7 Mart 2017 Salı

TÜRKİYE'DE SAĞLIKLI, KALICI, İSTİKRARLI DÖVİZ KAZANMA YOLLARINI BULMALIYIZ

Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi-2017 (F: Cahit Uyanık) 
Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Basın Yayın Bölümü Öğrencisi Tamer ATAÇ'ın hazırladığı bir ödev-haber için yönelttiği sorulara verdiğim cevaplar: 

ATAÇ: Dolar ve Euro kuru neden değişir?

UYANIK: Dolar ve Euro, tıpkı TL gibi konvertibl (kolayca birbiri ile değiştirilebilir) olan paralardır. Öyleyse bu paraların değişim değerleri ne olacaktır? Bu paraların değeri ‘dalgalı kur’ dediğimiz bir döviz fiyatı belirleme rejimine tabidirler. Dalgalı kur rejiminde döviz fiyatları, piyasalarda serbestçe alıcılar ve satıcılar tarafından anlık olarak belirlenir. Bu nedenle değerleri çeşitli faktörlere bağlı olarak sürekli değişirler. Bu dövizler, ağırlıklı olarak bankalardan oluşan piyasalarda işlem görürler ve kıymetleri tespit edilir. Türkiye de, 2001 yılından bu yana döviz kurlarını ve dolayısıyla TL’nin başka ülke paraları karşısındaki değerini dalgalı kur rejimi ile tespit etmektedir.



Dolar ve Euro kuru ne gibi faktörlere bağlı olarak değişir?

Döviz kurlarının günlük değer ortalaması daha çok, ülke ekonomilerinde tespit edilen ekonomik verilere bağlıdır. Enflasyon, faiz oranları, ekonomik büyüme (küçülme), işsizlik, ihracat, ithalat, ödemeler dengesi fazlası (açığı) imalat sanayi kapasite kullanım oranı gibi… Ani siyasi ve askeri gelişmeler de (siyasi ve askeri gerilimler) bu değerleri hızla değiştirebilir. Ekonomik veriler; ülkenin üretim gücü ve kapasitesi, devlet harcamaları, bütçe açığı (fazlası) döviz kazanma gücü kapasitesi, ürettiği malların başka ülke mallarına göre pahalılanıp veya ucuzladığı gibi konularda bir sinyaldir. Bu sinyaller, bir ülkenin başka ülke ekonomileri ile kuracağı ekonomik ve parasal ilişkilerin gücünü ve değerini belirleyen döviz kuruna günlük olarak yansır.
Döviz kurlarının değerini  orta ve uzun vadede ise ülkelerin ekonomik rekabet güçlerinin artıp azalması belirlemektedir. Rekabet gücü, tüm dünyada talep edilen mal ve hizmetler üretmekten geçmekte; bunun alt yapısını oluşturan şeyler ise güçlü bir eğitim sistemi, sağlıklı bir hukuk sistemi, ekonomik üretim yapısının modern ve güncel tutulması, güçlü bir idareyi sağlamış demokratik rejimlerdir.
Dünyadaki en güçlü ekonomik bloklardan olan ABD ve Avrupa Birliği’nin paraları da tamamen bu faktörlerle kıymetlenmektedir. Sözgelimi şu anda 1,06 dolar verilerek 1 euro  satın alınabilmektedir. Ancak analistler, ABD ekonomisinin Trump’ın kamu harcamalarını artırma yönündeki politikaları ile daha canlanacağı düşüncesiyle; yıl sonuna doğru 0,95 dolar verilerek 1 euro alınabileceğini tahmin etmektedirler.  Yani yıl sonuna kadar dolar, euroya karşı yüzde 10’a yakın değer kazanabilecektir. ABD ve AB ekonomi idarecileri tarafından günlük olarak ilan edilen çeşitli veriler, basın açıklamaları, analizler, haberler bu tahmini gidişatın (doların değer kazanacağı, euronun zayıflayacağı) doğru olup olmadığını anlayabilmek için piyasa oyuncuları tarafından sürekli takip edilecektir.
Türkiye ekonomisinde ihracat gelirlerinin önemli bir kısmı euro cinsinden, ithalatının büyük bölümü dolar cinsindendir. Bu sebeple doların güçlenmesi Türkiye ekonomisinin döviz kazanma gücünü azaltmaktadır. Euro cinsinden kazanılan gelirler dolara çevrilerek kayıtlara geçirildiği için, euro/dolar paritesinin (değişim oranı) zayıflaması; dolar cinsinden gelirlerimizi azaltmaktadır. Yani şu anda 1 euroluk mal sattığımızda kayıtlarımıza 1,06 dolar kazanıldığı yazılabilirken; eğer tahmin gerçekleşirse 1 euroluk mal sattığımızda kayıtlarımıza 0,95 dolar kazandığımızı yazabileceğiz. İhracatçılar buna “parite sebebiyle döviz veya gelir kaybı” demektedir.

Dolar ve Euro bozdurmak ekonomiye katkı sağlar mı, sağlarsa nasıl sağlar?

Türkiye, çok uzun yıllardır döviz eksiği olan bir ülkedir. Yani Türkiye ekonomisi, ihtiyacı kadar dövizin tamamını üretim (dolayısıyla ihracat) ve turizm gibi sağlıklı alanlardan kazanamamaktadır. Eksiğini borçlanma yoluyla tamamlamaktadır. Borçlanma imkanlarımız azaldığında veya borçlanmak için verdiğimiz faizleri azalttığımızda, döviz kurları normalden fazla değer kazanabilmektedir. Halk bunu “Dolar füze gibi” cümlesi ile tanımlamaktadır. Halk, TL’de zaman zaman yaşanan hızlı değer kayıplarından korunabilmek için tasarruf mevduatlarının önemli bir kısmını bankalardaki döviz hesaplarında tutmaktadır. Buna dolarizasyon diyoruz. Dolarizasyon eğilimi dolar yakılarak, dolara tükürerek, yerlere saçarak kırılamaz. Dolarizasyon, TL’nin istikrarlı olması ve yatırımcısına sürekli şekilde güven vermesi ile azaltılabilir. Nitekim bu yıl başından sonra yaşanan olaylar da göstermiştir ki, döviz büfelerinde bozdurulan 100 dolarlar hiç bir işe yaramamıştır. Ne zamanki Merkez Bankası TL faizini 2,5 puan artırmış (Böylece TL’nin enflasyon karşısında reel faiz veren bir para olduğu kabul edilerek, bu durum piyasalara ve vatandaşa deklare edilmiştir) döviz kararlı bir şekilde gerilemiştir. Kampanya düzenleyerek dolar veya euro bozdurmak ekonomiye katkı vermez; katkı ortamını sağlayacak olanlar Merkez Bankası ve siyasi otoritedir. Vatandaşın dolar bozdurması tasarrufunun türünü değiştirmekten başka bir işe yaramaz.  Öte yandan döviz piyasalarında o kadar büyük rakamlar günlük olarak değişmektedir ki, Merkez Bankası’nın zaman zaman yaptığı doğrudan döviz satışları bile kurları etkileyememektedir. Kaldı ki bozdurulan küçük miktarlı dövizler hiçbir etki yaratmaz.     

Ne gibi durumlarda döviz almalıyız, ne gibi durumlarda satmalıyız?

Döviz, normal koşullarda sokaktaki vatandaş için günlük bir yatırım aracı değildir. Dövizin ani ataklar yaptığı dönemleri önceden kestirmek ise çok zordur. Bu öyle kestirilemez bir şeydir ki, finans profesyonellerini bile ciddi hatalara sürükleyebilmektedir. Finansçılar, isabetli tahminler yapabilmek için teknik analizlere başvurmaktadır.  Bu nedenle “dövizi şu zaman al, şu zaman sat” demek çok zordur. Döviz, sokaktaki insan için olsa olsa bir yatırım tercihidir. Dövizin değer kazanacağına inanıyorsa elindeki TL’yi bozdurup yabancı para cinsinden mevduat hesabı açtırabilir, yabancı para cinsinden tahvillere yatırabilir. Böylece kur artışlarının bir anlam ifade edeceği, aylarla bazen yıllarla bekleyeceği sürelerde bir kazanç sağlayabilir.  Bu kazanç garanti de değildir. Bazen kur, enflasyondan veya beklenenden daha az artar. Böylece TL’de kalıp vadeli hesaba yatırsaydı daha fazla kazanabilecekken, dövize geçtiği için zarar edebilir. Bu konuda sadece şunu söyleyebilirim: TL cinsinden yatırım araçları, vade sonunda size ne kadar kazandıracağını daha baştan söyler ve garanti eder. Eğer garanti edilmiş bir kazanca ihtiyacınız varsa, dövize girmeyin. İstikrarlı, düzenli, size olumsuz sürprizler yapmayacak bir kazanç istiyorsanız TL yatırımlarına yönelin. Riski seviyorsanız; önce riski yönetmeyi, analiz etmeyi öğrenin, sonra dövize yatırım yapmayı düşünün…

Türk parasının Dolar ve Euro karşısındaki değerini belirleyen şey nedir?

