Türk Bankacılığında Etkinlik/
Sektörel etkinliği yüksek olan kamu bankaları için 'Niçin özelleştirme?' sorusu gündemde.
Cahit UYANIK
Anayol Azınlık Koalisyonunun en iddialı 'yıldırım hedefleri' içinde kamu bankalarının özelleştirilmesi ilk sırayı alıyor. Özelleştirme Yasasında ise kamu bankalarının özelleştirilmesi konusunda '2 yıl içinde geniş bir araştırma ve programın yapılması' öngörülüyor. Yasanın tanıdığı mühlet, 1996-Kasım ayında doluyor.
Peki halen bankacılık sektörünün yüzde 40'ını kontrol eden kamu bankalarının özelleştirilmesi ne kadar doğru? Herkesin kafasındaki bu soruyu bilimsel bir araştırma cevaplamaya çalıştı. Doç. Dr. Ahmet Ertuğrul ve Doç. Dr. Osman Zaim tarafından yapılan bir araştırma 1980-1994 döneminde bankacılık sektörünün gösterdiği gelişimi kantitatif yani sayısal verilere dayanarak analiz ediyor. Araştırmanın gösterdiği en çarpıcı sonuç şu ki, satılmaları öngörülen kamu bankalarının etkinliği, özel bankalardan hiç de geri kalır gibi değil.
Kamu bankalarının etkinliği, özel ve yabancı bankalarla karşılaştırıldığında sadece 1993'te geriledi. Bu etkinlik azalışı ise daha çok siyasilerin kararlarını yansıtan ve teknik deyimle 'yanlış kaynak tahsisi' olarak tanımlanan durumla yakından ilintili bulundu. Üstüne üstlük 1994'teki büyük mali krizden kamu, özel ve yabancı bankaların hepsi nasibini aldı. Özel sektör bankalarının da etkinlikleri azaldı. Bu durumda Anayol'u oluşturan siyasilerin kendi kendilerine 'Kamu bankalarını neden özelleştiriyoruz?' sorusunu bir kez daha sormaları gerekiyor.
Bankacılık sektörü ne kadar etkin çalıştı?
Ertuğrul ve Zaim'in araştırması 'Türk Bankacılığında Etkinlik - Tarihi Gelişim Kantitatif Analizi' adını taşıyor. Aslında araştırma 1980 sonrası bankacılıkta yaratılan rekabetçi ortamın sektörde yapısal bir değişikliğe yol açıp açmadığına ve bunun ne ölçüde olduğuna ilişkin temel soruyu cevaplamak için gerçekleştirildi. Bu amaca ulaşmak için de Türk bankacılığının etkinlik düzeyi ölçülmeye çalışıldı. Her banka için ayrı ayrı gerçekleştirilen bu hesaplama, ticari itibarlarının zedelenebileceği düşüncesiyle kamu, özel ve yabancı bankalar olarak üçlü kategoriye ayrılarak açıklandı. Etkinliği ölçmek için Türkiye Bankalar Birliğinin 1981, 1990 ve 1993 yılları verileri esas alındı. Ayrıca 1994 verileri de yaşanan mali bunalım dikkate alınarak ayrı bir kısımda analiz edildi.
Oluşturulan etkinlik endeksleri, 1994'ten geriye giderek sırasıyla 55, 58 ve 39 bankanın verilerini kapsıyor. Araştırma sonuçlarına göre dönem başlangıcı olan 1981'de (çeşitli ölçeklere göre getiri varsayımları altında) 39 bankadan 18'i bankacılık sistemi ölçüleri içerisinde gerekli etkinliği gösteremedi. Bu sayı daha sonraki dönemlerde ise sırasıyla 21, 23 ve 15 olarak gerçekleşti. Bunun basit anlamı şu: Bu bankalar sistem içerisinde ölçekleriyle kıyaslandığında ulaşabilecekleri verimlilik düzeyine ulaşamadı. Yani bu bankalar kullandıkları girdilerle ulaşmaları gereken kredi ve mevduat hacmine ulaşamadı. Bu bankaların teknik etkinlik ortalamaları da çarpıcı sonuçları beraberinde getirdi. Buna göre etkin olmayan bankalar, sektörün ortalama etkinliğine ulaşabilseydi yüzde 50 daha az girdiyle aynı üretime ulaşabilecekti.
Kamu bankaları özelleştirilmeli mi?
Bu analizin kamu bankaları kısmında ulaşılan sonuçlar ise kafalarda özelleştirme hakkında çeşitli soru işaretleri oluşturdu. Elde edilen sonuçlara göre 1981 ve 1990 dönemlerinde kamu bankalarının etkinlik katsayıları özel bankalara nazaran daha yüksek... Araştırmacılar bu durumu mevduat toplama, kredi kullandırma ve gereksiz girdi tüketiminin kamu bankalarında daha az olmasına bağladı. Araştırmacılar Ertuğrul ve Zaim "Son yıllarda kamu bankalarının özelleştirilmesi gerekçeleri arasında; bu bankaların verimsiz çalıştığı, özel sektör bankalarından daha az etkin oldukları şeklindeki görüşler sıralanmaktadır. Bu görüşler sağlam bir bilimsel araştırmaya dayanmamaktadır" tespitini yaptılar.
Araştırmada kaynak tarafının ölçütü olarak teknik etkinlik katsayıları, kamu bankalarında 1981 ve 1990'da daha iyi düzeyde seyretti. Ancak bu tablo aradan 2 yıl geçtikten yani 1993'ten itibaren tam tersine döndü. Gerek etkinlik gerekse teknik etkinlik açısından özel bankalar, kamu bankalarının önüne geçti. Araştırmada bu gelişmenin nasıl açıklanabileceği ve kamu bankalarının özelleştirilmesiyle bağlantısı da şöyle kuruldu:
"Maliyet yönünden etkinlik araştırıldığında genelde kamu bankalarında etkinsizliğin temel nedenini yanlış kaynak tahsisinin oluşturduğu gözlemlenmektedir. Araştırma sonuçlarına göre ihtiyari makro politikaların sık sık uygulamaya konulması, kamu ve özel bankaların hangisinin daha etkin olduğu konusunda kesin sonuçlara varmayı önlemektedir. Ancak yaygın kanaatin aksine inceleme sonuçları kamu bankalarının az etkin olduğunu doğrular nitelikte değildir. İnceleme dönemimiz 1981, 1990 ve 1994 hesaplamaları aksi tezi doğrular nitelikte değildir. Özel sektör bankaları da etkinliklerini 1980'den sonra sürekli artırmışlardır ve 1993 yılında kamu bankalarının önüne geçmişlerdir. Ancak bu durum 1994'te tamamı ile özel bankaların aleyhine bozulmuştur."
5 Nisan Kararlarını doğuran krizin bankalara etkisi
Araştırma 1994'te yaşanan mali ve ekonomik krizin sektör üzerindeki etkilerini de ayrı bir bölümde inceledi. Buna göre 1994 Krizi, tüm sektörde önemli derecede bir küçülmeye yol açtı. Öyle ki 1994 yılı etkinlik ve teknik etkinlik bulguları 1993 yılının yüzde 2,2 ila yüzde 3,2 gerisinde kaldı. Sektör 1993 yılında üretim etkinliğini sağlamak için gerekli minimum maliyetin yüzde 47 üzerinde çalışırken bu oran ertesi yıl yüzde 121'e fırladı. Araştırmacılar bu durumu şöyle açıkladı:
"Bu dönemde kaynak tahsisi yönünden kamu bankalarında yüzde 100 düzelme, özel bankalarda ise yüzde 100 oranında azalma görülmüştür. 1994 yılı özel sektör bankaları açısından olumsuzdur. Bu bankalar kredi kullandırmak yerine açık pozisyonlarını kapatmak yoluna gitmişlerdir. Kredi faaliyetlerini çok sınırlı düzeyde tutmuşlardır. Bu nedenle etkinlikleri süratle azalmış ve kamu bankalarının etkinliği göreli olarak artmış gibi bir görünüm ortaya çıkmıştır."
Kamu bankalarının özelleştirilmesi tartışmaları giderek hız kazanıyor. Araştırma bu önemli karar öncesinde şapkayı bir kez daha önümüze koyup düşünmeyi gerektiriyor.
-------------
Bankaların Etkinliği Araştırmasından Çarpıcı Sonuçlar
* 1980 sonrasında bankacılık sistemine yabancı bankaların girişi kolaylaştırılmıştı. Araştırmaya göre 1981 ve 1990 döneminde yabancı bankaların teknik etkinlik katsayıları arttı ve bu sayılar sistem genelinin üzerinde bulunuyor. Ancak yabancı bankaların teknik etkinliği 1993 yılındaki verilere göre sistemin gerisinde kaldı.
* 1993 yılında kamu bankalarının etkin çalışamaması, maliyetleri fevkalade artırdı. Bu durum büyük bölümüyle yanlış kaynak tahsisinden meydana geldi. Bundan doğan olumsuzluğun mali etkinsizlik endeksine katkısı yüzde 90 oldu.
* 1980-1993 döneminde çeşitli ölçülere göre hesaplanan konsantrasyon rasyoları düşme eğilimine girdi ve ayrıca kamu sektörü payı giderek azalmaya başladı. Bu iki olgu sektördeki oligopolistik yapının yavaş da olsa kırılmaya başladığını gösteriyor.
* Bankaların son 15 yılda teknik etkinlik açısından birbirine yaklaştığı ve dönem başına göre daha homojen bir yapıya kavuştuğu söylenebilir. Bu eğilim özel bankalarda kamu bankalarına nazaran daha belirgin bir şekilde ortaya çıktı.
* Araştırmada "Ekonomiyi ve bankacılık sektörünü 5 Nisan Kararlarını almaya götüren şey, önceki yıllara dayanan uygulamalar değil, teknik bir hatadır. Bu hataların başında Hazine Kısa Vadeli Borçlanma Piyasasının yok edilmesi gelmektedir. Bu piyasada faiz oranları 1993-Eylül ayından başlayarak artırılması gerekirken tam tersi bir uygulamaya gidilmiş ve Hazine ihaleleri iptal edilmiştir. Böylece kamu açıkları 'monetize' edilmiştir. Bu durum, TCMB iç kredilerindeki 1993-Eylül ayında yaşanan artıştan kolayca izlenebilir" denildi.
(Bu haber haftalık İntermedya Ekonomi dergisinin 10-16 Mart 1996 tarihli Yıl:3, Sayı:6'da yayınlanmıştır.)
)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder