16 Şubat 2024 Cuma

BRIAN BIRCH'ÜN GALATASARAY'A 54 YIL ÖNCE ÜFLEDİĞI RUH VE BIÇAK AĞZI GİBİ TAKIM SPARTA PRAG'A 91. DAKİKADA GOL ATABİLMENİN SIRRI...

Cahit UYANIK 

1970'li yıllara girilirken..

Galatasaray seneler süren başarısızlık dizisine

Son vermek için 

Futbolun beşiği İngiltere'den bir teknik direktör getirir: Brian Birch.


Birch, takım için birçok şey yapar ama...

Adamın bizim tembel futbolculara...

Dilleri bir karış sarkana kadar koşu yaptırmasına kimse anlam veremez başlangıçta...

Her antrenmandan sonra, bu böyledir.

13 Şubat 2024 Salı

REFORMUN HAZIRLIK AŞAMASINDA SGK'NIN İSMİ, SOSYAL KORUMA KURUMU (SKK) OLARAK DÜŞÜNÜLMÜŞTÜ

SONBAHARDA YİNE EMEKLİLİK KONUŞACAĞIZ

Cahit UYANIK 

Yaşlılık herkesin başında. Kim istemez yaşamının son demini rahat ve huzur içinde geçirmeyi? Ama Türkiye'de böyle bir yaşlılık ne mümkün? Emekli maaşlarının durumu ortada. Çoğu emekli, yaşam standartını korumak için ikinci işte çalışmak zorunda kalıyor. Türkiye, 1990'ların başından bu yana sosyal güvenlikte bir krizden çıkıp diğerine giriyor. 1999 yılındaki büyük depremden hemen sonra yaptığımız sosyal güvenlik reformu hala akıllarda. Ama bu reform da derde deva olmadı. Şimdilerde Türkiye yeni bir sosyal güvenlik reformuna hazırlanıyor. Sosyal güvenlik sisteminde yeni reform arayışını sonbaharda sık sık duyacaksınız. Çünkü bununla ilgili bir çok yasa tasarısı toplumun ve Meclis'in beğenisine sunulacak. 

Tam 35 yıl sonrası yani 2040 yılını gözeterek hazırlanan Sosyal Güvenlik Reformunun yeni aşamasıyla tüm emeklilik kurumlarının tek çatı altında toplanması öngörülüyor. Emekli Sandığı, Bağ-Kur ve SSK tek kurumsal kimlik altında toplanacak ve ismi Sosyal Koruma Kurumu (SKK) olacak. Reform planına göre mevcut sigortalılar emeklilik yaşı ve prim ödeme gün sayısı açısından, yeni ortaya konulacak emeklilik hak etme koşullarından etkilenmeyecek. Reform, yeni işe girecekleri etkileyecek. 

Ancak yeni sistem ve eski sistemde geçen süreye bağlı olarak emekli aylıklarına yeni düzenlemeler gelecek. 2040 yılına kadar kadınlarda 58 erkeklerde 60 olan emeklilik yaşı değişmeyecek. 2040 yılından itibaren ise hayatta kalma beklentisine bağlı olarak emeklilik yaşı kadınlarda 61, erkeklerde 63'e, daha sonra da kadın ve erkeklerde eşitlenerek 2050'de 65 ve 2075'te ise 68 yaşa yükseltilecek. 

11 Şubat 2024 Pazar

TÜRKİYE'YE 23 MİLYAR DOLARLIK F-16 SATIŞI RESMEN ONAYLANDI

ABD’nin Ankara Büyükelçisi Jeffry Flake, "Kongrenin Türkiye’ye F-16 satışını onaylaması önemli bir adım" dedi. ABD’nin Ankara Büyükelçiliği, sosyal medya hesabından ABD’nin Ankara Büyükelçisi Jeffry Flake’in, ABD Kongresi’nin Türkiye’nin F-16 satın almasını onaylamasına ilişkin ifadelerini paylaştı. 

Büyükelçi Flake, "Kongrenin bu hafta, Türkiye’nin 40 yeni ve 79 modernize edilmiş F-16 uçağı satın almasını onaylama kararı ileriye doğru atılmış önemli bir adımdır. Türkiye’nin F-16 filosu, NATO’nun gücü açısından hayati önem taşımakta, müttefiklerin gelecekte birlikte çalışabilirliğini teminat altına almaktadır" ifadelerini kullandı.

10 Şubat 2024 Cumartesi

YENİ TÜRK LİRASI VE SIFIRSIZ GÜNLER

Cahit UYANIK 

Yıllar önce bir otomobilin arkasında okuduğum slogan hala aklımda: Para! Seni sevmiyorum ama sinirlerimi yatıştırıyorsun... Doğru, para artık hepimizin hayatında önemli yer tutuyor. İnsanı bazen sinirlendiriyor, bazen sakinleştiriyor. Türkiye ekonomisi, son 20 yıldır giderek parasallaştı. Eskiden Türkiye ekonomisinde paranın yeri sınırlıydı. Çocukluğumuzun en güçlü parası; önünde Atatürk resmi, arkasında Ulus'taki kollarını açmış duran Mehmetçik heykelinin bulunduğu 50 TL'lik banknottu. Sonra enflasyon büyürken paralar gözümüzde ve cebimizde küçülmeye başladı. 

Türkiye ekonomisinin bu kadar parasallaşmasında belki de son 27-28 yıldır devam edegelen enflasyon belasının payı büyük. Hiç hızı düşmeyen fiyat artışları, hayatımızda yavaş yavaş değişmesi gereken şeyleri de hızlandırdı ve yanlış yerlere götürdü. Yaşadığımız bir çok çalkantının arkasında inanın ki enflasyon belası var. Neyse ki enflasyonun hızı düşmeye başladı. Tabii bu düşüşle birlikte akla gelen ilk şey ise Türk Lirasından 6 sıfır atılması oldu. Buna nasıl karar verildi? Türkiye, birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkenin de geçmişte başvurduğu bu operasyonu başarabilir mi? Sıfır atılması, gerçekten enflasyonun düşüş trendine fayda sağlar mı? Bu kadar uzun zaman koca koca rakamları telaffuz etmeye alışmış toplum; milyarlar, trilyonlar, katrilyonlardan sonra yeniden binli rakamlara alışabilir mi?

Merkez Bankası verilerine göre Türkiye'de enflasyon nedeniyle paranın satın alma gücü giderek düşünce, 1981 yılından bu yana tedavüle 11 ayrı para sürülmüş. 5 bin TL ile başlayan bu süreç, 2001 sonundaki 20 milyon TL ile son aşamasına ulaşmış. Yani Türkiye 2 yılda bir, yeni bir kupürü tedavüle sürmüş. Bunlar içinde en dayanıklısı 1988'de çıkartılan ve 5,5 yıl en yüksek tutarlı banknot olarak kalan 20 bin TL., en az dayananı ise 5 ay ile 1993'te çıkartılan 500 bin TL. Türkiye'de halen ceplerde dolaşan 20 milyon TL'lik banknotlar, dünyadaki en büyük kupürlü para olma özelliğine sahip. Türkiye'yi 1 milyonluk kupürle Romanya izliyor. 

7 Şubat 2024 Çarşamba

KOBİ'LER UYGUN KOŞULLU DIŞ KREDİLERİ KULLANMAYI ÖĞRENMEYE BAŞLADI

Cahit UYANIK

Türkiye'de küçük ve orta boy işletmeler (KOBİ) kavramı 1990'lı yılların başından bu yana konuşulup tartışılıyor. KOBİ'lerin Türkiye'nin üretimi ve istihdamı üzerinde çok olumlu etkileri var. Türkiye'deki KOBİ'lerin en büyük problemlerinden birisinin ise finansman imkanlarına erişimdeki güçlük olduğu biliniyor. KOBİ'leri desteklemek için Türkiye'de ayrı bir teşvik mekanizması mevcut. KOBİ'ler normal işletmelere göre daha elverişli koşullarda teşvik kredilerinden yararlanabiliyor. Ayrıca devlet, KOBİ'leri desteklemek için birçok uluslararası kuruluş ve yatırım bankasından uygun koşullu krediler alıyor. Bunları Türkiye'deki bazı ticari bankaların yardımı ve aracılığı ile KOBİ'lere kullandırıyor.

Hazine Müsteşarlığı, geçen yıl uluslararası kuruluşlar ve bankalardan sağlanan kredilerin ne oranda kullanıldığı, Türkiye'nin hangi bölgelerinin bu kredilerden daha çok istifade ettiği, kredilerin hangi sektörlerde yoğunlaştığını belirleyen bir 'KOBİ Kredileri İzleme Raporu' yayınlamıştı. Bu rapor 1999-2005 yılları arasındaki dönemi toplu olarak incelemişti. Hazine, geçtiğimiz günlerde ise 2006 yılına ilişkin kredi kullanımlarını özetleyen raporu yayımladı. Bu iki raporun karşılaştırılmasından çıkan sonuç ise şuydu: KOBİ'ler kendilerine Avrupa Yatırım Bankası (AYB), Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası (IBRD), Avrupa Konseyi Kalkınma Bankası (AKKB), Japon Uluslararası İşbirliği Bankası (JBIC), Alman Kalkınma Bankası (KfW) gibi kuruluşlardan sağlanan dış kredi imkanlarını giderek daha çok kullanmayı öğreniyorlar.

6 Şubat 2024 Salı

EĞİTİM, SAĞLIK VE YENİ BÜTÇE SİSTEMİ

Cahit UYANIK 

Türkiye'de uzun zamandır tartışma gündeminden düşmeyen sorulardan birisi devletin yeniden yapılanması. Bazılarına göre devletin sosis, postal, basma, iplik, içki vb. malları üretmemesi anlamına gelen devletin yeniden yapılanması, geri planına bakıldığında çok daha karmaşık problemleri barındırıyor. Globalizasyon sonrasında oluşan yeni dünyada devleti dönüştürme görevini sadece özelleştirmeye indirgemek büyük bir hata gibi görünüyor. Özelleştirme, artık olsa olsa devletin yeniden yapılanmasında sadece bir boyut olarak ortaya çıkıyor, o kadar...

Devletin yeniden yapılanması denilince toplanan vergilerin toplumun gelişimi yolunda nasıl harcandığı daha büyük önem kazanıyor. Özellikle Türkiye gibi geniş nüfusa sahip ülkelerde eğitim ve sağlık alanında bir ara moda olan özelleştirme eğilimleri rafa kalktı. Devletlerin insani gelişim açısından büyük önem taşıyan bu iki alandaki eylem planları, toplum tarafından çok yakından takip ediliyor. Aslında bu 1950'lerden sonra eğitim ve sağlık alanlarına büyük yatırım yaparak, bunların piyasa ekonomisiyle bağını kurabilmiş ABD ve Japonya gibi devletlerin modellerinin başarıya ulaştığının kanıtı. 

Bugün ABD ve Japonya'da öğretmenler ve doktorlar toplumda çok büyük itibar sahibi kimseler. Japonya'da öğretmen yetiştiren üniversiteler, üniversite seçme sınavlarında en yüksek puanları almış kişileri bünyelerinde topluyorlar. Öyleyse Türkiye'de devletin yeniden yapılanmasının nereye gitmekte olduğu üç aşağı beş yukarı kestirilebilir:  Türkiye insanlarını iyi eğiterek ve sağlıklarını koruyarak üretim kapasitesini artıracak. İnsan zenginliği haricinde başkaca büyük bir doğal kaynağı olmayan Türkiye'nin çıkış yolu buna dayanıyor. Türkiye'nin 1998 yılında yaptığı 8 Yıllık Kesintisiz Temel Eğitim Reformu da bu yönde atılmış en önemli adım. Artık devletin bu noktadaki kilit rolünün yadsınmaması gerekiyor.

5 Şubat 2024 Pazartesi

EKONOMİ HİKAYELERİ / EKONOMİDE, PİYASALARDA SPEKÜLASYON VEYA 'LALE ÇILGINLIĞI' NEDİR?

Ekonomide, piyasalarda spekülasyon veya 'Lale Çılgınlığı' nedir?

387 yıl önce (1637) bugün, nadir bulunan 20 gramlık Witte Croonen lale soğanının fiyatı 33 günde %2.506 yükselip 1.345 guldeni (bugünün parasıyla $175 bin) bulunca lale çılgınlığı da tavana vurmuş oldu. 

O gün bir lale soğanı beş yıllık işçi maaşı ediyordu. 

İki yıl sonra (1639) Rembrandt, Amsterdam’da 10 lale fiyatına devasa bir ev satın almıştı. 

Saadet çok sürmedi. 1641 yılına gelindiğinde aynı lalenin fiyatı 37 guldene düştü.

(Kaynak: Ali Perşembe)

3 Şubat 2024 Cumartesi

TCMB BAŞKANI DR. FATİH KARAHAN'IN AYRINTILI ÖZGEÇMİŞİ: LİSEYİ PARASIZ YATILI OKUDU, NEW YORK FED'DE 10 YIL ÇALIŞTI, AKADEMİK KARİYERİNİ 2 ÖNEMLİ ABD ÜNİVERSİTESİNDE YAPTI

Cahit UYANIK

TCMB Başkanlığına bugün itibarıyla atanan Dr. Fatih Karahan, 42 yaşında olmasına karşın ABD'de kamu ve özel sektör ile üniversitelerde ekonomi ile ilgili önemli görevler üstlendi.

Kendi LinkedIn sayfasındaki bilgilere göre Dr. Karahan'ın ABD kariyeri Mayıs/Eylül 2007 tarihleri arasında National Bureau of Economic Research'ta (NBER) araştırmacı asistanı olarak başladı. NBER, "ABD'nin DPT'si" olarak biliniyor ve ABD Başkanının ekonomik kararlarını verirken danıştığı en önemli kurum. Karahan'ın Başkan George W. Bush'un görev döneminin son aylarında NBER'e girip kısa süre çalıştığı anlaşılıyor.

Daha sonra akademik hayata geçiş yapan Dr. Karahan, yaklaşık 2 yıl (Eylül 2009-Mayıs 2011) Pensilvanya Üniversitesinde araştırma görevlisi olarak çalıştı ve doktorasını yaptı. Pensilvanya Üniversitesi, ABD'nin en eski üniversitelerinden biri ve bu ülkenin en iyi üniversitelerinin toplandığı Ivy League üyesi. 

Temmuz-2012'de New York FED'de ekonomist olarak çalışmaya başlayan Dr. Karahan, 2017 yılından itibaren aynı şehirdeki Columbia University'de yardımcı profesör olarak da bulundu ve dersler verdi. Dr. Karahan'ın ABD ve dünyanın en prestijli yüksek öğretim kurumlarından biri olan, Ivy League üyesi Columbia'daki yarı zamanlı kariyeri 2020 yılı ortasına kadar sürdü.

NEW YORK FED'DEN TCMB'YE... 42 YAŞINDAKİ DR. FATİH KARAHAN YENİ TCMB BAŞKANI OLDU. FATİH KARAHAN KİMDİR?

Dr. Fatih Karahan 

1982 yılında Eskişehir’de doğan Fatih Karahan, 2006 yılında Boğaziçi Üniversitesi Matematik ve Endüstri Mühendisliği bölümlerinden mezun oldu. 2012 yılında Pennsylvania Üniversitesi’nde Ekonomi alanında yüksek lisans ve doktorasını tamamladı.

Çalışma hayatına 2012 yılında New York Merkez Bankası’nda ekonomist olarak başlayan Karahan, 2022 yılına kadar anılan kurumda İşgücü ve Ürün Piyasası Çalışmaları Başkanı ve para politikası danışmanı olarak görev yaptı. 


2 Şubat 2024 Cuma

8 AYI BİLE DOLDURAMADI: TCMB BAŞKANI HAFİZE GAYE ERKAN İSTİFA ETTİ. ERKAN KİMDİR?

DR. HAFİZE GAYE ERKAN kimdir? 

1979 yılında İstanbul’da doğdu. İstanbul Erkek Lisesi'nden mezun olmasının ardından Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği bölümünü 2001'de tamamladı. Princeton Üniversitesi'nde yöneylem araştırması ve finans mühendisliği alanında doktora derecesi aldı. Erkan, Harvard Business School'da yönetim bilimleri ve Stanford Üniversitesi'nde liderlik üzerine iki eğitim programını da tamamladı. 

Kariyerine 2005 yılında Goldman Sachs'ta başlayan Erkan, burada görev yaptığı 9 yıl boyunca ABD'deki büyük bankalar ile sigorta şirketlerinin yönetim kurulları ve üst düzey yönetim ekiplerine bilanço yönetimi, stres testi ve sermaye planlaması, risk yönetimi, birleşme ve satın alma konularında danışmanlık hizmeti verdi.

First Republic Bank'ta 2014 yılında çalışmaya başlayan Erkan, burada çalıştığı yaklaşık 8 yıl süresince eş icra kurulu başkanı (Co-CEO), başkan, yönetim kurulu üyesi, yatırım direktörü, mevduat direktörü ve risk eş direktörü olarak görev yaptı.

1 Şubat 2024 Perşembe

EKONOMİ PENCERESİ / TÜRKİYE'NİN YENİ SANAYİ POLİTİKALARI-2

Cahit UYANIK 

Geçen sayımızda AB'ye uyum ve hazırlık çalışmaları kapsamında DPT'nin hazırlanmasına öncülük ettiği 'Türkiye Sanayi Politikası' adlı çalışmanın ilk bölümünden bahsetmiştik. Çalışma, Türkiye'deki sanayinin ayrıntılı bir tasvirini yapıp, ardından Gümrük Birliği karşısındaki durumunu ele almıştı. Türk sanayisinin güçlü ve zayıf yönleri, yeni politikanın öngördüğü kurumsal çerçeve ve bu noktada hangi kurumun üzerine ne gibi görevler düştüğü ile yeni sanayileşmenin hedef ve politikalarını ise bu sayıda size aktaracağız. 

Güçlü ve zayıf yön analizi son zamanlarda sıkça kullanılır oldu. Bazen bu yöntemi SWOT Analizi olarak da duymuş olabilirsiniz. Güçlü ve zayıf yönlerin analizi karar alıcıların, geleceğe yönelik kararlar verirken kullanabilecekleri ilginç bir araç. Tıpkı işletmelerdeki aktif-pasif veya kar-zarar analizi, sosyal planlamacılıktaki fayda-maliyet analizine benziyor. DPT de bu analizi Türk sanayisine uygulamaktan kaçınmamış. Sonuçta ortaya Türk sanayisinin 7 zayıf yönü bulunmuş. Bunlar; yetersiz sermaye birikimi, makro ekonomik istikrarı sağlamaktaki güçlükler, kronik yüksek enflasyon, yüksek vergiler, sermayenin ve temel sınai girdilerin yüksek maliyetleri, teknolojik gelişmelere ayak uydurmaktaki zorluklar ile yeni teknoloji üretmedeki yetersizlikler şeklinde tespit edilmiş. 

Analizde daha sonra zayıf yönleri besleyen tablo ortaya konulmaya çalışılmış.  Makro ekonomik istikrarsızlığın temelinde yapısal sorunların yattığı anlatılan, kamunun yüksek oranda iç borçlanmasının özel sektörün kaynak maliyetinin artmasına yol açtığı belirtilen çalışmada, bu durumun dalgalı ve potansiyelin altında büyümeye de yol açtığı anlatılmış. Buzdağının altında kalan daha büyük kısım ise yoğun bürokrasi, yatırım ortamındaki belirsizlikler, yetersiz ar-ge harcamaları, tasarım ve marka yaratmadaki yetersizlikler, finansman kaynağına erişimdeki engeller, etkin olmayan pazarlama hizmetleri, düşük ölçekli kapasiteler, düşük verimlilik ve kalite ile çevre bilincindeki eksiklikler olarak sınıflandırılmış. 

Çalışmada Türk sanayisinin güçlü yanları ise 8 başlık altında toplanarak; büyük iç pazar, yürürlükteki liberal ekonomi politikaları, doğal kaynaklar, AB ile ekonomik entegrasyon, büyük pazarlara coğrafi yakınlık, eğitilmiş işgücü, güçlü sanayi yapısı ile alt yapı ve telekomünikasyon sistemlerinde kaydedilen ilerlemeler şeklinde sıralanmış. Bu ılımlı ortamı destekleyen yan faktörler ise mevcut ekonomik program, yapısal reformlar, enflasyonun düşüş trendinde olması, rekabet gücünü artırıcı politikalar, etkin kaynak kullanımına yönelik çabalar, piyasa mekanizmasını güçlendirecek çalışmalar ile özel sektörün ekonomideki rolünü artırıcı anlayış olarak gösterilmiş.

29 Ocak 2024 Pazartesi

EKONOMİ PENCERESİ / TÜRKİYE'NİN YENİ SANAYİ POLİTİKALARI-1

Cahit UYANIK 

Türkiye'de sanayileşme çabalarının 150 yılı aşkın bir geçmişi bulunuyor. Ancak bu konudaki en önemli adımların 1960 yılı sonrasında atıldığını söyleyebiliriz. Türkiye gibi gelişmekte olan bir ülkenin önce ekonomik kapasitesini belirleyip, dünyadaki sanayileşme örneklerini inceleyip ondan sonra planlı şekilde ayağa kalkmaya başlaması bundan 40 yıl önce olmuştu. Türkiye'nin sanayileşme macerası halen sürüyor. Bu konunun yakın geçmişi ile ilgili literatürde yüzlerce bilimsel araştırma ve kitap bulunuyor. 

Peki bundan sonra ne olacak? Türkiye'deki sanayi nereye doğru akıp gidecek? Devlet, bu akışın neresinde olacak? Bu akış dünyadaki genel gidişata ayak uydurabilecek mi? Türkiye'de geleceği araştırma alışkanlığı zayıf. Bunu yapmak isteyenler ya yetersiz doküman problemi ya da gerekli maddi kaynağı bulamamak sorunu ile karşı karşıya geliyor. İşte o zaman iş, yine ağırlıkla devlete kalıyor. Çünkü devlet, Türkiye'deki bir çok ekonomik alanda hala etkin. Gelişmelere olumlu veya olumsuz manada yön verebilecek güce sahip. Bütün erozyona rağmen devlet hala bünyesinde yetenekli araştırmacıları ve uzmanları barındırabiliyor. 

Türkiye'de ekonominin geleceği denilince akla ilk gelen kurum Devlet Planlama Teşkilatı (DPT). Bu kurum, az önce sözünü ettiğimiz 1960'lı yıllardaki bilinçli kalkınma çabalarında da kilit rol oynamıştı. Ancak 1980 sonrasındaki liberal iktisat politikalarına yelken açılması ve devletin ekonomideki ağırlığının azaltılması çabaları doğrultusunda biraz geri adım attı. Ancak DPT'nin yıldızı Avrupa Birliği (AB)  ile yeniden parlayacak gibi görünüyor. Çünkü üye olmaya çalıştığımız AB, ağırlıkla 'sosyal piyasa ekonomisi' dediğimiz bir yapıyı bünyesinde tutuyor. Bu yapıyı kısaca daha insani, piyasa dinamiklerinin yanı sıra akla ve bilime daha saygılı bir kapitalizm olarak adlandırabiliriz. İşte bu tanım beraberinde planlama olgusunun önemini getiriyor.

Türkiye ile AB, tam üyelik müzakerelerine başlayıp başlamama konusunda 2004 yılında, kıran kırana günler yaşayacaklar. Ama bu noktaya gelinmesi bile Türkiye'deki havanın nasıl değiştiğinin ilk belirtilerini ortaya koymaya yetiyor. Türkiye ile AB arasında müktesebata uyum kapsamında süren çalışmalarda, Türkiye'nin önümüzdeki döneme ilişkin bir sanayi politikası dokümanı hazırlamasının uygun olacağı belirtilmişti. Daha sonraki bazı AB resmi raporlarında bu dokümana resmi bir statü kazandırılması da istenmişti. Türkiye de 2003 yılı ortasında ilan ettiği AB'ye yönelik Ulusal Programda böyle bir dokümanı ileteceğini zaten açıklamıştı. İşte "Türkiye Sanayi Politikası" geçtiğimiz yaz aylarında yoğun bir çalışma ile hazırlanarak Eylül ayı sonunda kabul edildi. Bu kritik dokümanın hazırlanmasında öncülüğü DPT yaparken, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı, AB Genel Sekreterliği, KOSGEB, Türk Patent Enstitüsü, TOBB ve TESK de katkıda bulundu. 

25 Ocak 2024 Perşembe

EKONOMİ PENCERESİ / MEMNUN, MUTLU VE UMUTLU MUYUZ?

Cahit UYANIK 

İstatistikler günümüzde yaşamımızın bir parçası oldu. Çünkü rakamlarla konuşmak ve bilgiye dayanmak bir düşüncenin, bir analizin gücünü daha artırıyor. Türkiye'nin de hayli eski bir istatistik geçmişi var. Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE), 1926 yılında bizzat Atatürk'ün altına imza attığı bir kararname ile kurulmuş. DİE, günümüz Türkiyesinde istatistiklerin yüzde 85'ini üreten çok önemli bir kurum. DİE, önümüzdeki dönemde Avrupa Birliğine hazırlık kapsamında önemli değişimler geçirip daha gelişecek. DİE'yi artık sırf ekonomiyle ve geleneksel istatistikleri toplarken değil, güncel hayatımıza ilişkin istatistikler hazırlarken de görebileceğiz. Zaten bütün dünyada da istatistik kavramı yavaş yavaş sosyal alana kayıyor. 

DİE'nin bu yeni dönemdeki çalışmalarının ilk habercisi geçtiğimiz günlerde "Yaşam Memnuniyeti Araştırması" ile görülmeye başlandı. Bu endeks, gelişmiş ülkelerde uzun zamandır yapılıyor.  Bazen literatürde karşımıza ' Hoşnutsuzluk Endeksi ' olarak çıkıyor. DİE, bu çalışmaya ' Yaşam Memnuniyeti' demeyi tercih etmiş. İlk olarak 2003 yılındaki durumu tespit etmeye yönelik olan bu çalışma, önümüzdeki dönemde düzenli olarak yinelenecek ve böylece toplumun genel yaşam memnuniyeti ölçülmeye çalışılacak. DİE, insanlarda memnuniyet ile mutluluk arasında çok önemli bir bağ bulunduğunu bilerek, önce insanların mutluluk düzeylerini ölçmeye çalışmış. 

Mutluluk, çoğumuz için subjektif bir kavram. Üzerine şiirler, kitaplar yazılan bu kavramı Türk istatistikçileri şöyle tanımlamış: "Acı, keder ve ızdırabın yokluğu ve bunların yerine sevinç, neşe ve tatmin duygularının varlığıyla karakterize edilen durum; hayattan genel olarak memnun olma hali." Peki ya memnuniyet? O kavram ise "İhtiyaçların ve isteklerin karşılanmasından doğan tatmin duygusu" olarak formüle edilmiş. Mutluluğu bir kuşun kanat çırpışında bile yaşayabilen şairlere, yazarlara göre oldukça kuru bir tanım ama olsun; amaç istatistik üretmekse bu kadarını hoş görmeliyiz.

21 Ocak 2024 Pazar

BU BİR 'IMF'NIN TÜRKİYE ÜZERİNDEKİ DENETİMİNİ NASIL ARTIRDIĞI'NIN HİKAYESİDİR

IMF BİZİ GÖZETLİYOR 

Cahit UYANIK 

Türkiye'nin Uluslararası Para Fonu (IMF) ile Şubat ayında imzaladığı yeni stand by anlaşmasının ardından ilk gözden geçirme tamamlandı. Artık gelenek olduğu gibi her gözden geçirmeden sonra hazırlanan Ek Niyet Mektubu kamuoyuna açıklandı. Türkiye, bu gözden geçirmenin tamamlanmasıyla yaklaşık 1 milyar dolarlık yeni bir kredi dilimine hak kazandı. Mektupta Türkiye'nin önündeki hedefin, 2002 yılı için belirlenmiş bulunan hem yüzde 3'lük büyüme hem de yüzde 35'lik enflasyon hedeflerine ulaşabilmesi için politikaların doğru yöne oturtulması olduğu ifade edilerek, her iki hedefin de eşdeğer önemde olduğu vurgulandı. 

Ekonomik toparlanmanın bir an evvel başlaması gerektiği, böylece tekrar istihdam yaratılabileceği, geleceğe güvenin artacağı ve finansal piyasaların Türkiye ekonomisine ilişkin beklentilerinin sadece kısa vadede değil, orta vadede de olumlu şekilde tesis edilebileceğinin altı çizilen mektupta, "Koşulların getirdiği fırsatı değerlendirerek enflasyonist beklentilerin kırılması ve enflasyon hedefimizin gerçekleştirilmesi gerekmektedir ki bu fırsattan muhakkak yararlanılacaktır. Aslında çok dinamik unsurları olan Türkiye ekonomisindeki pek çok sorunun kökeni enflasyondur. Enflasyonu bu yıl yüzde 35 seviyesine ve orta vadede tek haneli rakamlar seviyesine indirmemiz şarttır. Bu hızlı, adil ve gerçek anlamda sürdürülebilir büyümenin sağlanması için en temel koşuldur" değerlendirmesinde bulunuluyor. 

20 Ocak 2024 Cumartesi

HAFİZE GAYE ERKAN: ÝÖNETİM KURULU ÜYELİĞİ YAPILAN HER FİRMAYA GÖRE FOTOĞRAF ÇEKİLSE...

Cahit UYANIK 

Fotoğraftaki hanımefendi

Hafize Gaye Erkan.

ABD'den gelip

Merkez Bankası başkanı olacağı ileri sürülüyor


Yalnız...

Fotoğrafı görünce..

"Ek iş olarak mücevherat mankenliği mi yapıyor?"

Diye düşünmeden edemedim

Ancak kısa araştırmam gösterdi ki bu fotoğraf, 

Erkan dünyaca ünlü mücevherat firması Tiffany & Co. Yönetim kurulu üyesi iken çekilmiş. 

17 Ocak 2024 Çarşamba

EKONOMİ FIKRALARI / BEKRİ MUSTAFA AYASOFYA İMAMI OLDU DERSİN...

Bekri Mustafa avare bir berduştur, Küçük Ayasofya Caminin önünden geçerken, başındaki kavuğu sırtındaki cübbesi yüzünden zorla cenaze namazı kıldırmak için imam yapılır. 

Bekri Mustafa tabut giderken, eğilir tabuta şöyle der: 

“Sen şimdi aramızdan ayrılıp ahrete gidiyorsun. Eğer orada, bu dünyanın ahvalini sana sorarlarsa, Bekri Mustafa Ayasofya’ya imam oldu dersin. Onlar durumu anlar…” der.

(Anonim)