10 Ekim 2024 Perşembe

BAŞKENTTEN YANSIMALAR/ ZARLAR YENİDEN ATILIYOR, TÜRKİYE UYUYOR

Cahit UYANIK 

Deyim yerindeyse dananın kuyruğu bu hafta kopacak. Büyük ihtimalle yumuşak mesajlar içerecek olan BM Silah Denetçileri'nin raporu bugün açıklanacak. Rapora ABD ve İngiltere'nin ortak tepkisi ise hafta sonuna doğru yapacakları zirvede netleşecek. 

Bir türlü kendisini Avrupalı saymayan ve hep 'Biz Avrupalı değil Adalı'yız' diyen İngilizler, AB'deki alttan alta çekişmenin sürmesi pahasına Amerikalılar'la işbirliğini daha sıkılaştıracak mı? Yani savaş yanlısı blok, dünyada yeni oluşumların ortaya çıkmasına kadar gidebilecek değişimler için adım atacak mı? İlk işaretler 4-5 gün sonra netleşecek.

Öbür taraftan AB Blokunu Fransa-Almanya egemenliği altına almaya çalışan Chirac-Schröder Anlaşmasının ne gibi ön ve yan etkiler yaratacağı da bu hafta belli olacak. Şimdilik AB'nin küçük ve orta boy üyelerinden ses seda çıkmıyor. Ama bizdeki otobüs firmalarının rekabeti sonucunda olduğu gibi 'Öz Avrupa Birliği Turizm Seyahat ve Taşımacılık Ltd. Şti.' kurulabilir mi, belli değil. AB bayrağı altında ulusal egemenliklerinin en büyük simgesi olan paralarını dönüşüm fabrikalarına göndererek tuvalet kağıdı yaptırmaya razı olan İtalyanlar, Yunanlılar, Portekizliler, İspanyollar ve bilumum halklar 'üstün Alman ve Fransız ırkı'nın şımarıklıklarına dayanabilecek mi?

Bütün bunların hepsi Türkiye için tarihi önemde konular ve değişim eşikleri... Ama biz bu konuda ne yapıyoruz? Belli değil. Gazetelerimizde yine bildik baldır bacak manzaraları, televole kültürünün ihtişamını gösteren abuk subuk haberler, bir koltuk bulmuşken akraba kayırmacılığının en kaba örneklerini gösteren üst düzey hükümet yetkilileri falan filan, falan filan... Ortada bu konulara kafa yoran ne bir analizci, ne bir siyasi, ne bir akademisyen, ne bir gazete var. 'Hele olsun da bakalım' mantığı tepeden tırnağa öyle bir sinmiş ki hücrelerimize, evlere şenlik... 

9 Ekim 2024 Çarşamba

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / TATLI REÇETENİN ANALİZİ

Cahit UYANIK 

2003 Bütçesi hazırlıkları resmen başladı. Hafta sonundaki Yüksek Planlama Kurulunda (YPK) büyüklükler masaya yatırıldı. Toplantıdan çıkan ilk sürpriz, toptan eşya fiyatları artışı (TEFE) hedefinin yüzde 16,2'den yüzde 17,4 düzeyine çıkarılmış olmasıydı. Acaba bunun anlamı ne ola ki? Hiç düşünmeyin, bu yeni ayarlama 'zam' demek... Üstelik ağırlıklı olarak kamunun ürettiği yarı mamül ve ara mamül türünden malların fiyatı önümüzdeki yıl düşünülenden biraz daha fazla arttırılacak. 

Elbette bu artışın yüzde 20'lik tüketici eşya fiyat artışları (TÜFE) hedefini etkilememesi için ayaklar biraz daha fazla frende kalacak. Yani toplam talep iyice gemlenecek. Memur ve işçi zamları sınırlı düzeyde yapılacak. Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in tatlı reçetesinin özü bu... Hükümetin her fırsatta sözünü verdiği yüzde 6,5'luk faiz dışı fazlanın rakamsal büyüklüğü ise 20 katrilyon liraya yaklaşıyor. 

Bu rakamı tutturmak için güvenilen birkaç enstrüman var ama yetersiz. Bunlardan biri reel faizlerin aşağıya çekilmesi... Peki bu o kadar kolay mı? 2002 başında IMF ile varılan anlaşmaya göre bu yıl ortalama faizler yüzde 45 düzeyinde gerçekleşecek.  Ocak ayının ilk haftalarındaki yüzde 57-59'luk düzey, bu hedefe göre çok yüksek. Acilen bu rakamın aşağıya çekilmesi gerekiyor. Faizler ne kadar hızlı ve istikrarlı şekilde yüzde 45'e çekilebilirse, hükümet 'Elhamdülillah şükür' demeli. Daha fazlasını beklemek iyimserlik olur. Çünkü piyasalar yüzde 45'i psikolojik bir sınır gibi görüyor. 

8 Ekim 2024 Salı

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / EKONOMİ YÖNETİMİNDE TEHLİKELİ SİNYALLER

Cahit UYANIK 

Ankara'da bugünlerde içten içe yanan ve yakında kor haline gelip ortalığı kasıp kavurabilecek bir ateşin ilk kıvılcımları görülmeye başlandı. Aslında buna eski bir hastalığın nüksetmesi de denilebilir. Ekonomi yönetiminde çok başlılık ve yapıcı olmayan rekabetten söz ediyorum. Bu olumsuza doğru giden tablonun iki önemli aktörü Devlet Bakanları Güneş Taner ve Işın Çelebi...

Bu ikilinin 1988 ve 1991 yılları arasında giriştikleri sarsıcı rekabet, tüm iş dünyası ve bürokrasiyi canından bezdirmişti. Bir kurumun olur verdiği icraata öteki bakanın kontrolündeki kurum hayır diyebiliyordu. O zamanlar iki bakanın nadiren yapılan Bakanlar Kurulu toplantıları dışında bir araya gelmedikleri sık sık konuşulur olmuştu.

İşin kötü yanı, söz konusu siyasi kişilikler bürokraside de ciddi klikleşmelere yol açmışlardı. Bu klikleşmelerin etkisini hala bugün bürokrasi ve siyasette izleyebiliyoruz. Hükümetin kurulmasının üzerinden 2 aydan fazla bir zaman geçti. Taner ile Çelebi arasındaki çekişme net bir şekilde ortaya çıktı. 

7 Ekim 2024 Pazartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / YEREL SEÇİM MANEVRALARI

Cahit UYANIK 

Türkiye'de yerel seçimler yaklaştıkça siyasi manevralar da giderek belirginleşiyor. Yerel seçimlerden hemen önce sonbaharda siyasi parti kurultayları veya kongrelerinde yaşanacaklar ise oldukça önem taşımaya başladı. Ekim ve Kasım aylarında AKP, CHP ve DSP'de seçimli kurultay ve kongreler yapılacak. AKP kongre açısından rahat. Ancak CHP ve DSP için aynı şeyi söylemek mümkün değil. CHP'de genel başkana yönelik bir muhalefetin varlığı bilinirken, DSP'de ise tartışmalar solda birlik ve yerel seçimlerde solun oylarını bölmemek üzerinde yoğunlaşabilir.

Bu arada seçim sandığına yönelik hazırlıklar da canlanmaya başladı. Sağ cenahta AKP'yi en fazla uğraştıracak olan parti Genç Parti (GP)... Ancak GP'nin yumuşak karnı İmar Bankası olacağa benziyor. Kayıtlarına bile doğru dürüst ulaşılamayan bir bankanın eski sahibi olmak, sanırım banka hortumculuğu ile ilgili kötü anılara sahip seçmeni iki kere düşünmeye itecektir. Vatandaş ÇEAŞ ve Kepez'le ilgili hukuk savaşında takım tutar gibi davranabilirdi. Ancak iş cebine ve tasarrufların gelince bu farklı oldu.

Bu sebeple, alt kat komşunun kayıtlarına bile aylarca ulaşamadığı birkaç milyarlık tasarruf mevduatı seçim sandığına koskoca bir mahalleden kaybedilen oylar şeklinde yansıyabilir. Ancak Uzan Ailesinin İmar Bankası ile ilgili olarak düzgün davranmaya başlaması, yüzde 10 barajını aşan bir GP'nin vatandaş nezdinde hala umut olduğunu gösterir. AKP'nin uğraşacağı diğer sağ partilerden DYP ve MHP diri görünüyor. Bünyelerindeki iç tartışmalar bunun bir işareti. ANAP'ta ise bir iç yarışma yok. Sağ partilerin bu dağınık tablosu, sol için altın bir fırsatı beraberinde getiriyor. 

5 Ekim 2024 Cumartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / KURBAN BAYRAMINA YENİ BAKIŞ

Cahit UYANIK 

Mutlu bir bayrama hazırlanmanızı dilediğim bugünlerde, ruhunuzu derin siyasi analizlerde sıkmayacağım. Amacım güzel bir 'bayrama merhaba' yazısı yazıp, minik eleştirilerde bulunmak... Ama 'hafızai beşer nisyan ile malüldür' sözünü haklı çıkarmamak için yazının sonuna doğru bazı siyasi konulara gireceğim. 

Kurban Bayramı, Türkiye'nin Batı ile yollarının ayrıldığı ve yaşam tarzının bu kadar keskince birbirinden farklılaştığı nadir periyotlardan biri. Batıya ve Batılı konuklara en açık müslüman ülke konumundaki Türkiye'ye gelen yabancıların Kurban Bayramından hazzettikleri pek söylenemez. Bunun sebebi geleneklerimize ve dinimizin gereklerine duydukları saygısızlık değil. Sebep, Kurban Bayramının ilk günlerinde sokak ortalarında yaşanan kötü manzaralar. Kurban ibadeti bittikten sonra sokaklara saçılıp bırakılmış kalıntılar da cabası...

Bütün bunları gözleriyle gören Batılıya istediğin kadar Kurban Bayramının toplumsal dayanışmanın elle tutulur bir boyuta ulaştığı günler olduğunu anlat; inanmıyor. Gelir dağılımı bozukluğunun felaket düzeylere ulaştığı Türkiye'de, bu bayramın toplumsal sürtüşmeleri törpülediğini derin analizlerle ortaya koy; dinlemek bile istemiyor. Bizde insan haklarının bile esamesi okunmazken Batılı, hayvan haklarından ve hayvan onurundan bahsedince dünyalarımızın farklılığı iyice belirginleşiyor. Gel de çık işin içinden...

4 Ekim 2024 Cuma

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / DİYALOG VE KABİNE REVİZYONU

Cahit UYANIK 

Hükümet geçen haftayı hesap vererek geçirdi. Yaklaşık 5 aydır süren bir rehavet ve onun yarattığı finansal krizin özel sektöre yani reel ekonomiye yansıma korkusu altında yapılan toplantılardan çıkan sonuçlar ise pek iç açıcı değildi. Hem devlet hem de özel sektör açısından...

Bence ulaşılan tek olumlu sonuç özel sektör ile hükümet arasındaki diyalogun başlatılması ve sürdürülmesi konusunda karşılıklı anlaşmaya varılmasıydı. Çünkü hükümet 2000 yılı enflasyon hedeflerinin tutmayacağını anladığı günden itibaren bu konuda özel sektörü suçlamaya başlamıştı. Bu suçlama rüzgarının hükümetin uyuklamaya başlaması ile aynı döneme denk gelmesi acaba tesadüf  müydü?

Anlayacağınız hemen herkesin büyük umutlar bağladığı ekonomik program, 4-5 aydır birbirine küs iki kesim tarafından yürütülmüyor adeta sürükleniyordu. İki kesim birbirine o kadar küsmüş ve yabancılaşmıştı ki IMF'nin gösterdiği çabalar bile barış sağlamaya yetmedi. Sonuçta mali kriz geldi çattı. Dışarıya kaçan 7 milyar doların yanı sıra Türkiye'ye yatırım yapmaya çabalayan bazı yabancı sermaye şirketleri de bundan vazgeçtiler. Böylece programın sahipsizliği ve karı-koca arasındaki kavgaları andıran devlet-özel sektör kavgası programın 2001 yılı hedeflerini tehlikeye soktu.

Hükümetin geçen hafta lütuf göstererek TOBB ve TÜSİAD'la yaptığı temaslarda ortaya çıkan 'diyalog' problemi için her iki kurum da kendisine göre çözüm önerileri ortaya koydu. TOBB, Enflasyonla Mücadele Koordinasyon Kurulu; TÜSİAD ise Milli Ekonomi Kurulu önerdi. Bu önerilerin uygulanabilirliği tartışılabilir ama yerinde öneriler olduğu herkesin kabulü. 

3 Ekim 2024 Perşembe

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / KRUEGER'İN DİLİNİN ALTINDAKİ BAKLA

Cahit UYANIK 

IMF'nin en güçlü ikinci şahsiyeti ve bilgesi Anne Krueger, siyasetin merkezi Ankara ile finansın merkezi İstanbul'dan rüzgar gibi geçti. İsmine yani anneliğine yakışan şekilde Devlet Bakanı Ali Babacan'a 'Beni dinlerse...' diye tavsiyede bulunan Krueger'in söyledikleri, aslında tüm Türkiye için kulağa küpe olacak cinstendi. 

Krueger IMF'nin son yıllarda dünyadaki ekonomik krizlerin sebebiyle ilgili yaptığı çalışmada, biri hariç tüm krizlerin mali sektörden kaynaklandığını tespit ettiklerini söyledi. Krueger'in bunun ardından BDDK'nın kurulmuş olmasını  'önemli bir reform' şeklinde değerlendirip bu kurumun özerkliği konusundaki hassasiyetin sürmesini istemesi iç tutarlılık taşıyordu. Krueger'in telaffuz ettiği 40 milyar dolarlık bankacılık sektörünün kriz maliyeti ise Türkiye'ye 32-33 milyar dolar kredi açmış IMF'nin fayda-maliyet analizlerini çok iyi yaptığına işaretti.

Ancak Krueger'in sözleri IMF'nin Türkiye ile 1997 yaz aylarından bu yana yürüttüğü ekonomik programların deneme-yanılma metoduyla yönlendirildiğini de gösteriyordu. Zaten Krueger, mali sektörle ilgili sıkıntıların eskiden bu kadar önemsenmediğini söyleyerek bir itirafta da bulundu. Gerçekten de Türkiye'yi 2001 Ekonomik Krizine götüren en önemli nedenlerden ikisi, görev zararları ve bankaların açık pozisyonu ile bilançolarının makyajlı olmasıydı ki bunların kökeni 1994 Krizine kadar gidiyordu.

2 Ekim 2024 Çarşamba

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / 'BÜYÜK UZLAŞMA'NIN NERESİNDEYİZ?

Cahit UYANIK 

Türkiye yeni yıla eski sorunlarla girdi. Umarım yeni yüzyıla da eski sorunlarla girmeyiz. Ama şu anda görünen manzara o ki, bu konuda umut beslemeye pek gerek yok. Türkiye, 3 aylık bir hükümet için 'Büyük Uzlaşma' arıyorsa, büyük sorunlar için gereken 'Büyük Büyük Uzlaşma'yı nasıl yaratacak ki? 

Maaş kuyruğunda ölen tonton ihtiyarlar, devletin bir tas sıcak çorba veremediği sokak çocukları, acil servise ulaşan ama sağlığına kavuşamayan hastalar, okuluna hala tezek taşımak zorunda olan çocuklar, ay boyunca çalışıp da 1 milyar liralık reponun aylık faizini hak edemeyen asgari ücretli aile reisi acaba  'Büyük Uzlaşma'nın neresinde? 276'da uzlaşamayanların altında mı eziliyorlar dersiniz? 

'Büyük Uzlaşma' deyiminin dünya siyasi literatüründe birçok benzeri var. Ama hiç birisi bizdeki kadar umutsuz değil. Hükümeti kurmakla görevlendirilen Yalım Erez çok iyi niyetli... 'Büyük Uzlaşma' derken gerçekten bunu içten diliyor. Ama iyice yozlaşmış sistemin ulaştığı tek şey 'uzlaşmazlık'. 

1 Ekim 2024 Salı

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / BATI'NIN MASA BAŞI OYUNLARI MERAKI

Cahit UYANIK 

İtalya ve Almanya başbakanlarının geçen hafta iyi ısıtılmış, püfür püfür havalandırılmış, güzel manzaralı, mis kokulu toplantı odasından kestikleri ahkam, bana neyi hatırlattı dersiniz? Birinci Dünya Savaşı öncesinde Osmanlı İmparatorluğunun kaderinin çizilmeye çalışıldığı diplomatik maadrabazlıkları... Ancak o madrabazlıkların ne kadar tehlikeli sonuçlara neden olabileceği Sevr Anlaşması ile ortaya çıkmıştı. Türkiye'nin Sevr'i yırtıp atması için 6 yıl savaştıktan sonra, Lozan'da masa başı üçkağıtlarına karşı daha zor bir mücadele vermesi gerekmişti.

Türkiye'deki yurtsever aydınlar ve sokaktaki sağduyu sahibi ortalama vatandaş, Abdullah Öcalan'ın Sevr'i hortlatmak isteyen bazı güçlerin maşası haline geldiğini artık iyice anladı. Türkiye'nin güney doğusunda son 15 yıldır devam eden silahlı çatışmaların spontane mi geliştiği yoksa bazı dış güçlerin desteğinin de mi bulunduğu zaman içinde iyice netlik kazandı.

Birinci Dünya Savaşında 'Wilson Prensipleri' kisvesine bürünmüş Batı'nın büyük çıkarları, şimdilerde Orta Doğu'da inisiyatif almaya başlayan Türkiye'ye gene rahatsızlık vermeye başladı. Bu seferki çıkar kisvesinin adı, azınlık hakları ve Kürt Sorunu... Ama unutulmasın ki Türkiye Cumhuriyetini yedi düvele karşı birlikte savaşarak kuran kavimler kapısının gerçek sahibi Anadolu insanı, masa başında yaratılan yapay problemleri çözmekte artık iyice ustalaştı. 

30 Eylül 2024 Pazartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / 'BUÇUKLAR SİYASETİ' BAŞLADI

Cahit UYANIK 

Türkiye'de 'buçuklar siyaseti' için düğmeye basıldı. 'Buçuklar siyaseti'nin anlamı şu: Hiç bir zaman yüzde 10'luk barajın yarısını bile aşamayacak ama hasbelkader Türkiye çapında örgütlenmiş partilerin gizli bir seçim ittifakı için arz-ı endam etmeye başlaması... Buçuklar siyasetini küçümsemeyin; geçen seçimlerde bu tip pazarlıklara yanaşmayan koca koca partiler baraj altı kaldı. Bunu 'aşağılık kompleksi' meselesi olarak düşünmeyenlerin siyasi varlıklarıysa  sürüyor. 

1995 seçimlerinde ANAP'ın aldığı oylar içinde,  seçim ittifakı yaptığı Büyük Birlik Partisinin (BBP) buçuklu oy oranı vardı. ANAP o sayede can düşmanı Tansu Çiller ve DYP ile 'Sen kazandın, ben kazandım' polemiğine girebildi.  Peki ANAP-BBP İttifakı ne oldu? Seçimden sonra 'Sen sağ, ben selamet' denilip herkes yoluna gitti. 

BBP kazandığı 7 milletvekili ile Refahyol Hükümetinin küçük ama en kritik destekçisi oldu. Demokratik yollarla düşürülmeye çalışılan Refahyol Hükümeti, o kritik 7 milletvekilinin verdiği 'hayır' oylarıyla görevde kaldı. Sonuçta 28 Şubat Süreci yaşandı. Yine 1991 seçimlerinde hiç birisi barajı geçemeyen üç parti RP, MHP ve IDP seçim ittifakı yapıp yüzde 15'e yakın oy aldılar. RP, şu anki SP ve AKP'yi yaratmanın, MHP ise mevcut iktidarın ortağı olmanın yolunu böylece açık tuttu. 

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / KOALİSYON LİDERLERİ ADAY OLURSA...

Cahit UYANIK 

Türkiye bu haftaya cumhurbaşkanlığı sorununu tartışarak başlıyor. Salı günü yapılacak olan Liderler Zirvesinden çıkacak sonuç çok önemli. Liderler, bu Meclis'in önünde sonunda bir cumhurbaşkanı seçeceğini çok iyi biliyorlar. Anayasadaki cumhurbaşkanı seçim yöntemi de buna iyi bir zemin hazırlıyor. 

Liderlerin Salı günkü zirvede arayacağı şey ise uyumlu çalışabilecekleri bir isim. Peki neden böyle bir arayış var? Çünkü seçim, partiler üstü bir sorunmuş gibi algılanmaya çalışılıyor. Neden bu konudaki inisiyatif belirleyici tartışmalar, 1 haftalık aradan sonra başlatılıyor?  İlk bakışta cumhurbaşkanlığı seçimleri basit ve formel bir işlemmiş gibi görünüyor. Ancak bazı isimlerin adaylığını belli etmesi ve seçimde başarılı olup  Köşk'e çıkması ile Türkiye yeni bir siyasi bunalıma sürüklenebilir. MHP Lideri Devlet Bahçeli ve ANAP Lideri Mesut Yılmaz'ın cumhurbaşkanı olmak istemeleri böylesi gelişmelere kapı aralayabilir. Bunun her iki lider açısından da çeşitli sebepleri var. 

MHP Lideri Bahçeli partisinden huzur ve sükunu seçim başarısı ile sağlayabildi. Cumhurbaşkanı olup siyasetler ve partiler üstü bir rol üstlenmesi sonrasında MHP'deki iç gerilim had safhaya ulaşabilir. Genel başkan arayışları sırasında; koalisyon hükümeti kurulurken az kalsın köprülerin atılmasına neden olan eski defterleri karıştıracaklar mutlaka çıkacaktır. Bu durumun koalisyon dengesini bozması işten bile değildir. 

ANAP Lideri Mesut Yılmaz için de benzeri analizler yapılabilir. Yılmaz, ANAP'ı kitleler önünde bir türlü istediği eksene ve oy oranına oturtamayan Genel Başkan görünümündedir. Yılmaz'ın adaylığı, parti içindeki bazı muhalifleri tarafından sevinçle karşılanacaktır. 

29 Eylül 2024 Pazar

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / SANAL GÜVENCE VE BANKALARIMIZ

Cahit UYANIK

Bankacılık Yasası 'kadük' oldu. Ne yaparsınız? Bir baltaya sap olamayan milli tasarımızın kaderinde bu da varmış. Bankacılık sisteminin yüzde 25-30'u 64'üncü madde kapsamında iken, devlet finansman krizine girip yakasını bankalara bu kadar kaptırmış iken, DYP gibi 3 banka batırmış ama uslanmayan bir siyasi oluşumun iyi niyetine muhtaç kalan tasarının olacağı buydu. 

Ah keşke herşeye ve herkese Başbakanımız Bülent Ecevit kadar iyimser bakabilsek... DYP, tasarının bel kemiği durumundaki Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun 'istişari' olmasını isterken bile Ecevit 'Bir umut var' diyordu. Oysa DSP ve ANAP kurmayları bu kurulun 'icrai' olmasında o kadar ısrarcı idilerdi ki... Artık tartışmaları 7-8 ay unutmak zorundayız. Tasarının bu yılın Kasım ayından önce çıkması artık mucizelere bağlı. Çünkü yeni oluşan bir Meclis'te prosedürler her zaman daha uzun ve fazladır. 

Bizim kafa yormamız gereken şey önümüzdeki süreçte bankacılık sektörünün ne gibi sorunlarla karşılaşabileceğidir. Alın size bir sorun: Birkaç banka daha Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna (TMSF)  devredilmek zorunda kalınırsa ne olacak? Mevcut sisteme göre 30-40 bankacıya mesleklerini icra etme yasağı getirilecek, o kadar... Bankanın başına Merkez Bankası yönetimine yakın bir genel müdür atanacak. O da kendine yakın isimleri genel müdür yardımcısı yapacak. Sektörde üst düzey yöneticiler arasında yaşanan işsizlik sorunu bir nebze çözülecek. Peki bu bankanın sahibinin hiç mi suçu yok? Mevcut sisteme göre yok. Ticari itibar mı? Efendim ülkede ticari itibar arayan mı kaldı? Girer bir siyasi parti listesine milletvekili seçilirsin. Senden alacaklı olanlar kapında el pençe divan olur; 'Beyfendi, beyfendi' nidaları Meclis koridorlarını çınlatır. Siyasi itibar, ticari itibarı alt eder.

28 Eylül 2024 Cumartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / DEMİREL'İN SÖZLERİNİN SATIR ARASI

Cahit UYANIK 

Geçen hafta Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in konuğuyduk. Demirel her zaman ve herkesi olduğu gibi bizleri de büyük bir sevgiyle karşıladı. 'Benim işçim, benim köylüm, benim esnafım' söyleminin 'Benim gazetecim'e dönüşmüş halini bir kez daha yaşadık. Devletin politikalarını en üst düzey ağızdan dinledik ve tartıştık; sorularımızla açımlamaya çalıştık. Demirel'in geçen Cuma günü gazetemizde yer alan söyleşisinde verdiği mesajları birkaç noktada toplamak mümkün.

Demirel Anayasa'nın ilgili maddelerine gönderme yaparak Cumhurbaşkanını 'yürütme' erkinin ortaklarından birisi olarak yorumluyor. Ancak bu yorum, gündelik işleyişten öte genel politikaların belirlenmesinde 'koordinatör' görevini üstlenmesini içinde barındırıyor. Demirel'in bu görevinin ilk görünen uygulaması Suriye'ye karşı izlenen politikaydı. Demirel'in 1 Ekim'deki Meclis açış konuşmasından 1 hafta sonra Abdullah Öcalan'ın Suriye'den çıkmaya mecbur edilmesine dikkatlerinizi çekerim. Suriye, Başkomutan'ın ağzından savaş anlamına gelen sözcükler duyunca işin ciddiyetini iyice anladı. Türkiye'nin önümüzdeki yıllarda ciddi bir Suriye ve Su Problemi olması ihtimali iyice azaldı.

Demirel'in sözlerinden çıkan ikinci önemli mesaj ise Yunanistan'la ilgili. Türkiye, tıpkı Suriye'yle olduğu gibi yıllardır Yunanistan'la dostluğa dayalı ilişki kurmak istiyor. 

27 Eylül 2024 Cuma

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / ADAK, AZ KALSIN HONG KONG'A GİDİYORDU

Cahit UYANIK 

Devlet Bakanı Fehim Adak'ın ABD ziyareti bugün resmen başlıyor. Bir anlamda gölge başbakan yardımcısı konumundaki Adak'ın ABD gezisinin ayrıntıları gazete sayfalarına yansıtıldı. Ama yansıtılmak istenmeyen ayrıntılar da en az bunun kadar zengindi... Herşeyden önce Adak'ın umresine değinmek gerek. Edindiğimiz bilgilere göre Adak, mübarek Ramazan'ı karşılamak için ABD'ye uçmadan önce Suudi Arabistan'a gitti. Kutsal yerleri gezerek ABD gezisi için feyz aldı. Herkesten gizlenen bu ziyaret, Finansal Forum'un gözünden kaçmadı. 

Adak, umreye o kadar önem veriyordu ki Başbakanlık Konutundaki tarikat liderlerine verilen iftarı bile kaçırmayı göze aldı. Adak, kimse anlamasın diye Suudi Arabistan'dan direkt ABD'ye uçmadı, İstanbul aktarmalı gitmeyi yeğledi. Hava alanında Suudi Arabistan ziyaretinin sebebine ilişkin soruları ise 'özel' diye yanıtlamadı. Yılbaşından önce kabinenin DYP kanadına mensup bir bakan da resmi vekalet bırakmadan İngiltere'ye gitmişti. Allah muhafaza Türkiye bir savaşa girse vekalet bırakmayan bakan oldukça zor durumda kalırdı. Ama bir şey olmadı. Diyeceğim şu: Kabine üyelerinin özel ziyaretleri bizi sıkmaya başlıyor. 

Ha, unutmadan; Adak, gölge başbakan yardımcılığı görevinde hayli yoruluyor olmalı. Çünkü ABD ziyareti kesinleştiğinde özel kalemine Hong Kong bileti alınması için talimat vermiş. Biletler gelince durum fark edilip gerekli düzeltme yapılmış. Sayın Adak'a 'Allah rast getire' diyorum.

ETİBANK'TA ELENEN 3 TALİPLİ KİM?

Üçe bölünen Etibank özelleştirmesinde ilk tur görüşmeler bu hafta ortasında başlıyor. Bu 3 bankaya toplam 41 adet teklif gelmişti. Ama Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB) 38 talipli ile pazarlık masasına oturacak. Çünkü 3 talipli Hazine Müsteşarlığının ön incelemesi sırasında elendi. Tabiri caizse 3 teklif sahibinin bankacılık yapmaları 'sakıncalı' bulundu. Elenen isimlerin kim olduğunu merak edip araştırdım. Ama kimse bu isimleri vermeye yanaşmadı. Gerekçe olarak da 'Ticari itibarları zedelenir' cümlesi her seferinde karşıma çıktı.

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / BASINDAN İHALE KAÇIRMA...

Cahit UYANIK 

Kimse kimseyi kandırmasın; Türkiye'de özelleştirme siyasilerin keyfine göre yapılıyor. Bugün televizyonun başına oturduğunuzda Etibank özelleştirmesinin şeffaf bir biçimde, kameralar önünde yapıldığına şahit olacaksınız. Ama olaya biraz şüpheci yaklaşırsan, şeffaflığın geri planında 'siyasi şov' kaygısı yaşandığını hemen göreceksiniz. Büyük ihtimalle bu canlı yayına kelli felli bakanlar, üst düzey bürokratlar ve iş dünyasının bazı temsilcileri de katılacak. Dünyanın en komik ama en şeffaf ihalesi, ağdalı nutuklarla başlayıp alkışlarla sona erecek. 

Haydi bunu anladık da acaba Etibank özelleştirmesinde görüşmelerin tarihi, basın korkusuyla mı değiştirildi acaba? Etibank, Denizbank ve Anadolu Bankasının ilk tur görüşme tarihi 15 ve 16 Ocak iken neden apar topar 13 Ocak'a alındı dersiniz? Oysa soru yönetildiğinde basına yapılan resmi açıklama 15 ve 16 Ocak'tı. Yoksa Türkiye'de özelleştirme şeffaflık ve kandırmayla at başı mı gidiyor dersiniz? Bu olay ayniyle vaktidir. İsteyenlere, gazetecileri aldatanların isimlerini vermeye hazırım. 

Türkiye'de blok satış yöntemiyle ilk özelleştirme Ansan/Meda Coca Cola Şişeleme Fabrikası olmuştu. O özelleştirme, dönemin TKKOİ Başkanı Bülent Gültekin tarafından en ince ayrıntısına varıncaya kadar gazetecilere sabırla anlatılmıştı. O zaman ortada ne şeffaflık kavramı vardı ne de şimdi siyasi koltuklarda oturan bazı isimler... Öz olarak 1988 yılından bu yana özelleştirmeyi izliyorum. Hiç bir zaman bu kadar kapalı ihaleler yapılırken, kamuoyunun da şeffaflığa bu kadar inandırılmaya çalışıldığı başka bir dönem daha görmedim.

ESKİ SPK'CILAR KARACAN'A KIZDI 

Geçen hafta Sermaye Piyasası Kurulunun (SPK) 15. Kuruluş Yıldönümü kutlaması yapıldı. Yalnız bu kutlama bir dizi kavga, küskünlük ve siyasi çekişmenin gölgesinde kaldı denilse yeridir. SPK'nın Ankara-Emek'teki binasında yapılan açılış toplantısına SPK'ya çok uzun yıllar emek veren kişilerden hiç kimse çağrılmamıştı. Bu uygulamada kaideyi sadece eski başkanlar bozabilmişti. 

25 Eylül 2024 Çarşamba

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / MUTSUZ İNSANLAR ÜLKESİ

Cahit UYANIK 

İstihdam istatistiklerinde -işsizlik rakamları kadar ön plana çıkmasa da- 'eksik istihdam' denilen bir kavram vardır ki, insanların yaşamlarını kazandıkları mevcut işlerinden memnuniyetsizliklerini ve fırsatını bulduklarında daha mutlu olacakları bir başka işe geçme isteklerini ortaya koyar. Bu rakam ülkemizde çoğu zaman yüzde 30'ların üstündedir. 

Özellikle ekonomik krizin baş gösterdiği ve büyümenin sıfıra yaklaştığı zamanlarda, eksik istihdamdakilerin oranı yüzde 40'ları geçer. Yani böylesi dönemlerde insanlar geçinebilmek için her buldukları işi yaparlar ama yine de kafalarının bir köşesinde yapmak istedikleri esas meslek vardır.

Anlayacağınız Türkiye, uzun yıllardır tam bir 'Mutsuz insanlar ülkesi' görünümündedir. Bu tabloyu değiştirebilmek için yapılması gereken şey ise sorunu kökünden çözerek eğitim sistemini mesleki yönelime açık hale getirmektir. Ama milletçe hasletlerimizden birisi trene 'son vagon geçerken' atlamak olduğu için, eğitim konusunda da aynısını yapmasak şaşardım. 

Dünya, mesleki verimlilikte en önemli unsurlardan birisinin onu sevmek olduğunu anlayıp temel eğitimi 13 yıla uzatmaya uğraşırken, biz halen neyi tartışıyoruz? Ben bu kavga gürültüyü, dünyanın bir öküzün boynuzları üstünde durduğu zannedilen dönemdeki saçma tartışmalara benzetiyorum. Deprem olduğunda öküzün başını sağa mı yoksa sola mı salladığının tartışılması gibi, biz de 5+3'ü icat etmeye çalışıp sokaklara dökülüyoruz. 

11 yaşındaki çocuk hayatı bilmiyor ki mesleğini seçebilsin. Bu sebeple 8 yıllık zorunlu temel eğitim, aile içinden başlayıp tüm topluma yayılabilecek bir demokrasi anlayışının mihenk taşlarından birisi olmaya aday. İnsanların anne babasını seçme özgürlüğü yoktur ama ilk tattığı özgürlük meslek seçimi olabilir. Bence bu tartışmayı sokağa dökenlerin korktukları tek şey var; rant paylaşımı ve çapraşık çıkar ilişkilerinin zayıflayacağı korkusu...