1 Şubat 2024 Perşembe

TÜRKİYE'NİN YENİ SANAYİ POLİTİKALARI-2

Cahit UYANIK 

Geçen sayımızda AB'ye uyum ve hazırlık çalışmaları kapsamında DPT'nin hazırlanmasına öncülük ettiği 'Türkiye Sanayi Politikası' adlı çalışmanın ilk bölümünden bahsetmiştik. Çalışma, Türkiye'deki sanayinin ayrıntılı bir tasvirini yapıp, ardından Gümrük Birliği karşısındaki durumunu ele almıştı. Türk sanayisinin güçlü ve zayıf yönleri, yeni politikanın öngördüğü kurumsal çerçeve ve bu noktada hangi kurumun üzerine ne gibi görevler düştüğü ile yeni sanayileşmenin hedef ve politikalarını ise bu sayıda size aktaracağız. 

Güçlü ve zayıf yön analizi son zamanlarda sıkça kullanılır oldu. Bazen bu yöntemi SWOT Analizi olarak da duymuş olabilirsiniz. Güçlü ve zayıf yönlerin analizi karar alıcıların, geleceğe yönelik kararlar verirken kullanabilecekleri ilginç bir araç. Tıpkı işletmelerdeki aktif-pasif veya kar-zarar analizi, sosyal planlamacılıktaki fayda-maliyet analizine benziyor. DPT de bu analizi Türk sanayisine uygulamaktan kaçınmamış. Sonuçta ortaya Türk sanayisinin 7 zayıf yönü bulunmuş. Bunlar; yetersiz sermaye birikimi, makro ekonomik istikrarı sağlamaktaki güçlükler, kronik yüksek enflasyon, yüksek vergiler, sermayenin ve temel sınai girdilerin yüksek maliyetleri, teknolojik gelişmelere ayak uydurmaktaki zorluklar ile yeni teknoloji üretmedeki yetersizlikler şeklinde tespit edilmiş. 

Analizde daha sonra zayıf yönleri besleyen tablo ortaya konulmaya çalışılmış.  Makro ekonomik istikrarsızlığın temelinde yapısal sorunların yattığı anlatılan, kamunun yüksek oranda iç borçlanmasının özel sektörün kaynak maliyetinin artmasına yol açtığı belirtilen çalışmada, bu durumun dalgalı ve potansiyelin altında büyümeye de yol açtığı anlatılmış. Buzdağının altında kalan daha büyük kısım ise yoğun bürokrasi, yatırım ortamındaki belirsizlikler, yetersiz ar-ge harcamaları, tasarım ve marka yaratmadaki yetersizlikler, finansman kaynağına erişimdeki engeller, etkin olmayan pazarlama hizmetleri, düşük ölçekli kapasiteler, düşük verimlilik ve kalite ile çevre bilincindeki eksiklikler olarak sınıflandırılmış. 

Çalışmada Türk sanayisinin güçlü yanları ise 8 başlık altında toplanarak; büyük iç pazar, yürürlükteki liberal ekonomi politikaları, doğal kaynaklar, AB ile ekonomik entegrasyon, büyük pazarlara coğrafi yakınlık, eğitilmiş işgücü, güçlü sanayi yapısı ile alt yapı ve telekomünikasyon sistemlerinde kaydedilen ilerlemeler şeklinde sıralanmış. Bu ılımlı ortamı destekleyen yan faktörler ise mevcut ekonomik program, yapısal reformlar, enflasyonun düşüş trendinde olması, rekabet gücünü artırıcı politikalar, etkin kaynak kullanımına yönelik çabalar, piyasa mekanizmasını güçlendirecek çalışmalar ile özel sektörün ekonomideki rolünü artırıcı anlayış olarak gösterilmiş.

Çalışmada daha sonra "İşletmelerin iç piyasada faaliyet gösterdikleri iş ortamı, bir çok yönüyle mevcut kurumlar ve yapılarla ilişkilidir ve bunlardan etkilenmektedir. Kurumsal çerçeve ve sistemin etkinliği işletmelerin performansını önemli ölçüde etkilemektedir" denilerek Türkiye'nin yeni sanayi politikasını oturtacak kurumsal çerçeveye değinilmiş. DPT, kurumsal çerçevenin içine kendisinin yanı sıra Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Hazine ile Dış Ticaret Müsteşarlıkları ile ÖİB, KOSGEB, TÜBİTAK, Rekabet Kurumu, TOBB, TÜSİAD, TESK ile sektörel üretici birliklerini dahil etmiş. Bu çerçeve içinde en önemli görevler DPT ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığına verilmiş; TSE ise Türk standartlarının hazırlanması, ürün ve sistem belgelendirmesi ile kalibrasyon, ulusal düzeyde endüstriyel metroloji ile görevli kılınmış.

Çalışmada yeni sanayi politikasının hedefi ve uygulanacak politikalara da geniş yer ayrılmış. Buna göre uzun dönem makro ekonomik politikaların temel hedefleri sürdürülebilir kalkınma, enflasyon oranlarının AB seviyesine indirilmesi ile ekonomik rekabet gücünün artırılması olarak sıralanarak, sanayi politikasının büyüme politikası ile doğrudan ilişkisi üç temel faktörle yani yenilik yapabilme, yatırım ve ihracatla kurulmuş. Çalışmada "Sanayi sektörlerinin sorunları, sektör temsilcilerinin öneri ve önceliklerini gözeten, esnek yapıda ve sektör odaklı reformlar içeren eylem planlarıyla çözülecektir" sözü de verilmiş. Bu çerçeve içinde ise sanayinin gelişmesinde temel hedef, "Artan dünya rekabeti içinde sanayinin rekabet gücünü ve verimliliğini artırmak, dışa dönük bir yapıda sürdürülebilir gelişmeyi destekleyerek muhafaza etmek" şeklinde ilan edilmiş.

Sanayinin olabildiğince yerel kaynakları harekete geçiren, çevre normlarına uygun üretim yapan, tüketici sağlığı ve tercihlerini gözeten, yüksek nitelikli işgücü kullanan, stratejik yönetim anlayışı uygulayan, ar-geye önem veren, teknoloji üreten, özgün tasarım ve marka yaratarak uluslararası pazarlarda yerini alan bir yapıya kavuşturulacağı vurgulanan çalışmada, KOBİ'lere özel önem verileceği ifade edilmiş.

Bu anlatılan ilkeler doğrultusunda bilgi ve teknoloji yoğun nitelik taşıyan savunma ve havacılık, makine imalat, kimya, elektronik sanayilerinin ve yazılım sektörünün geliştirileceği belirtilen çalışmada, dünyada artan önemi dikkate alınarak elektronik ticaretin de yaygınlaştırılacağı belirtilmiş. Yatırımlarda temel amaç olarak, kamu ve özel sektör yatırımlarının birbirini tamamlayıcı olmasına dikkat edileceği, bu çerçevede kamunun ekonomik ve sosyal alt yapı yatırımlarına yöneleceği vurgulanan çalışmada, özel kesimin ise yüksek katma değerli, rekabet gücünü geliştiren, istihdamı, verimliliği ve ihracatı artıran yatırımlara yöneleceği kaydedilmiş. Çalışmada kalite ve verimliliğin artırılmasına özel önem verileceği belirtildikten sonra üretici ve tüketicilerde kalite ve verimlilik bilincinin yaygınlaştırılması, ulusal bir kalite imajının yaratılması ve ürün güvenliğine ilişkin mevzuatın etkin biçimde uygulanmasının dış piyasalar açısından da önemine değinilmiş. 

Çalışmada daha sonra teker teker sektörel politikalar sıralanmış. Burada önceliğin herhangi bir piyasa veya iş ortamına zarar vermemek olduğu, esas amacın rekabet edebilmek olduğuna dikkat çekilen çalışmada, tarımsal girdi kullanan sanayilerde tarım-sanayi işbirliğinin sağlanması, gıda güvenliğinin sağlanması için kamunun denetim alt yapısının güçlendirilmesi ile kalite ve hijyen sisteminin uygulanmasının esas olduğu belirtilmiş. Tekstil sektöründe 2005'teki serbestleşme sonrasında artacak rekabete karşı var olan atıl kapasitelerin kullanılması, pazar çeşitliliği sağlanması, tasarım, koleksiyon tipi üretim ile tanıtıma ağırlık verilmesi önerilirken ilk etapta kaliteli Türk Mali imajının yaratılmasının gereğine işaret edilmiş. Çalışmada daha sonra AB normlarına uygun petrol ürünleri üretimi, ülkede yeni bir rafineri daha kurulması, demir-çelik sanayisinde uzun-yassı ürün arz-talep dengesinin kurulması, gemi inşa sanayisinde koster inşasına önem verilmesi, demir yolları taşıtları sanayisine özel sektörü çekecek ortamın yaratılması gibi onlarca sektörel öneri sıralanmış. 

Çalışmanın belki de en kritik bölümünü ise sanayide AB ile işbirliği çalışmaları bölümü oluşturmuş. İşletmelerin yeniden yapılandırılarak rekabet gücünün artırılmasının öneminin altı çizilen çalışmada, bu çerçevede AB'den mali yardım sağlanması gereği gözden kaçırılmamış. İşletmelerin AB uygulamalarından yeterince haberdar edilmesi, teknik mevzuatın uygulanması için gerekli ulusal kalite alt yapısının geliştirilmesi ile işletmelerin AB çevre kuralları hakkında daha çok enforme edilmesi ise bu yeniden yapılandırmanın temel taşları olarak sıralanmış.

Özetle DPT'nin aylardır üzerinde çalıştığı Türkiye'nin yeni sanayi politikası, devletin ekonomiyi iyi yönetip kötü yönde etkilemediği; işletmelerin AB normlarına göre yeniden yapılanarak verimli ve karlı birimler haline gelebildiği; işsizlik ve üretimsizlik gibi sorunlara bu yolla çare bulunduğu bir tablo çiziyor Bu tabloyu doldurabilmek, her zaman olduğu gibi yine bizim işimiz. Bunun için de çok çalışmamız gerekiyor.

(Bu yazı TSE'nin yayın organı Standard dergisinin Aralık-2003 tarihli sayısında yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder