Cahit UYANIK
Türkiye geçen hafta bankacılık reformu açısından yeni bir aşamaya geçti: BDDK ve TMSF birbirinden ayrıldı. Düzenlemeye ilişkin yasa tasarısının büyük ihtimalle bu hafta Meclis'ten çıkması bekleniyor. İçi boş ve kayıkçı kavgasını andıran özerklik tartışmaları açısından bakıldığında sakıncalı gibi görünse de, bu düzenleme akla ve mantığa uygun. Neden mi?
Türkiye, BDDK'yı kurup işletmeye başladığında batık bankaların faturası 10-15 milyar doları geçmiyordu. Yani kolayca absorbe edilebilecek bir büyüklüğü vardı. Oysa şimdi bu fatura 60 milyar dolar sınırını zorluyor. Bu kadar büyümüş bir sorun karşısında 'özerklik özerklik' diye bağırmanın bir anlamı pek yok. Türkiye'yi neredeyse boğulma noktasına getirmiş bankacılık problemlerinin, daha ömrü birkaç yılı geçmeyen bir kuruma yüklenmesi de hatalı. Eğer bu adım atılmazsa kısa bir süre sonra BDDK'nın tamamen lağvedilmesi bile tartışılır hale gelebilir.
BDDK, daha özerkliği oturmakta olan bir kurum. Kendi içindeki uyumu bile sağlayabilmiş değil. Devletin değişik kaynaklarından gelmiş bürokrasisi ve yetersiz tahsilat imkanları ile birşeyler yapmaya çabalıyor ama nafile. BDDK ile TMSF'nin birbirinden ayrılarak daha çok siyasi irade ile ortak çalışma yapar hale getirilmesi, söz konusu 60 milyar dolarlık faturanın tahsil edilmesi konusunda bir umut ışığı yakabilir. Hükümet yasanın hortumcuların üzerine gidilmesini kolaylaştıracak maddeleri konusunda pek taviz vermiş değil. Eğer yeni oluşturulacak Varlık Yönetim Kurulu etkili ve çalışkan isimlerden seçilirse net bir sonuca ulaşabilir.