İkinci soruda belirttiğim şeyler genel olarak TL için de geçerlidir. Ancak burada uluslararası finans (döviz) akımlarıyla bağlantılı olarak şunu söylemekte yarar vardır: Türkiye’de döviz açığı vardır ve bu sebeple dışarıdan içeriye borçlanma yoluyla döviz akışına ihtiyaç duyulmaktadır. Yurt dışından bizim gibi gelişmekte olan piyasalara girmek isteyen döviz miktarı fazla ise (ABD, AB, Japonya gibi kaynak ülkelerdeki faiz oranlarının çok düşük olması sebebiyle) Türkiye’ye bol miktarda ve daha düşük faize razı döviz girişi olabilmektedir. Böylece ‘sahte cennet’ de denilen döviz bolluğu yaşanmaktadır. Kurlar ve faizler düşmekte, yatırım yapabilmek kolaylaşmaktadır. İşsizlik azalmakta, ekonomik büyüme artmaktadır. Türkiye, 2009-2013 arasında bunu bariz şekilde yaşamıştır. Ancak 2013 yılından sonra özellikle ABD’de faiz artış sürecine girileceğinin anlaşılmasıyla, Türkiye’ye yönelik borç kaynaklı döviz akışı azalmaya başlamıştır. Bu da TL’nin son 3 yılda ciddi oranda değer kaybetmesine sebep olmuştur. Yatırımların azaldığı ve işsizliğin arttığı gerekçesiyle kendi faizini artırmak istemeyen Türkiye’de 3 yıl içinde 3-4 defa ciddi döviz ataklarıyla karşılaşılmıştır. Dövizdeki istikrarsızlık yatırımcıları caydırmış, üzerine başka faktörler de eklenince işsizlik çift hanelere yükselmiş, ekonomik büyüme potansiyelinin altına düşmüştür. Buradan şu sonucu çıkarabiliriz: Sıcak para da denilen uluslararası finans (döviz) akımlarına bağımlı olmamak için sağlıklı, kalıcı, istikrarlı döviz kazanma yollarını bulmalıyız.

Ülkemizin güncel para politikası hakkında genel bir yorum yapacak olsanız neler söylemek istersiniz?

Türkiye’de TL’nin yönetildiği para politikasını şöyle anlatabilirim: Türkiye otomatik pilot sistemine sahip bir uçak olsun. Ancak uçağı kullanan pilot, hiç gereği yokken manuel sistemleri kullanmakta ısrar etmektedir.  Yani Merkez Bankası, “politika faizi” dediğimiz bankalara borç para verirken kullandığı faizi, enflasyonun altında tutmuştur. Bankalar, ellerindeki bono ve tahvilleri Merkez Bankasına verip, karşılığında 1 hafta vadeli kullanım için para alırlar ve buna 1 hafta vadeli repo da denir. MB,  yıllardır bu imkanı hem faiz oranı hem tutar olarak sınırlamış ve piyasanın para ihtiyacını MB bünyesindeki başka yollarla karşılamaya zorlamıştır. Şu anda MB’nin para politikası 3-4 ayrı faiz oranından oluşmaktadır. Bu da sistemi karmaşıklaştırmakta, piyasalara yanlış sinyal verilmesine sebep olmaktadır. Enflasyonun altındaki politika faizi, paranın değerini yapay olarak düşürmüş ve dövize çevrilip yurt dışına çıkarılmasına yol açmıştır. Bu da dövizin değerini ani olarak artıran bir unsur olmuştur. Nitekim son 2 ayda yaşadığımız olaylarla bu hatalı para politikasının sonuçları ortaya çıkmıştır.
MB bu hatasını görmüştür. Politika faizini yine artırmamıştır ama 1 haftalık repo yapmaktan vazgeçmiştir. Yani MB’nin şu anda bir politika faizi vardır ama hiçbir şekilde bu faizden bankalara fon sağlamamaktadır. MB bankaları bünyesindeki başka fonlama imkanlarına yönlendirmiş ve bunların faizini artırmıştır. Bunun sonucunda TL’ye gerçek talep ortaya çıkmış; fonlama (bankaların borç alması) faizlerinin artışı piyasaları sakinleştirmiştir. Halen ortalama fonlama faizi, yıllık enflasyonun 2-2,5 puan üzerindedir. MB, aslında para politikasını yavaş yavaş sadeleştireceğini (otomatik pilota döneceğini) yaklaşık 2 yıl önce ilan etmişti. Ancak ekonomik büyümenin azalması ve işsizliğin artması sebebiyle bunu yapamadı. MB, faizlerin yükselmesi meselesini sadece para piyasaları düzleminde halletmeye çalışır (kendisiyle bankalar arasında)  bir davranış sergilemektedir. Bu durum orta ve uzun vadede sürdürülemez. Çünkü bankalar para piyasalarındaki artan maliyetlerini er-geç kredi faizlerine yansıtacaklardır. Çözüm, ilk fırsatta otomatik pilota dönüp, ülkedeki enflasyon oranını esas alan bir faiz politikası izlemek olmalı.

