16 Temmuz 2024 Salı

CHP KURULTAYINDAN İZLENİMLER / SOSYAL DEMOKRASİNİN ÖNCELİĞİ NİHAYET; EKONOMİ

Cahit UYANIK 

Türkiye'de geçmişten bugüne sol partilerin önceliği hep demokrasi ve insan hakları sorunsalı çevresinde belirlenirdi.  Ekonomik politikalar ikinci plana atılır; bu sorunların çözümü demokrasinin kökleşmesinden sonra ele alınacak 'ikincil mesele' olarak değerlendirilirdi. 

Bu yaklaşım belki de 1960 ve 1970'lerin Türkiyesinde normal karşılanıyordu. Çünkü toplumdaki ekonomik kutuplaşma bu kadar keskinleşmemiş ve yaşam şekilleri arasında uçurumlar oluşmamıştı. Gerçekten Türkiye'nin öncelikli sorunu demokrasiydi. Demokrasi ve insan hakları arayışı, askeri darbenin etkisiyle 1980'li yıllar boyunca da sürdü. 1990'ların ilk yarısı ise izlenen sağ politikalara, sol partilerin iktidar ortağı olarak göz yumduğu 'kötü yıllar' olarak tarihe geçti.

Küresel gelişmeye 'Özelleştirme' itirazı

Dün Ankara'da başlayan CHP'nin 28'inci Olağan Kurultayı ise sosyal demokratların önceliği ekonomiye verdiği ilk kurultay olma özelliğini taşıyacak gibi görünüyor. CHP'yi böylesi bir kan değişimine iten iç etkenlerin yanı sıra dış etkenler de yok değil. Tüm Avrupa ülkelerinde iktidarları birer birer ele geçiren sol partilerin programlarında önceliğin ekonomiye verilmesinin, CHP'yi de ideolojik alt yapısını ekonomiye oturtmaya zorladığı söylenebilir.

Kurultayda artık ekonomi ağırlıklı bir  'değişim ve yenileşme' politikasının varolageleceği, salonu süsleyen 'Daha çok üretim, hakça paylaşım: Küresel gelişme-Artı ve eşit' formülü, İngiliz İşçi Partisi ve onun lideri Tony Blair'den esinlenilerek geliştirilmişti. Ancak Türkiye'nin global (küresel) gelişmenin neresinde bulunması gerektiği konusunda CHP'nin net mesajları olmadığı da gözden kaçmadı. Bu durumun en somut göstergesi, salona korsan olarak bir sendika tarafından sokulup açılan 'Özelleştirmeye hayır' pankartıyla yaşandı. 

CHP'nin elle tutulan en büyük değişim ve yeniliği CHP Lideri Deniz Baykal'ın Ricky Martin'in sosyal demokrat bir partinin idaresindeki Fransa'da yapılacak Dünya Kupası için bestelediği şarkı eşliğinde yüksek bir platformdan koşar adım salona inmesiydi. Bu giriş CHP'yi, diğer partilerin Kurultay ve kongrelerindeki klasik tablolardan çok farklılaştırdı.

14 Temmuz 2024 Pazar

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / UMUDUMUZ ABD KONGRESİ

Cahit UYANIK 

Dünyada Türkiye kadar kafası karışık bir başka ülke var mıdır bilinmez. Bütün toplum fellik fellik yaptığı evler depremde tuzla buz olan müteahhit, rüşvetçi belediye memuru, paragöz kontrol mühendisi, imar affını oya tahvil etmeyi marifet sayan politikacı şürekasını 'suçlu' diye arıyor. Ama Türkiye Büyük Millet Meclis'inde (TBMM) daha önce aynı nedenlerle mahkemelerde yargılanan insanlar affediliyor. Ne uğruna? Bunu hep birlikte yaşayıp göreceğiz. Af konusu iyice temcit pilavına döndüğü için bunu bir kenara bırakalım. Bir başka 'karışık' konuya geçelim. 

Birkaç gündür öğrendik ki hükümetimiz, depremin yaralarını sarmak için Amerika Birleşik Devletleri (ABD) garantili tahviller çıkarmak istiyor. Neden? Çünkü Türkiye Hazinesinin itibarı yok da ondan... ABD garanti verirse tahvil faizlerinin yarı yarıya düşeceği tahmin ediliyormuş. Ama burada önemli bir sorun varmış. Bu garantinin geçerli olabilmesi için ABD Kongresinin onay vermesi gerekliymiş. 

Anlaşılan deprem ülkeyi yönetenlerin beyin hücrelerinde de büyük bir fay kırığına neden oldu. Depremden 48 saat sonra bile ortada görünmeyen, dağıttığı çadırlar havuza dönüşen, ölü sayısını 5 bin kişi revize eden çarpık zihniyet depremin finansman boyutunda da aynı davranışı sergilemeye çalışıyor. 

13 Temmuz 2024 Cumartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / ENFLASYON 'KONUŞMAYINCA' TEDAVİ OLUYORMUŞ

Cahit UYANIK 

Türkiye, belki de son 20 yıldır yaşamadığı bir psikoloji ile tanıştı: Enflasyon düşüşü. Dile kolay enflasyonun baş verdiği 1978'lerde doğan çocuklar şimdi ya üniversitede öğrenci ya da askerliğini yapıyor. 'Fiyat istikrarı' denilen kavramdan bihaber yetişen bir nesle sahip olduk vesselam. Bu konu üzerine geçen hafta gazetelerde uzun uzadıya analizler ve değerlendirmeler çıktı. Meselenin bu yönüyle sizi meşgul etmeyeceğim. Esas değinmek istediğim nokta, ekonomi yönetiminde bu yılbaşından itibaren görülen denge ve uyum. 

Türkiye'nin 1988'den bu yana enflasyonla mücadele konusunda karşılaştığı ancak bir türlü rakamlara döküp ölçemediği en önemli sorunlardan birisi ekonomi yönetiminin yarattığı maliyetlerdi. Bu tarihten beridir Türk ekonomisi iyi yönetilemiyordu. Ancak geçen yılın sonunda bu görünüm değişti denilebilir. 

Anasol-D kurulduktan sonra ilk uyum bürokrasi içinde oluştu. Geçen yıl Ağustos ayında imzalanan Hazine-Merkez Bankası Protokolü bu konuda atılmış ilk adım oldu. Maliye Bakanlığı ve bürokrasinin diğer bölümleri de bu uyumlu tabloya ayak uydurdular. Ancak esas sorun siyasilerden kaynaklanıyordu. 

12 Temmuz 2024 Cuma

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / MHP'NİN AB POLİTİKASI

Cahit UYANIK 

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, genç kuşak siyasetçiler içinde en tutarlı isim gibi görünüyor. Bir kararı kolay vermiyor, verince de kolay vazgeçmiyor. Dikkat ederseniz "Seçimler 3 Kasımda yapılsın" dedi ve tüm siyasi tartışmalar bu tarih üzerinde döndü durdu.

Bahçeli'nin tek tavizi, Meclis'in seçim için 1 ay daha erken toplanmasını kabul etmekti. Burada da teknik ve hukuki gerekçeler önemli rol oynadı. Bahçeli'nin Kemal Derviş'in kabinede kalması yönünde gösterdiği 15-20 günlük sabır ise çoğu kişi tarafından devlet adamlığı dokusuna bağlandı. Bahçeli, Derviş'in eninde sonunda istifa edeceğini kestirmişti. 

Bahçeli'nin AB yasaları konusundaki tavrı da geçmişten bu yana söyledikleri ile tutarlı bir görünüm sergiliyor. Diğer partilerin özellikle büyük kitlelerde giderek desteği artan AKP'nin Haziran başındaki Çankaya Zirvesinden bu yana gösterdiği ikircikli tavırlar dikkate alındığında, Bahçeli'nin tutarlı davranışları insanın gözüne daha hoş görünüyor. İnsan takiyyeciliğe kurban edilecek AB politikaları yerine, sert bir müzakere pozisyonunu andıran Bahçeli'nin tavırlarını daha önemsiyor.

11 Temmuz 2024 Perşembe

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / IMF TARTIŞMALARINI RAFA KALDIRALIM

Cahit UYANIK 

Türkiye'nin yakın ve uzak geleceğini doğrudan etkileyecek iki önemli tartışma aynı anda yaşanıyor. Bunlardan birincisi Türkiye'nin 2004 sonunda IMF ile yeni anlaşma yapıp yapmayacağı... Daha 5'inci Gözden Geçirmenin şartlarını yerine getirmemiş ve reel faizleri yüzde 25'lerden aşağıya çekememiş olan hükümetin bu konuyu açmasını 'idealizm' olarak nitelemekte fayda var. 

Türkiye'nin bu kadar yüksek reel faizlerle borç yükünü taşıyamayacağını artık cümle alem biliyor. Hazine Müsteşarlığının baz senaryosunda bile 2005 yılı için reel faiz yüzde 17-18 düzeyinde iken IMF'yi tartışmanın ne manası var? İş dünyasının en etkili sivil toplum örgütü TÜSİAD'a göre ise IMF anlaşması 2006'ya kadar uzatılmalı. TÜSİAD da bu konuda hatalı. Daha IMF ile anlaşmanın bitmesine 18 ay varken 2006 yılını telaffuz etmek acelecilik.

Bu ortamda 2004 yılı sonunda Türkiye'nin AB ile tam üyelik müzakeresi için masaya oturacağını hatırlatalım. Madem ki müzakereye oturmadan önce AB'ye yönelik hukuk ve hukuki düzenlemelerin uygulaması gibi kriterleri yerine getireceğiz; o zaman masada ne konuşacağız? Elbetteki ekonomi.

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / BÜYÜK SİYASİ KAVGA KORKUSU

Cahit UYANIK 

Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş, beklenen kaynak müjdesini verdi. Adı kaynağa çıkan dış borcun miktarı 14,3 milyar dolar. Bu borcun beraberinde ne gibi ön şart, uygulama şartı, performans kriteri, endikatif hedef,  politik sonuç ve ulusal taviz getireceğini yakında hep birlikte göreceğiz.

Bu konudaki ilk belirti, ABD Hazine Bakanının bu ülkenin en etkin gazetesine sızdırdığı haberle ortaya çıktı. ABD, Türkiye'ye bir daha böylesi bir yardımın yapılmayacağını açıkladı. Bu haber hemen ertesi gün Derviş tarafından doğrulandı. Peki neden böyle oldu?

Ankara'da alttan alta yayılan korku şu: Türkiye, 14,3 milyar dolarlık kaynağın en acil olan 4-5 milyar dolarlık kısmını kullandıktan sonra büyük ve kısır bir siyasi kavgaya tutuşabilir mi? 4-5 milyar dolarlık kaynağın Haziran ayı içinde hesaplara girebileceği Derviş tarafından açıklandı. Haziranda hükümet ikinci yılını dolduracak. Bu öyle bir 2 yıl ki, aslında 4 yıla bedel gibi... Çünkü bu döneme büyük yolsuzluk operasyonları, yeni vergi yasaları, iki büyük deprem, bir cumhurbaşkanı seçimi ve hepsinden önemlisi 2 büyük ekonomik kriz sığdı. Bu süreçte bir stand by imzalandı, birisi de imzalanmak üzere. SRF Kredi Anlaşması da cabası. Yani ekonomik açıdan tam bir dağınıklık ve keşmekeş söz konusu. 

19 Haziran 2024 Çarşamba

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / SİYASET ESNAFININ SON ÇIRPINIŞLARI

Cahit UYANIK 

Liderler yapamayınca hayat yapıyor. Kabine, kendi kendisini revize edip duruyor. Özelleştirmeden Sorumlu Devlet Bakanı Yüksel Yalova bunun son örneği idi. Yalova, devleti ekonomik hayattan çekme konusunda bugüne kadar gelmiş geçmiş en iddialı bakanlardan biriydi. Ama Yalova da çelişkiye düştü. 

Hem devletçilik hem özelleştirme yapmaya çalışınca koltuğu altından kayıverdi. Yalova'nın 2 aydır Tütün Yasasını sümenaltı ettiği biliniyordu. Yalova siyasi kulislerde koltuğu tehlikedeki bakanlardan sayılıyordu. Liderler, revizyon söylentileriyle kabine üyelerine iş yaptırmaya çalışınca blöfleri tutmadı. Yılmaz'ın 'has adamı' olarak bilinen Yalova bile resti gördü.

Tütün üretiminin yoğunlaştığı Aydın ve İzmir yöresindeki seçmene selam çakmaya çabalayan Yalova, aslında amacına ulaştı. Bazı iddialara göre Yalova, bu açıklamaları bilerek, isteyerek ve planlayarak yaptı. Genel Kuruldan daha yeni vize alarak çıkan ve muhalefet partisi DYP'ye yakınlığı ile bilinen TZOB Başkanı Erol Yücel'i ziyaret ederek gelecek seçimler için kendisine sağlam bir liste başı yer de edindi. Zaten Yalova, istifa ettiğinin ertesi günü seçim bölgesinde tütün üreticileri tarafından davul-zurna ile karşılandı.

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / FİNANSÇILAR LOBİ YAPMAYI ÖĞRENMELİ

Cahit UYANIK 

Başbakan Mesut Yılmaz'ın geçen Cuma günü açıkladığı 4 ekonomik tedbir, finansçıların yaklaşık 1 aydır çığırtkanları andıran bir çabayla sürdürdüğü çalışmaların amacına tam anlamıyla ulaşamadığını gösterdi. Koparılabilen tek ciddi taviz, Haziran başında yasaklanan forward işlemlerine yeniden izin verilmesi oldu. 

Finansçılar yılbaşında müşteri repolarına yüzde 6 vergi konulmasından sonra mal bulmuş magribi gibi forward işlemlerine yeniden sarılmışlardı. Amaç, eski deyimle vergiden içtinap (kaçınmak) imkanı yaratıp müşterilerini rahatlatmaktı. Bu tavır erken fark edildi ve cezalandırıldı. Forward cazibesini yitirdi.

Ama olay bununla da bitmedi: Vergi Yasası'yla bankaların kendi aralarındaki repo işlemlerine de vergi getirilince vavela koptu. Cuma günü açıklanan mini paket sonrasında forward tavizi alındı ama bankalar arası repoya verginin devam etmesi bunun önemini azalttı. 

Bundan sonra bankalar, kendi aralarındaki repoya konulan vergiyi yansıtmak için normal müşteri repolarına daha fazla asılacaklar. Böylece forward işlemleri de gerçek seyrini bulabilecek. Hükümetin açıkladığı bankalar arası mevduat faiz vergisinin sıfırlanması ise bir süredir durgunlaşan mevduat toplama yarışını yeniden canlandırabilir. Bu gelişmeleri bekleyip hep birlikte göreceğiz. 

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / SEÇİM İSTEMEYENLERİN HESABI NE?

Cahit UYANIK 

Başbakan Mesut Yılmaz'ın Bankalar Birliğindeki açıklamaları sırasında en kritik soru şuydu: Eğer Rusya Krizi olmasaydı, yine bu tedbirleri alır mıydınız? Yılmaz'ın soruya verdiği 'hayır' cevabı, bir pişmanlığın ve mecburiyetin açık ifadesi gibiydi. Toptan eşya fiyat artış hızının yüzde 70'lerin altına doğru iniş gösterdiği bir ekonomide, yüzde 150'leri yani yüzde 80'e yakın reel getiriyi kendine reva gören bir finans sisteminiz varsa başbakanların bile eli kolu bağlanır elbette...

Başbakan Mesut Yılmaz'ın bundan sonra dikkat etmesi gereken noktalar açıkça ortaya çıktı. Finansçılar, istedikleri parasal tavizi koparır koparmaz reel siyasete de müdahale etmeye başladılar. "Seçim istemezük" diye bağıranların arasına katıldılar. Bu grup daha seçim kararının verildiği 1 ay öncesine kadar "Rahat nefes aldık. En azından önümüzdeki 9 ayı şimdiden görebiliyoruz" demiyor muydu? Neden seçim istemeyenlerin sesi daha çok çıkmaya başladı ve bu koroya finansçılar da katıldı? 

Bunun siyasetin üst yapı ilişkileri ile yakın bağları var. Yani siyasetin ekonomideki 'bölüşüm' fonksiyonundan söz ediyorum. Yılmaz, milli iradenin her türlü çıkar ve çıkar grubunun üzerinde olduğunu düşünerek adımlarını ayarlamalı. 

18 Haziran 2024 Salı

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / DERVİŞ GÜNAH KEÇİSİ OLDU

Cahit UYANIK 

Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş, hükümetin günah keçisi oldu. Henüz resmi kayıtlara geçmiş siyasi bir kimliği bulunmayan Derviş yüzünden hükümet bozulursa, sanırım Türkiye dünya siyaset tarihine geçer. 

Yıllardır Dünya Bankası Başkan Yardımcılığı görevini yürütürken 'Türkiye'nin yüz akı', 'Uluslararası kuruluşlarda çalışan gurur duyduğumuz Türklerden biri', 'Dünyada yoksulluğu bitirecek adam bir Türk' gibi payelerle onurlandırdığımız Derviş, şimdi neredeyse 'ajan' ilan edilecek. Derviş ne kadar şark tipi siyasi kurnazlık varsa hepsinin içine 'cup' diye düştü. Kapalı kapılar ardında 'canım-cicim' konuşmaları, gazetelere sızdırılan bilgilerde ise riyakarlığın bini bir para...

Hadi Derviş'in yarın açıklanacak olan Niyet Mektubunun tam metnini liderlere veya koalisyonun MHP kanadına göstermediğini kabul edelim. O zaman insana sormazlar mı, IMF'ye daha önce verilen biri ana 4 niyet mektubunun altında kimin imzası vardı? Yine koalisyonu oluşturan 3 partinin liderinin bakanları ve Merkez Bankası başkanının imzaları değil mi? 

1999 Aralık ayındaki ilk niyet mektubu öncesinde 5 bankaya el koymadık mı? El konulacak bankaların isimlerinin IMF'ye verilen gizli belgelerde açıkça bildirildiği kulislerde konuşulmadı mı? O zaman şeffaflık denince aklınız neredeydi? IMF'ye verilen 4 niyet mektubunda da şeffaflık nutukları atılırken, gönderilen ek belgelerde daha başka hangi sözler bulunuyordu, bilmiyoruz. Eğer ortada bir şeffaflık ve bilgi netliği arayışı varsa, o zaman bu arşivleri de tek tek incelemeye açalım.

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / IMF VE SİYASETİN SİNİR KATSAYISI

Cahit UYANIK 

IMF Türkiye Masası Şefi Juha Kahkonen bugün temaslarına başlayacak. Kahkonen'in ziyareti ilginç bir politik ortama denk geldi. Koalisyon hükümetindeki MHP-Kemal Derviş gerginliği artık iyice su yüzüne çıktı. Bu gerginliği Başbakan Bülent Ecevit ve ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz da açıkça telaffuz ediyor. 

Kahkonen'in bu seferki temaslarının siyasi ortamı koklamaya dönük olacağını söylemek mümkün. Çünkü siyaset kurumu -IMF'nin de kabul ettiği gibi- çok hızlı bir şekilde reformları yaparken yıprandı. Durum öylesine bir noktaya geldi ki IMF Başkanı Horst Köhler bile Türkiye'deki hükümete birlik çağrısı yaptı. Hükümetteki sarsıntıların sonucu oluşan tatsız görünüm basit sıva çatlakları ise sorun yok. Ama henüz ortaya saçılıp dökülmemiş derin anlaşmazlıklar varsa sarsıntıların devam edeceğini kolayca söyleyebiliriz.

IMF ve DB'nin taahhüt ettiği 3,2 milyar dolarlık kaynak Pazartesiden itibaren peyderpey  birkaç gün içinde Hazine'ye giriş yapacak. Bu para  cari kurdan yaklaşık 5 katrilyon liraya karşılık geliyor ve bu yılki bütçe açığının 30 katrilyon lira civarında planlandığı düşünüldüğünde ekonomide ciddi bir kan tazelemesi etkisi yapacağını söyleyebiliriz. Tabii Hazine'nin kullanacağı paradan 600 milyon dolarlık Tarım Reformu Kredisini düşmek zorundayız. 

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / EKONOMİK HEDEFLER SAMİMİ DEĞİL

Cahit UYANIK 

Hükümetin 1999 ekonomik hedefleri belli oldu. Ekonomik hedefler 'kağıt üzerinde' olumlu bir tablo çiziyor. Ekonomi yönetimi, önümüzdeki yıl kemer sıkılacağı konusunda açıklama üstüne açıklama yayınlıyor. Gerek kamu gerekse özel sektörün tüketim hızının düşürülmesi; kemer sıkma yönündeki niyet beyanının en açık belirtisi... Ancak 1999 ekonomik hedeflerini 1998 hedefleri kadar samimi bulmak mümkün değil. Bunun çeşitli sebepleri var.

En önemli samimiyetsizlik göstergesi enflasyon hedefine ilişkin... Hükümet kendi açıkladığı 1998 enflasyon hedefini bile 8 puan revize etti. Bu revizenin ne kadar başarılı olduğu 2 aya kadar belli olacak. Birçok ekonomist, bu rakamın yüzde 62 ile 64 arasında gerçekleşeceğini hesaplıyor. Eğer enflasyon yüzde 60'ın üzerinde kapanırsa çiçeği burnunda yüzde 35'lik 1999 hedefi, daha başta kendi kendini revize edecek.

Yüzde 35 rakamının tutturulamayacağının bir başka belirtisi de ekonomik dengeler içerisinde ulaşılması öngörülen 4 milyar dolarlık dış borç hedefiyle ilgili... Türkiye, son 3 yıldır tahvil ihracı yoluyla en fazla 2,7 milyar dolarlık dış borç rakamına ulaşabildi. Bu yıl ise 1,8 milyar dolarda kalması bekleniyor. 1999 için öngörülen 3 milyar doları tahvil, 1 milyar doları proje kredisi şeklindeki borçlanma hedefinin realize edilmesi çok zor görünüyor. 

Bunun sebebini de aslında yaşanan gelişmeler ve bizzat ekonomi yönetiminde bulunanların kendi ağızlarıyla yaptıkları açıklamalarda izlemek mümkün. Dünya ekonomisinin yaşadığı olumsuz konjonktür ortada durur ve dış piyasalardaki borçlanma maliyetleri ateş pahasına ulaşırken, 4 milyar dolarlık dış kaynak sağlama hedefini samimi bulmak mümkün değildir. 

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / BAYKAL'IN YAPMASI GEREKEN...

Cahit UYANIK 

Geçen Cumartesi günü CHP Kurultayını izlerken bir nokta dikkatimi çekti. Baykal'ın salona iddialı girişinin ardından yaptığı konuşmada önceliği ekonomiye vermesi, salonda en ufak bir heyecan dalgası yaratmadı. Baykal, konuşmasının neredeyse yarısını Türkiye'nin içler acısı ekonomik gerçeklerine sahip çıkmaya ve bunlara getirecekleri çözüm önerilerini anlatmaya ayırdı. 

Baykal, teşhislerinin önemli bir bölümünde büyük isabet gösterdi. Çözüm önerilerinin bazıları tartışma götürse de genelde Türkiye'deki sosyal demokrat ekonomi kültürü birikiminden beklenmeyecek kadar pratiğe dönüktü. Baykal, uzun yılların getirdiği hatiplik tecrübesini ne kadar iyi kullandıysa da salonu ekonomi konuşarak bir türlü canlandıramadı.

Baykal ne zaman ki Başbakan Mesut Yılmaz'a ve hükümete saldırmaya başladı; işte salon o zaman aşka geldi. Alkışlar, bravolar, 'Başbakan Baykal' sloganları gırla gitti. Anlayacağınız CHP'de gündelik siyaset, hala köklü ve kalıcı çözüm önerilerinin beslediği akla dayalı siyasete baskındı.

Bu satırları yazarken halen CHP Genel Başkanı resmen seçilmemişti. Ama ortada Baykal'ın karşısına çıkacak ciddi bir aday da görünmüyordu. Baykal, bu kurultay sonrasında üstleneceği genel başkanlık göreviyle belki de siyasi yaşamının en kritik ve güç dönemine girecek. Bu Kurultay, -kendi ifadesine göre- Baykal'ın 1970'lerden beri savunduğu 'ekonomiye dayalı sosyal demokrasi'nin ilk kez güç kazandığı bir dönüm noktası olarak tarihe geçecek.

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / 'VERGİ REFORMU'NUN SONRASI...

Cahit UYANIK 

Yaklaşık 10 aydır gündemde bulunan 'Vergi Reformu'nun nasıl ve neden yasalaştığının gözle görülür vaziyeti, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler bittikten sonra Meclis Genel Kurul Salonunda rahatlıkla gözlenebildi. Görevlilerin dolaştırdığı kupalara oyunu atan tüm milletvekilleri bir anda ortadan toz oldu. Sanki suçluymuş, sanki istemeden birşeyler yapmaya zorlanmış gibiydiler. 

Bunun tek istisnası DSP Grubunun milletvekilleriydi. Onlar oylamanın sonuna kadar salonda beklediler ve Maliye Bakanı Zekeriya Temizel'in konuşmasına alkışlarla destek verdiler. Yasanın çıkarılma sürecinde büyük dirayet gösterdiği için Maliye Bakanı Temizel ve ekibini kutlamak gerekiyor. Temizel, tasarıya bir siyasetçiden çok Maliye teknokratı gibi baktığı içindir ki başarılı olabildi. 

Elbette partisinin lideri ve grubunun da desteğini eksiksiz hissedince Temizel, Türk vergicilik tarihine 'ikinci büyük reformu yapan kişi' olarak geçti. İki seçimin aynı anda yapılacağının kesinleştiği şu günlerde, böyle bir tasarının yasalaşması toplumsal konsensüsü sağladığını gösterir.

17 Haziran 2024 Pazartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / ÇETE YASASINDAKİ 'BUDAMA' AKILCI MI?

Cahit UYANIK 

Organize Suçlarla Mücadele Yasa Tasarısının Meclis'teki budanma süreci 'ilginç' bir değişiklikle başladı. Eğer tasarı bu şekilde yasalaşırsa organize suç işleyenler DGM'lerde değil ağır ceza mahkemelerinde yargılanacak. Bu değişikliği savunan DSP'li Adalet Komisyonu Başkanı "Avrupa'nın DGM'leri bu kadar sert eleştirdiği bir ortamda, bu mahkemelere yeni yetkiler tanıyamazdık" dedi.

Türkiye'de sapla samanın sık sık birbirine karıştığını bu köşede yineleyip duruyoruz. Yaşamının baharında, kanının fıkır fıkır kaynadığı bir zamanda  "Duvara afiş yapıştırdı" diye DGM'lerde yargılanıp 15-20 yıl hapis cezasına çarptırılan gençlerin dramı bile sayın milletvekillerimize ders olamıyor. Uyuşturucu kaçakçılığı, silah kaçakçılığı. fuhuş, kumar, kalpazanlık gibi işleri organize edip (yani örgütleyip) kazandığı parayla legal ekonominin dibine dinamit koyan adamlar ağır cezalık; zavallı üniversiteliler DGM'lik!

Yasa dışı kazançlarıyla siyasi partilere bağış üstüne bağış yapan, bürokrasinin kilit noktalarında adamlar satın alan, istihbarat örgütlerindeki üst düzey atamalara bile müdahil olanlar ağır cezalık; duvarlara artık anlamı bile kalmamış birkaç slogan karalayan çocuklar DGM'lik! El insaf. Ya DGM'leri lağvedip tüm suçları ağır cezaya gönderin ya da organize suç çetelerine bu kıyağı çekmeyin...

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / YİĞİT OLAYI'NDAN ÇIKARILACAK DERSLER

Cahit UYANIK 

İş dünyası-mafya-siyaset ilişkileri Apo'nun yakalanmasıyla birdenbire gündemin ikinci sırasına düştü. Ama bu, gündemden çıktığı anlamına gelmiyor. Ekim ayı ortasında Fikri Sağlar'ın açıkladığı Korkmaz Yiğit-Alaattin Çakıcı kasetiyle başlayan süreç, Türkiye'nin geleceği için ders alınması gereken birçok sonucu ortaya çıkardı. Karışık kafalara faydası olur diye bunları alt alta yazmakta fayda var:

● Türkiye'de 'ihale süreci' diye bir kavramı siyasetçiler bile önemsemiyor. Çiller ihale zarfını açıyor; Yılmaz ihaleye 7-8 saat kala koyun pazarlığı gibi banka pazarlığı yapıyor. Başbakan bile ihaleye fesat karıştırma suçlaması ile karşı karşıya kalabiliyor. Devletin her yıl çok çeşitli konularda 20 ila 30 bin arasında ihale açtığı tahmin ediliyor. Bu ihalelerin çok önemli bir bölümünün sağlıksız olduğu artık ortaya çıktı. Yapılması gereken şey 2886 sayılı İhale Yasasını değiştirmeyi hedefleyen önerileri dikkatle dinlemektir. Bu çerçevede Maliye Bakanı Zekeriya Temizel'in önerdiği harcama reformu en derli toplu çalışma gibidir. 

● Türkiye'de özel sektör henüz sanıldığı kadar gelişkin değildir. Etiketinde 'özel sektör' yazan birçok kuruluş devlet ihaleleri sayesinde palazlanmış ve sermaye birikimi sağlamıştır. Kamuran Çörtük'ün sürekli siyasetçilerle içli dışlı olması; bu ilişkiyi kopartamadığının ve kopartmak istemediğinin en açık göstergesidir. Siyasetçiler bu tür iş adamlarının yatlarında, tatil köylerinde yatıp kalkmak gibi huylarından vazgeçmelidir. Hele hele devletin 5 yıldızlı otelleri kıskandıracak dinlenme tesisleri mevcutken...