Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi-2017 (F: Cahit Uyanık) |
Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Basın Yayın Bölümü Öğrencisi Tamer ATAÇ'ın hazırladığı bir ödev-haber için yönelttiği sorulara verdiğim cevaplar:
ATAÇ: Dolar
ve Euro kuru neden değişir?
UYANIK: Dolar ve Euro, tıpkı TL gibi konvertibl (kolayca
birbiri ile değiştirilebilir) olan paralardır. Öyleyse bu paraların değişim
değerleri ne olacaktır? Bu paraların değeri ‘dalgalı kur’ dediğimiz bir döviz fiyatı
belirleme rejimine tabidirler. Dalgalı kur rejiminde döviz fiyatları,
piyasalarda serbestçe alıcılar ve satıcılar tarafından anlık olarak belirlenir.
Bu nedenle değerleri çeşitli faktörlere bağlı olarak sürekli değişirler. Bu
dövizler, ağırlıklı olarak bankalardan oluşan piyasalarda işlem görürler ve
kıymetleri tespit edilir. Türkiye de, 2001 yılından bu yana döviz kurlarını ve
dolayısıyla TL’nin başka ülke paraları karşısındaki değerini dalgalı kur rejimi
ile tespit etmektedir.
Dolar
ve Euro kuru ne gibi faktörlere bağlı olarak değişir?
Döviz
kurlarının günlük değer ortalaması daha çok, ülke ekonomilerinde tespit edilen
ekonomik verilere bağlıdır. Enflasyon, faiz oranları, ekonomik büyüme
(küçülme), işsizlik, ihracat, ithalat, ödemeler dengesi fazlası (açığı) imalat
sanayi kapasite kullanım oranı gibi… Ani siyasi ve askeri gelişmeler de (siyasi
ve askeri gerilimler) bu değerleri hızla değiştirebilir. Ekonomik veriler;
ülkenin üretim gücü ve kapasitesi, devlet harcamaları, bütçe açığı (fazlası) döviz
kazanma gücü kapasitesi, ürettiği malların başka ülke mallarına göre
pahalılanıp veya ucuzladığı gibi konularda bir sinyaldir. Bu sinyaller, bir
ülkenin başka ülke ekonomileri ile kuracağı ekonomik ve parasal ilişkilerin
gücünü ve değerini belirleyen döviz kuruna günlük olarak yansır.
Döviz
kurlarının değerini orta ve uzun vadede
ise ülkelerin ekonomik rekabet güçlerinin artıp azalması belirlemektedir.
Rekabet gücü, tüm dünyada talep edilen mal ve hizmetler üretmekten geçmekte;
bunun alt yapısını oluşturan şeyler ise güçlü bir eğitim sistemi, sağlıklı bir
hukuk sistemi, ekonomik üretim yapısının modern ve güncel tutulması, güçlü bir
idareyi sağlamış demokratik rejimlerdir.
Dünyadaki
en güçlü ekonomik bloklardan olan ABD ve Avrupa Birliği’nin paraları da tamamen
bu faktörlerle kıymetlenmektedir. Sözgelimi şu anda 1,06 dolar verilerek 1 euro
satın alınabilmektedir. Ancak
analistler, ABD ekonomisinin Trump’ın kamu harcamalarını artırma yönündeki
politikaları ile daha canlanacağı düşüncesiyle; yıl sonuna doğru 0,95 dolar
verilerek 1 euro alınabileceğini tahmin etmektedirler. Yani yıl sonuna kadar dolar, euroya karşı
yüzde 10’a yakın değer kazanabilecektir. ABD ve AB ekonomi idarecileri
tarafından günlük olarak ilan edilen çeşitli veriler, basın açıklamaları,
analizler, haberler bu tahmini gidişatın (doların değer kazanacağı, euronun
zayıflayacağı) doğru olup olmadığını anlayabilmek için piyasa oyuncuları
tarafından sürekli takip edilecektir.
Türkiye
ekonomisinde ihracat gelirlerinin önemli bir kısmı euro cinsinden, ithalatının
büyük bölümü dolar cinsindendir. Bu sebeple doların güçlenmesi Türkiye
ekonomisinin döviz kazanma gücünü azaltmaktadır. Euro cinsinden kazanılan
gelirler dolara çevrilerek kayıtlara geçirildiği için, euro/dolar paritesinin
(değişim oranı) zayıflaması; dolar cinsinden gelirlerimizi azaltmaktadır. Yani
şu anda 1 euroluk mal sattığımızda kayıtlarımıza 1,06 dolar kazanıldığı
yazılabilirken; eğer tahmin gerçekleşirse 1 euroluk mal sattığımızda
kayıtlarımıza 0,95 dolar kazandığımızı yazabileceğiz. İhracatçılar buna “parite
sebebiyle döviz veya gelir kaybı” demektedir.
Dolar
ve Euro bozdurmak ekonomiye katkı sağlar mı, sağlarsa nasıl sağlar?
Türkiye,
çok uzun yıllardır döviz eksiği olan bir ülkedir. Yani Türkiye ekonomisi,
ihtiyacı kadar dövizin tamamını üretim (dolayısıyla ihracat) ve turizm gibi
sağlıklı alanlardan kazanamamaktadır. Eksiğini borçlanma yoluyla
tamamlamaktadır. Borçlanma imkanlarımız azaldığında veya borçlanmak için verdiğimiz
faizleri azalttığımızda, döviz kurları normalden fazla değer kazanabilmektedir.
Halk bunu “Dolar füze gibi” cümlesi ile tanımlamaktadır. Halk, TL’de zaman
zaman yaşanan hızlı değer kayıplarından korunabilmek için tasarruf
mevduatlarının önemli bir kısmını bankalardaki döviz hesaplarında tutmaktadır. Buna
dolarizasyon diyoruz. Dolarizasyon eğilimi dolar yakılarak, dolara tükürerek,
yerlere saçarak kırılamaz. Dolarizasyon, TL’nin istikrarlı olması ve yatırımcısına
sürekli şekilde güven vermesi ile azaltılabilir. Nitekim bu yıl başından sonra
yaşanan olaylar da göstermiştir ki, döviz büfelerinde bozdurulan 100 dolarlar
hiç bir işe yaramamıştır. Ne zamanki Merkez Bankası TL faizini 2,5 puan
artırmış (Böylece TL’nin enflasyon karşısında reel faiz veren bir para olduğu
kabul edilerek, bu durum piyasalara ve vatandaşa deklare edilmiştir) döviz
kararlı bir şekilde gerilemiştir. Kampanya düzenleyerek dolar veya euro
bozdurmak ekonomiye katkı vermez; katkı ortamını sağlayacak olanlar Merkez
Bankası ve siyasi otoritedir. Vatandaşın dolar bozdurması tasarrufunun türünü
değiştirmekten başka bir işe yaramaz.
Öte yandan döviz piyasalarında o kadar büyük rakamlar günlük olarak
değişmektedir ki, Merkez Bankası’nın zaman zaman yaptığı doğrudan döviz
satışları bile kurları etkileyememektedir. Kaldı ki bozdurulan küçük miktarlı
dövizler hiçbir etki yaratmaz.
Ne
gibi durumlarda döviz almalıyız, ne gibi durumlarda satmalıyız?
Döviz,
normal koşullarda sokaktaki vatandaş için günlük bir yatırım aracı değildir.
Dövizin ani ataklar yaptığı dönemleri önceden kestirmek ise çok zordur. Bu öyle
kestirilemez bir şeydir ki, finans profesyonellerini bile ciddi hatalara
sürükleyebilmektedir. Finansçılar, isabetli tahminler yapabilmek için teknik
analizlere başvurmaktadır. Bu nedenle “dövizi
şu zaman al, şu zaman sat” demek çok zordur. Döviz, sokaktaki insan için olsa olsa
bir yatırım tercihidir. Dövizin değer kazanacağına inanıyorsa elindeki TL’yi
bozdurup yabancı para cinsinden mevduat hesabı açtırabilir, yabancı para
cinsinden tahvillere yatırabilir. Böylece kur artışlarının bir anlam ifade
edeceği, aylarla bazen yıllarla bekleyeceği sürelerde bir kazanç sağlayabilir. Bu kazanç garanti de değildir. Bazen kur,
enflasyondan veya beklenenden daha az artar. Böylece TL’de kalıp vadeli hesaba
yatırsaydı daha fazla kazanabilecekken, dövize geçtiği için zarar edebilir. Bu
konuda sadece şunu söyleyebilirim: TL cinsinden yatırım araçları, vade sonunda
size ne kadar kazandıracağını daha baştan söyler ve garanti eder. Eğer garanti
edilmiş bir kazanca ihtiyacınız varsa, dövize girmeyin. İstikrarlı, düzenli,
size olumsuz sürprizler yapmayacak bir kazanç istiyorsanız TL yatırımlarına yönelin.
Riski seviyorsanız; önce riski yönetmeyi, analiz etmeyi öğrenin, sonra dövize
yatırım yapmayı düşünün…
Türk
parasının Dolar ve Euro karşısındaki değerini belirleyen şey nedir?
İkinci
soruda belirttiğim şeyler genel olarak TL için de geçerlidir. Ancak burada uluslararası
finans (döviz) akımlarıyla bağlantılı olarak şunu söylemekte yarar vardır:
Türkiye’de döviz açığı vardır ve bu sebeple dışarıdan içeriye borçlanma yoluyla
döviz akışına ihtiyaç duyulmaktadır. Yurt dışından bizim gibi gelişmekte olan
piyasalara girmek isteyen döviz miktarı fazla ise (ABD, AB, Japonya gibi kaynak
ülkelerdeki faiz oranlarının çok düşük olması sebebiyle) Türkiye’ye bol miktarda
ve daha düşük faize razı döviz girişi olabilmektedir. Böylece ‘sahte cennet’ de
denilen döviz bolluğu yaşanmaktadır. Kurlar ve faizler düşmekte, yatırım
yapabilmek kolaylaşmaktadır. İşsizlik azalmakta, ekonomik büyüme artmaktadır. Türkiye,
2009-2013 arasında bunu bariz şekilde yaşamıştır. Ancak 2013 yılından sonra
özellikle ABD’de faiz artış sürecine girileceğinin anlaşılmasıyla, Türkiye’ye
yönelik borç kaynaklı döviz akışı azalmaya başlamıştır. Bu da TL’nin son 3
yılda ciddi oranda değer kaybetmesine sebep olmuştur. Yatırımların azaldığı ve
işsizliğin arttığı gerekçesiyle kendi faizini artırmak istemeyen Türkiye’de 3
yıl içinde 3-4 defa ciddi döviz ataklarıyla karşılaşılmıştır. Dövizdeki
istikrarsızlık yatırımcıları caydırmış, üzerine başka faktörler de eklenince
işsizlik çift hanelere yükselmiş, ekonomik büyüme potansiyelinin altına düşmüştür.
Buradan şu sonucu çıkarabiliriz: Sıcak para da denilen uluslararası finans (döviz)
akımlarına bağımlı olmamak için sağlıklı, kalıcı, istikrarlı döviz kazanma
yollarını bulmalıyız.
Ülkemizin
güncel para politikası hakkında genel bir yorum yapacak olsanız neler söylemek
istersiniz?
Türkiye’de
TL’nin yönetildiği para politikasını şöyle anlatabilirim: Türkiye otomatik
pilot sistemine sahip bir uçak olsun. Ancak uçağı kullanan pilot, hiç gereği
yokken manuel sistemleri kullanmakta ısrar etmektedir. Yani Merkez Bankası, “politika faizi”
dediğimiz bankalara borç para verirken kullandığı faizi, enflasyonun altında
tutmuştur. Bankalar, ellerindeki bono ve tahvilleri Merkez Bankasına verip,
karşılığında 1 hafta vadeli kullanım için para alırlar ve buna 1 hafta vadeli
repo da denir. MB, yıllardır bu imkanı
hem faiz oranı hem tutar olarak sınırlamış ve piyasanın para ihtiyacını MB
bünyesindeki başka yollarla karşılamaya zorlamıştır. Şu anda MB’nin para
politikası 3-4 ayrı faiz oranından oluşmaktadır. Bu da sistemi karmaşıklaştırmakta,
piyasalara yanlış sinyal verilmesine sebep olmaktadır. Enflasyonun altındaki
politika faizi, paranın değerini yapay olarak düşürmüş ve dövize çevrilip yurt
dışına çıkarılmasına yol açmıştır. Bu da dövizin değerini ani olarak artıran
bir unsur olmuştur. Nitekim son 2 ayda yaşadığımız olaylarla bu hatalı para
politikasının sonuçları ortaya çıkmıştır.
MB
bu hatasını görmüştür. Politika faizini yine artırmamıştır ama 1 haftalık repo
yapmaktan vazgeçmiştir. Yani MB’nin şu anda bir politika faizi vardır ama
hiçbir şekilde bu faizden bankalara fon sağlamamaktadır. MB bankaları
bünyesindeki başka fonlama imkanlarına yönlendirmiş ve bunların faizini artırmıştır.
Bunun sonucunda TL’ye gerçek talep ortaya çıkmış; fonlama (bankaların borç
alması) faizlerinin artışı piyasaları sakinleştirmiştir. Halen ortalama fonlama
faizi, yıllık enflasyonun 2-2,5 puan üzerindedir. MB, aslında para politikasını
yavaş yavaş sadeleştireceğini (otomatik pilota döneceğini) yaklaşık 2 yıl önce ilan
etmişti. Ancak ekonomik büyümenin azalması ve işsizliğin artması sebebiyle bunu
yapamadı. MB, faizlerin yükselmesi meselesini sadece para piyasaları düzleminde
halletmeye çalışır (kendisiyle bankalar arasında) bir davranış sergilemektedir. Bu durum orta ve
uzun vadede sürdürülemez. Çünkü bankalar para piyasalarındaki artan
maliyetlerini er-geç kredi faizlerine yansıtacaklardır. Çözüm, ilk fırsatta
otomatik pilota dönüp, ülkedeki enflasyon oranını esas alan bir faiz politikası
izlemek olmalı.
Foreks
yatırımcılığı nedir? Sokaktaki vatandaşa uygun bir yatırım aracı mıdır?
Foreks
yatırımcılığı, döviz kurlarındaki ve emtialardaki (ham petrol, bakır, altın
vb.) sürekli değişen fiyatlardan yararlanmaya çalışılan, son derece
profesyonellik ve sürekli takip gerektiren yüksek riskli yeni bir yatırım
alanıdır. Foreks piyasası, internetin tüm dünyaya yayılmasıyla gelişmiş bir
piyasadır. Bir tür yatırımcılar platformudur. Yatırımcılar, bu piyasada bir
aracı kuruluş yardımıyla yatırım yapabilmektedir. Ancak bu işlemler
kaldıraçlıdır. Yani yatırdığınız paranın (teminatın) 10, 20, 40, 50, 100 katı
kadar işlem yapabilirsiniz.
Aracı
kurumlar, sizin paranızı teminat olarak alıp, kendi sermayesi ile kaldıraç
kadar işlem yapmaktadır. Böylece sizin için, kaldıraç etkisiyle kazanç da büyük
olmaktadır. Sözgelimi 10 bin TL’lik teminatla yapılan bir işlem ile (3,50
TL’lik döviz kuru ve 100 kaldıraçla) 1
milyon TL karşılığı dövize işlemi gerçekleştirilmektedir. Aracı kurum size
kurun 3,55’e çıkması durumunda, bu 5 kuruşluk artışın 1 milyonluk yatırımla
sağladığı artışı vereceğini söyler. Bu durumda 10 bin TL ile normal döviz
işlemi yapsaydınız ve kur 5 kuruş artsaydı yaklaşık 142 TL kazanabilirken; 1 milyon lira karşılığı döviz işlemi
yaptığınızda, kur 5 kuruş arttığında kazanç 14 bin TL’den fazla olacaktır.
Ancak
kurun tersi yönde hareket ettiği yani düştüğünü ve 3,50’den 3,45’e indiğini
varsayalım. İşte o zaman kayıp da büyük olacaktır. Aracı kurum kendisi zarar
etmemek için, kur aşağı doğru inerken, sizin teminatınızı (10 bin TL’nizi)
kaybı karşılamak için kullanacak, kayıp 10 bin TL’yi bulduğunda, dövizi satıp
zarardan kurtulacaktır. Ancak sizin teminatınız (tasarrufunuz) sıfırlanacaktır.
Yani normalin 100 katı kazanç düşüncesi, tersine dönüp tasarrufun bir anda
kaybedilmesine sebep olacaktır. Bu haliyle foreks, riskin had safhada olduğu
bir yatırım yöntemidir. Yüksek kazanç beklentisi, birçok yatırımcıyı bu
piyasaya çekmiştir. Ancak bu piyasada kayba uğrayan yatırımcı sayısı, her zaman
kazananlardan fazla olmuştur. Bu nedenle
küçük, riski bilmeyen ve sevmesi mümkün olmayacak yatırımcılar için uygun
değildir. Nitekim Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) Türkiye’de son düzenlemesiyle
kaldıracı 100’den 10’a indirirken, asgari yatırım tutarını 20 bin TL’den 50 bin
TL’ye yükseltti. Böylece riski (kazancı) 10 kat azalttı ve muhtemel yatırımcı
profilini küçük yatırımcılardan orta büyüklükte yatırımcılara yükseltti. Foreks
vesilesiyle şunu söylemekte yarar var:
Para ve sermaye piyasası yatırımlarında kazancın ikiz kardeşi risktir.
Yüksek kazanç, aynı zamanda yüksek risk
demektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder