Cahit UYANIK
Türkiye 2001 yılına morali bozuk bir şekilde girdi. Yaşanan son mali krizi bir yana bırakırsak, hedeflenen enflasyon rakamlarından önemli sapmalar yaşandı. Daha çok sanayici ve iş adamlarını ilgilendiren toptan eşya fiyatlarında yıllık yüzde 20 olarak hedeflenen rakam, yüzde 32,7 düzeyinde gerçekleşti. Geniş halk kitlelerini ilgilendiren tüketici eşya fiyatlarında ise ulaşılan yüzde 39'luk rakam, hedeften 14 puan uzaklaşıldığını gösteriyordu.
Hükümet 2001 yılı için ise yine hayli iddialı enflasyon hedefleri öngörüyor. Toptan eşyada yüzde 10, tüketici eşya fiyatlarında da yüzde 12'lik hedef mevcut. Bu hedeflerin 2002 yılında da tek haneli sayılara indirileceği açıklandı. Şimdilik hedefler 2002 için sırasıyla yüzde 7 ve yüzde 9...
Bu rakamlar ilk bakışta 'rüya gibi' görünüyor. Türkiye daha 1994 yılında yüzde 150'yi aşan enflasyon rakamlarını yaşadığından ve daha sonraki dönemde enflasyonun yüzde 60-80 bandına oturduğunu gördüğümüzden; yüzde 10'lu rakamları anlamakta güçlük çekiyoruz. Oysa yazının başında ifade ettiğimiz 2000 yılı enflasyon gerçekleşmeleri bile son 14 yılın en düşük fiyat artış düzeyi idi. Türkiye bu rakamlar ile -yaklaşık 25 yıldır boğuştuğu enflasyon sorununda- 1986'daki fiyat artış düzeyine inebildi. Şimdi hedef, enflasyonda 9-10 yıl daha gerideki rakamı yani 1975-1976 Türkiyesini yakalamak...
Son 25 yıllık dönem Türkiye ekonomisinin birçok yapısal değişim sürecini yaşadığı bir zaman aralığı oldu. Serbest piyasaya geçiş, özelleştirme, para ve sermaye piyasalarının olgunlaşması, ihracat atılımı akla ilk gelen yapısal refomlar. Batı'da zamana yayılarak ve yaklaşık 150-200 yılda yavaş yavaş ve doğal trendinde yaşanan bu süreçler, Türkiye'de çeyrek asra sığdırılmaya çalışıldı. Ama ekonomik dönüşüm hız kazandıkça toplum, bunların gerisinde kaldı. Toplumsal dönüşüm daha çok 'tüketim ve tüketici kültürü' üzerinde köklü değişiklikler yaptı. Öte yandan bu değişim ve dönüşümler yeterli alt yapılarla desteklenmediği için, toplumda 'ahlak çöküntüsü' problemi ortaya çıktı.