31 Ocak 2017 Salı

TERÖRÜN TÜRKİYE'YE 35 YILLIK FATURASI 3 TRİLYON DOLARA YÜKSELMİŞ OLABİLİR

Cahit UYANIK

Türkiye, yaklaşık 1,5 yıldır çok yoğun bir terör saldırısı altında. Süreç, 20 Temmuz 2015 tarihinde Şanlıurfa'nın Suruç ilçesinde Irak Şam İslam Devletine (IŞİD) bağlı bir canlı bombanın gerçekleştirdiği saldırı ile başladı ve peşinden PKK’nın saldırıları da buna eklendi. Devam eden bu terör dalgası, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016 tarihindeki kanlı darbe girişimi ile adeta gücünü artırarak tüm Türkiye'yi sosyal, siyasal, hukuksal ve ekonomik açıdan çok olumsuz yönde etkiledi. Bu  dalganın önümüzdeki yıllarda da etkisini devam ettireceği şimdiden görülebiliyor.  

Jandarma Genel Komutanlığının bir çalışmasında; terör eylemlerinin ortak özelliği “Bir ülkenin ekonomik, toplumsal, siyasal ve anayasal yapılarını sarsmak ya da yıkmak amacıyla bilerek ve kasten yapılmış olmalarıdır” şeklinde tanımlanıyor. Bu anlamda Türkiye’nin 1,5 yıldır yaşadığı süreç, ileride “vak’a analizi” olarak ders kitaplarına, yüksek lisans veya doktora tezlerine  konu olabilecek özellikler taşıyor. Ben de bu yazımda; terörün Türkiye’ye ekonomik faturasını geniş bir yelpazede ve yenilikçi bir bakış açısıyla analiz etmeye çalışacağım.

Şu anda Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü olan Prof. Dr. Numan Kurtulmuş’un Ak Parti’nin yönetim kademesinde iken yaptırdığı en son araştırmaya göre; Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da yaşanan yaygın terör ve asayiş olaylarının ekonomiye 28 yıllık maliyetinin (1984-2012 yılları) doğrudan ve dolaylı etkileriyle birlikte 1 trilyon 200 milyar dolara ulaştığı tahmin edilmişti. Demek ki PKK terörünün ülke ekonomisine verdiği zarar, yılda ortalama 40 milyar dolar olarak hesaplanmıştı. Bu yıllık ortalama rakama saygı gösterilirse, 2016 yılı bittiğinde PKK terörünün maliyetinin 160 milyar dolar daha artarak 1 trilyon 360 milyar dolara ulaştığını rahatça söyleyebiliriz. Türkiye’nin gayri safi yurt içi hasılasının 800-850 milyar dolar olduğu da hatırlanırsa, katlanılan maliyetin büyüklüğü kolayca anlaşılabilir.

Peki Türkiye!nin FETÖ’den gördüğü zarar ne kadar olabilir? Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci, darbe girişiminden iki hafta sonra yaptığı açıklamada hasar gören kamu malları (savaş uçakları, helikopterler, silahlar, binalar vb.)  sebebiyle zararı 90 milyar euro yani 100 milyar dolar olarak açıklamış ve eklemişti: “Bu zarar yeni gelen bilgi ve verilerle artabilir. Tabii orta vadede tüm maliyet çıkacak. Darbeciler Türkiye’yi üçüncü dünya ülkesi görüntüsüne soktu. Yurtdışından mal siparişleri ve turistik tesislerde rezervasyonlar iptal edildi. Sokaklarda tankların olduğu, Meclis’in bombalandığı görüntülerden sonra (mal sipariş edenler ve turistler) gelmiyorlar".

Darbe girişiminin üzerinden 6 ay geçti ve Türkiye ekonomisinin Temmuz-Eylül 2016 döneminde yüzde 1,8 küçüldüğü resmen açıklandı. Bu küçülmenin içinde Rusya ekonomik ambargosu ve diğer olumsuz şartlar da var. Ama en büyük payın, yarattığı şok dalgasıyla darbe girişiminde olduğu kesin. 2015 yılının üçüncü çeyreği ile aynı düzeyde büyüyebilmek için gereken rakam ile ilan edilen ekonomik küçülme arasındaki fark 4 milyar dolarlık üretim azalmasını gösteriyor. Bu azalmanın yarı yarıya darbe girişiminden kaynaklandığı varsayılırsa 2,5 ayda (15 Temmuz 2016-30 Eylül 2016 arası) FETÖ terörü kaynaklı kaybın 2 milyar dolardan fazla olduğu söylenebilir. Kayıp rakamına, olması gereken yüzde 3-4’lük büyüme rakamının sağlayacağı hasılanın yarısı eklendiğinde (FETÖ’nün artmasını engellediği üretim olarak) toplam GSMH kaybının 2,5 ayda 10 milyar dolara yaklaştığını kolayca söyleyebiliriz. Yani ‘ara toplam’ yaptığımızda PKK (1984-2016)+FETÖ (2016 3. çeyreği) terörünün Türkiye’ye faturasının 1,5 trilyon dolar olduğunu hemen görebiliyoruz.  

Kamu idarecileri tarafından her fırsatta FETÖ’nün klasik terör örgütlerinden farklı, yeni nesil bir terör örgütü olduğu dile getiriliyor. Terörün sadece bombalı ve silahlı eylemler değil; legal görünümlü, silah gerektirmeyen ancak çok ciddi siyasal, sosyal, ekonomik ve hukuki sonuçlar yaratabilen gizli eylemler yoluyla gerçekleştirilebildiğinin canlı örneğinin FETÖ olduğu vurgulanıyor. Bu sebeple FETÖ’nün ülkeye maliyetine değişik bir gözle bakmak gerekiyor. 

Prof. Dr. Kurtulmuş’un PKK terörünüm ülkeye maliyeti için yaptırdığı geriye dönük analiz, henüz FETÖ için yapılmış değil. Terör operasyonlarında tutuklanan asker, hakim, savcı, polis, doktor, iş adamı, öğretmen, öğretim üyesi, hemşire, idari memur, vaiz vb. kişilerin okudukları devlet okullarında onlar için yapılan harcamalar, bu kişilere ödenen maaşlar, yolluklar, ikramiyeler ve ödüller; iş adamlarına yapılan teşvik ve destek ödemeleri, sağlanan vergi indirimleri gibi devlet ödemeleri terör örgütü finansmanında kullanılmış olarak değerlendirilebilir.

Ayrıca bu örgüt mensuplarının kendi hedefleri doğrultusunda, hukuka aykırı şekilde verdiği kararlar sebebiyle; devletin mağdurlara ödemek zorunda kaldığı ve kalacağı tazminatlar da (Ergenekon Davası mağdurları gibi) bu listeye eklenebilir. Sınav yolsuzlukları sebebiyle uğranılan zararlar, sosyal yardım ödemelerinde yapılan usulsüzlükler, devlet ihalelerinde dönen tezgahlar, vergi denetiminden kaçırılarak yurt dışına götürülen yasa dışı fonlarla  ilgili kayıplar vb. birçok kalem de listeye eklenebilir.

Tabii FETÖ operasyonları sonrası devletin el koyduğu çok sayıda üniversite, özel okul, hastane, maden, şirket, vakıf, dernek bulunuyor. El konularak Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na (TMSF) devredilen şirket sayısının 700’ü geçtiği ve toplam değerlerinin 20 milyar dolara ulaştığı belirtiliyor. El konulan üniversiteler vb. diğer varlıklarla birlikte toplam değerin 30-35 milyar doları geçebileceği tahmin ediliyor.

Bir süre sonra FETÖ’nün Türkiye’ye verdiği zararın çerçevesinin çizilerek ayrıntılı hesaplamalar yapılması gerekiyor. Söz gelimi  FETÖ’nün ülkeye faturası hesaplanırken; az önce bahsettiğim el konulan varlıkların; toplam zarar rakamından düşülmesi gerekiyor. PKK’dan daha eski bir örgütlenme olan FETÖ’nün, yaklaşık 50 yıllık bir geçmişi olduğu düşünülüyor. FETÖ’nün iyi analiz edilerek ne zamandan itibaren bir dini cemaat boyutundan farklılaşarak, devleti ele geçirmeye yönelik bir terör örgütüne doğru evrilmeye başladığı belirlenip hasar tespitine girişilebilir. Bu konuda Meclis’te kurulan ve Ocak-2017’de faaliyetlerini sona erdirerek birkaç ay içinde raporunu açıklaması beklenen 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu ile darbe girişimini yürüten beyin takımına yönelik açılacak ceza davasının iddianamesinin bir çıkış noktası sağlayabileceğini düşünüyorum. Bunun haricinde bürokrasideki raporlar, üniversitelerde yapılacak yüksek lisans ve doktora tezi çalışmaları da bu kompleks yapılanmanın ekonomiye etkisini belirlemekte yol gösterici olabilecektir.

Türkiye’nin son 1,5 yılda uğraştığı bir başka terör örgütü ise IŞİD. Bu örgütün Türkiye’ye verdirdiği çok sayıdaki insan kaybının yanı sıra, özellikle turizm ve dış ticarete olumsuz etki yaptığı bir gerçek. Özellikle Batılı turistlerin IŞİD’i gerekçe göstererek Türkiye’ye gelmekten kaçındığı biliniyor. Ayrıca IŞİD ile YPG’ye yönelik olarak yaklaşık 4 aydır devam eden ve güvenli bölge oluşturmanın hedeflendiği Fırat Kalkanı Operasyonun masraflarını da terörün toplam faturasına eklemek gerekiyor.

Bütün bunlar gösteriyor ki PKK ve FETÖ’nün hesaplanabilen 1,5 trilyon dolarlık maliyetinin üstüne; henüz ayrıntıları ortaya konulmamış çalışmaların yapılmasıyla 1,5 trilyon dolar daha eklenebilir. Böylece terörün Türkiye’ye 30-35 yıllık faturası 3 trilyon dolara yükselebilir. Geriye dönük bir analiz yapıldığında; yaygın, yoğun, uzun süreli, geniş kitleler ve önemli ekonomik faaliyetler üzerindeki doğrudan ve dolaylı etkileri dikkate alındığında  PKK+FETÖ+IŞİD+DİĞER TERÖR ÖRGÜTLERİ sebebiyle ortaya çıkabilecek 3 trilyon dolarlık fatura akla yatkın geliyor. Böylece bu rakam 1984-2016 arasındaki 32 yılda, terörün ortalama maliyetinin yıllık 94 milyar dolar olarak belirlenebileceğini düşündürüyor. Zaman zaman 1960’ların sonunda aynı gelir düzeyinde iken, aradan geçen 40-50 yılda Türkiye’yi ikiye veya üçe katlayan ülkeler olduğu belirtiliyor. Gizli veya açık terör faaliyetleri; Türkiye’nin ekonomik refah yarışında benzer ülkelerden neden geride kaldığını açıklamaya yardımcı en önemli unsur olabilir.
(Bu yazı Diplomatik Gözlem Dergisinin Ocak 2017 sayısında yayınlanmıştır.) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder