Cahit UYANIK
Özelleştirme İdaresi (ÖİB) Başkanı Ufuk Söylemez, bugünlerde hayli keyifli. Çünkü hızla 2,7 milyar dolarlık yıl sonu hedefine doğru koşuyor. Belki ulaşır, belki ulaşamaz; zaman gösterecek. Ama Söylemez bunu dert etmiyor. "Tutturamazsak, hedefi revize ederiz" deyip işin içinden çıkıyor. Söylemez, özelleştirme nedeniyle işsiz kalacaklar için yürütülen 'İşgücü Uyum Projesi' konusuyla da yakından ilgileniyor. Dünya Bankasından sağlanan kredinin 11 milyon doları ve bütçeden konulan 7,3 milyon dolarla finanse edilen projenin ilk yılı bitti. Bu sürede Sümer Holding, TÜPRAŞ ve Kardemir'de çalışmalar yürütüldü.
Proje dünyanın öbür yanından yani Avustralya kıtasından gelen uzmanlarca çekip çevriliyor. Bu konuda Avustralya Milli Eğitim ve Çalışma Bakanlığının (DEET) uzmanlarıyla yerli uzmanlar yan yana çalışıyor. Amaç, yabancı danışmanlarla sözleşme bittikten sonra yerli uzmanların işi yürütebilmesi... Çalışmalarda incelenen kuruluşların bulundukları sektör ve yöresel özellikler dikkate alınarak, uygulanabilecek işgücü uyum projeleri geliştirilmeye çalışıldı. Bu konuda ilginç ve basit rehberler de hazırlandı.
Çalışmanın dikkat çekici yanlarından birisi de görüşmeler sırasında yöresel sendikalar ve ticaret ile sanayi odalarıyla yakın ilişki kurularak fikirlerinin alınmış olması... Proje, önümüzdeki günlerde tamamlanacak ve sağladığı faydalar yıl sonunda yapılacak bir konferansla duyurulacak. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin (TOBB) işgücü açığı ortaya çıkan yerlerde mevcut iş kollarının geliştirilmesinin yanı sıra yeni iş alternatiflerinin belirlenmesi açısından katkı sağlaması da isteniyor. Kolay gelsin diyoruz...
MALİYE TEŞKİLATINDA 'REFORM' YAPILIR MI?
Özhan Uluatam, Türkiye'deki kalbur üstü maliye teorisyenlerinden biri... Halen Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde öğretim üyeliği yapıyor. Uluatam, aynı zamanda 1970'li yıllarda Maliye Bakanlığı Müsteşarlığı görevinde de bulunmuştu. Yani Maliye'nin teşkilat yapısı hakkında teorik olduğu kadar pratik gözlemlere de sahip.
Uluatam geçen ay Harb-İş Sendikası tarafından desteklenen bir araştırma yayınladı. Araştırmanın belki de en ilgi çekici yanlarından birisi, Maliye'nin teşkilat yapısında gidilmesi gereken köklü değişikliklere değinmesiydi. Uluatam, Maliye'nin eski ve tutucu bürokrasisinin oklarını üzerine çekmek pahasına yerinde tespitler yaptı. 'Vergi İdaresinin geçmişte ve özellikle yakın geçmişteki çalışmaları ne Maliye Bakanlığı üst düzey bürokrasisini ne de genel olarak mükellefler ile kamuoyunu tatmin etmiştir' cümlesi bile hayli cesurdu. Umarız bu araştırma Maliye Bakanı İsmet Attila tarafından dikkatle incelenmiştir. Araştırmada 'kendi camiası içinde' hayli gürültü koparabilecek tespit ve öneriler ise şöyle sıralanıyor:
"Vergi İdaresinde çalışan görevli sayısı 10 yılda iki kat artıp 50 bin kişiye yükseldi ama nitelikli eleman yine yetersiz. İdarenin Osmanlı İmparatorluğuna kadar giden örgütlenmesinin izleri, çağdaş Türkiye'nin ihtiyaçlarına cevap veremiyor. Bakanlığın çeşitli kurumları arasındaki sürtüşmeler, rasyonel bir düzenlemeyi zorlaştırıyor. Bakanlık; Maliye müfettişleri, hesap uzmanları ve gelirler kontrolörleri arasındaki çekişmeyi ortadan kaldıracak ve bazı denge hesaplarının ötesine geçecek yeniden örgütlenme hazırlığını yapamıyor. Maliye'de en yetenekli elemanlar, denetim örgütlerinde toplanıyor. Bu, mükellef ile vergi dairesi ilişkilerinin ihmal edilmesine sebep oluyor. Maliye Bakanlığı ve Vergi İdaresinin bilgisayar donanımı ve vergi istihbarat arşivleri yetersizdir. Bu sorunların aşılması için Türkiye'de bir Gelirler Bakanlığı kurulmalıdır. Vergi daireleri yüzyüze teması sağlayacak küçüklükte olmalıdır."
KIRATLIOĞLU'NUN ÇİLLER'E 'HAYVANCILIK' UYARISI
Esat Kıratlıoğlu, kabinenin en renkli simalarından biri... Başbakan Tansu Çiller'den yediği fırça ile iki kez televizyon haberlerine konu olan Kıratlıoğlu, 'Başbakan beni sever' deyip işin içinden sıyrıldı. Kıratlıoğlu hükümette köy, köylünün sorunları, tarım ve hayvancılık meselelerine derinlemesine vakıf olmasıyla da tanınıyor. Artık herkesin diline pelesenk olan et ithalatı meselesinde Kıratlıoğlu'nun da ismi geçti. Kıratlıoğlu'nun bundan 45-50 gün önce yayınlanan, daha sonra iptal edilen 'et ithali kararnamesi' sırasında Başbakan Çiller'e bir rapor sunduğunu öğrendik. Bu raporda özetle şu görüşler savunuluyordu:
"Türkiye'de şu anda uygulanan hayvancılık politikası sakattır. Mevcut statü devam ederse ithal et faturası gelecek yıl 2 milyar dolar, 2000 yılında 6 milyar dolar, 2005 yılında 14 milyar dolara çıkar. Halbuki Türkiye, hayvancılığı reforme edecek tedbirler alsa 25 milyar dolarlık hayvansal ürün ihraç edilebilir. Eğer mevcut politika sürerse sokaktaki insan, önümüzdeki sene eti 1 milyon liraya yer."
Çiller'in bu uyarıları dikkate alacağını umarız. Bizim de et ithalatı denilince dikkat çekmek istediğimiz şeyler var. Görüştüğümüz Tarım Bakanlığı uzmanları kemiksiz etlerin ne koşullarda kesildiğinin bilinmediğini, bu sebeple bir kısım hastalıkların insanlara geçebileceğini ısrarla belirtiyor ve "Bu durum karkas et ithalinde de yaşanabilir" diyor. Çözüm için; ithal etlerin 'satış yerinde' yani ithal edilen ülkede çok iyi yetişmiş uzmanlarca denetlenmesi öneriliyor. 'Ülkesinde denetim' gümrüklerde karşılaşılabilecek sorunlar açısından da önemli. Çünkü gümrüklerde büyük hacimli et ithalatını saklayacak soğuk hava depoları yok. Bu nedenle ithalatın çok dikkatli bir program dahilinde ve esas kontrollerin ithal edilen ülkede yapılarak gerçekleştirilmesi önem taşıyor. İlgililere duyurulur.
'YAŞ KESEN BAŞ KESER' VE BÜTÇE AÇIĞI
Türkiye uzun yıllardır bütçe açığından muzdarip. Tasarruf genelgeleri, 5 Nisan Kararları, aba altından sopa göstermeler bu illetle mücadelede yeterli olamıyor. Devlet baktı ki tasarruf ettirerek bütçe açığı meselesini çözemeyecek; taktik değiştirdi. Önce lojman kiraları yükseldi, sonra kamu tatil kamplarındaki yatak fiyatları... Bunlar yetmemiş olacak ki devlet elindeki çok değerli gayrimenkulleri satıp savmaya başladı. Bu kervana gayrimenkul zengini KİT'ler de katıldı. Artık üç ayda bir arsa-arazi satıp işçi maaşı ödemek vakay-i adiyeden...
Ancak bu anlatacağımız olay en vahim olanı... Geçen haftalarda bir kamu kurumu yöneticisiyle konuşurken Tarım Bakanlığı Kavakçılık Enstitüsünden gelen bir yazıdan bahsetti. Bu yazıda öz olarak 'Filanca tarihte ekilen kavak ağaçlarının ömrünü doldurduğu için kesilip satılması ve gelirinin bütçeye irat kaydedilmesi' isteniyordu. Ben de o kamu yöneticisine bu yazıya karşılık ne yaptığını sordum. Güldü ve 'Ben emekli olana kadar bu kavak ağaçları gözlerimin önünde salınıp duracak. İsterlerse hakkımda soruşturma açsınlar, mahkemeye versinler. Haklılığımı her yargıca kolaylıkla ispat ederim. Devletin bu ağaçlardan gelecek 200-300 milyon liraya ihtiyacı yok" dedi. Evet bence de öyle... Bütçeye daha fazla gelir sağlama işini biraz abartmadık mı?
EKO-RAZZİ...
Türkiye'de bazı kavramların hemen 'suyu çıkarılır'... İğneyi kendimize çuvaldızı başkasına batırmış olalım; bu davranış biçimi basın için de geçerlidir. Paparazzilik, basınımız ve özel televizyonların keşfederek hemen deforme ettiği en yeni kavramlar arasında yer alıyor. Üstelik ünlülerin yaşam tarzlarını gözler önüne sermeye çalışan bu gazetecilik tekniği, gittikçe gerçek özelliğini kaybediyor. Kültür-azzi, spor-azzi; paparazziliğin eski deyimle 'tağşiş edilmiş' versiyonları... Biz de 'eko-razzilik' kimsenin aklına gelmeden bir örnek verelim de belki kimse bu yola tevessül etmez diye düşündük:
Efendim biliyorsunuz Türkiye Kalkınma Bankası (TKB) eski genel müdürü Özal Baysal, halen çeşitli mahkemelerde yargılanmaya devam ediyor. Baysal, bu davaların bazılarından beraat de etti. Hatırlarsanız Baysal hayli gürültülü bir şekilde genel müdürlük görevinden açığa alınmıştı. O günlerde çıkan söylentilere göre Baysal, muhterem eşinden de boşanmıştı yani dul kalmıştı. Son duyduğumuza göre Baysal, ikinci evlilik hazırlığı yapıyormuş. Araştırdık, soruşturduk ama müstakbel hanımefendinin ismini öğrenemedik... Ne diyelim, Allah mesut ve bahtiyar etsin.
(Bu kulis yazısı, aylık Macro Economy dergisinin Eylül-1995 tarihli 11. Sayısında yayınlanmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder