7 Ekim 2023 Cumartesi

DOĞU VE GÜNEYDOĞU İÇİN YENİ BİR KALKINMA MODELİ ÖNERİSİ

Cahit UYANIK 

Türkiye'nin bir türlü çözülemeyen sorunlarından birisi, bölgeler arası kalkınmışlık farkları. Bu konuda onlarca yıldır çok çeşitli çözüm paketleri değişik hükümetler tarafından açıldı ve uygulandı. Ancak elde edilen sonuçlar pek iç açıcı değil. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerine yönelik yatırım teşviklerinin işe yaradığını söylemek çok zor. "Üstüne para verilerek" de olsa yatırımcıların bu bölgelere gitmesi sağlanamıyor.

Geçtiğimiz günlerde bu konuda Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfının (TESEV) Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ile ortaklaşa yaptığı oldukça kapsamlı bir çalışma kamuoyuna açıklandı. "Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da Sosyal ve Ekonomik Öncelikler" adını taşıyan bu çalışma, bir sivil toplum kuruluşunun ve bölgesel kalkınma konusunda uluslararası tecrübeye sahip bir kuruluş tarafından açıklanan çok geniş kapsamlı öneriler dizisi olması nedeniyle, şimdiye kadar hep hükümetlerin ve devletin geliştirerek açıkladığı paketlerden farklı bir görünüm veriyor. Neden mi?

Çalışma, mevcut teşviklerin Doğu ve Güneydoğu Bölgesine bir katkısının mümkün olmadığını ve bunun yerine bölgesel, sektörel ve hatta alt sektör bazında teşvik verilmesini öneriyor. UNDP ve TESEV bölge ekonomisinin sorunlarının 'bölge dışından yatırımcı çekmeye yönelik büyük ölçekli bir sanayi hamlesi' ile de aşılabileceğine inanmıyor. İki kurum, bunun yerine bölgedeki talebe yönelen, girişimcilik kültürünü geliştirecek, daha küçük ve orta ölçekli işletmeler için planlanacak teşvik politikalarının kısa vadede daha işlevsel olabileceğini öneriyor. Oysa daha önce açıklanan teşviklerin hemen hepsi "Türkiye'nin Batısına değil Doğusuna yatırım yaparsanız düşük faizli kredilerden yararlanabilirsiniz. Yatırım işletmeye alındığında ise uygun vergi ve sigorta primi indirimlerinin yararlanabilirsiniz" mantığına dayanıyordu. Ama işe yaramadığı görüldü. Şimdi bu mantığın tamamen terk edilerek küçük ve orta boy işletmelere yönelik bir politikaya dönüş öneriliyor.

UNDP ve TESEV'in hazırladığı çalışmada bu bölgeler için önerilen yatırım, tarım ve sosyal politikaların 5-7 yıl uygulanacak şekilde planlanması ve erken bir aşamada AB ile paylaşılarak Katılım Öncesi Stratejinin bir parçası haline getirilmesi gerektiği ifade edilerek "Portekiz'in AB'ye katılımında olduğu gibi, Türkiye'nin AB ile sosyal ve uyum konusunun sıra dışı programlar ve kaynaklar gerektirdiği ısrarla vurgulanmalı.  Böylece AB'nin bu projelere ciddi kaynak ayırması sağlanabilir" deniliyor. Gerçekten AB'nin geçmiş deneyimlerine bakıldığında, bölgeler arası gelişmişlik farklarının azaltılmasına ve ortadan kaldırılmasına yönelik bir çok başarılı örneği görmek mümkün. Bu farklılıklar ortadan kalktıkça, toplumda -adı konularak veya konulmayarak- hissedilen gerginlik noktaları da güç kaybediyor, zamanla da unutuluyor. Çalışma, AB'nin dikkatinin bu noktaya çekilmesi ve bu konuya harcanmak üzere geliştirilmiş fonlardan daha çok yararlanılması açısından kritik bir uyarıda bulunuyor. 

Çalışmada kısa ve orta vadede bölgedeki ekonomik potansiyelin "ticaret" ve "turizm" sektörlerinde göründüğü ifade edilerek, sınır komşusu ülkelerle ticaretin canlandırılması ve dünyada çok az tanınan bölgedeki çok değerli kültür varlıklarına yönelik turizmi teşvik politikasının etkili olabileceği önerisinde bulunuluyor. Bölgede tarımın önemini korumakla birlikte, tarım politikalarıyla kapsamlı bir dönüşüm sağlanması imkanının kısıtlı göründüğü de vurgulanan çalışmada; bunun yerine sosyal politika önlemlerine ağırlık verilerek devletin alt yapı yatırımlarını artırmak yoluyla işsizlikle mücadele etmesi, şartlı ve şartsız nakit transferi gibi programların uygulanması öneriliyor. Bu tip sosyal politika girişimlerinin devletin bölge halkını sahiplenmesi olarak algılanılacağına dikkat çekilen çalışmada, geliştirilecek böylesi destek programlarının bölgedeki insanların kendilerini vatandaş olarak hissetmelerine katkıda bulunacağı da vurgulanıyor. 

Çalışmada; bölgede sürdürülecek sosyal politikalar kapsamında 714 bin yoksul aileye aylık 90 YTL asgari gelir desteği (anne ve baba için) verilmesinin yıllık maliyetinin 771 milyon YTL, çocukları okula göndermeye yönelik şartlı nakit transferinin 969 milyon YTL, sosyal amaçlı istihdam edilecek 18 bin kişinin eğitim masrafı ve 1 yıllık maaşlarının 95 milyon YTL, açılacak 250 aşevi ve 120 toplum merkezinin inşaat maliyetinin 67,5 milyon YTL, aşevleri ile 1,5 milyon öğrenciye sıcak yemek verilmesinin maliyetinin 412 milyon YTL olacağı belirtilerek toplam desteğin 2,3 milyar YTL olacağı anlatılıyor. 

Bazı masrafların eklenmesi ile bu bölgeye aktarılacak kaynağın GSMH'nin yüzde 0,50'sine ulaşacağı ifade edilen raporda "Bu tutar, bölgenin yoksulluktan kurtulması için ilk adım olacak ve bölge ekonomisine de talep düzeyini artırarak çok önemli bir katkı sağlayacaktır" deniliyor. Yani bu bölgedeki hanelere yapılacak birebir kaynak aktarımı ile talep yaratılması ve bölge insanının eğitim, sağlık, iş ihtiyaçlarının doğrudan doğruya devletçe çözülmesi öneriliyor. Öneri bu haliyle piyasa mekanizmasının bu iki bölgedeki ekonomik sorunları çözemediğimiz kabullenilerek devletin doğrudan doğruya müdahalesini içeriyor. 

UNDP ve TESEV'in çalışması yıllardır bu bölgelerde yaşanan sorunların iyi analiz edilmiş olması ve bunların nasıl çözülebileceğine yönelik pratik ve akılcı çözümler önermesi ile yeni bir dönüm noktasına doğru yaklaşıldığının göstergesi. "Devletin bundan sonra Doğu ve Güneydoğu için yapacağı çalışmalarda, yapılan bu önerileri dikkate almasında fayda var" diyoruz.

(Bu yazı TSE'nin aylık yayın organı Standard dergisinin Aralık-2006 tarihli sayısında yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder