Cahit UYANIK
Türkiye, belki de son 20 yıldır yaşamadığı bir psikoloji ile tanıştı: Enflasyon düşüşü. Dile kolay enflasyonun baş verdiği 1978'lerde doğan çocuklar şimdi ya üniversitede öğrenci ya da askerliğini yapıyor. 'Fiyat istikrarı' denilen kavramdan bihaber yetişen bir nesle sahip olduk vesselam. Bu konu üzerine geçen hafta gazetelerde uzun uzadıya analizler ve değerlendirmeler çıktı. Meselenin bu yönüyle sizi meşgul etmeyeceğim. Esas değinmek istediğim nokta, ekonomi yönetiminde bu yılbaşından itibaren görülen denge ve uyum.
Türkiye'nin 1988'den bu yana enflasyonla mücadele konusunda karşılaştığı ancak bir türlü rakamlara döküp ölçemediği en önemli sorunlardan birisi ekonomi yönetiminin yarattığı maliyetlerdi. Bu tarihten beridir Türk ekonomisi iyi yönetilemiyordu. Ancak geçen yılın sonunda bu görünüm değişti denilebilir.
Anasol-D kurulduktan sonra ilk uyum bürokrasi içinde oluştu. Geçen yıl Ağustos ayında imzalanan Hazine-Merkez Bankası Protokolü bu konuda atılmış ilk adım oldu. Maliye Bakanlığı ve bürokrasinin diğer bölümleri de bu uyumlu tabloya ayak uydurdular. Ancak esas sorun siyasilerden kaynaklanıyordu.
1997'nin ikinci 6 ayı aslında ekonomi yönetiminin siyasetçi kanadı için bir alışma ve staj devresi oldu denilebilir. Bazıları bu aralığı 'serbest kürsü' gibi kullanıp içinde ne varsa boşalttı. Hazine Eski Müsteşarı Mahfi Eğilmez'in istifasına kadar uzanan olaylar zinciri 'çene tutamama' eğiliminin hem bürokrasi hem de siyaset açısından zirvesiydi.
Doğrusu Ankara'daki ekonomi gazetecileri olarak yılbaşındaki Başbakan Mesut Yılmaz'ın "Ekonominin patronu benim" sözlerini sadece siyasi bir manevra olarak değerlendirmiştik. Ama şimdi görüyoruz ki, bu sözlerin zamanında söylenmiş ve gereği takip edilerek yerine getirilmiş bir mesaj olduğu ortaya çıktı. Daha enflasyon düşmeden bu önemli iktisadi problemi 'köpek yavrusu', 'kerata' gibi nitelemelerle toplumun gözünde sempatik kılmaya çalışan demeçlerin artık esamesi bile okunmuyor. Başbakan Yılmaz'ın bazı ağızlara çok sağlam fermuarlar diktiği kolaylıkla söylenebilir!
Hükümet yaz ayları biter bitmez enflasyonla mücadelede kritik bir dönemece daha girecek. Türkiye'de neredeyse 1990 yılından bu yana 'Ekonomide sonbahar kabusu' senaryoları revaçtadır. Enflasyonla mücadelede geçilecek en keskin virajlardan birisi Eylül ile Ekim ayının arasında gizlidir. Eğer bu dönemeç de başarı ile dönülebilirse, enflasyon hedefinin birkaç puanlık sapmayla tutması zor değildir. Ancak bunun için ekonomi yönetimindeki uyum tablosunun devamı şarttır.
Kapanlarını Eylül ve Ekim ayında daha sıkılaştıracak olan enflasyon lobicileri, tam bir ağız birliği ile bertaraf edilebilir. Türkiye'de enflasyonun yarıdan fazlasının 'psikolojik' faktörlerle ortaya çıktığı hep söylenir durur. Görünen o ki normal psikolojik hastalıkların tersine, Türkiye'deki enflasyon psikolojisi hastalığı 'konuşmayarak' tedavi edilecek.
(Bu yazı Finansal Forum gazetesindeki Başkentten Yansımalar köşesinde 08 Haziran 1998 tarihinde yayınlanmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder