6 Haziran 2024 Perşembe

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / BANKACILIKTA 'MİLAT' HAZIRLIĞI

Cahit UYANIK 

Yıllardır çeki-düzen verilmeyi bekleyen bankacılık sektöründe 'milat' yaklaşıyor. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK), 31 Ağustos 2000 tarihinde sistemin kontrolünü teslim alacak. 

BDDK yaklaşık 10 gün önce İş Bankasının eski genel müdürlük binasındaki tefrişat ve yerleşim işlerini bitirerek buraya taşındı. İki önemli yönetmelik yayınlandı. Üyelerini ve çalışanlarını bağlayacak etik ilkelerin ilk yayınlanan yönetmeliğin konusu olması, BDDK'nın geleceği açısından ümit veren bir gelişmeydi. BDDK, daha faaliyete geçmeden başkanının şahsi kredisinden yararlanmaya da başladı. Dünya Bankası, Başkan Zekeriya Temizel'e destek olmak için FSAL Kredisine 20 milyon dolarlık bir ilave yaptı.

BDDK kaynaklarından edindiğimiz izlenime göre Kurum'da yaklaşık 350 kişi çalışacak. Bu kadronun önemli bir kısmını denetçiler oluştururken, araştırmacılara da büyük önem verilecek. Kurul, personel konusunda hiç vakit kaybetmek istemiyor. 'Milat'la birlikte Hazine'den gelerek BDDK bünyesinde faaliyet göstermeye başlayacak Bankalar Yeminli Murakıpları Kurulu, yeni uzman yardımcıları alacak. Bu amaçla Temmuz ayı sonunda ÖSYM'nin hazırladığı bir sınav yapılacak. 

5 Haziran 2024 Çarşamba

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / SEÇMENİN 'SEÇİM SİSTEMİ' MESAJLARI

Cahit UYANIK 

Geçen haftaki yazımızın sonunda seçim kaybeden 'demokrasi centilmenleri'ni daktilo başına oturup istifa mektubu yazmaya davet etmiştik. Herşeyden önce bu çağrıya kulak tıkamayan CHP Eski Genel Başkanı Deniz Baykal'a teşekkür etmek istiyoruz. Diğer genel başkanların da çırpınmadan, sinsi siyaset kumpaslarına girmeden, partilerini baraj altına düşürmeden aynı davranışta bulunmalarının Türk demokrasisine büyük katkı yapacağını hatırlatırız.

Bu kısa girişten sonra 18 Nisan seçimlerinin yorumuna geçebiliriz. Seçimler üzerine bir haftadır çok şey yazılıp çizildi. Değerlendirmelerin önemli bir bölümü oy kaymaları, koalisyon formülleri ve Milliyetçi Hareket Partisinin beklenmedik oy patlaması üzerineydi. Ancak 37 milyona yaklaşan seçmen kitlesinin, siyasi eğilimlerin yanı sıra seçim sistemine ilişkin güçlü değişim sinyalleri verdiği gözden kaçtı. Yani seçimden önce konuşulan ama uygulamaya geçirilemeyen iki turlu ve dar bölge seçim sistemini kastediyorum. Bir de gittikçe yılan hikayesine dönüşen Yerel Yönetim Reformunu...

Türkiye belki de çeyrek asır sonra Meclis'e 3 bağımsız milletvekili gönderdi. Bağımsızlar bölgelerinden o kadar çok oy aldılar ki, seçilmelerine yetecek sayının iki hatta 2,5 katına kadar çıkabildiler. Bundan sonraki ilk seçimde yerel dokusu kuvvetli birçok ismin, siyasi parti listelerinde istedikleri yere konulmamaları durumunda, bağımsız aday olmaları bir siyasi geleneğe dönüşecek gibi. Siyasi partileri merkez yoklaması yapmaktan caydırabilecek, delege mafyalaşmasının önüne geçebilecek bu eğilimin yayılması, halkın seçim sistemine ilişkin ilk mesajıdır. 

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / MEMLEKETİMDEN BİLDİRGE MANZARALARI-2

Cahit UYANIK 

"Gelişmiş ülkelerde halk iradesinin devlet yönetimine yansıtılmasının en etkili müesseselerinden biri olarak yaygın bir şekilde referanduma başvurulmaktadır. Kitle iletişim araçları ile bilgisayar teknolojisindeki hızlı gelişmenin de yardımıyla önümüzdeki yüzyılda temsili demokrasiden doğrudan demokrasiye hızlı bir geçiş yaşanacaktır. Fazilet Partisi (FP) bu gelişmeyi ilk tespit eden parti olarak referandum müessesesinin yaygın bir biçimde kullanılmasını savunmaktadır."

Bu paragraf da FP'nin 'Günışığında Türkiye' adlı seçim bildirgesinden alındı. Öncelikle seçim bildirgesinin isminin çalıntı veya teknik deyimle 'esinlenme' içerdiğini söylemeliyim. Çünkü Anasol-D Hükümetinin hükümet programında da devlet yönetiminin şeffaflaştırılması projesinin sloganlaştırılmış şekli 'Günışığında Yönetim' idi.

Günışığı kavramı aslında ABD kökenlidir. ABD'de çıkarılan 'Sunshine Act' Yasası ile devletin tüm işlem ve icraatları onlarca yıl önce tamamıyla vatandaşlara açılmıştı. Böylece FP, milletvekillerinin çoğunun orijinini oluşturan Refah Partisinin özgün 'Adil Düzen' kavramından, Batı Kulüp Zihniyeti'nin önemli merhalelerinden birisine terfi etmiş oldu! Erbakan Hoca Balgat'taki evinde bu bildirgeyi okuduğunda eminim çevresindekilere taklitçi zihniyetin FP'ye sirayet ettiği hususunda uzun bir nutuk çekmiştir. 

4 Haziran 2024 Salı

BAŞKENTTEN YANSIMALAR/ MEMLEKETİMDEN BİLDİRGE MANZARALARI-1

Cahit UYANIK 

"Senin ülken nice devlete mezar olmuştur. Dizi titreyenler bu coğrafyada tutunamaz. Senin dizin titremeyecek. Düşmanlarından korkun, dostlarından kuşkun olmayacak. Çünkü sen ordu-milletsin."

Bu cümleler Doğru Yol Partisinin (DYP) seçim bildirgesinden alındı.  Altında Genel Başkan Tansu Çiller'in imzası var. Demokrasi mücahidi Tansu Çiller, aynı bildirgenin bir başka yerinde de 'ordu-millet'e, bireylerin kurumlara kurban edilmeyeceği yönünde söz veriyor..!

Çiller bununla da yetinmiyor; hukuk devletinde özgürlük, bağımsız şahsiyet yaratmaya yönelik eğitim, borçsuz doğacak bebekler de vaat ediyor. Çiller, bir yandan yüksek disiplin öngören ve bireysel özgürlüklerin geri plana itileceği 'ordu-millet' söylemine sarılmış; öbür yandan liberalizm satmaya çalışıyor. Üstelik Çiller daha geçen Ağustos'ta düşürülen vergi oranlarının bir kez daha düşürüleceğini iddia ediyor. 'Diz titreme' edebiyatı da işin cakası... Ben bu seçim bildirgesini ancak 'siyasi mesir macunu' olarak adlandırabilirim.

"Enflasyonu 2 yılda tek haneli rakama indireceğiz. 2 yıllık İstikrar ve Acil Onarım Programı'nı uygulamaya koyacağız. Şok program uygulamasıyla enflasyonu ilk yıl yüzde 20'ye, ikinci yıl sonunda tek haneli rakama indireceğiz."

Bu cümleler de Cumhuriyet Halk Partisinin (CHP) 'Çözüm 2000' adlı seçim bildirgesinden alıntı. CHP'nin ekonomi kurmayları acaba 'şok program'ın anlamını hiç düşündüler mi? Türkiye bugün 5'inci yıldönümünü idrak edeceğimiz 5 Nisan 1994 Kararları ile bir şok program uygulamıştı. O zaman Türkiye'de yaklaşık 1 milyon emekçi işsiz kalmıştı.

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / UFUKTAKİ KRİZ: EKONOMİ YÖNETİMİ

Cahit UYANIK 

Farkında mısınız? Üç pazar sonra sandık başına gideceğiz. Elbette Küskünler destekli Fazilet Partisi, seçimleri erteletmezse... 27 gün kala kaderi hala belli olmayan seçim, sanırım siyasi tarihte hak ettiği yeri bulacaktır. 

Burada uzun uzun siyasi analizler yapmayacağım. Ama Ankara kulislerinde yavaş yavaş su yüzüne çıkmaya başlayan gizli bir çekişmeye dikkatinizi toplamanızı isterim. Henüz çok kapalı ortamlarda konuşulsa da seçimden sonra oluşması muhtemel DSP-ANAP Koalisyonunda ekonomi yönetimini kimin üstleneceği şimdiden pazarlık konusu yapılıyor. Bu konuyu derinlemesine incelemek için biraz gerilere gitmek gerekiyor. 

DSP Azınlık Hükümeti kurulduktan sonra iki ilginç gelişme oldu. Birincisi; neredeyse tüm ekonomik birimlerin Devlet Bakanı Hikmet Uluğbay'a bağlanmasıydı. Uluğbay, Turgut Özal'dan sonra 'ekonominin tek patronu' olan ilk isimdi. Bu, ekonomi yönetimi konusunda 1988'den beri değişik kliklerin savaştığı ANAP'ta pek hoş karşılanmadı. 

3 Haziran 2024 Pazartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / BAYRAM GELENEĞİMİZ VE DEĞİŞEN ZAMANLAR

Cahit UYANIK 

Bir bayram sabahında neler okumak istersiniz? Siyaset, iş dünyası, vergi, iç borçlar, faiz oranları, alt yapı yetersizlikleri, özelleştirme, Ecevit, Çiller, Baykal, Clinton, IMF, Dünya Bankası mı? Yoksa nostalji rüzgarı ile tütsülenmiş eski bayramların ihtişamı mı? 

Türkiye'de bayramlar acaba neden gittikçe turizm sektörünün cep harçlığı haline geliyor dersiniz? İnsanlar, dostlarıyla beraber geçireceği birkaç günü, neden soğuk otel odalarına tercih ediyor? Bu sorular uzayıp gidebilir. Cevapların her birisi de başlı başına bir sosyolojik araştırmaya konu olabilir. Ama bütün araştırmaların ve derin analizlerin ulaşacağı ilk sonuç, 'Toplum çok hızlı değiştiği için, bayram geleneğimizin buna ayak uydurmakta zorlandığı' olacaktır.

Toplum yaşamımızın en müstesna günlerinden olması gereken bayramları, ruhuna ihanet etmeden nasıl değişime dahil edebiliriz dersiniz? Aslında bununla ilgili bazı belirtiler ortada yok değil. Bayram sabahları kilitlenen telefon santralleri, toplumsal değişimin en önemli sonuçlarından göç olgusunun ulaştığı boyutları gösteriyor. Telefon, birbirine ulaşması çok zor olan aile bireylerinin bir çift kelamını birbirine ulaştırıyor. Türkiye'nin ekonomik alt yapıyı geliştirmek için kurduğu haberleşme sistemi, toplumsal sonuçlara da vesile oluyor.

2 Haziran 2024 Pazar

BAŞKENTTEN YANSIMALAR/ YAPISAL REFORM BUDALASI

Cahit UYANIK 

Türkiye, yapısal reform budalası oldu. Veya daha kibar deyimle, yapısal reform budalası yapıldı. Biz bu Bankacılık Yasasını Haziran ayında ne diye çıkardık? Aradan 5 ay geçmeden yasanın yüzde 75-80'inin özünü değiştirecek yeni bir yasayı neden Meclis'e sunuyoruz? Bankacılık Yasası neden 'acemi berber çırağı kazası'na kurban gidiyor? Bu soruları birisi cevaplamalı. 

Devletin Merkez Bankası, yasa çıkar çıkmaz internetteki sayfasında bu düzenlemenin ne kadar 'beynelmilel' kriterlere uygun olduğunu karşılaştırmalı olarak anlatırken acaba neyi bizden gizledi? Hazine'nin ilgili birimleri acaba Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu boğazına kadar siyasete batırılana kadar neredeydi?

Bizim bürokrasimizde Dünya Bankasının yeniyetme uzmanlarının bilgi ve görgüsü kadar tecrübeye sahip isimler yok mu? Yoksa siyasetçilerimiz dünyadaki tüm modern ülkeleri sarıp sarmalayan 'ekonominin özerk ve bağımsız kurullarca yönetilmesi' eğilimine, yine bazı 'alaturka' katkılar mı getirmeyi deniyor dersiniz? Türkiye'nin 'Bağımsız gibi görünen, KİT kafalı, özerkimtrak kurullar' modeli acaba ekonomi literatürüne nasıl geçecek? Dünya Bankasının vereceği 1 milyar dolar; 15 milyar dolar harcansa adam olmayacağı belirtilen bankacılık sektörünün dişinin kovuğuna yetecek mi?

1 Haziran 2024 Cumartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / KERAMET VE 3 ACİL REFORM

Cahit UYANIK 

Eskiden 'Nikahta keramet vardır' derlermiş. Bu Çarşamba günü IMF ile 17'inci defa nikahlanacağız. Bu atasözümüzü ekonominin 2000 ve izleyen yıllardaki beklentileri ile bağlantılandırarak "Stand by'da keramet vardır" diye değiştirebiliriz. 

Ama daha önceki nikahların çok başarılı olduğu söylenemez. En son nikah 1995 yılında DYP Lideri Tansu Çiller ile ANAP Lideri Mesut Yılmaz arasındaki mert-namert kavgasına kurban gitmişti. Doğrusu yeni stand by'ın kerameti kendisinden menkul değil. Çünkü daha onaylanmadan faizleri paraşüt takıp düşürdü, borsaya kanat takıp uçurdu.

Geçmişe takılıp kalmakta fayda yok ama tedbiri de elden bırakmamak gerekir. 22 Aralık'ta açıklanacak stand by anlaşması, nişanlılık dönemine benzeyen Yakın İzleme Anlaşması üzerine inşa edildi. Üstelik IMF, çeyize benzetebileceğimiz olağanüstü dönem vergilerini bu kez stand by sonrası değil, stand by öncesinde çantasında görmek istedi. Dile kolay IMF İcra Kurulunun stand by'ı onayladığı saatlerde, vergi dairelerinde ek vergilere ilişkin beyanname kuyrukları uzayıp gidecek.

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / 'EKONOMİ TIKIRINDA DEĞİL' KOROSU

Cahit UYANIK 

Ekonomi, günümüzde yaşamın kimi alanlarını etkileyen çok önemli bir kavram haline dönüştü. Ünlü ses üstadı ve besteci Timur Selçuk'un 24 Ocak Kararlarından sonra yazdığı 'Ekonomi Tıkırında' adlı şarkısı buna çok güzel bir örnektir. Selçuk bu şarkısında rahmetli Turgut Özal'ı hicveder. Şarkının her halinden Özal'ın ağzından seslendirildiği bellidir. 

Özal "Kriz var, Kriz var" diye sahte çığlıklar atarak ekonominin bunalımda olduğu konusunda herkesi ikna etmeye çalışır. Daha sonra sevinç çığlıkları içinde "Ekonomi tıkırında,  Ekonomi tıkırında" diye seslenir. Bugünlerde ise söz konusu şarkının 'Özel sektör korosu' tarafından seslendirilmiş haline tanık oluyoruz.

Türkiye, Cumhuriyet tarihinde birçok kez ekonomik bunalıma girdi veya kıyısında dolaştı. Bunalımların hepsinin ortak paydası, devlet kaynaklı olmasıydı. Bazen döviz rezervleri bazen de kamu finansmanında yaşanan sorunlar devleti önlem almaya zorluyordu. Özel sektör çoğu zaman bu krizle mücadele paketlerinden daha büyüyerek çıktı. Çünkü devlet özel sektöre yüklenmenin insafsızlık olacağını çok iyi biliyordu.

Türkiye'de 1980 sonrasında özel sektörün sermaye birikimi büyük hız kazandı. Sanayi tekeli İstanbul ve hinterlandındaki bölgelerden çıkıp Anadolu'ya yayıldı. Adana, Gaziantep, Denizli, Ankara, Konya, Çorum, Kahramanmaraş, Malatya gibi kentlerde özel sektör filiz verdi ve büyüdü. Ama daha 1994'ten sonraki ilk önemli kriz belirtisinde özel sektörün çiçeği burnunda patronları 'efendilik' yerine 'efeliğı' tercih ettiler. 

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / CEM UZAN'A NİYE İNANMADIM?

Cahit UYANIK 

Cem Uzan'ın havuzdan bozma depoda yakalanan milyonlarca Telsim kontörüyle ilgili savunması gerçekten akıllara zarar: "Malım değil mi? İstediğim yerde saklarım". Nereden baksan hatalı ve yanlış bir açıklama. Ama sokaktaki insan açısından basit, izah ve ikna edici gibi görünüyor. 

Türkiye'de basın, insanları eğitici işlevinden gün geçtikçe uzaklaştığı için bu açıklamanın neresinde teknik hata olduğunu aktarmaktan aciz kaldı. Uzan gibi adamlar da bundan bir güzel yararlanmaya devam ediyor. 

Muhasebenin temel ilkelerine göre bir işletme, tüzel kişilik olsun veya olmasın ayrı kasaya sahiptir. Yani işletme sahibi veya ortaklarının cebi ile işyerlerinin kasası ayrı işler. Hele hele Telsim gibi anonim şirket statüsünde bulunan ve koca koca defterleri bulunan (yok mu yoksa?) tüzel kişiliğe sahip bir işletmede kasa konusu hayati önemdedir. 

31 Mayıs 2024 Cuma

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / DİKKAT; DEPREM ACILARI TELEVOLELEŞİYOR

Cahit UYANIK 

Türkiye'ye hem gelirken hem de giderken aynı tişörtü giymek gibi büyük bir gaflette (!) bulunan IMF Türkiye Masası Şefi Carlo Cottarelli, deprem bölgesini gördükten sonra IMF yardımının 170 milyon dolar artırılması için öneride bulunacağını açıkladı. Aynı Cottarelli, deprem acılarıyla üstü küllenmeye yüz tutan televole kültürümüzün hortlayarak, kendisini bir hava limanı VIP salonunda yakalayacağını nereden bilsin? Zaten bilse, tişörtünü değiştirip öyle gelirdi. Allah'tan pantolonu geçen seferkinden farklıydı. Allah muhafaza, ya pantolon da aynısı olsaydı..? 

İşin ironisi bir tarafa; ya Cottarelli deprem acılarımıza bizim kendisine yaklaştığımız basitlikte yaklaşsaydı? Ama yapmadı. IMF tarihinde 'içtihat' yaratabilecek bir raporun altına imza attı. Yüzde 25'lik acil yardım kotasının yüzde 37,5'a artırılmasını talep etti.

Kandilli Rasathanesi Müdürü Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara ise Türkiye'nin en seksi erkeği seçilmiş. Hangi araştırmaya veya ankete dayanılarak böyle olmuş, belli değil. Eskiden bu araştırmayı Kadınca dergisi yapardı. Belki de Türkiye'nin en geniş katılımlı gönüllü anketlerinden biriydi. Resmi rakamlara göre 16 bin, gayri resmi rakamlara göre 30 bin deprem kurbanının henüz kırkı çıkmamışken, hastanelerde 10 bini 'ağır engelli' hale dönüşmüş 25 bine yakın yaralı yatarken 'seksi erkek araştırması' yapmaya pek ihtiyaç yok gibi geliyor bana...

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / POLİ-TİKA, ECEVİT VE SEZER

Cahit UYANIK 

Romalılar siyasete boşuna 'çok yüzlü' anlamında poli-tika dememişler. Başbakan Bülent Ecevit daha bundan birkaç ay önce Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile küsmüştü. Haftalık olağan görüşmeler Ankara'daki gazeteciler arasında spor toto konusu haline gelmişti. Bu haftaki 'Olağan Bakışma' kaç dakika sürecek, 15 mi, 16 dakika mı? Ecevit'in Çankaya'nın ana kapısından girişi bahisteki dakika hesabına dahil mi, değil mi? 

Köprünün altından çok sular akmadı ama Ecevit'in hastalanıp çok kritik bir geçiş sürecinde yatağa düşmesi, poli-tikaya yeniden ihtiyaç hasıl etti. Ecevit ile Sezer'in arası bugünlerde çok iyi. Nasıl olsa Rahşan Hanım'ın arasının bozuk olduğu önemli bir kabine üyesi ile Cumhurbaşkanının da arası limoni. Siyasi tarihimizdeki 'nankör kedi' sözü hala hafızalarda... Ecevit, siyasetten çekilme kararı alıp, nankör kedi sözünün sahibi ve müellifi de partinin başına geçerse neler olacak? 

Eeee boşuna bu işe poli-tika dememişler. Kenan Paşa da 1982 sonunda seçimi kazanan Turgut Özal'a aylar önce küsmüştü. Ama Özal,  çağrılmayı beklemeden Evren Paşa'dan randevu istemedi mi? Özal Çankaya Köşkünü ziyareti sırasında Evren'i ensesinden çekip yanaklarından öpme hareketine başvurmadı mı?Anlaşılan siyaset, önümüzdeki günlerde renklenecek ve şenlenecek.

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / APOCULAR, PKK, GAP VE TÜRKİYE

Cahit UYANIK 

Yıl 1979. 'Apocular' kavramını ilk kez ortaokul yıllarında tanıdım. Gaziantep'in gecekondu mahallelerinde korku salan bu grubun, akla gelen ilk özelliği acımasızlığıydı. En küçük fraksiyon çatışmalarında bile Apocular, gözlerini kırpmadan adam yaralıyor veya öldürüyordu. Herkes bu fraksiyona bulaşmaya korkuyordu. Geçenlerde Gaziantep mahreçli bir haberden Apocular'ın '80 öncesi işlenen 70'i aşkın faili meçhul cinayetten sorumlu olduğunu öğrenince hiç şaşırmadım.

Apocular, "Önce solcuyu sağcıya düşür. Sonra solcuyu solcuya, sağcıyı sağcıya..." politikasının bir ürünüydü. Apocular, 1980 sonrası törpülenen sol-sağ çatışmasından kazançlı çıktılar. Kendilerine parti kimliği verip PKK oldular. Apocular'ın PKK'laştığı dönemle Türkiye'nin GAP Projesine ağırlığını koymaya başladığı dönemin birbiriyle kesiştiğini dikkatlerinize sunarım. 

Türkiye 1980'den hemen sonra dışarıda kapı kapı dolaşıp GAP Projesine dış kredi aradı. Ama veren olmadı. Türkiye'ye kredi vermeyen kurumların arasında, şu anda devlet katında büyük hüsnükabul gören ve 'halaskar' pozlarında el üstünde tutulan yabancı uluslararası kurumların bulunduğunu söylemek isterim. Aslında onlara kızmak yersiz. Vermeyene değil verdirmeyene bakmak gerek.

30 Mayıs 2024 Perşembe

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / MÜZAKERECİ VE HALK

Cahit UYANIK 

GİRNE - Seçimlere 2,5 ay kala Kıbrıs'tayız. Siyasetçiler telaşlı ve sinirli. Vatandaş ise alabildiğine sakin ve ilgisiz. Kime "Seçimde ne olur?"  diye sorsanız "Belli olmaz, bakacağız daha" diyorlar. Yaşam Kıbrıs'ın kuzeyinde, Girne'nin şirin sahillerinde, Lefkoşa'nın Venedik Sütunu etrafında, duble Lefkoşa-Girne karayolunda, Kıbrıs'ın gerdanlığı Beşparmak Dağlarının eteklerinde sessizce akıp duruyor. 

Kıbrıs'a özgü tatlı kahve içerek, tavla oynayarak, televizyondaki haberlerde yoğun şekilde yapılan hükümet propagandasını dinleyerek geçip giden günler, 14 Aralık'taki seçimlerin sonucunu içinde barındırıyor. Kim, ne yapacak? Denktaş yanlıları mı kazanacak yoksa sesleri giderek daha gür çıkmaya başlayan Çözüm ve AB'ciler mi? Kimse açıkçası sağlıklı bir tahminde bulunamıyor.

Kıbrıs'taki seçimlerin odaklandığı nokta, Annan Planı. Denktaş bu plana hepten karşı. Ama Denktaş'ın AB ile bu plana zaman zaman açık, zaman zaman kapalı desteğini veren AKP Hükümetini nasıl ikna edeceği belli değil. 14 Aralık'ta halktan ciddi destek alabilirse elinin iyice güçleneceğini düşünüyor. Ama Denktaş'ın işi oldukça zor. Çünkü halkın büyük kısmı planın en azından müzakere edilmesini istiyor. Kıbrıs Türkünün tanıdığı en büyük müzakereci ise Denktaş. Bakalım bu yaman çelişki sandıkta nasıl çözülecek?

Kıbrıs'ta ekonomik gerçekler ise giderek hükmünü koymaya başlamış. Günde 10 bin kişi, Ledra Palas'ı geçerek Rum tarafına çalışmaya gidiyor. Orada kazanç 1.500-2.000 dolar. Üstelik iş bulmak kolay. Türk tarafında ise geçinmek zor. Fiyatlar almış başını gitmiş. Aylık kazanç 750 milyon lira civarında. Dile kolay bir yanda 500 dolar, diğer yanda 2 bin dolar... Siz acaba hangisini tercih ederdiniz?

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / KESİLDİ Mİ, KESİLMEDİ Mİ?

Cahit UYANIK 

Bazı iktisatçı-köşe yazarlarının sütunlarında yavaş yavaş can bulmaya başlayan bir tartışma var: Faiz ve döviz kurunun enflasyonla ilişkisi kesildi mi, kesilmedi mi? Bu tartışmanın başlaması çok doğal. Çünkü Ocak ayındaki devalüasyon oranı yüzde 2,1 düzeyinde iken enflasyon oranı yüzde 5,8 çıktı. Buna rağmen faizlerde de ciddi bir kıpırdanma yok. Öyleyse eskiden birbirini besleyen enflasyon-faiz-kur üçlü sarmalından enflasyonu söküp atabilir miyiz? Bir yandan da "Kur sepetinin önceden ilan edilmiş olması ve bu  hedeflere riayet ediliyor olması, dövizin alternatifi sayılan TL cinsinden yatırım araçlarının da faizini benzer artış oranlarında tutacaktır" görüşü savunuluyor. 

Bu görüşler ilk bakışta doğru ve açığı olmayan bir mantık silsilesi gibi görünüyorsa da, dikkatle incelendiğinde bir makine pratiğinde imişcesine işliyor. Sanki birşeyleri eksik. Öyleyse şu soruyu sormakta yarar var: Acaba geçen Kasım ayında Türkiye'de reel faizler neden yüzde 50'ler düzeyinde idi? Ne oldu da sihirli bir değnek dokunmuşçasına 10 gün sonra yüzde 15'ler düzeyine düştü? 10 günde 35 puan azalan reel faiz, 10 günde 35 puan artamaz mı? 

Bunun tek cevabı var: Türkiye'de faizler siyasi istikrara göbekten bağlı. Faizler, siyasetin kararlı olduğu bir ortamda güneş görmüş kar gibi eriyiveriyor. Üstelik ilan edilen programla, kurun da göbeği siyasi istikrara bağlandı. Peki Türkiye'de siyasetin en duyarlı olduğu konuların başında ne geliyor? Elbette ki enflasyonla mücadele... Bu duyarlılığı sokaktaki vatandaş talep ediyor. 

29 Mayıs 2024 Çarşamba

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / UCUZ BAĞIMSIZLIK PALAVRALARININ FATURASI

Cahit UYANIK 

Türkiye'de para piyasaları yaklaşık 2 haftadır sarsılıyor. Ama ne serbest döviz piyasasında ne de reel sektörde tık yok. Bunun sebebi nedir? Elbette ki Türkiye'nin güçlü döviz rezervleri. 'Güçlü' derken; Türkiye'nin gücü işte bu kadar. 1994-2000 yılları arasındaki 5-6 mini ve 2 büyük ekonomik paketten sonra biriktirebildiğimiz döviz, ancak 15 günlük bir krizi çekip çevirmeye yetiyor. 

Hatırlıyorum da 1994 Krizinde 5-6 milyar dolar döviz kaçtı diye dolar kuru 11 bin TL'den 30 bin TL'ye fırlamıştı. Devlet, döviz piyasasındaki talebi kırabilmek için yıllık yüzde 405'lik bileşik faizle para toplamak zorunda kalmıştı. Üstelik IMF ile stand by imzaladıktan sonra...

İki haftadır yaşananlar gösterdi ki Türkiye, bundan 6 yıl önceki kadar zayıf durumda değil. Hem kendi döviz kaynakları açısından durum böyle, hem de kısa sürede ulaşılabilecek dış döviz kaynakları açısından... IMF'nin krizin ilk haftası biter bitmez SRF'den bahsetmeye başlaması; ABD'nin, Hazine Bakanlığından bir heyeti Türkiye'ye gönderecek olması programa dış desteğin tam olduğunu gösteriyor.