Foreks yatırımcılığı nedir? Sokaktaki vatandaşa uygun bir yatırım aracı mıdır?

Foreks yatırımcılığı, döviz kurlarındaki ve emtialardaki (ham petrol, bakır, altın vb.) sürekli değişen fiyatlardan yararlanmaya çalışılan, son derece profesyonellik ve sürekli takip gerektiren yüksek riskli yeni bir yatırım alanıdır. Foreks piyasası, internetin tüm dünyaya yayılmasıyla gelişmiş bir piyasadır. Bir tür yatırımcılar platformudur. Yatırımcılar, bu piyasada bir aracı kuruluş yardımıyla yatırım yapabilmektedir. Ancak bu işlemler kaldıraçlıdır. Yani yatırdığınız paranın (teminatın) 10, 20, 40, 50, 100 katı kadar işlem yapabilirsiniz.
Aracı kurumlar, sizin paranızı teminat olarak alıp, kendi sermayesi ile kaldıraç kadar işlem yapmaktadır. Böylece sizin için, kaldıraç etkisiyle kazanç da büyük olmaktadır. Sözgelimi 10 bin TL’lik teminatla yapılan bir işlem ile (3,50 TL’lik döviz kuru ve 100 kaldıraçla)  1 milyon TL karşılığı dövize işlemi gerçekleştirilmektedir. Aracı kurum size kurun 3,55’e çıkması durumunda, bu 5 kuruşluk artışın 1 milyonluk yatırımla sağladığı artışı vereceğini söyler. Bu durumda 10 bin TL ile normal döviz işlemi yapsaydınız ve kur 5 kuruş artsaydı yaklaşık 142 TL kazanabilirken;  1 milyon lira karşılığı döviz işlemi yaptığınızda, kur 5 kuruş arttığında kazanç 14 bin TL’den fazla olacaktır. 

Ancak kurun tersi yönde hareket ettiği yani düştüğünü ve 3,50’den 3,45’e indiğini varsayalım. İşte o zaman kayıp da büyük olacaktır. Aracı kurum kendisi zarar etmemek için, kur aşağı doğru inerken, sizin teminatınızı (10 bin TL’nizi) kaybı karşılamak için kullanacak, kayıp 10 bin TL’yi bulduğunda, dövizi satıp zarardan kurtulacaktır. Ancak sizin teminatınız (tasarrufunuz) sıfırlanacaktır. Yani normalin 100 katı kazanç düşüncesi, tersine dönüp tasarrufun bir anda kaybedilmesine sebep olacaktır. Bu haliyle foreks, riskin had safhada olduğu bir yatırım yöntemidir. Yüksek kazanç beklentisi, birçok yatırımcıyı bu piyasaya çekmiştir. Ancak bu piyasada kayba uğrayan yatırımcı sayısı, her zaman kazananlardan fazla olmuştur. Bu  nedenle küçük, riski bilmeyen ve sevmesi mümkün olmayacak yatırımcılar için uygun değildir. Nitekim Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) Türkiye’de son düzenlemesiyle kaldıracı 100’den 10’a indirirken, asgari yatırım tutarını 20 bin TL’den 50 bin TL’ye yükseltti.  Böylece riski (kazancı)  10 kat azalttı ve muhtemel yatırımcı profilini küçük yatırımcılardan orta büyüklükte yatırımcılara yükseltti. Foreks vesilesiyle şunu söylemekte yarar var:  Para ve sermaye piyasası yatırımlarında kazancın ikiz kardeşi risktir. Yüksek kazanç, aynı zamanda  yüksek risk demektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder