Birecik Barajı ve HES |
32 Kısım Tekmili Birden Özal'dan Çiller'e YİD...
Cahit UYANIK
Turgut Özal rahmetli oldu ama fikirleri tartışılmaya ve ortalığı karıştırmaya devam ediyor. Bunun en güzel örneği Yap-İşlet-Devret (YİD). Devlet, vatanın ve milletin tüm alt yapı projelerini YİD'e yüklemek istiyor ama...
1993 Mayıs ayının son günleri... Şanlıurfa'nın Birecik ilçesine bir heyecan dalgası hakimdi. Eh kolay değil, birazdan henüz birkaç günlük Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel Birecik'e gelecek; Birecik Barajı ve Hidro Elektrik Santralinin temelini atacaktı. Demirel "28 yılda 7 kere gelip 6 kere gittim" dediği Başbakanlık görevinden sonraki Cumhurbaşkanlığı dönemine denk gelen belki de ilk icraatını yapacaktı.
Birecik Barajının bir özelliği daha vardı. Fırat'ın azgın sularına bir dizgin daha takacak olan bu baraj bizim YİD, yabancıların BOT (Build-Operate-Transfer) dediği modelle finanse edilecekti. Konuya ilişkin uygulama sözleşmesi 19 Mart 1993'te imzalanmıştı çünkü... Birecik Barajı Konsorsiyumunun başkanlığını Alman Philipp-Holzmann yürütüyor ve payı yüzde 27 idi. Konsorsiyumda Türk, Belçikalı, Fransız ve Avusturyalı şirketler de temsil ediliyordu.
2 yıl boyunca mahkeme kararı beklendi
O sıcak Mayıs gününde renk renk dumanlar çıkaran dinamitler patlatıldı ve Birecik Barajı için 'Bismillah' denildi ama gerisi gelmedi. Çünkü bu projeyi üstlenen Konsorsiyum, baraj için borçlanacağı 2 milyar Alman markı konusunda kendini rahat hissetmiyordu. Konsorsiyum Türkiye'den bu borcun geri ödemesi konusunda Hazine garantisi istediğinde "Bu baraj bitirdikten sonra sizin olacak. 15 yıl sonra bize devredeceksiniz. Zaten garanti verecek olsak, bu parayı gider bankalardan kendimiz ister, inşaatını kendimiz yaparız" cevabını almıştı.
Yabancı bankalar ise "Hazine garantisini bir yana bıraktık. Türk hükümetinin bu işin arkasında olduğuna ve bu yatırımı desteklediğine dair ciddi bir belge getirin" diye bastırmaktaydı. Bu minval üzre giden tartışmalara bir yandan da Türkiye'deki bazı çevreler "Enerji üretimi bir imtiyazdır. Bu imtiyazı ikili anlaşmayla devredemezsiniz. Bir yasa çıkarın. Yasada imtiyazın önüne geçecek hükümler bulunsun" diyerek katılmaktaydı.
'Leyleğin ömrü laklakla geçer' misali 2 yıl boyunca sürüp gitmişti bu tartışmalar... Bu arada Birecikliler, temeli atılan baraj inşaatının neden başlamadığına bir türlü akıl sır erdirememişti. Sonunda Enerji Bakanlığının Danıştay'a gönderdiği uygulama sözleşmesinin bir imtiyaz yaratmadığı kararına varıldı. Hazine de bu yatırıma teşvik belgesi vermeye razı oldu. Böylece hem iç hem dış unsurların istedikleri yerine gelmiş oldu. Alman hükümeti de 'GAP bölgesinin gelişmesi ve siyasi açıdan önem taşıdığı' gerekçesiyle 672 megawatt'lık bu barajın -zaman kaybı nedeniyle finansmanı biraz şişse de- faturasını karşılamaya karar verdi. Şimdilerde anlı-şanlı Birecik Barajının yapımı yeniden canlandı.
YİD'i Türkler mi, Hintliler mi buldu?
Türkiye bu örnekte görüldüğü gibi YİD'ten çok umutlu. Peki nereden çıktı bu YİD? Rivayet muhtelif. Merhum Özal'ın Amerika yıllarında kafasında şekillendiği de söyleniyor, 'Hindistan'dan aparma' olduğu da... İlk varsayıma göre ABD'de zaten 'YİD'e çok benzer' modeller özel sektör yatırımlarında kullanılıyordu. Ancak alt yapı yatırımlarında kullanıldığına dair bir kayıt yoktu. Özal'ın 'Bu modeli alt yapı yatırımlarına uygulamaya çalışan, parti ve hükümet programına koyan ilk insan' olduğu ileri sürülüyor. Bazı Avrupa ve Amerikan üniversitelerinde bu yönde bilgi veren ders notlarıyla karşılaşılıyor. İkinci varsayım ise Hindistan'da 1970'li yıllarda YİD'e çok yakın bir modelin ortaya atıldığını savunuyor. Anlayacağınız YİD'in fikir sahipliği konusunda henüz bir fikir birliği yok.
Ancak Özal YİD'in mucidi ise bile 'Semeresini göremeden vefat etti' demek gerekiyor. Çünkü bir Kanadalı firmanın Mersin-Akkuyu'ya nükleer santral yapmak istemesi ama Türkiye'den devlet garantisi alamadığı için, kendi hükümetinden kredi bulamaması nedeniyle kötü başlayan YİD serüveni bir türlü 'happy end'e erememişti. Özal zamanında Yumurtalık ve Aliağa Termik Santralleri de Akkuyu ile aynı akıbete uğramıştı.
Bütün bu geçmiş olaylar bir yana YİD artık 7. Beş Yıllık Kalkınma Planında arz-ı endam ediyor. Planda 'YİD'in işleyişi önündeki engellerin kaldırılarak, alt yapı yatırımlarının finansmanında etkin bir şekilde kullanılacağı' belirtiliyor. Yani 1983'te ilk kez ANAP'ın hükümet programında öngörülen bu model, devletin resmi politikası haline geldi. Devleti YİD'e iten en önemli neden ise yaşadığı kaynak sıkıntısı... Devlet bütçesinin yıllardır yüzde 75'i maaş, iç ve dış borç faizlerine ayrıldığı için geriye alt yapı yatırımı yapacak para kalmıyor. Bu durumda YİD, eğer uygulanabilirse 'çöpsüz üzüm' muamelesi görüyor ve baş tacı ediliyor hani...
Ah Danıştay vah Danıştay
Türkiye'deki en acil alt yapı yatırımları elektrik enerjisinde kendini gösteriyor. Eğer birkaç yılda yeni termik, doğal gazlı veya hidro elektrik santraller devreye sokulmazsa, elektrik kesintisi programları sürpriz olmayacak. Bu nedenle en az 15-20 elektrik santralinin birkaç yıl içinde devreye girmesi gerekiyor. YİD işte bu sorunun bir çözümü olarak görülüyor. Birecik HES, Marmara Ereğlisi-1 ve 2, Esenyurt Doğal Gaz Çevrim Santrali, Güroluk-Rize, Solaklı-Trabzon, Konaktepe-Tunceli, Kovada 3-Isparta, Ahiköy-Sivas, Gaziler-Kars, Berdan-İçel, Mudurnu-Bolu, Adana Çöp Santrali, Orta-Çankırı, Çamlıca-İstanbul için uygulama sözleşmeleri imzalanmış durumda... Bunlar arasında Birecik HES, Marmara Ereğlisi-1 ve 2 ile Esenyurt en büyük üretim hacmine ve finansman ihtiyacına sahip olanlar...
Ancak enerji amaçlı YİD'lerin önünde şu anda iki engel var. Birincisi her YİD uygulama sözleşmesinin Maliye ve Sayıştay'ın yanı sıra Danıştay'ın da vizesine ihtiyaç duyması. Gerekçe; sözleşmenin imtiyaz içerip içermediğini belirlemek... İkinci engel de Anayasa Mahkemesinin iptali... Mahkeme'nin "Özel hukuk sözleşmesinde 'imtiyaz yaratmayacak şekilde' diye bir ibare bulunmasının imtiyazın varlık veya yokluğunu engellemeyeceğini" düşündüğü için 1994 Haziran ayında çıkan YİD Yasasının bir kısmını iptal ettiği tahmin ediliyor. Ancak henüz gerekçeli karar yayınlanmadı. Bu yayınlandığında belki sözleşmeler Danıştay vizesinden kurtulabilecek ve çok ağır işleyen YİD prosedürü hızlanabilecek.
Gerek Hazine gerekse Enerji Bakanlığı YİD'in uygulamaya konulması için istekli. Hazine "Biz üstümüze düşeni yaptık. Yatırım yapmak isteyenlere teşvik belgesini verdik, önlerini açtık. Fiyat tespiti ve ihale konuları ise bizi değil Enerji Bakanlığını ilgilendirir. Kefalet ve garanti konularında bizi en asgari yükümlülüğe sokacak formülleri oluşturduk. Eğer teşvik belgesindeki şartları yerine getirmezlerse gözlerinin yaşına bakmaz, iptal ederiz" diyor. Enerji Bakanlığı ise ihalelerin uluslararası kurallara uygun yapılmaya başlandığını ve teklif edilen fiyatların dikkatle incelendiğini belirtiyor. Ama yine de fiyatlara ilişkin iddiaların ardı arkası kesilmiyor.
Aslında Enerji Bakanlığının bu alandaki deneyimi başka projeler için de büyük önem taşıyor. Çünkü hükümet, önümüzdeki aylarda önemli ulaştırma projelerini de YİD modeliyle finanse etmeyi planlıyor. Bunlar arasında yat limanları ve hava alanı terminalleri bulunuyor. Ne diyelim... Vatan-millet; Yap-İşlet-Devret..!
‐----------------
ANAP Milletvekili Bülent Akarcalı:
"YİD istismar ediliyor"
YİD konusunda son günlerde ortaya atılan iddialardan birisi de yüklenici firmaların normalin iki-üç katı fiyat vermeleri... ANAP'lı Bülent Akarcalı bu konuda Japon-Mitsubishi'yi sert şekilde eleştiriyor:
Macro Economy: YİD'i nasıl değerlendiriyorsunuz?
Akarcalı: Geçerli bir model ama bunu geçersiz kılan uluslararası ihaleye çıkılmadan yapılmaya kalkılması... Uluslararası ihaleye çıkılmadan ikili ilişkiler ile yapılan projelerde nasıl büyük kazık yenildiğini göstermeye çalıştım. Haklı da çıktım.
- Mitsubishi olayını kastediyorsunuz sanırım...
Akarcalı: Evet. Tüm yazılarıma ve Japon Büyükelçiliğini ısrarlı bir şekilde ikaz etmeme rağmen kendilerinden bir nezaket telefonu bile gelmedi. Elçiliğe hem bu konudaki haberleri hem de resmi yazı gönderdim. Japonya'daki parlamenterler ve Japon basınına da gönderdim. Fahiş 500 milyon dolarlık bir fazlalıkla verilen teklifteki bu farkı, Japonya'da acaba kimler paylaşacaktı? Bu işin uluslararası ihaleye çıkmasında ise Enerji Bakanlığı ve Başbakanlık Denetleme Kurulunun rolü oldu.
- İkili ilişkiden kimleri kastediyorsunuz?
Akarcalı: Bu işi ikili görüşmeyle Japonlara verme kararını alan Sayın Demirel'di. Şu anda Demirel'in Basın Danışmanı olan Cüneyt Arcayürek, o Japonya gezisinden dönüşteki köşe yazısında buna değinerek eleştirmişti. Santralin Bursa'da olması için orada doğal gaz yokken çırpınan Cavit Çağlar'dı. Sonradan uluslararası ihale açılınca hevesleri kursaklarında kaldı.
- Mitsubishi'nin arkasında Japon hükümeti mi var?
Akarcalı: ABD'de birkaç temasım oldu. Bana dedikleri şu: "Eğer Mitsubishi'nin yaptığını bir Amerikan firmasi yapmış olsaydı, hakkında tahkikat açılırdı. Hatta Ankara'daki elçiliğin, Türkiye'deki ABD firması için soruşturma açması gerekirdi..." Yani Mitsubishi'nin yaptığı ahlaksızlığın hiç bir uluslararası açıklaması yok.
- Yüksek fiyat verme sorunu nasıl çözülür sizce?
Akarcalı: Yasayla olacak şey değil. Bu, şeffaflıkla çözülür. Bütün ihalelerin nasıl ortaya çıktığının kamuoyuna, basına tam olarak aktarılması gerek. Uluslararası rekabet koşulları işletilmeli. Devletin parasıyla yapılan, kanunla gizlilik kaydı konulmamış her türlü işte ayrıntılı bilgilerin en basit müracaatla, en sade vatandaşından en yetkili kişilere kadar istisnasız verilmesi gerekir.
- YİD'e biraz politika mı bulaştı, ne dersiniz?
Akarcalı: Modelin istismar edilmesi ayrı, modelin geçerliliği ayrı. Bugün Batı dünyasında enerji sıkıntısı çekmeyen ülkelerde, enerji özel sektör tarafından üretilip satılır. Çünkü aslında YİD'deki en büyük sorun, devletin bu imtiyazı satar halde olmasıdır. Halbuki devlet müdahalesi azalsa ve rekabet bu işin içine girse fiyatlar düşer. Enerji sektörünün özel sektöre açılması, devletin bu alanda fiyat ve kalite konusunda koordinasyon yapar hale gelmesi gerek. Ama devlet şu anda imtiyaz dağıtıyor ve bu imtiyazdan da mümkün olduğu kadar yararlanmak isteyenler çıkıyor.
(Bu haber aylık Macro Economy dergisinin Eylül-1995 tarihli 11. sayısında yayınlanmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder