayında İstanbul'da düzenleyeceği Yatırımcı Konseyi toplantısında toplamayı umuyordu. Aslında 2002 yaz aylarında yapılması gereken toplantı Ecevit'in hastalığı, ardından hükümet krizi ve seçim kararı alınmasıyla ileri bir tarihe atılmıştı. AKP Hükümeti ise aslında içinde bulunduğumuz günlerde yani 2003 sonbaharında bu toplantıyı gerçekleştirmeyi planlıyordu. Ancak Konsey toplantısı yaz aylarında gerekli yasal reformlar bittikten sonraya, 2004 başına ertelendi. 

12 Eylül 2024 Perşembe

FED'İN FOMC TOPLANTILARI ÖNCESİ UYGULADIĞI ÜNLÜ 'KARARTMA KURALI' NEDİR?

Cahit UYANIK 

ABD Merkez Bankası FED, 6 haftada bir yaptığı Federal Açık Piyasa Komitesi (FOMC) toplantıları öncesi, komite üyelerini ve tüm personelini 'karartma dönemi'ne alıyor. Buna bazıları 'sessizlik dönemi' de diyor. Peki FED'in ünlü 'karartma (blackout) kuralı' nasıl uygulanıyor?

FED'in web sitesinde 3 yıllık (2024-2026) karartma takvimi yayınlanmış durumda... Söz gelimi Ocak-2026 toplantısının tarihi 27-28 Ocak 2026 iken, 'karartma dönemi' 17-29 Ocak 2026 arasındaki 13 günü kapsıyor. 

Yani karartma dönemi FOMC'tan 10 gün önce başlayıp 1 gün sonra bitiyor. Karartma dönemi ve kuralı; dış ilişkileri kesme, demeç vermeme ve alım-satım yapma (trading) yasağını kapsıyor. FED bu takvimi 'FOMC Trading and External Communications Blackout Calendar' olarak adlandırıyor. ABD ve uluslararası finans medyası karartma dönemi başlangıçlarını sürekli haberleştiriyorlar.

11 Eylül 2024 Çarşamba

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / EKONOMİDE KRİTİK HAFTANIN ÖZETİ

Cahit UYANIK 

Bu hafta ekonomide çok kritik gelişmeler yaşanacak. Haftaya IMF Türkiye Masası Şefi Carlo Cottarelli'nin temasları ile başlayacağız. Eğer basına açıklama yapma lütfunda bulunulursa,  IMF'nin son vergi kolaylığı ve reel sektöre bazı olanaklar tanınmasıyla ilgili çalışmalara bakışını öğrenebileceğiz. Ancak IMF'nin örtülü vergi affına sıcak bakmadığı ortada. Çünkü bu tip uygulamalar devletin kasasına üç beş kuruş girmesine sebep olsa da vergisini zamanında ödeyenler üzerinde 'tokat atma' etkisi yaratıyor. 'Zamanında ödeyen enayi mi?' psikolojisi yayılıyor. Sorun, çözülmeye çalışıldıkça karmaşıklaşıp geniş bir mükellef kitlesine yayılıyor.

TOBB'un önerdiği Reel Sektör Destek Havuzunun da uygulama şansı zayıf. Çünkü iş önünde sonunda gelip dış krediye dayanıyor. Dış kredi de her halükarda Hazine garantisi ile alınabiliyor. IMF'nin enerji santralleri için alınan kredilerin garantisi konusundaki hassasiyeti ortada iken, batmış veya batmak üzere olan şirketlere dağıtılacak kredilere Hazine'nin garanti tanımasına sıcak bakması pek akla yatkın değil.

Bu hafta ayrıca reel sektör için bir umut haftası. Geçen haftaki 6 saatlik toplantıda yüzlerce maddeden oluşan talep listesini hükümete ileten sektör temsilcileri, çürütülen çenenin ne işe yaradığını görmüş olacaklar. Ancak bu konudaki önlemler paketinin IMF'nin onayı olmadan uygulamaya girmesi pek beklenmiyor. IMF'nin ziyaretini apar topar öne çekmesine G-20 Yüksek Düzeyli Memurlar Zirvesi gerekçe gösterildi ama kimse buna pek inanmadı. IMF, yangından mal kaçırırcasına alınmaya çalışılan bazı ekonomik önlemlerin programa ve dolayısıyla kendi itibarına etkisini ölçmeye geliyor.

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / PRODİ'NİN BİSİKLETİ VE DERVİŞ

Cahit UYANIK 

Kemal Derviş, kendisine yakışanı biraz gecikmeli de olsa yaptı. İstifa etti ve bunu yaparken halka önümüzdeki dönemde karşılaşabileceği seçim ittifakları konusunda net mesajlar verdi. Derviş'in kafasındaki devletin siyasi yönetim modeli, aslında seçim ittifaklarına dayanıyor. 

Derviş geçmiş konuşmalarında hep İtalya'nın Türkiye için bir model olabileceğini söyleyip durmuştu. Ancak bunun sadece devletin bürokratik ve hukuki yapılanması ile bağlantılı olduğu tahmin ediliyordu. Zaten IMF ve Dünya Bankası ile üzerinde çalışılan şeffaf ve güçlü devlet modeli de bunu doğruluyordu. Derviş, ülkenin gündemine birden bire seçim oturunca ne yapacağını şaşırdı. Yine karşısına İtalyan Modeli çıktı.

İtalya'daki irili ufaklı birçok sol parti, bundan bir önceki seçimde şimdilerde AB Komisyonu Başkanı olan Romano Prodi'nin başkanlığında ittifak yapmış ve başarılı olmuştu. O dönemde İtalyan halkı da yolsuzluklar nedeniyle bunalmış durumdaydı ve devletine güvenini yitirmişti. Tıpkı Türkiye gibi... Devletin dürüst insanlar tarafından deyim yerindeyse 'rektefiye edilme' işlemine ihtiyacı vardı. İşte Prodi, Zeytin Dalı İttifakını kurarak İtalya'yı eski bir bisikletin sırtında köy köy, kasaba kasaba gezip İtalyanların derdini birinci ağızdan dinledi. 

10 Eylül 2024 Salı

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / PETKİM'E NİYE DÜŞÜK TEKLİF GELDİ?

Cahit UYANIK 

Geçen Cuma günü yapılan Petkim ihalesi, yaşadığı iki önemli ekonomik krizin ardından Türkiye'nin henüz büyük çaplı özelleştirmeler yapmaya hazır olmadığını gösterdi. Sermaye sahiplerinin ellerinde tuttukları paraya atfetttiği kıymet ile devletin içinde bulunduğu kaynak arayışları çerçevesindeki para beklentisi arasındaki 'trade-off' noktası kesişmiyor. Niye mi?

Petkim gibi her açıdan 'çöpsüz üzüm' bir kamu şirketine talip olan iki büyük özel sektör kuruluşu Sanko ve Zorlu, güç birliğine gitmelerine rağmen bu özelleştirmeye 600 milyon doların altında kıymet biçebildi. Dikkat edilirse bu iki şirket 2000 ve 2001 krizlerinden pek etkilenmiş değiller. Zorlu daha çok dış pazarlara yönelik üretim yapıyor. Sanko ise geçmişten bu yana güçlü özsermayesi ile göze çarpıyor ve iplik pazarının yüzde 75-80'ini kontrol ediyor. Döviz ve nakite bu kadar yatkın iki kuruluşun 600 milyon dolarlık, üstelik sadece yüzde 40'ı peşin istenen bir özelleştirmeden çekilmeleri dikkatle araştırılmalı.

Abdülkadir Konukoğlu'nun ihaleden çekilmeden önce ettiği iki çift laf ise Türkiye'nin özelleştirme politikalarına ýöneltilmiş çok ağır ancak yerinde eleştiriler olarak tarihteki yerini aldı. Abdülkadir Ağa, özelleştirmenin sadece para olarak değerlendirilmemesi ve özelleştirme sonrası yapılacak yatırımlarla ilişkilendirilmesi gerektiğini anlattı. Bu eleştiriyi biz gazeteciler olarak yıllardır söylüyorduk ama dinleyen olmuyordu. Fakat özelleştirmeye talip olan iki büyük grubun temsilcisinin de aynı noktaya gelmiş olması, siyasetçilerin dikkatle değerlendirmesi gereken bir gelişmeydi. 

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / KAHKONEN'İN GÜLÜMSEMESİ VE SİYASİLERİMİZ

Cahit UYANIK 

IMF Türkiye Masası Şefi Juha Kahkonen yaklaşık 1,5 yıldır Ankara'ya gelip gidiyor. Soğuk tavırları, az konuşması, mesafeli duruşu ile baklava ve futbol tiryakisi Carlo Cottarelli'yle taban tabana zıt bir tablo veren Kahkonen, geçen haftaki basın toplantısını müstehzi bir ifade ile tamamladı. 

Kahkonen'in buz gibi suratı AKP ve seçimden sonra Türkiye'ye ne zaman gelecekleri sorulduğunda hafif gerildi. Başlangıçta ters bir cevap bekleyen gazeteciler, Kahkonen'in yüzüne yayılan gülümsemeyi görünce şaşırdılar ama bu durumu pek hayra alamet bulmadılar. Kahkonen'in gülümsemesi psikolojide 'telafi hareketi' olarak tanımlanan davranıştan başka birşey değildi.  Yani Kahkonen, olup bitenlerden rahatsızdı.

Eylül ayı başından bu yana üzerinde çeşitli spekülasyonlar yapılan Dördüncü Gözden Geçirme deyim yerindeyse 'havada' kaldı. Bunun sebebi elbette erken seçimdi. IMF belki de tarihinde ilk defa bir stand by'ı iptal etmeden, seçim ortamı görüyor. Koşullar onlar için de yeni... Türkiye'deki siyasetçiler ise ne yapacaklarını şaşırdılar. Yıllardır IMF'nin istediği yasalar için canhıraş çırpınan siyasetçiler, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda sabahlayan isimler; şimdilerde IMF'yi nereye koyacaklarını bilemiyorlar. Ama minare o kadar büyük ki kılıf dikmek için çok geç.

9 Eylül 2024 Pazartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / MECLİS'İN SON SORUMLULUĞU

Cahit UYANIK 

Türkiye, AB yolunda önemli bir adım attı. MHP dahil tüm siyasi partiler tebrik edilmeli. Herkes rolünü gerektiği gibi ve gerektiği kadar oynadı. Kimse ne eksik ne fazla rol kesti. MHP muhalefeti abartmadı, diğer partiler de AB taraftarlığını... Meclis'te yapılan tartışmalar 18'inci Yüzyılın sonunda başlayan yenileşme hareketlerinin mirası üzerinde, vakarla bitirildi.

Meclis, uluslararası bir münafık yüzünden 70 milyon kişinin kaderi ile oynama basiretsizliğini göstermedi. TBMM 23 Nisan 1920'de ne idiyse 1-2 Ağustos 2002'de oydu. Aslında Türkiye bu manzaraları daha önce de görmüştü. 1997 yılında 8 Yıllık Temel Eğitim Kanunu yasalaşırken, 2001 yılı Nisan ayında yapısal reformlarla ilgili bir dizi kanun görüşülürken de Meclis halkın iyiliği ve çıkarları için önemli adımlar atmıştı. 

Türkiye artık bundan sonrasına bakmalı. 1996 yılından bu yana düşe kalka sürdürülen reform sürecinin meyveleri toplanmaya başlanmalı. Ancak bunun için yapılması gereken çok önemli birkaç şey var. Herşeyden önce 3 Kasım 2002 günü yapılacak seçimlere bu halde gidilmemeli. Türkiye mevcut seçim sistemiyle sandıkta çok değişik olaylarla karşılaşabilir. Yüzde 25 oy alıp 300 milletvekili çıkaran bir parti tek başına iktidara gelebilir. İktidara gelecek parti, yerinde sayma ve yoksullaşma pahasına son 6-7 yıldır yapılan reformları göz ardı edebilir. 

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / IMF SEÇİME Mİ GİRİYOR?

Cahit UYANIK 

Türkiye, IMF marifetiyle bir seçim kampanyası idrak ediyor ama ortalıkta garip şeyler olup bitiyor. Hemen hemen hiç bir siyasi partinin seçim bildirgesinde IMF'den tek sözcükle bile bahsedilmiyor. Hele IMF politikalarının en sadık uygulayıcısı Devlet Eski Bakanı Kemal Derviş'in siyasete girmeyi tercih ettiği CHP Seçim Bildirgesinde IMF'den hiç söz edilmemesi ilginç. 

Recep Tayyip Erdoğan'ın ise uluslararası ilişkiler denilince aklına ilk gelen şey Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi. IMF filan hak getire; nasıl olsa teslimiz... Tayyip'in amacı varsa yoksa -muhtemelen- kendi partisine bağlı hükümetten 2 milyon euro'yu cebe atmaya çalışmak. Belki böylece Tayyip, çocuklarına ABD bursu aramaktan vazgeçecek! Kendi parası pardon kendi hükümetinden kazandığı tazminat parasıyla çoluk çocuk okutacak. Zavallı çocuklar eğitimsiz kalmasınlar. 

Anlayacağınız Türkiye'de iktidara talip olan birkaç büyük siyasi partimizin seçim sonrası ekonomik ortamın en önemli aktörü durumundaki IMF ile nasıl bir politika izleyeceğini bilemiyoruz. Bu yılın Şubat ayında IMF ile imzalanan yeni stand by anlaşmasının süresinin 2004 yılının Ekim ayında dolduğunu gördüğümüzde, habere attığımız başlık 'Seçimi delen IMF Anlaşması' olmuştu. Çünkü Türkiye'de normal seçimlerin tarihi 2004 Nisan ayı idi. Türkiye daha bu garip çelişkinin nasıl aşılacağını anlayamadan, yaz aylarında erken seçim ortamına yuvarlandı. 

8 Eylül 2024 Pazar

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / TÜRKİYE'DE VERGİ REFORMU YAPILIR MI?

Cahit UYANIK 

Bugün Ekonomik ve Sosyal Konsey toplanarak hükümetin uzun zamandır üzerinde çalıştığı Vergi Reformu Tasarısı taslağını görüşecek. Bu taslağın eleştirisini işin uzmanlarından okudunuz veya dinlediniz. Benim de burada uzun uzun ahkam kesmeye niyetim yok. Ancak üzerinde önemle durulması gereken konu Türkiye'de bir hayat-memat meselesine dönmüş olan vergi politikasının da kavram kargaşasına kurban gitmiş olmasıdır. Çünkü yapılması planlanan değişiklikler bir vergi reformu değil, devletin faiz giderlerini finanse etmeye yönelik yeni vergi rötuşlarından ibarettir.

Tüm siyasi iktidarların yap-boz tahtasına dönüştürdüğü vergi yasaları karmaşıklaştıkça geniş kitleler Türkiye'de vergi reformu yapıldığı zannına kapılmaktadır. Oysa vergi reformunun ilk önce, bu yasaların sadeleştirilmesi ve dilinin güncelleştirilmesi aşamasından başlatılması gerekmektedir. Vergi reformunun ikinci olmazsa olmaz şartı milli gelir pastasının paylaşımını değiştirmeye yönelik olmasıdır. Bu, tüm dünyada vergi reformunun adeta amentüsüdür. 

Artık herkesin başvurduğu bir bahanecilik veya günah keçisi haline dönüşen kayıt dışı ekonominin, Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu vergi reformu çerçevesini ne kadar dolduracağı ise bence tartışmalıdır. Kayıt dışı ekonomi, "Vergi tabanını genişleterek vergi reformu yapacağız" diyen politikacıların sığındığı güvenli bir liman gibidir. Vergi tabanını genişletme sözünün açık tarifi şudur: "Biz, sizinle mevcut olan rant ilişkilerimize dokunmayacağız. Onun yerine üretim yapan kesimlerin üstüne biraz daha büyük bir hışımla gideceğiz". Türkiye'nin yakın tarihi bu politikanın örnekleriyle doludur. 

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / TÜRKİYE VE YENİ DÜNYALAR

Cahit UYANIK 

Duygusal milletiz vesselam. 1997 yılı başında 5+1+5 formülünü açıklayan, Türkiye için özel bir tam üyelik stratejisi geliştirilmesi gerektiğini söyleyen, bu tavırlarını yıl ortasında teyit eden Avrupalılar; aynı şeyleri yıl sonunda Lüksemburg Zirvesinde tekrarlayınca neden alınıyoruz ki? 

Türkiye'nin geleneksel dış politikasında iktidar ve muhalefet uyumunun belki de tek istisnası Avrupa Birliği konusudur. Bütün siyasetçiler özellikle 1995 yılından bu yana AB politikasını bir vatan millet sakarya edebiyatına döküp kendi oy tabanına selam vermek için kullanıyor. Bu tehlikeli oyunu önce Tansu Çiller ve Deniz Baykal'ın 1995 sonbaharında ortaklaşa kurduğu hükümet oynadı. Çiller "Türkiye'yi Avrupa'ya sokan kadın", Baykal da "Avrupa'daki diplomat cengaver" rolünü 1995 Aralık ayındaki genel seçimlerde oya tahvil ettiler. 

Avrupa Parlamentosu, Gümrük Birliği Kararını onayladıktan sonra Ankara'nın yüksek tepelerinden havai fişekler fırlatıldığını çok iyi hatırlıyorum. Bir tv muhabiri havai fişek gösterisini izleyen vatandaşa Gümrük Birliğinden ne anladığını sormuş ve "Bugün arabama plaka taktırdım. Köşesindeki mavi bantta TR yazıyordu" cevabını almıştı. Gümrük Birliğini oto plakasına indirgeyen vatandaşın Çiller ve Baykal lehine yapılan medya propagandasından etkilenmemesini beklemek herhalde saflık olurdu.

7 Eylül 2024 Cumartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / DOLUDİZGİN ENFLASYONA DOLUDİZGİN

Cahit UYANIK 

Eğer iktisat kitaplarında yanlış yazmıyorsa ve siyasetçilerimizin bir itirazı yoksa yüzde 100'ü geçen enflasyona 'doludizgin enflasyon' denildiğini anımsatmak isterim. Evet Türkiye sonunda doludizgin enflasyona doludizgin ve göz göre göre gitti.

Hem de günah keçisine çevrilen bütçe, planlanandan 500-600 trilyon lira daha az açık vermesine rağmen... Hem de kamu ürünlerine Ocak ayında zam yapılmamasına rağmen... Hem de siyasetçilerimiz yaklaşık 1 aydır çenelerine hakim olmayı başarmalarına rağmen... Olan oldu ve doludizgin enflasyonu kurumsallaştırma yolunda 1997 yılı boyunca önemli ve emin adımlar attık. Bu başarıyı sağlayanları tebrik etmek boynumuzun borcu. Helal olsun size...

Önce Hoca'nın 'denk bütçe' safsatasıyla bu kurumsallaşmanın temelleri atıldı. Ardından iktidar değişti. Enflasyonu çıldırtacak her türlü davranış yani ölçüsüz kamu zamları ve demeçlerin yanı sıra üstü örtük enkaz edebiyatı siyasi çığlıklar arasında mübah görüldü. 'Vallahi biz yapmadık, Hoca yapmış' türü savunmalar klişe halinde tekrarlanıp durdu. 

Her türlü savurganlık, çöken denk bütçe söyleminin arkasına saklanıp kendisine güvenli, tutarlı ve sorgulanmaya  cesaret edilemeyen bahaneler yarattı. Rantın binbir türlüsünün tedavül ettiği ülkemizde Refahyol'un siyasi rantı malum hükümetimizce hovardaca yenilip tüketildi. 'Ekonomiyi biz düzeltiriz' diyenler zam yapıp IMF Heyeti ağırlamaktan başka bir görev icra edemediler.