
Tunus'ta bulunduğum günlerde kapıldığım bir his şuydu: Tunus, 1970'lerin masumane Türkiyesine çok benziyordu.
Sidi Bou Said, Tunus'un başkenti Tunus'a biraz yukarıdan bakıyor. Kente 20-25 kilometre kadar uzaklıktaki bir tepenin üstüne kurulmuş. Otobüsler sizi bir meydana bırakıyor. O meydanda küçük dükkanlar sıra sıra dizilmiş, her türlü turistik eşyayı satıyor. Biraz uzakta ise bu turistik beldenin dar sokaklara sıralanmış mavi kapılı, beyaz boyalı restore edilmiş eski evleri insana huzur vermek için sessizce bekleşiyor; sizi içine doğru çekiyor. Adeta, odalarından ve bahçesinden hiç çıkılmadan uzun haftalar boyunca yaşayabilirmiş hissi uyandırıyor. Her ev küçük bir dünya... Bazı evlerin kapıları, bir dehlizin içinde gizlenmiş. Önce dehlize girip birkaç metre yürüyor ve bir evin kapısına gelince duruyorsunuz. Bu dehlizler ilk bakışta çıkmaz sokakları andırıyor. Sokak sanıp dalıyorsunuz ama sadece bir evin kapısıyla burun buruna gelip, gerisin geri çıkıyorsunuz.
Sidi Bou Said, Tunus'un başkenti Tunus'a biraz yukarıdan bakıyor. Kente 20-25 kilometre kadar uzaklıktaki bir tepenin üstüne kurulmuş. Otobüsler sizi bir meydana bırakıyor. O meydanda küçük dükkanlar sıra sıra dizilmiş, her türlü turistik eşyayı satıyor. Biraz uzakta ise bu turistik beldenin dar sokaklara sıralanmış mavi kapılı, beyaz boyalı restore edilmiş eski evleri insana huzur vermek için sessizce bekleşiyor; sizi içine doğru çekiyor. Adeta, odalarından ve bahçesinden hiç çıkılmadan uzun haftalar boyunca yaşayabilirmiş hissi uyandırıyor. Her ev küçük bir dünya... Bazı evlerin kapıları, bir dehlizin içinde gizlenmiş. Önce dehlize girip birkaç metre yürüyor ve bir evin kapısına gelince duruyorsunuz. Bu dehlizler ilk bakışta çıkmaz sokakları andırıyor. Sokak sanıp dalıyorsunuz ama sadece bir evin kapısıyla burun buruna gelip, gerisin geri çıkıyorsunuz.