10 Temmuz 2025 Perşembe

EKONOMİ FIKRALARI / ALMANLAR'IN 'HERŞEYİ BİLEN BİLGİSAYAR'INI BOZAN SORU NEYDİ?

Almanlar 70'li yıllarda 'herşeyi bilen bilgisayar' yaptıklarını söylüyor. İnsanlar da sıraya girip, kağıda bazı sorular yazarak bilgisayarın içine atıyor. Bilgisayar da biraz çalışıp, doğru cevaplıyor tabii ki bu soruları...

Bizim gariban Türk işçisi de sıraya girip birşeyler soruyor ama bilgisayar soruyu cevaplayamadığı gibi bozuluveriyor da...

Almanlar merak ediyor, "Türk işçisi ne sordu?" diye... Açıp bakıyorlar.

Soru şu: NE VAR, NE YOK?

(Anonim)

9 Temmuz 2025 Çarşamba

KAMUDA TAŞIT SATIŞI SEFERBERLİĞİ BAŞLADI, 100 MİLYAR TL GELİR BEKLENİYOR

ACİL, İHTİYAÇTAN SATILIK KAMU TAŞITLARI

Büyük Satış 26 Mayıs'ta Başlıyor/ 

5 Nisan Kararları ile gündeme gelen 10 yaşından büyük kamu taşıtlarının tasfiyesi başladı. Yurdun dört bir yanında kamuya ait taşıtlar ihaleyle satışa çıkarılıyor.

Cahit UYANIK 

5 Nisan Kararları adım adım yaşama geçiriliyor. Her zaman siyasetin gündeminde olan fakat bir türlü uygulanamayan 'Kamuda taşıt saltanatına son verilmesi' yolundaki ilk adım atıldı: 1983 ve daha eski model araçlar birer birer satışa çıkarılıyor. Maliye Bakanlığının 5 Nisan tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan kararına göre  söz konusu taşıtlar Mayıs ayı başından bu yana zaten trafiğe çıkamıyor ve 10 yaşından büyük taşıtlar için benzin, bakım-onarım giderleri yapılamıyor. Satışı mümkün olmayan ve hurdaya çıkan araçlar ise Makine Kimya Endüstrisi Kurumuna  (MKEK) devrediliyor.

40 günde 2 bin adeti aşkın satılacak taşıt bildirildi 

Kararın kapsamına 'genel bütçeli daireler, katma bütçeli idareler, KİT'ler ve bağlı ortaklıkları, bütçenin transfer tertibinden yardım alan kuruluşlar, özel bütçeli kuruluşlar, özelleştirme programına alınmış kamu ağırlıklı kuruluşlar, fon idareleri, kefalet sandıkları, döner sermayeli kuruluşlar' giriyor. 

Genel bütçeli idareler tasfiye edilecek taşıtlarının cinsi, modeli, markası ve plaka numaralarının yer aldığı listeleri Mayıs ayı başında Tasfiye İşleri Döner Sermaye İşletmeleri Genel Müdürlüğüne (TASİŞ) bağlı, kendilerine en yakın işletme müdürlüklerine birer tutanakla teslim etti. Düzenlenen tutanakların bir nüshası da Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğüne gönderildi.

Maliye Bakanlığı TASİŞ Genel Müdürlüğünün verilerine göre tasfiye edilmek üzere kendisine devredilen oto sayısı 2 bini aştı. Taşıtların yaşları ise 10-15 yıl arasında değişiyor. Bu taşıtların satışına 26 Mayıs'tan itibaren peyderpey başlanacak. Satışlara ilişkin ilanlar önce Resmi Gazete'de, ardından Türkiye genelinde baskı yapıp dağıtılan iki büyük gazetede yayımlanacak. Gazete ilanlarının gelecek haftadan itibaren verilmesi planlanıyor. Ayrıntılı satış listeleri ayrıca satışın yapılacağı yer bölge müdürlüğünün duyuru panolarına da asılarak incelemeye açılacak.

Taşıt satışlarından 100 milyar TL gelir bekleniyor

Araçlar muhammen bedelle satışa çıkarılacak ve açık artırma usulü uygulanacak. Muhammen bedel ise 'Sigorta ve Milli Reasürans Birliğinin belirlediği kasko bedellerinin yüzde 20 eksiği' şeklinde tespit edilecek. Söz gelimi, kasko değeri 50 milyon lira tespit edilen bir aracın muhammen bedeli 40 milyon lira olacak. 

8 Temmuz 2025 Salı

ANKARA NOTLARI / SPK'DA YENİDEN YAPILANMA GEREKİYOR

Cahit UYANIK 

Türk ekonomisinin yaşadığı krizin en çok etkilediği bölümlerden biri de sermaye piyasaları... Şu anda 10 aracı kurumun faaliyetleri geçici olarak durduruldu. Borsa endeksi 'doldur-boşalt' oyunlarıyla bir aşağı-bir yukarı salınıp duruyor. Haziran ortasında yoğun olarak hissedilmeye başlanacak olan 'üretim krizi' ise kapıda... Bu dalgalanma borsa şirketleri ve aracı kurumlarda yeni bir yaprak dökümüne yol açabilir.

Bu ortamda Sermaye Piyasası Kurulu’nun (SPK) en stratejik rollerden birisini üstlenmesi gerekiyor. Ama SPK'nın geçen ay patlayan aracı kurum krizinde gösterdiği performans tartışmalı. Gözetim altındaki bir aracı kurumun bile 'nasıl olup da tasfiye ve iflas aşamasına geldiği' cevaplanması gereken soruların başında yer alıyor. Kurul'un kriz öncesindeki haftalık olağan toplantılarında 'fiktif repoyla ilgili sadece bilgi edinmekle yetinmesi, uyarılar yapmaması ve ceza vermemesi' bugünkü başı boş ortamı hazırlayan unsurlardan...

Az önce sözünü ettiğimiz 'stratejik rol' ise giderek kendini iyice dayatıyor. Gelin görün ki SPK'nın bugünkü yönetim ve karar alma yapısıyla bu rolün hakkından gelmesi güç görünüyor. Herşeyden önce Kurul'un 'özerk' bir statüye sahip olmaması önündeki en büyük handikap... Kurul, siyasi karar alıcıların etkisine açık. Üstelik Kurul üyeliklerine atanma koşulları, Türkiye gibi dinamik bir ekonominin gereklerinden uzak.  Türkiye'nin para ve sermaye piyasaları açısından kendine örnek aldığı ABD'de ise tam tersi bir durum var. FED ve SEC bu piyasaların tek hakimi. ABD Başkanının karşı çıkmasına rağmen faiz oranlarıyla oynayabiliyor, borsayla ilgili en sert önlemleri alabiliyorlar.

6 Temmuz 2025 Pazar

KAPAK HABERİ / MAL SATMAK, İŞBİRLİĞİ VE ORTAKLIK İÇİN KOBİ'LERE 100 ÜLKEDEN 1 MİLYON 'İŞ ADRESİ'

KAPAK HABERİ / 100 ÜLKEDEN 1 MİLYON İŞ ADRESİ

Küçük ve orta ölçekli işletmeler için dış dünyaya açılmak artık daha kolay. KOSGEB'e bağlı olarak çalışan Bilgi ve Dokümantasyon Merkezi, dünyanın dört bir yanından 1 milyonu aşkın şirket adresini girişimcilerin kullanımına sunuyor.

Cahit UYANIK 

Bilgi dünyanın dört bir yanında gün geçtikçe insanların ve toplumların kaderini daha çok belirlemeye başlıyor. Günlük yaşamdan iş ortamlarına, bürokrasiden üniversitelere kadar çok geniş bir yelpazede daha çok bilgiye ihtiyaç duyulur oldu. Böylesi bir ortamda doğru ve yeterli bilgiye, zamanında ulaşabilmek  büyük önem kazanıyor. 

İş yaşamını da bu gelişmelerden soyutlamak mümkün değil. Türkiye gün geçtikçe dünya ekonomisi ve pazarları ile entegrasyonunu geliştiriyor. Dış dünyaya açılmak, yabancı ortak bulmak ve gelecek yılın sonunda gidilecek Gümrük Birliğinin nasıl etkide bulunacağını öğrenme ihtiyacı birçok girişimcinin aklını meşgul ediyor. 

Büyük girişimciler bu sorunu yüksek ücretli üst düzey yöneticiler ve pahalı danışmanlık şirketlerinin hizmetlerinden yararlanarak aşabiliyor. Ama ya küçük ve orta ölçekli işletmeler? Zaten yetersiz işletme sermayeleri ile ayakta durmaya çalışan bu gruptaki işletmeler, büyüklere benzer çözümleri akıllarının ucundan bile geçiremiyor. Oysa küçük ve orta ölçekli işletmelerin de yeterli, kaliteli ve ucuz bedelli bilgi ve hizmet kaynaklarına ulaşmaları mümkün. 

İşte bunlardan biri Ankara'da kurulu bulunan Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığına (KOSGEB) bağlı olarak çalışan Bilgi ve Dokümantasyon Merkezi... Önce tanımayanlar için KOSGEB hakkında bilgi verelim. Sanayi ve Ticaret Bakanlığına bağlı olarak 1990 yılından bu yana hizmet veren KOSGEB, küçük ve orta ölçekli işletmelerin dış pazarlardaki rekabet güçlerini artırıcı çalışmalar da yapıyor. Bu amaca ulaşmak yolunda Bilgi ve Dokümantasyon Merkezi önemli görevler üstlenmiş durumda. Merkezin öncelikli amacı Gümrük Birliği gibi önemli bir dönemecin eşiğinde 'küçükleri' Avrupa Birliği (AB) işletmeleriyle yakınlaştıracak hizmetleri de vermek... Merkezin sağladığı yardımlar 'bilgi hizmetleri' ve 'işbirliği hizmetleri' adlı iki başlık altında toplanıyor.

Uluslararası adres ticaretinden yararlanın

Merkezin verdiği 'bilgi hizmetleri' içinde 'Adres Bankası' en ilgi çekici olanı... Aslına bakılırsa dünyada yıllardır çok ciddi boyutta bir 'adres ticareti' gelişiyor. Bu konuda söz sahibi olan iki firma var. İlki İsviçreli Data-Star, ikincisi Amerikan kökenli Dialog... Data-Star ve Dialog'a dünyanın dört bir yanındaki binlerce danışmanlık firmasından yüzbinlerce iş teklifi ve adres yağıyor. Data-Star ve Dialog kendi aralarında geçtiğimiz günlerde önemli bir ortaklık anlaşması  yaptı. Bilgi ticareti dünyasında bu anlaşma sonrasında 'Tekel mi oluşuyor?' sorusu da akla geldi.

3 Temmuz 2025 Perşembe

KULİS / MESUT YILMAZ 'GİDERAYAK' TASFİYEYE GİRİŞTİ

Cahit UYANIK 

Anayasa Mahkemesinin güven oylamasını iptal eden gerekçeli kararının ardından Perşembe günü sabah görevi Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e iade eden Başbakan Mesut Yılmaz, aynı günün akşamı devlet bakanlarının görev dağılımını yeniden düzenleyerek bir dizi operasyon başlattı. Kulislerde hayli ilginç tartışmalara neden olan bu yeni görevlendirmelerin en dikkat çekici olanı kuşku yok ki, Ufuk Söylemez'e bağlı olan Hazine Müsteşarlığının Rüşdü Saracoğlu'na bağlanması idi. 

Yılmaz'ın SPK'yı kendine bağlama nedeni ise pek anlaşılır gibi değildi. Böyle birşeye niçin gerek gördü, kimse bilemiyordu. Sırf DYP'li bir bakana bağlı olduğu ve Çiller'i biraz daha kızdırmak için olsa gerek SPK'yı da kendisine bağladığı ileri sürülüyor. Bu arada kamuoyundaki görüntüyü kurtarmak için Diyanet İşleri Başkanlığının bağlı olduğu devlet bakanı da değiştirildi.

Görev değişikliğinin hemen ardından İntermedya Ekonomi'yi arayan Ufuk Söylemez ise yapılanın kendisine yönelik bir hareket olmadığını, aslında Türk halkına yapılmış bir saygısızlık olduğunu söyledi. İstifa etmiş hükümetlerin bu tür tasarruflarda bulunmasının pek rastlanılmayan birşey olduğunu kaydeden Söylemez, Yılmaz'ın görevi iade ettikten sonra sanki yeniden kendisine hükümeti kurma görevi verilmiş gibi CHP ve DSP liderlerini ziyaret etmesini de 'komik' bulduğunu bildirdi. 

Merkez Bankası Genel Kurulunda aldığı yenilgiyi bir türlü hazmedemediği iddia edilen Yılmaz, birkaç gün önce devlet bakanları arasında yeni görev dağılımına gitmeyi düşündüğünü zaten açıklamıştı. Yılmaz hükümette yaşanan kavgayı iyice derinleştirmekten çekinmiş olsa gerek ki, bu özlemine ancak hükümeti kendi elleriyle sona erdirdiği gün kavuşabildi. Ufuk Söylemez'in de Yılmaz'ın bu 'giderayak' tasarrufundan çok etkilendiği anlaşılıyor. Çünkü konuşulanlara göre Söylemez; Yılmaz'ı Çiller'e şikayet etmekle kalmayıp, Hazine çalışanlarını da pasif direnişe çağırmış!

Söylemez Hazine'nin kendisinden alınmasını; ANAP'lı belediyelere 900 milyar TL aktarılması ile otoyol müteahhitlerine Acil Destek Fonundan kaynak verilmesine karşı çıkmasına bağladı. Söylemez ayrıca Merkez Bankasının Van Tesislerini TSK'ya verdiği için Yılmaz'ın kendisine çok kızgın olduğunu da ileri sürdü.

(Bu kulis yazısı, haftalık İntermedya Ekonomi dergisinin Başkent Kulisi köşesinde imzasız olarak 09-15 Haziran 1995 tarihli, Yıl: 3, Sayı: 19'da yayınlanmıştır.)


2 Temmuz 2025 Çarşamba

SPK BAŞKANI KARACAN: FAİZ ORANLARI SÜREKLİ OLARAK KAR ORANLARININ ÜZERİNDEYSE O EKONOMİDE KRİZ VARDIR

SPK BAŞKANI KARACAN: TEKDİRDEN USLANMAYANA HEM SAVCI HEM HAKİMİZ

Karacan: Yaptırımsız tavsiye hiç bir işe yaramaz. 

Cahit UYANIK / Leyla YARATAN

Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) son zamanlarda piyasalar konusunda oldukça aktif bir görünüm çiziyor. Kapatılan, uyarılan, ağır cezalar alan aracı kurumlar ile cumhuriyet savcılıklarına yapılan suç duyurularından geçilmiyor. SPK sanki 'kriz içindeki bir ekonomi'de kararlar alıyormuş imajı veriyor. SPK Başkanı Ali İhsan Karacan ile genel ekonomik gidişat, aracı kurumlar ve borsadaki yabancı yatırımcı ağırlığını görüştük:

İntermedya Ekonomi: SPK Başkanı olarak yaşanılan ekonomik ve siyasi istikrarsızlık ortamını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Karacan: Türk halkı 1970'lerden beri enflasyonla yaşamayı öğrendi. Herkes buna karşı pozisyonunu alıp kendini 'hedge' edebiliyor. Aslında siyasi istikrarsızlık için de aynı benzetmeyi yapabiliriz. Türkiye'de ekonomi ve mali piyasalar siyasi istikrarsızlık yaşamayı öğreniyor. Piyasa, siyaset konusundaki gelişmelere bağışıklık kazanıyor ve buna göre pozisyon alıyor. Ama bu ekonomik sorunların giderildiği, çözüldüğü şeklinde de algılanmamalı. Son zamanlarda tehlikeli saydığım şöyle bir eğilim içine girildiğini de görüyorum. Deniliyor ki 'İstanbul'da ihracat sürüyor, üretim yapılıyor yani ekonomi kendi kuralları içinde devam ediyor. Bizim Ankara'ya ihtiyacımız yok.' Bir kısım insanlar sığlığından ve bilgisizliğinden böyle söyleyebilir. Bir kısım da böyle ortamlardan kendisine ekonomik çıkar sağlama beklentisi içine girebilir. Ankara ne kadar yetkisiz olursa olsun, kendi dertleri ile uğraşıp piyasayla yakından ilgilenemese de bu yaklaşım yanlış. Bir ülkenin siyasal kurumlarının iyi işlemesi gerekiyor.

- Ama devletin de bir yeniden yapılanmaya ihtiyacı var her halde...

Karacan: Hem de çok ciddi bir şekilde... Bütün bu çekilen sıkıntılar içinde siyasetçilerin bürokratları sık değiştirmesi, bu modelin eskidiğinin bir göstergesi. Yerine yeni bir şey koyamadığınız için bu sistemde rahat edemiyorsunuz. Yani sistemi hem koruyorsunuz hem de dejenere ediyorsunuz. Çözüm ise yeniden yapılanma. Türkiye bunda geç kalıyor aslında... Uluslararası arenada 15-20 senelik bir zaman süresi içinde belirli adımları atmadığınızda lig düşüyorsunuz. Mesela yüzyılın başında Arjantin, Amerika ve Almanya ile eşitti. Japonya o yıllarda milli gelirde Arjantin'den gerideydi. Bir de şimdiki duruma bakın... Türkiye'ye de bakıldığında her yıl geriye gittiğini görüyorsunuz. Türkiye'de siyasetin bunu görmesi lazım. 

- Bu ortamda Türkiye ekonomisi yeni bir krize doğru mu gidiyor?

Karacan: İstikrarsızlık dönemlerinde faizler düşmüyor, yükseliyor. İç borç faizleri bir mihenk taşı. Bu faizi devalüasyon ve enflasyon ile kıyaslayacaksınız. Türk parasının değer kaybı, dövizin faiz fiyatı ve enflasyonla toplanarak kıyaslanmalı. Bütün bunlara baktığınızda reel faizlerin çok yüksek olduğunu görürsünüz. Yani yüzde 70 enflasyon var, faiz yüzde 120... Yüzde 50 reel faiz veriyorsunuz. Bu, son derece tehlikeli. Çok basit bir olay var, ta Marks'tan beri bilinen bir iktisat ilkesi: Eğer bir ekonomide faiz oranları, kar oranlarının sürekli üzerindeyse o ekonomide kriz var demektir. Anlattığım durum da Türkiye ekonomisindeki krizin en belirgin göstergesi... Ekonomide üretim yerine rant faaliyetleri var. Üretim ve yatırım yapmak yerine repo yapılıyor. Reponun faizi devletin bütçesinden ve enflasyondan ödeniyor.

29 Haziran 2025 Pazar

BAŞKENT NOTLARI / ÜÇ TÜRK İŞÇİSİ YOLU AÇTI, GÖREV DIŞİŞLERİ'NE DÜŞÜYOR

Cahit UYANIK 

Türkiye ile Avrupa Ekonomik Toplulugu (AET) arasında imzalanan 1973 tarihli Katma Protokol, Türk işçilerinin 1986 yılından itibaren birlik ülkeleri içinde serbest dolaşımını öngörüyordu. Ancak Türkiye nasıl Avrupa Birliğine (AB) karşı birçok yükümlülüğünü yerine getirmediyse, AB de uygulama zamanı geldiğinde Türk işçilerine ilişkin kararını belirsiz bir tarihe erteledi. Üstelik üye ülkeler içindeki Türk işçilerinin çalışma koşullarını hayli ağırlaştırıcı kararları da devreye alarak...

Ancak bazı Türk işçileri kaderlerine boyun eğmedi. Gerek işveren gerekse devletle anlaşmazlıklarını kendi ceplerinden para harcayarak, pahalı avukatlar tutarak Avrupa Topluluğu Adalet Divanı'na (ATAD) kadar götürdüler. Meryem Demirel, Zeynep Sevince ve Kazım Kuş adlarındaki bu Türk işçileri, oturma ve çalışma izinlerine ilişkin açtıkları davaları kazandı. 

ATAD'ca verilen karar AB ülkelerinde çalışan Türk işçilerinin, diğer üçüncü ülke vatandaşı işçilerden farklı bir hukuki statüye sahip bulunduğunu ve üye ülkelerin bu statüyü sağlamak için gerekli önlemleri almasının hukuki bir zorunluluk olduğunu hükme bağlıyor. Bu karar, AB sınırları içindeki 2,5 milyon Türk'ü yakından ilgilendiriyor. 

Ancak burada başka bir sorun ortaya çıkıyor. Topluluk hukukunda gerek ATAD kararlarını gerek Türkiye-AB Ortaklık Konseyi kararlarının uygulanmasını denetleyecek bir mekanizma yok. Bu, her bir olay için ayrı ayrı dava açılmasını gerekli kılıyor. İşte bu noktada Dışişleri Bakanlığının devreye girmesi zorunlu. Bakanlığın çeşitli ülkelerde açılmış davaları yakından izleyecek, Türk işçilerini bu konuda aydınlatacak, yönlendirecek ve destekleyecek uzman kadroları istihdam etmesi gerekiyor. Ayrıca mahkeme harçları, avukat masrafları gibi konularda da yine gurbetçilerimize yardımda bulunulması kaçınılmaz bir görev. Fakat Dışişleri Bakanlığında henüz böyle bir hazırlığın esamesi bile okunmuyor. Yetkili ve ilgililerin dikkatine sunulur.

TÜPRAŞ NEDEN ZARAR EDİYOR?

Türkiye Petrol Rafinerileri A. Ş. (TÜPRAŞ), Türkiye'nin en büyük işletmelerinde birisi... Geçen yıla kadar bu cümleye 'en fazla kar edenlerden biri' ibaresi de eklenebilirdi. Aynı zamanda bir borsa şirketi olan TÜPRAŞ, geçen yılın ortasından bu yana sürekli zararda... Yaşanan bu durumla ilgili olarak çeşitli açıklamalar getiriliyor: Kimi Kuzey Irak'tan giren ucuz akaryakıtı suçlu buluyor, kimi bayi karlarının yüksek tutulmasını...

Bu konuda en ilginç açıklama ise TÜPRAŞ Eski Genel Müdürü Kemal Işık'tan gelmişti. Çünkü Işık geçen yıl Nisan ayında görevden ayrılırken TÜPRAŞ'ın zarar edeceğini tahmin etmiş ve şu açıklamayı yapmıştı:

27 Haziran 2025 Cuma

TOBB 'OLAĞANÜSTÜ' TEŞVİK İSTİYOR

Teşviklerin tamamen kaldırılması bir yana TOBB, Kalkınmada Öncelikli Yöreler için 'olağanüstü teşvikler' talep ediyor. Üstelik bu teşviklerden sadece yöre girişimcilerinin yararlanması 'ön koşul' olarak ileri sürülüyor. 

Cahit UYANIK 

Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 50'si Kalkınmada Öncelikli Yörelerde (KÖY) yaşıyor. ĶÖY kapsamına giren yerlerin önemli bir bölümü ise Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde bulunuyor. Son zamanlarda yoğunlaşan terörle mücadele; bu bölgelerdeki ekonomik, sosyal, kültürel, demografik vb. sorunları ikinci plana itmiş görünüyor. Oysa bölgede uzun vadeli istikrar bu alanlardaki sorunların çözümüne bağlı... İşte bu ortamda Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) KÖY'lerin sorunlarını irdeleyen ve bazı alternatif çözüm önerileri getiren bir rapor hazırladı.

Raporda öncelikli olarak Doğu ve Güneydoğu'daki terör olaylarına değiniliyor. Bölgedeki terörün 1970'li yıllarda yaşananlardan tamamen farklı olduğu belirtildikten sonra 'Türkiye Cumhuriyeti Devletinin etki ve hareket alanının daraltılması hatta tasfiyesine ulaşmak üzere dış destekli, etnik ayrımcılığa dayalı, bölücü bir anarşi ve terör faaliyeti tırmandırılmak isteniyor' teşhisine yer veriliyor. Daha sonra toplumun psikolojik olarak teröre karşı güçlendirilmesi ve terörle 'en sert' mücadelenin verilmesi ancak terörle mücadele sırasında yöre insanıyla teröristin birbirine karıştırılmaması isteniyor.

Yarım kalmış tesisler açılsın

Raporda ekonomik sorunların çözümü için getirilen ilk öneri bölgede 'yarım kalmış' veya 'tamamlanmış ancak işletmeye alınmamış' tesislerin ekonomiye kazandırılması... Hayali müteşebbislerin devletten aldığı kaynakları batı bölgelerine transfer ettiği anlatılan raporda "Yarım kalmış tesislerin ekonomiye kazandırılması, kısa sürede bölgeye ekonomik bir canlılık kazandıracağı gibi istihdam imkanlarını da artıracaktır' deniliyor.

25 Haziran 2025 Çarşamba

DPT, İLÇELERİN SOSYO-EKONOMİK GELİŞMİŞLİK DÜZEYİNİ ARAŞTIRDI; ÇARPICI SONUÇLARA ULAŞTI

Aydın-Kuşadası (Günümüz)

DPT/ 

İLÇELER LİGİNDE ŞAŞIRTAN GELİŞMELER 

İlçelerle ilgili araştırmada hayli ilginç sonuçlar çıkıyor...

Cahit UYANIK 

Türkiye son 15 yıldır hızlı bir ekonomik gelişme trendi içinde... Zaman zaman kesintilere uğrasa da ortalama büyüme hızı yüzde 5-6 düzeyinde seyrediyor. Bu rakam bazen yüzde 10'u geçerken bazen de negatiflere kadar inebiliyor. Bu süreçte Türkiye'de ekonomik ve sosyal zorunlulukların yanı sıra siyasi amaçlarla da il ve ilçe sayısında artış görüldü. Yeni veya eski il merkezleri hakkında az-çok  bir fikrimiz var. Peki ya yeni ilçeler ve genel olarak ilçeler söz konusu olduğunda neler biliyoruz?

Genişleyen iletişim imkanlarıyla insanlar artık Türkiye'nin her yöresindeki gelişmelerden haberdar. Bu sayede artık bir il merkezinin ekonomik yapısı hakkında fikir edinmek için illa ki oraya gitmemiz gerekmiyor. Ancak ilçeler söz konusu olunca aynı şeyi söylemek mümkün değil. Neden mi? Türkiye gibi hızlı ve dengesiz gelişen bir ekonomide bazen il merkezinden daha büyük ve mamur ilçe merkezleri görülebiliyor. Bazen de ekonomik açıdan atağa geçen bir il merkezine bağlı ancak fakr-ü zaruret içinde yaşayan ilçe merkezleri bulmak sürpriz değil.

DPT dokuzuncu kez ilçelerin gelişmişlik düzeyini araştırdı

Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) buna benzer düşüncelerle Türkiye'deki ilçelerin gelişmişlik düzeyini araştırdı. DPT'nin 1993'te yeniden yapılanması sonrasında kurulan Bölgesel Gelişme ve Yapısal Uyum Genel Müdürlüğü bünyesinde 'İlçelerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sırası' isimli bir araştırma gerçekleştirildi. DPT Uzmanı Bülent Dinçer, istatistik ve ekonometrik modellere dayanarak yaptığı bu araştırmanın girişinde şunları söylüyor:

"DPT tarafından ülke genelindeki il ve ilçelerin sosyal ve ekonomik yönden gelişmişlik seviyelerinin bilimsel yöntemler kullanılarak belirlendiği çeşitli araştırmalar belirli zaman aralıklarıyla yapılmaktadır. Konuyla ilgili ilk çalışma 1965 yılında yapılmış, 1995 yılına kadar 8 değişik araştırma daha yayınlanmıştır. Ülke genelinde ilçelerin değişik zaman kesitlerinde ekonomik ve sosyal açıdan gelişmişlik seviyelerinin tespiti amacıyla yapılmakta olan araştırmaların sonuçları önem taşımaktadır. Ortaya çıkan sonuçlar planlama kararlarının mekanla bütünleştirilmesine yardımcı olacağı gibi, ilçelerde zaman zaman meydana gelen sosyo-ekonomik değişiklik ve gelişmelerin izlenmesi, kamu kaynaklarının rasyonel dağılımı, teşvik sistemi politikalarının belirlenmesi, kamuda personel rotasyonu ve kalkınmada öncelikli yörelerin tespiti gibi birçok teknik konuda karar vericilere yardımcı olacaktır."

300 yeni ilçe kurulması veri sorununu ağırlaştırdı

Araştırma Türkiye'deki ilçeleri gelişmişliklerine göre 6 ayrı kategoride değerlendirdi. Ortaya çıkan sonuçlara göre Türkiye'nin en gelişmiş ilçe merkezi Bursa-Büyükşehir... Onu Adana ve Antalya izliyor. İlçeleri fazla  gelişmemiş olsa da Eskişehir ve Denizli il merkezleri dört ve beşinci sırayı alıyor. Aydın'ın Kuşadası ilçesi ise 'bir ilçe merkezi olarak' kendisine 8. sırada yer buluyor.

21 Haziran 2025 Cumartesi

KAMU BANKALARININ SATIŞI YANLIŞ HESAP MI?

Türk Bankacılığında Etkinlik/

Sektörel etkinliği yüksek olan kamu bankaları için 'Niçin özelleştirme?' sorusu gündemde.

Cahit UYANIK 

Anayol Azınlık Koalisyonunun en iddialı 'yıldırım hedefleri' içinde kamu bankalarının özelleştirilmesi ilk sırayı alıyor. Özelleştirme Yasasında ise kamu bankalarının özelleştirilmesi konusunda '2 yıl içinde geniş bir araştırma ve program yapılması' öngörülüyor. Yasanın tanıdığı mühlet, 1996-Kasım ayında doluyor. 

Peki halen bankacılık sektörünün yüzde 40'ını kontrol eden kamu bankalarının özelleştirilmesi ne kadar doğru? Herkesin kafasındaki bu soruyu bilimsel bir araştırma cevaplamaya çalıştı. Doç. Dr. Ahmet Ertuğrul ve Doç. Dr. Osman Zaim tarafından yapılan bir araştırma 1980-1994 döneminde bankacılık sektörünün gösterdiği gelişimi kantitatif yani sayısal verilere dayanarak analiz ediyor. Araştırmanın gösterdiği en çarpıcı sonuç şu ki, satılması öngörülen kamu bankalarının etkinliği, özel bankalardan hiç de geri kalır gibi değil. 

Kamu bankalarının etkinliği, özel ve yabancı bankalarla karşılaştırıldığında sadece 1993'te geriledi. Bu etkinlik azalışı ise daha çok siyasilerin kararlarını yansıtan ve teknik deyimle 'yanlış kaynak tahsisi' olarak tanımlanan durumla yakından ilintili bulundu. Üstüne üstlük 1994'teki büyük mali krizden kamu, özel ve yabancı bankaların hepsi nasibini aldı. Özel sektör bankalarının da etkinliği azaldı. Bu durumda Anayol'u oluşturan siyasilerin kendi kendilerine 'Kamu bankalarını neden özelleştiriyoruz?' sorusunu bir kez daha sormaları gerekiyor.

19 Haziran 2025 Perşembe

TOPLAM ÜRETİM YARI YARIYA AZALDI; KİRAZIN TANESİ 10 TL OLDU

Cahit UYANIK 

Hafta başından bu yana en flaş ekonomi haberi kiraz fiyatları... Çünkü kirazın kilo fiyatı 700, tane fiyatı ise 10 TL oldu. Bu durumun yaşanmasının en önemli sebebi Nisan ayı ortasındaki zirai don olayı...

Zirai don, kiraz başta olmak üzere meyve ağaçlarına büyük zarar verdi ve rekoltelerde önemli düşüşlere sebep oldu. Tarım ve Orman Bakanlığının don olayından 1,5 ay sonra açıklanan 'Bitkisel Üretim 2025 Yılı 1. Tahmini'ne göre kiraz rekoltesinin geçen yıl 727 bin ton iken bu yıl yüzde 56'lık azalışla 322 bin tona gerilemesi bekleniyor. Rekoltelerde kayıp rekoru yüzde 67,3 ile zerdali ve yüzde 65,1 ile kayısıda...

Peki kiraz rekoltesi geçen yıl olduğu gibi 720 bin ton civarında gerçekleşseydi fiyatı ne olurdu? Bu verilere göre üretim normal düzeyde gerçekleşse idi kilo fiyatının 250-300 TL, kirazın tanesinin de 10 değil 4-5 TL olacağı söylenebilir. 

Türkiye normal bir sezonda 70-80 bin ton kiraz ihracatı ile 200-250 milyon dolar döviz kazanıyor. 

UNCTAD BAŞ DANIŞMANI PROF. DR. YILMAZ AKYÜZ: "TÜRKİYE , EKONOMİYİ ÇABUK ÖĞRENİYOR"

Prof. Dr. Yılmaz Akyüz

UNCTAD Baş Danışmanı Prof. Akyüz'e Göre Maliyetler Ücretlerle Düşürülmemeli

Son 10 yılda Türkiye ekonomisinde hızlı bir değişim olduğunu bildiren Prof. Dr. Yılmaz Akyüz, ekonominin üretimi öğrenmesinin çok önemli bir aşama olduğunu söyledi. Akyüz, verimliliğin düşük olmasını 'en büyük dezavantaj' olarak görüyor.

Cahit UYANIK 

Merkezi Cenevre'de bulunan Birleşmiş Milletler Kalkınma ve Ticaret Konferansı (UNCTAD), gelişmekte olan ülkelerin uluslararası sorunlarına çözümler arayan bir kuruluş. Bu kuruluşun baş danışmanlığını 1984'te Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesindeki görevinden ayrılan Prof. Dr. Yılmaz Akyüz yürütüyor. UNCTAD Baş Danışmanı Akyüz, dünyada ve Türkiye'deki kalkınma sorunları ile ilgili sorularımızı yanıtladı:

Ekonomik Panorama: 2000'li yıllara doğru gelişmekte olan ülkelerin kalkınma sorunları nerelerde odaklaşıyor?

Akyüz: 1980'li yıllarda gelişmekte olan ülkelerin büyük bölümü çok zor bir dönem geçirdi. 90'larda da bunun pek fazla değişeceğini beklemek mümkün değil. Geçen 10 yılda bu ülkelerin uğraşısı, günbegün kriz yönetimi oldu. Hala bir sürü ülke bundan kurtulmuş değil. Bu durumun en büyük kurbanlarından biri yatırım. Mesela Latin Amerika'da insanlar orta ve uzun dönemli düşünemiyor. Net yatırımlar sıfır düzeyinde... Dolayısıyla dış borçlar, dış faiz ödemeleri, dış ticaret hadleri ve korumacılık gibi sorunlarda olumlu gelişmeler olmadıkça, önümüzdeki 10 yılda gelişmekte olan ülkelerin çok fazla derlenip toparlanabileceklerini sanmıyorum. Ayrıca bu ülkeler, kısa dönemli istikrar politikalarından uzun dönemli kalkınmayı düşünür hale ne zaman gelecekler, ben de bekliyorum.

- Dünya ticaretindeki korumacılık eğilimlerinin artması da kalkınma çabalarını olumsuz yönde etkiliyor değil mi?

Akyüz: Özellikle tarımsal ürünler ve tekstilde etkiliyor. Mesela Arjantin Avrupa'ya et satamazken, siz orada dünya fiyatlarının üzerinde et yiyorsunuz. Bir taraftan borç ödeyeceksiniz, öbür taraftan da mal satamıyorsunuz. Bankaların kapısına pirinci, yağı, şekeri yığacak haliniz yok. Zamanında demişler ki 'Senin yapın emek-yoğun, tekstil de emek-yoğundur'... Kurmuşsun 1960'larda tekstil fabrikasını... 20 yıl vadeli borcu alıp 80'lere gelmişsin,  şimdi tekstil satamıyorsun. Onlar da diyor ki 'Sen parayı çarçur ettin, ürettiğin malları satamıyorsun'... O fabrikayı bankanın kapısına koyamazsın.

17 Haziran 2025 Salı

BAŞKENT NOTLARI / TOBB, ÖZELLEŞTİRME İŞSİZLERİNE DE ÇARE ARAYACAK

Cahit UYANIK 

Özelleştirme İdaresi (ÖİB) Başkanı Ufuk Söylemez, bugünlerde hayli keyifli. Çünkü hızla 2,7 milyar dolarlık yıl sonu hedefine doğru koşuyor. Belki ulaşır, belki ulaşamaz; zaman gösterecek. Ama Söylemez bunu dert etmiyor. "Tutturamazsak, hedefi revize ederiz" deyip işin içinden çıkıyor. Söylemez, özelleştirme nedeniyle işsiz kalacaklar için yürütülen 'İşgücü Uyum Projesi' konusuyla da yakından ilgileniyor. Dünya Bankasından sağlanan kredinin 11 milyon doları ve bütçeden konulan 7,3 milyon dolarla finanse edilen projenin ilk yılı bitti. Bu sürede Sümer Holding, TÜPRAŞ ve Kardemir'de çalışmalar yürütüldü. 

Proje dünyanın öbür yanından yani Avustralya kıtasından gelen uzmanlarca çekip çevriliyor. Bu konuda Avustralya Milli Eğitim ve Çalışma Bakanlığının (DEET) uzmanlarıyla yerli uzmanlar yan yana çalışıyor. Amaç, yabancı danışmanlarla sözleşme bittikten sonra yerli uzmanların işi yürütebilmesi... Çalışmalarda incelenen kuruluşların bulundukları sektör ve yöresel özellikler dikkate alınarak, uygulanabilecek işgücü uyum projeleri geliştirilmeye çalışıldı. Bu konuda ilginç ve basit rehberler de hazırlandı.

Çalışmanın dikkat çekici yanlarından birisi de görüşmeler sırasında yöresel sendikalar ve ticaret ile sanayi odalarıyla yakın ilişki kurularak fikirlerinin alınmış olması... Proje, önümüzdeki günlerde tamamlanacak ve sağladığı faydalar yıl sonunda yapılacak bir konferansla duyurulacak. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin (TOBB) işgücü açığı ortaya çıkan yerlerde mevcut iş kollarının geliştirilmesinin yanı sıra yeni iş alternatiflerinin belirlenmesi açısından katkı sağlaması da isteniyor. Kolay gelsin diyoruz...

MALİYE TEŞKİLATINDA 'REFORM' YAPILIR MI?

Özhan Uluatam, Türkiye'deki kalbur üstü maliye teorisyenlerinden biri... Halen Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde öğretim üyeliği yapıyor. Uluatam, aynı zamanda 1970'li yıllarda Maliye Bakanlığı Müsteşarlığı görevinde de bulunmuştu. Yani Maliye'nin teşkilat yapısı hakkında teorik olduğu kadar pratik gözlemlere de sahip. 

Uluatam geçen ay Harb-İş Sendikası tarafından desteklenen bir araştırma yayınladı. Araştırmanın belki de en ilgi çekici yanlarından birisi, Maliye'nin teşkilat yapısında gidilmesi gereken köklü değişikliklere değinmesiydi. Uluatam, Maliye'nin eski ve tutucu bürokrasisinin oklarını üzerine çekmek pahasına yerinde tespitler yaptı. 'Vergi İdaresinin geçmişte ve özellikle yakın geçmişteki çalışmaları ne Maliye Bakanlığı üst düzey bürokrasisini ne de genel olarak mükellefler ile kamuoyunu tatmin etmiştir' cümlesi bile hayli cesurdu. Umarız bu araştırma Maliye Bakanı İsmet Attila tarafından dikkatle incelenmiştir. Araştırmada 'kendi camiası içinde' hayli gürültü koparabilecek tespit ve öneriler ise şöyle sıralanıyor:

15 Haziran 2025 Pazar

VATAN - MİLLET; YAP-İŞLET-DEVRET..!


Birecik Barajı ve HES

32 Kısım Tekmili Birden Özal'dan Çiller'e YİD...

Cahit UYANIK 

Turgut Özal rahmetli oldu  ama fikirleri tartışılmaya ve ortalığı karıştırmaya devam ediyor. Bunun en güzel örneği Yap-İşlet-Devret (YİD). Devlet, vatanın ve milletin tüm alt yapı projelerini YİD'e yüklemek istiyor ama...


1993 Mayıs ayının son günleri... Şanlıurfa'nın Birecik ilçesine bir heyecan dalgası hakimdi. Eh kolay değil, birazdan henüz birkaç günlük Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel Birecik'e gelecek; Birecik Barajı ve Hidro Elektrik Santralinin temelini atacaktı. Demirel "28 yılda 7 kere gelip 6 kere gittim" dediği Başbakanlık görevinden sonraki Cumhurbaşkanlığı dönemine denk gelen belki de ilk icraatını yapacaktı. 

Birecik Barajının bir özelliği daha vardı. Fırat'ın azgın sularına bir dizgin daha takacak olan bu baraj bizim YİD, yabancıların BOT (Build-Operate-Transfer) dediği modelle finanse edilecekti. Konuya ilişkin uygulama sözleşmesi 19 Mart 1993'te imzalanmıştı çünkü... Birecik Barajı Konsorsiyumunun başkanlığını Alman Philipp-Holzmann yürütüyor ve payı yüzde 27 idi. Konsorsiyumda Türk, Belçikalı,  Fransız ve Avusturyalı şirketler de temsil ediliyordu. 

2 yıl boyunca mahkeme kararı beklendi 

O sıcak Mayıs gününde renk renk dumanlar çıkaran dinamitler patlatıldı ve Birecik Barajı için 'Bismillah' denildi ama gerisi gelmedi. Çünkü bu projeyi üstlenen Konsorsiyum, baraj için borçlanacağı 2 milyar Alman markı konusunda kendini rahat hissetmiyordu. Konsorsiyum Türkiye'den bu borcun geri ödemesi konusunda Hazine garantisi istediğinde "Bu baraj bitirdikten sonra sizin olacak. 15 yıl sonra bize devredeceksiniz. Zaten garanti verecek olsak, bu parayı gider bankalardan kendimiz ister, inşaatını kendimiz yaparız" cevabını almıştı. 

Yabancı bankalar ise "Hazine garantisini bir yana bıraktık. Türk hükümetinin bu işin arkasında olduğuna ve bu yatırımı desteklediğine dair ciddi bir belge getirin" diye bastırmaktaydı. Bu minval üzre giden tartışmalara bir yandan da Türkiye'deki bazı çevreler "Enerji üretimi bir imtiyazdır. Bu imtiyazı ikili anlaşmayla devredemezsiniz. Bir yasa çıkarın. Yasada imtiyazın önüne geçecek hükümler bulunsun" diyerek katılmaktaydı.

TÜRKİYE VE İSRAİL / 8-9 MİLYAR DOLARLIK DIŞ TİCARET HACMİ, SON BİR YILDIR SIFIRA DÜŞTÜ; FİLİSTİN DEVLETİYLE TİCARET İSE SÜRDÜ

 

İsrail ile Ticaret İddialarına İlişkin Basın Açıklaması

22 Mayıs 2025

Çeşitli terör suçlarından dolayı aranan ve yurt dışına kaçan, Türkiye düşmanı istihbarat örgütlerinin etki ajanlığına soyunan birinin sosyal medya üzerinden Türkiye’nin İsrail ile hala ticaret yaptığı iması ve algısı oluşturmak amaçlı haberi yalan ve çarpıtmalar üzerine kuruludur. 1,5 yıldan fazla bir süredir İsrail’in Gazze-Batı Şeria-Lübnan ve Suriye’ye yönelik saldırganlığına ve Gazze’deki soykırımına karşı, Türkiye’miz, başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere, dünyada en yiğitçe mücadeleyi, diplomasi, ticaret, hukuk, sağlık ve insani yardımlar alanında en birinci sırada veren ülkedir. Bu gerçek başta Filistinliler, Filistin hükümeti, bütün İslam dünyası, ve vicdanı olan diğer ülkeler ve halkları tarafından taktirle karşılanmaktadır. İsrail’in Gazze’deki soykırımı ve tehciri şiddetlendirmesi karşısında, Bazı Avrupa ülkelerinin seslerini yükseltmeye başlaması ve İsrail’in bu sıkışmışlığı karşısında, bu haberin uydurulması, haberin İngilizce orijinal halinde Türkiye’nin adı geçmemesine rağmen, “Türkiye 2024’te İsrail’le ticareti devam ettiriyor” imajı vermeye çalışması, buna da Filistin’deki İslami Harekete düşman olup, hatta terör örgütü deyip, gerçekte İsrail-sevici olan bazı medya organlarının sahip çıkması, terör kaçkını birisiyle olan iş birliklerini de açıkça ortaya koymaktadır.
 
Bu konudaki yalanlarla iftiralarla 1,5 senedir mücadele ettik, mücadele etmeye de daha güçlü şekilde devam edeceğiz. Bugüne kadar yüzlerce defa gerçekleri rakamlarla, verilerle, bilgilerle ortaya koyduk.
 
- Birincisi, Türkiye 7 Ekim 2023’ten sonra 2 Mayıs 2024 tarihine kadar olan 7 aylık dönemde, bölgede ateşkes sağlanır, durum düzelir çabaları devam ederken İsrail ile ticaretini %30 civarında azaltmıştır.

- Hükümetimizin kararıyla, Türkiye olarak, ilk aşamada 9 Nisan 2024’te 54 başlık altındaki 1019 üründe İsrail’e ihracatı durdurmuştuk.
Bu arada, 7 Ekim 2023’ten sonraki dönemde İsrail ile ticaretin özel sektör kuruluşları ve yabancı sermayeli yatırımcıların yaptığı da defaatle vurgulanmıştır.


- 3 hafta sonra 2 Mayıs 2024’te hükümetimizin aldığı kararla, Türkiye’den İsrail’e bütün ürün gruplarında ihracat, ithalat, transit ticaret tamamen durdurulmuştur.

- Gümrüklerde ve serbest bölgelerimizde İsrail ile ticaret işlemi yapılamaz. 2 Mayıs 2024’ten bu yana İsrail ile ticaret sıfırdır.

TÜRKİYE VE İRAN / YAPTIRIMLARIN GENİŞLETİLMESİ VE PANDEMİ DIŞ TİCARET HACMİNİ 22 MİLYAR DOLARDAN 5,5 MİLYAR DOLARA GERİLETTİ

"Türkiye-İran Tarım Alanında İş birliği Toplantısı", Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nde (TOBB) 10 Ocak 2025 tarihinde gerçekleştirildi. Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, buradaki konuşmasında, İran ile son yıllarda artan karşılıklı üst düzey ziyaretlerin, birbirine komşu ve dost olan iki ülke arasındaki ilişkileri her bakımdan daha ileri seviyeye taşıdığını bildirdi.

Çok boyutlu ve kapsamlı hale gelen ilişkilerin, ekonomik ve ticari alanda da güçlenerek devam ettiğine işaret eden Yumaklı, "Sayın Cumhurbaşkanlarımızın belirttiği gibi, Türkiye olarak, İran ile ikili ticaret hacmimizin 30 milyar dolarlık hedefe ulaşması için iş birliği alanlarını çeşitlendirmeye büyük önem veriyoruz." diye konuştu.

Bakan Yumaklı, bu kapsamda ticaretin çok önemli bir payı olan tarım alanında da çalışmaları hızla sürdürdüklerini belirterek, bu ülkeyle tarım alanında ilk iş forumunu 2016'da gerçekleştirdiklerini anımsattı.

"TEK TARAFLI YAPTIRIMLARI TASVİP ETMİYORUZ"

Bugüne kadar ülkelerin potansiyellerinden çeşitli sebeplerle yeterince istifade edemediklerine dikkati çeken Yumaklı, şöyle devam etti:

"Ticaret ve yatırımlar başta olmak üzere ilişkilerimizi halklarımızın refahını artıracak şekilde ileriye taşıma irademizi koruduk. 2012'de yaklaşık 22 milyar dolara ulaşan ikili ticaret hacmimiz son yıllarda kayda değer oranda gerilemiştir. Bunun temel nedeni İran'a uygulanan yaptırımlar ve Kovid-19 salgını olmuştur. Salgın geride bırakılmış olmakla birlikte, yaptırımların ticareti engelleyici etkileri maalesef halen sürmekte. Türkiye olarak buradaki tutumumuzu koruyoruz. Tek taraflı yaptırımları tasvip etmediğimizi, bu tür baskı araçlarına başvurulmasının amaca hizmet etmediğini her zaman dile getirdik. Sayın Cumhurbaşkanı'mızın da her zaman dile getirdiği gibi yaptırımlar nedeniyle komşumuz İran ile ekonomik ve ticari ilişkilerimizi sonlandırmadık, bundan sonra da sonlandırmayacağız. Mevcut durumda yaptırımlar, İran ile iş ilişkilerimizde özellikle bankacılık sisteminden kaynaklanan sorunlara yol açıyor. Bu ve benzeri sorunların kısa zamanda çözüme kavuşturulmasını ümit ediyoruz."

Bakan Yumaklı, ülkelerin 2023'te ticaret hacminin 5,5 milyar dolar seviyelerinde gerçekleştiğinin bilgisini vererek, bu hacmin yaklaşık yüzde 16,6'sının tarımsal üründen kaynaklandığını söyledi. Geçen yılın ilk 10 aylık döneminde tarımsal ticaret hacminin bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 30 civarında artış göstererek, 854 milyon dolar seviyelerine yükseldiğini anlatan Yumaklı, bu durumun tarımın ülkelerin iş birliğinde ne kadar önemli bir paya sahip olduğunu gösterdiğini bildirdi.