27 Eylül 2024 Cuma

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / ADAK, AZ KALSIN HONG KONG'A GİDİYORDU

Cahit UYANIK 

Devlet Bakanı Fehim Adak'ın ABD ziyareti bugün resmen başlıyor. Bir anlamda gölge başbakan yardımcısı konumundaki Adak'ın ABD gezisinin ayrıntıları gazete sayfalarına yansıtıldı. Ama yansıtılmak istenmeyen ayrıntılar da en az bunun kadar zengindi... Herşeyden önce Adak'ın umresine değinmek gerek. Edindiğimiz bilgilere göre Adak, mübarek Ramazan'ı karşılamak için ABD'ye uçmadan önce Suudi Arabistan'a gitti. Kutsal yerleri gezerek ABD gezisi için feyz aldı. Herkesten gizlenen bu ziyaret, Finansal Forum'un gözünden kaçmadı. 

Adak, umreye o kadar önem veriyordu ki Başbakanlık Konutundaki tarikat liderlerine verilen iftarı bile kaçırmayı göze aldı. Adak, kimse anlamasın diye Suudi Arabistan'dan direkt ABD'ye uçmadı, İstanbul aktarmalı gitmeyi yeğledi. Hava alanında Suudi Arabistan ziyaretinin sebebine ilişkin soruları ise 'özel' diye yanıtlamadı. Yılbaşından önce kabinenin DYP kanadına mensup bir bakan da resmi vekalet bırakmadan İngiltere'ye gitmişti. Allah muhafaza Türkiye bir savaşa girse vekalet bırakmayan bakan oldukça zor durumda kalırdı. Ama bir şey olmadı. Diyeceğim şu: Kabine üyelerinin özel ziyaretleri bizi sıkmaya başlıyor. 

Ha, unutmadan; Adak, gölge başbakan yardımcılığı görevinde hayli yoruluyor olmalı. Çünkü ABD ziyareti kesinleştiğinde özel kalemine Hong Kong bileti alınması için talimat vermiş. Biletler gelince durum fark edilip gerekli düzeltme yapılmış. Sayın Adak'a 'Allah rast getire' diyorum.

ETİBANK'TA ELENEN 3 TALİPLİ KİM?

Üçe bölünen Etibank özelleştirmesinde ilk tur görüşmeler bu hafta ortasında başlıyor. Bu 3 bankaya toplam 41 adet teklif gelmişti. Ama Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB) 38 talipli ile pazarlık masasına oturacak. Çünkü 3 talipli Hazine Müsteşarlığının ön incelemesi sırasında elendi. Tabiri caizse 3 teklif sahibinin bankacılık yapmaları 'sakıncalı' bulundu. Elenen isimlerin kim olduğunu merak edip araştırdım. Ama kimse bu isimleri vermeye yanaşmadı. Gerekçe olarak da 'Ticari itibarları zedelenir' cümlesi her seferinde karşıma çıktı.

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / BASINDAN İHALE KAÇIRMA...

Cahit UYANIK 

Kimse kimseyi kandırmasın; Türkiye'de özelleştirme siyasilerin keyfine göre yapılıyor. Bugün televizyonun başına oturduğunuzda Etibank özelleştirmesinin şeffaf bir biçimde, kameralar önünde yapıldığına şahit olacaksınız. Ama olaya biraz şüpheci yaklaşırsan, şeffaflığın geri planında 'siyasi şov' kaygısı yaşandığını hemen göreceksiniz. Büyük ihtimalle bu canlı yayına kelli felli bakanlar, üst düzey bürokratlar ve iş dünyasının bazı temsilcileri de katılacak. Dünyanın en komik ama en şeffaf ihalesi, ağdalı nutuklarla başlayıp alkışlarla sona erecek. 

Haydi bunu anladık da acaba Etibank özelleştirmesinde görüşmelerin tarihi, basın korkusuyla mı değiştirildi acaba? Etibank, Denizbank ve Anadolu Bankasının ilk tur görüşme tarihi 15 ve 16 Ocak iken neden apar topar 13 Ocak'a alındı dersiniz? Oysa soru yönetildiğinde basına yapılan resmi açıklama 15 ve 16 Ocak'tı. Yoksa Türkiye'de özelleştirme şeffaflık ve kandırmayla at başı mı gidiyor dersiniz? Bu olay ayniyle vaktidir. İsteyenlere, gazetecileri aldatanların isimlerini vermeye hazırım. 

Türkiye'de blok satış yöntemiyle ilk özelleştirme Ansan/Meda Coca Cola Şişeleme Fabrikası olmuştu. O özelleştirme, dönemin TKKOİ Başkanı Bülent Gültekin tarafından en ince ayrıntısına varıncaya kadar gazetecilere sabırla anlatılmıştı. O zaman ortada ne şeffaflık kavramı vardı ne de şimdi siyasi koltuklarda oturan bazı isimler... Öz olarak 1988 yılından bu yana özelleştirmeyi izliyorum. Hiç bir zaman bu kadar kapalı ihaleler yapılırken, kamuoyunun da şeffaflığa bu kadar inandırılmaya çalışıldığı başka bir dönem daha görmedim.

ESKİ SPK'CILAR KARACAN'A KIZDI 

Geçen hafta Sermaye Piyasası Kurulunun (SPK) 15. Kuruluş Yıldönümü kutlaması yapıldı. Yalnız bu kutlama bir dizi kavga, küskünlük ve siyasi çekişmenin gölgesinde kaldı denilse yeridir. SPK'nın Ankara-Emek'teki binasında yapılan açılış toplantısına SPK'ya çok uzun yıllar emek veren kişilerden hiç kimse çağrılmamıştı. Bu uygulamada kaideyi sadece eski başkanlar bozabilmişti. 

25 Eylül 2024 Çarşamba

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / MUTSUZ İNSANLAR ÜLKESİ

Cahit UYANIK 

İstihdam istatistiklerinde -işsizlik rakamları kadar ön plana çıkmasa da- 'eksik istihdam' denilen bir kavram vardır ki, insanların yaşamlarını kazandıkları mevcut işlerinden memnuniyetsizliklerini ve fırsatını bulduklarında daha mutlu olacakları bir başka işe geçme isteklerini ortaya koyar. Bu rakam ülkemizde çoğu zaman yüzde 30'ların üstündedir. 

Özellikle ekonomik krizin baş gösterdiği ve büyümenin sıfıra yaklaştığı zamanlarda, eksik istihdamdakilerin oranı yüzde 40'ları geçer. Yani böylesi dönemlerde insanlar geçinebilmek için her buldukları işi yaparlar ama yine de kafalarının bir köşesinde yapmak istedikleri esas meslek vardır.

Anlayacağınız Türkiye, uzun yıllardır tam bir 'Mutsuz insanlar ülkesi' görünümündedir. Bu tabloyu değiştirebilmek için yapılması gereken şey ise sorunu kökünden çözerek eğitim sistemini mesleki yönelime açık hale getirmektir. Ama milletçe hasletlerimizden birisi trene 'son vagon geçerken' atlamak olduğu için, eğitim konusunda da aynısını yapmasak şaşardım. 

Dünya, mesleki verimlilikte en önemli unsurlardan birisinin onu sevmek olduğunu anlayıp temel eğitimi 13 yıla uzatmaya uğraşırken, biz halen neyi tartışıyoruz? Ben bu kavga gürültüyü, dünyanın bir öküzün boynuzları üstünde durduğu zannedilen dönemdeki saçma tartışmalara benzetiyorum. Deprem olduğunda öküzün başını sağa mı yoksa sola mı salladığının tartışılması gibi, biz de 5+3'ü icat etmeye çalışıp sokaklara dökülüyoruz. 

11 yaşındaki çocuk hayatı bilmiyor ki mesleğini seçebilsin. Bu sebeple 8 yıllık zorunlu temel eğitim, aile içinden başlayıp tüm topluma yayılabilecek bir demokrasi anlayışının mihenk taşlarından birisi olmaya aday. İnsanların anne babasını seçme özgürlüğü yoktur ama ilk tattığı özgürlük meslek seçimi olabilir. Bence bu tartışmayı sokağa dökenlerin korktukları tek şey var; rant paylaşımı ve çapraşık çıkar ilişkilerinin zayıflayacağı korkusu... 

24 Eylül 2024 Salı

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / IMF SEÇİMLERDE DSP'YE Mİ OYNUYOR?

Cahit UYANIK 

Türkiye-IMF ilişkileri bir kez daha haftanın ekonomik gündemine oturmaya aday görünüyor. Devlet Bakanı Hikmet Uluğbay, beraberindeki kalabalık bir heyetle Washington'a hareket etti. Bu ziyaret doğrusu kafaları biraz olsun karıştırdı. Neden seçimlere 1,5 ay kala böyle bir ziyarete gerek duyulmuştu? 

Şimdiye kadar hiç bir hükümet, hele hele bir azınlık hükümeti ateşle oynarcasına, hem de seçime sayılı günler kala IMF ile bir arada görünmemişti. 1995'te seçim kararı alındığında DYP-CHP Hükümeti sırf bu korkunun etkisiyle IMF'le imzalanmış bulunan ve sonuçlanmaya 3-4 ay kalmış stand by anlaşmasını askıya almış, daha sonra da iptal etmişti. Öyleyse neden DSP gibi sol tabana hitap eden bir parti IMF ile bir arada görünmekten kaçınmıyordu?

Uluğbay'a göre seçim sonrası kurulacak hükümete hazırlanmış bir alt yapı bırakmak için böyle bir ziyaret programlandı. Bu beyanatın açık anlamı şudur: DSP seçim sonrası hükümette büyük ortak olarak bulunacağına kesin gözüyle bakıyor. Bu çerçevede ekonominin dizginlerini de elinde tutacağına inanıyor. Yoksa DSP seçim sonrası ortaya çıkacak milli iradenin oluşturacağı hükümetin icraatına şimdiden ipotek koymaya cesaret etmez. Zaten böyle bir nezaketsizlik, Ecevit gibi bir siyaset centilmenine hiç yakışmaz.

Bu fikirlere katılmıyorsanız olaya bir de tersinden bakalım. Acaba IMF, seçim sonrası hükümet veya hükümet ortakları hakkında ne düşünüyor? Kuşkusuz IMF yetkililerinin kapalı toplantılarda bile ulusal irade ile doğrudan bağlantılı düşünceler dile getirmeleri beklenemez. Ancak hal ve tavırlarla bazı tercihler ortaya konulabilir. IMF şu anki kitle partileri açısından bakıldığında en ciddi, tutarlı ve sözüne güvenilir parti olarak DSP'yi görüyor. Neden mi?

22 Eylül 2024 Pazar

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / MEDYA DESTEKLİ RP MÜCADELESİ

Cahit UYANIK 

Bugün Refah Partisi (RP) Anayasa Mahkemesine yazılı savunmasını verecek. RP, 12 Eylül'deki uzun yıllar süren yargılanmasından aklanarak çıkmıştı. Bu yargılama RP'nin hukuk önündeki ikinci ciddi sınavı olacak. RP'nin kapatılmasını isteyenler ile istemeyenler, önümüzdeki günlerde gazete sütunları ve televizyon ekranlarında kıyasıya bir savaşa girecekler. 

Şimdi şapkayı önümüze koyup düşünelim ve diyelimki RP kapatıldı. Bu karar Türkiye'de RP'ye oy veren yaklaşık 6 milyon kişiyi siyasi tercihininden mi vazgeçirecek? Hayır. Bu parti değişik bir isim ve değişik yüzlerle karşımıza yine çıkacak. Üstelik hepimizin şikayetçi olduğu takiyyenin dozajını daha artırmış olarak... 

Peki tersini düşünelim ve diyelimki RP kapatılmadı. Bu sefer de devletin iki ana unsuru laiklik ve halk egemenliği zedelenmiş olacak. RP ikinci defa hukuksal arınma geçireceği için daha zinde ve diri olarak sistemin karşısına dikilecek. Her halükarda RP'yi ortaya çıktığı zeminlerde ve demokratik süreç içinde yenmenin gerekliliği ortada. Hukuk ancak RP'de fiske etkisi yapabilir. Onu sendeletecek güç yine halkın kendisidir.

RP'nin geriletilmesinde halka yardımcı olabilecek en önemli demokratik güç unsurlarından birisi medya. Ancak medyanın gücü, gerçekleri halkın gözleri önüne sermekten ibaret. Bunun ötesinde bir yaptırım ve icraat gücü yok. Bu noktada hükümetin ve dolayısıyla devletin devreye girmesi gerekiyor. Bu sürece yargının da katılması kaçınılmaz olmalı. Ama yargıyı bu çaba içinde görmek mümkün değil. Çünkü yargı tam bağımsız değil.

21 Eylül 2024 Cumartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / 116 VEYA 226, 19 EDER Mİ?

Cahit UYANIK 

Biz ekonomi gazetecileri rakamları çok severiz. Rakamlar, yerinde kullanılırsa afilli analizlerin, ağız dolusu sarf edilen tumturaklı cümlelerin saltanatını bir anda yıkar. İnsan beyni ile onun dışında gelişen olaylar arasındaki akılcı ilişkiyi çoğu zaman rakamlar kurar. Ama rakamlara tapınmamak gerekir. Rakamları birer fetiş haline getirmemek, insanı insan yapan en önemli yönlerden birisidir.

Geçen Cumartesi de rakamların günüydü. Meclis'i 116 milletvekili toplantıya çağırdı, 226 milletvekili toplantıyı açtırdı. Apo bahanesine sığınılarak yapılan vatan millet sakarya edebiyatı, birkaç saat içinde sönüp tükendi. Takke düştü kel göründü. Meclis'in Erbakan Hoca'yı kurtarma operasyonuna alet edildiği apaçık ortaya çıktı. 

1998 Ekim ayından bu yana gerdan kıra kıra Meclis koridorlarında gezinen demokrasi kahramanları birden bire TCK'nın 312'inci maddesini hatırlayıverdi. 'Eşber Yasası' olarak bilinen 312'inci madde değişikliğinin gündeme gelmemesi için elinden geleni yapan eski RP'li yeni FP'li vekiller, işin ucu yasaklı liderlerine dokununca demokrasi mücahidi kesildiler. İşin acı yönü demokrasi denince mangalda kül bırakmayan liste küskünü bazı anlı şanlı isimlerin de bu büyük aldatmacaya dahil olmalarıydı.

İstanbul'un göbeğinde 14 kişinin yana yana can vermesi elbetteki rakam fetişizmine teslim olarak aldatılan Meclis'in, millet önünde düştüğü acı durumu maskeleyemedi. Meclisimiz kendi vatandaşları cayır cayır yanarken liste derdine düşmüş bazı isimlerin, aklı başına sonradan gelen demokrasi havarilerinin kurtarılması operasyonuna yama edildiği günleri de gördü. 

20 Eylül 2024 Cuma

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / ERTESİ GÜN VE EKONOMİ

Cahit UYANIK 

Seçim geceleri siyasi parti genel merkezlerini çok severim. Bizim gibi siyaseti sadece izlemekle yükümlü olanlar için bulunmaz bir laboratuvardır siyasi parti genel merkezleri... Sevinç, üzüntü, hayal kırıklığı, coşku, gerginlik, kırgınlık, pişmanlık gibi tüm insani duygular bir arada yaşanır o gece... 

Ertesi gün; seçimi kaybettiği ayan beyan olan partilerin bile 'Aslında biz kazandık' türünden açıklamalarını izlemek ise Türk siyasetinin içine düştüğü batağı gözler önüne serer. Çünkü Türkiye'de siyaset artık bir 'geçim kapısı' haline dönüşmüştür. Kimse dükkanını kolay kolay terk etmez. Türk siyaseti dramatik dönekliklere sahne olur ama dramatik terk edişler hemen hemen hiç yaşanmaz. Siyasetin toplum denilen organizmayı ayakta tutan en önemli şey olduğu, bu organizmada zaman zaman yenilenme yaşanması gerektiği nedense göz ardı edilir. Bu seçimde de 19 Nisan sabahının çok farklı yaşanmasını beklemiyorum. 

Ama rutin değerlendirmelerin ardından ilk akla gelecek şey ekonomi olacak. Mayıs ayında kurulacak hükümetin ilk el atması gereken şey 1999 yılı bütçesi olacak. Üstünden seçim geçip kadük olduğu için bütçe sıfırdan başlayarak Meclis'te görüşülecek. Meclis belki 1 ay bile tatil yapmadan 2000 yılı bütçesini görüşmeye başlayacak. Yani 1999 yılına şimdiden 'bütçe yılı' yakıştırmasını yapabiliriz. Tabii bu işlere Meclis Başkanı seçimi, hükümetin kurulması ve ihtisas komisyonlarının oluşturulmasından sonra el atılacağını hatırlatmaya lüzum yok. 

19 Eylül 2024 Perşembe

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / YUNANİSTAN'LA 'ACEMİ' DOSTLUĞU

Cahit UYANIK 

ATİNA/ANKARA - Türkiye-Yunanistan ilişkileri son 6-7 ayda iyice yumuşadı. Yunanistan'daki nefes nefese seçim yarışı bile bu dostluğu bozamadı. Ankara Ticaret Odasının (ATO)  Türkiye-Yunanistan Dostluk ve İşbirliği Fuarı çerçevesinde düzenlediği Atına gezisine katılma fırsatı bulduk. Bizim edindiğimiz taze izlenimler şöyle sıralanabilir: 

● Türk-Yunan dostluğunun gelişmesinde iş adamlarına büyük bir pay düşecek. Çünkü iki ülke insanının stratejik kararlar verirken birbirine güveni henüz tam değil. İş ilişkilerini daha geliştirerek güven ortamı yaratılabilir. Bu çerçevede Eylül ayındaki Selanik Fuarı ve 2001 yılında İstanbul'da düzenlenecek 2. Türkiye-Yunanistan Dostluk ve İşbirliği Fuarı büyük önem taşıyor.

● İki ülke arasındaki ilişkilerin sıcaklaşma sürecinde siyasetçiler de önemli inisiyatif üstlenecekler. İki ülke insanı birbirine siyasi vekilleri öncülüğünde yaklaşacaklar. Bu çerçevede Yunan Meclisindeki yemin töreni nedeniyle fuar açılışına gelemeyen Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu'nun gönderdiği yazılı mesaj, Yunan Cumhurbaşkanının Türk Heyetine üst düzeyde bir kabul göstermesi iyi niyetin devam edeceğinin göstergesiydi.

● Ancak seçimlerde milletvekili seçilen eski Atina Ticaret ve Sanayi Odası Başkanının Türk Heyeti ile fazla ilgilenmemesi, yeni seçilen oda başkanının ise "Mazbatam henüz onaylanmadı" diyerek ATO'nun ziyaretine katılmaması hoş kaçmadı. Türk iş adamları Yunanistan'la ilişkileri geliştirmeye daha istekli görünürken aynı hava Yunanlı partnerlerinde yoktu. Bunu belki de Yunanistan'ın turizme dayalı ekonomisine yorumlayabiliriz. ATO ile Atina Ticaret ve Sanayi Odası arasında üçer kişiden oluşan bir çalışma grubu kurulması yine de olumlu yönde atılmış bir adımdı.

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / AĞUSTOS SICAĞINDA TEHLİKELİ DANS

Cahit UYANIK 

AKP Hükümeti yine ABD ile tehlikeli bir dansa başladı. Konu, elbetteki Irak'a asker gönderilmesi. ABD'lilerin sütten ağzı yandı ya; yoğurdu üfleyerek yiyorlar. Irak Savaşı öncesinde haftalarca Akdeniz'in ortasında bekletilen birliklerini unutmadılar. Türkiye'den 15 gün içinde cevap beklediklerini Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'e ilettiler. 

Ağustos ayı başında yapılacak Yüksek Askeri Şura'da Silahlı Kuvvetler'de komuta kademesi değişiklikleri yaşanacak. Kuvvet komutanlıklarından ordu komutanlıklarına kadar kritik atamalar yapılacak. Yeni komutanlar ise göreve Ağustos ayı sonunda başlayacaklar. Ayrıca 7'inci Uyum Paketi yasalaştığı taktirde Milli Güvenlik Kuruluna büyük ihtimalle ilk kez sivil bir genel sekreter atanabilecek. Bu konu da kendi iç gündemimizi hayli meşgul edeceğe benziyor. 

Meclis ise çok yoğun bir çalışma döneminden henüz çıktı. Söz gelimi Ağustos ayı sonunda tertip edilmeye çalışılacak olağanüstü toplantı, hele hele Irak'a asker gönderme gündemli ise yeni bir fiyasko ile sonuçlanabilir. Hükümetin bir kez daha tezkere reddini göze almayacağı herkesin malumu. Anlaşılan Türkiye'nin normal gündemine dönmesi en erken Eylül ortasını bulabilir. Hem o zamana kadar Birleşmiş Milletler ve NATO'da da durum netleşebilir. Türkiye, anayasasındaki yurt dışına asker göndermeyle ilgili olarak yer bulmuş uluslararası meşruiyet zeminini otomatikman yakalayabilir. Bu ayrıntının  ABD'lilere ve ABD'nin yeni göreve başlayacak büyükelçisine dikkatli ve etraflıca anlatılmasında fayda var. 

18 Eylül 2024 Çarşamba

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / PAP'IN YUTTURDUĞU HAP...

Cahit UYANIK 

Türkiye uzun yıllardır piyasalaşmış bir ülke. 1985'in sonunda Borsa'nın faaliyete geçmesiyle başlayan süreç 1988 yılında Merkez Bankası bünyesinde kurulan para piyasalarıyla tamamlanma aşamasına girmişti. 1989 yılında verilen konvertibiliteye geçiş kararıyla hormonla büyütülen piyasalar, şu anda siyasetçilerin korkulu rüyası... 

Ekonomik konuları pek sevmeyen eski bir başbakanımızın piyasayı sadece televizyon ekranlarının köşesinde kırmızıya veya yeşile dönmüş oklar olarak algıladığını çok önceden öğrenmiştik. Geçenlerde konuştuğumuz bir siyasetçinin, aynı başbakanımızın oklar kırmızıya döndüğünde kendine has tik'lerinin artmaya başladığını anlatması da doğrusu pek sürpriz değildi.

Türkiye'de eksik kalmış veya yapılmamış tartışmalardan birisi, piyasalaşma sürecine erken girilip girilmediği olmalı. Çünkü piyasa denilen kavram giderek dallanıp budaklanıyor ve siyasi boyutlar içermeye başlıyor. Geçen hafta ABD'de ortaya çıkarılan, kısaca 'Terör Piyasası' denilen ve üzerinde bahis oynatılacak ülkeler arasında Türkiye'nin de bulunduğu proje, piyasalaştırma kavramının en hastalıklı şekli olmalı.

Anlaşılan o ki piyasalara; tasarruf-yatırım dengesi sağlamak, para ve mal ticaretine aracı olmak ve ekonominin siyasetten nasıl etkilendiği yönünde gösterge oluşturması bağlamındaki işlevlerden daha başkasını yüklemek büyük sorunlara yol açabilir. Yani ekonomik güçlerin politikaya, hele hele dış politikaya hisse senedi mantığı ile yaklaşması fikir düzeyinde bile olsa hoş değil.

Peki bu Politik Analiz Piyasasına (PAP) dünya çapında ün yapmış bir ekonomik ve piyasa araştırmaları kuruluşunun karışmasına ne demeli? Hatırlayacaksınız ki Economist Intelligence Unit (EIU) adlı kuruluş daha birkaç ay önce Türkiye'de darbe ihtimalinin arttığı öngörüsünde bulunup ortalığı karıştırmıştı. 

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / BİR BASIN TOPLANTISININ ANALİZİ

Cahit UYANIK 

IMF ile 5'inci Gözden Geçirme kapsamındaki ikinci tur görüşmeler dün sonuçlandı. Uzun zamandır ilk kez bir Ekonomiden Sorumlu Bakan ile bir IMF Masası Şefi yanlarına Merkez Bankası Başkanı ve Hazine Müsteşarını alarak, aynı zamanda IMF Türkiye Temsilcisinin de katıldığı ortak basın toplantısı düzenleyip ekonomiye ilişkin olumlu mesajlar verdiler. 

Unutanlar çıkabilir, IMF ile 2000 yılında program başladığında bu tip ortak basın toplantıları düzenlenir ve kimse yadırgamazdı. Ama daha sonra program kötüye doğru gitmeye başlayınca 'Tak sepeti koluna, herkes kendi yoluna' felsefesi ile ayrı ayrı mesajlar verilmeye başlandı. 

Günlerce IMF Heyeti ile alt alta üst üste güreş tutar havasında pazarlıklar yapan siyasetçiler, nedense aynı mikrofona konuşmaktan kaçınır oldular. Oysa programın sorumluluğü ortaktı. Hava ılımlı iken ortaklık, hava bozulunca 'karakter atma' manzaraları pek hoş kaçmıyordu. Şimdilik AKP Hükümeti eski modaya dönüş yapmışa benziyor. Ne zaman ki ayrı ayrı açıklamalar yapılmaya başlanır; bilin ki o zaman işler sarpa sarmaya başlamıştır. 

Dünkü basın toplantısının en olumlu haberlerinden birisi kamu borçlarının milli gelire oranının yüzde 70'lerin altına düşecek olmasıydı. Daha 2 yıl önce bu rasyo yüzde 92 düzeyinde bulunuyordu. Sırf bu rakam bile neden ekonomide her şey iyiye gitmesine rağmen rahatlama hissetmediğimizi gösteriyor. Bu rahatlığı söz konusu rasyo yüzde 55'ler düzeyine inmeden pek hissedeceğimiz de yok. Çünkü geçmiş deneyimler Türkiye gibi hızlı çoğalan, az üreten ve dolayısıyla az tasarruf eden bir ülkenin borçlanma kapasitesinin yüzde 50'ler düzeyinde olduğunu gösteriyor. 

17 Eylül 2024 Salı

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / İMAR BANKASI, IMF VE BEKAR BANKALAR

Cahit UYANIK 

Geçen hafta ortasında İmar Bankasında girişilen operasyon uzun zamandır bekleniyordu. Tıpkı geçen yaz Pamukbank konusunda olduğu gibi, güçlü ve girift ilişkilere sahip bir grubun bankasına ancak siyasetçilerin desteği ile el konulabildi. Bu iki operasyon da gösterdi ki Türkiye'de özerk kurullar ile siyasetçiler arasındaki ilişkiler her zaman sıcak tutulmalı. 

Siyasetçiler özerk kurulları arpalık veya siyasi yandaşlarına istihdam kapısı gibi düşünmemeli. Aksine ülkeyi daha kolay ve sorunsuz yönetmek için özerk kurullar giderek rafine hale getirilmeli. Özerk kurulları bir şekilde ele geçiren bürokratlar da oligarşik yapılanma için elinden geleni yapmamalı, Aksine özerk kurullar devlete parlak beyinlerin giriş kapısı gibi değerlendirilmeli. 

İmar Bankası olayı ile bir başka gerçek daha ortaya çıktı. Kemal Derviş zamanında IMF ile imzalanan ana niyet mektubunda bankaların konsolidasyonuna açıkça değinilmişti. AKP Hükümeti IMF ile ilişkilerini halen bu ana niyet mektubu üzerinden devam ettiriyor. O mektupta bir grubun iki veya daha fazla banka sahibi olması eleştirilerek, bunların bir an önce birleştirilmesi gereği dile getirilmişti. BDDK'nın bundan sonra 'tek gruba tek banka' politikası izleyeceği açıkça ifade edilmişti. 

16 Eylül 2024 Pazartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / YOLSUZLUK VE EKONOMİK DENGELER

Cahit UYANIK 

Türkiye geçen hafta, yolsuzluklar ve ekonomik denge arasındaki ilişkiler açısından ilginç gelişmeler yaşadı. Bunlardan şüphesiz en önemlisi Neşter Davasının başlamasıydı. Tutuklu sanığın kalmadığı, 100 bin dolar kefaleti bastıranın özgürlüğünü satın aldığı Neşter Davası ile aynı gün eski milletvekili Sedat Bucak Susurluk Davasından beraat etti. Oysa Neşter Davası iddianamesi, değme dedektiflik romanlarına taş çıkartan, ciddi ve önemli delillerle desteklenmiş, sırf SSK alımları değil sağlık sistemindeki tüm küçüklü büyüklü yolsuzluk yöntemlerini deşifre eden yasal bir dokümandı.

Yine aynı günlerde hükümet SSK ve Bağ-Kur'un yeniden yapılandırılmasını öngören yasa tasarısını yetiştiremeyeceğini belirterek IMF Heyetini Türkiye'ye davet etti. Bu haberlerin belki birkaç sütun ilerisinde de başta SSK olmak üzere sosyal güvenlik kurumlarının Kamu İhale Kanunu kapsamından çıkarılma hazırlıkları dikkati çekiyordu. Haftanın başında da IMF Türkiye Temsilcisi Odd Per Brekk'in kamu finansmanında yaşanan krizden yolsuzlukları sorumlu tutan açıklamasını okuduk. Hükümetin kara parayla mücadele için kurulan ama bir türlü randıman alınamayan Mali Suçları Araştırma Kurulu ile ilgili yeni yasa taslağı da gazetelerde boy boy yer aldı.

Bütün bu kısa özetten çıkan sonuç şu: Türkiye'de ekonomik krize sebep olabilecek boyutlarda yolsuzluk yapılıyor. Bu yolsuzluklarla mücadelede yönetsel ile yargısal birimler yetersiz ve yetkisiz kalıyor.

15 Eylül 2024 Pazar

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / SAYIN BAYAR'A AÇIK MEKTUP

Cahit UYANIK 

Türkiye'de bazen imaj, akla baskın geliyor. Bu eğilim zaman zaman öylesine bir histeri haline geliyor ki, daha birkaç yıl önce üniversitedeki odasında sınav kağıdı okuyup hafta sonunda hangi sinemaya gideceğini düşünen bir üniversite hocası tüm siyasi sistemi altüst edip başbakan olabiliyor. Ama sonuç ortada...

Türkiye'de kim iktidara gelirse gelsin, kim Özelleştirme İdaresinin Başkanı olursa olsun özelleştirme politikaları da sık sık imajın akla baskın çıktığı görüntülere sahne oluyor. Yani para gelsin de nereden gelirse gelsin... Söz gelimi 1 haftadır zihinlerimizi meşgul eden POAŞ İhalesini ele alalım ve özel gazeteci dostlarıyla sohbet etmekten hoşlanan Sayin Özelleştirme İdaresi Başkanına şu soruları sütunumuz aracılığıyla soralım: 

1- Kamuoyuna açık olarak yapılan POAŞ İhalesi öncesinde teklif veren gruplarla kapalı pazarlık görüşmeleri yaptınız. Bu görüşmeler esnasında, ihaleyi kazandıktan sonra "Cebimde 150 milyon dolarım var. Gerisini borç bulacağım" diyen iştirakçiye "Arkadaş devletin bile dış borç bulmak için kapı kapı dolaşıp IMF ile anlaşmalar imzaladığı bir ortamda sen asgariden 600-700 milyon doları nasıl bulacaksın?" sorusunu sormadınız mi? Sorduysanız ne cevap aldınız?

2- İhaleyi kazanan iştirakçi "Soros'la bile görüştüm" şeklinde demeçler verebiliyor. Soros, geçen Nisan ayında Malezya Başbakanı tarafından ülkesinin felaketini hazırlamakla suçlanmış büyük bir spekülatördür. Acaba ihaleyi kazanan iştirakçi bu spekülatörün Türkiye'deki uzantısı veya maskelenmiş ortağı olabilir mi? Bu konuda bir araştırma yapmayı düşünüyor musunuz?

14 Eylül 2024 Cumartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / YENİ BİR SİYASİ HAREKET

Cahit UYANIK 

Türkiye'de siyasi yapılanmadaki aksaklıklar malum. Siyasi partilerdeki lider sultasından delege mafyasına kadar yayılan geniş yelpazedeki yapı bozuklukları, politikaya girmek isteyen kişi ve grupları değişik arayışlara yöneltiyor. Özellikle 1990 sonrasında siyasi yapılanmaya entegre olmak isteyen veya siyasete yeni bir soluk getirmek isteyenler 'hareket' ortak kavramı altında birleşiyorlar. Resmi bir statüsü olmayan 'hareket'ler eğer kendilerine güçlü finansörler bulurlarsa siyasi parti haline geliyorlar.

Bunun ilk örneği Cem Boyner'in öncülüğündeki Yeni Demokrasi Hareketi (YDH)  idi. Uzun fikir tartışmalarından sonra YDH partileşti ama Boyner'in siyasetten çekilmesiyle akim kaldı. Daha sonra Demokratik Barış Hareketi (DBH) ortaya çıktı. Ankaralı müteahhit Ali Haydar Veziroğlu'nun kurduğu ve finanse ettiği bu oluşum da siyasi partiye dönüştü. DBH halen varlığını sürdürüyor. İlk seçimlerde DBH'nın gücü belli olacak. 

Siyasi partiye dönüşerek sivrilen bu iki örneğin yanı sıra sağda ve solda böylesi 'hareket'lere sıkça rastladık. Siyasetteki 'hareketleşme' eğilimi devam ediyor. Önümüzdeki Mayıs ayı içinde siyasi tarihimiz yeni bir oluşuma şahitlik edecek: Demokrasi İçin Birlik Hareketi. Yeni oluşumun başında TEDAŞ Eski Genel Müdürlerinden Mehmet Bozdemir var. 

13 Eylül 2024 Cuma

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / AB İÇİN KRİTİK HAFTA

Cahit UYANIK 

Türkiye, Avrupa Birliği (AB) açısından kritik bir haftaya giriyor. Anayasa Mahkemesi yarın MHP'nin Anayasa Uyum Paketiyle ilgili açtığı iptal davasının yürürlüğünün durdurulmasını görüşecek. Bu dava, mevcut hükümet ortakları arasındaki boşanma sürecinin başlangıcını oluşturmuştu. ANAP Genel Başkanı Yılmaz, MHP'nin mahkemeye başvurmasını gerekçe göstererek Ecevit'in başbakanlığı bırakmasını istemişti. Bu tavır aynı zamanda geçen hafta ortasında yenilgiye uğrayan küskün milletvekilleri ve partiler hareketine ANAP'ın verdiği desteğin ilk somut işaretiydi. 

Eğer Anayasa Mahkemesi Uyum Paketinin tümü veya bazı maddeleri için yürürlüğün durdurulması kararı verirse neler yaşanabilir? Böylesi bir karar AB ile yapılan göze göz dişe diş pazarlıklarda Türkiye'nin elini hayli zayıflatır. Uygulama esas karar sonrasına bırakılacağı için uyum paketinin hayata geçmesi en az 2003 yılının ilkbaharını bulabilir. Konuyu Anayasa Mahkemesine götüren MHP ise seçim kampanyası için kendisine önemli bir koz elde etmiş olur. 

MHP, geçen Mayıs ayından beri AB karşıtlığına oynayarak önemli bir oy potansiyeli sağlayacağını düşünüyordu. Ancak şimdiye kadar yapılan anketler gösterdi ki toplum için MHP'nin iktidardaki icraatları, AB karşıtlığından daha önemli. MHP'nin icraat çetelesi de pek parlak değil. Devlette kadrolaşma adına MHP'nin birçok konuya baş sallaması, geleneksel oy tabanını memnun etmedi. Her zaman öfkeli bir kitleye sahip olan MHP, bu seçimlerde Genç Partiye misyon kaptırdı. İşte Yüksek Mahkemenin kararı belki MHP için bir tutunma noktası (hukuken haklı çıkma) oluşturabilir.