14 Eylül 2023 Perşembe

TÜRKİYE'NİN UYGULADIĞI 'KOMŞULARLA İHRACAT STRATEJİSİ' İŞE YARADI MI? İHRACATTA SAĞLIKLI ARTIŞ İÇİN NE YAPILMALI?

İHRACAT MALİYETLERİNDE YAPI DEĞİŞİKLİĞİ ZAMANI

Cahit UYANIK

Türkiye, artık 1980 öncesinde olduğu gibi, ihracatının petrol ithalat faturasını bile karşılamaktan aciz olduğu günlerin çok uzağında bulunuyor. Dış ticaret, ithalat ve ihracat boyutu ile öğrenildi. Türkiye, dünya ticareti içinde yavaş yavaş kendisine önemli bir yer edinmeye başladı. Önümüzdeki yıl 220 milyar doları geçecek olan dış ticaret hacmi, 2008'de 250 milyar doları bulacak. İhracatın ise 2008'de 105-110 milyar dolar aralığına oturması bekleniyor. 2008'de dış ticaret hacminin gayri safi yurt içi hasılaya oranının ise yüzde 60'a çıkması bekleniyor. Bu oran, Türkiye'nin gerek iç pazarda ürettiği, gerekse dışarıdan mal ithal edip katma değer ekleyerek yeniden dışarıya satabilme becerisinin hayli geliştiğini gösteriyor. Yani Türkiye'nin sanayi yapılanması da ihracat odaklı oldu denilebilir.

Türkiye, 2001 yılına kadar ihracatındaki artışlarını daha çok parasal teşvikler vererek veya kur ayarlamaları yoluyla yani mini devalüasyonlarla rekabet gücü sağlayarak artırmıştı. Ancak bu politika ile sağlanan geçici rahatlamalar zaman zaman ciddi tıkanmalara yol açtı. Soruna kalıcı çözüm bulmak için çeşitli çıkış yolları arandı. Bu konudaki ilk girişim komşu ülkelerle ticareti artırma stratejisinin uygulanmaya başlanmasıydı. Türkiye'nin henüz dalgalı kura geçmediği yılda yani 2000'de uygulamaya soktuğu bu stratejsi, amacına ulaşarak ihracat ve ithalat rakamlarını artırdı.

Komşularla Ticaret Stratejisi, 2000 yılında Kürşad Tüzmen'in Dış Ticaret Müsteşarı olduğu dönemde uygulamaya konuldu. Tüzmen, 2 yıl boyunca müsteşar olarak, daha sonra da Devlet Bakanı olarak bu stratejiyi uygulamak için uğraştı. Geliştirilen strateji ile sınır komşusu olmanın yanı sıra coğrafi komşuluk içinde bulunulan ülkeler ve özellikle Akdeniz Havzası da kapsama alındı. Bu ülkelerle geliştirilen ticaret, aynı zamanda AB çerçevesinde imzalanması gereken Serbest Ticaret Anlaşmalarına (STA) da zemin oluşturdu. Bu ülkelerin (Suriye, Tunus gibi) çoğu ile STA'lar imzalandı.

Türkiye, daha sonra 2004-2006 dönemini kapsayan ve 600 kişilik bir ekibin yönettiği bir İhracat Stratejik Planı hazırladı. Bu planda Afrika, Latin Amerika, Asya-Pasifik ülkeleri ile ticaretin geliştirilmesi için eylem takvimleri yer aldı. 2006-2008 dönemini kapsayacak yeni plan için ise hazırlıklar sürüyor. Bu planda, bir önceki plandaki yeni pazarlara açılımın yanı sıra ABD eyaletlerinin her birine ayrı ayrı açılım da sağlanmaya çalışılacak. Komşularla Ticaret Stratejisi, İhracat Stratejik Planının temelini oluşturan hedef pazar stratejilerinin ilk uygulama örneği olarak diğerlerine de emsal oldu.

Devlet İstatistik Enstitüsünün (DİE) verilerine göre Türkiye'nin komşuları olarak değerlendirilen Azerbaycan, Bulgaristan, Gürcistan, Ukrayna, Irak, İran, Romanya, Rusya, Suriye ve Yunanistan'a 2000 yılında 3 milyar 72 milyon dolarlık ihracat yapılırken, ithalat tutarı ise 8 milyar 538 milyon dolar oldu. Söz konusu 10 ülkeye geçen yılın ilk 6 aylık döneminde ise 4 milyar 154 milyon dolarlık ihracat yapıldı, ithalat ise 7 milyar 853 milyon dolar oldu. Bu yılın aynı döneminde ise 5 milyar 686 milyon dolar ihracat, 11 milyar 182 milyon dolar ithalat gerçekleşti. Böylece Türkiye'ye komşu 10 ülkenin genel ihracattaki payı son 5 yılda yüzde 11,1'den yüzde 16,5'e; ithalattaki payı ise yüzde 15,7'den yüzde 20,3'e yükseldi. Türkiye'nin genel ihracatında komşu ülkelerden savaş sonrası yeniden yapılanan Irak yüzde 3,7 ile ilk sırada yer alıyor. Bu ülkeyi yüzde 3 ile Rusya, yüzde 2,4 ile Romanya, yüzde 1,6 ile Yunanistan, yüzde 1,5 ile Bulgaristan, yüzde 1,3 ile İran, yüzde 1 ile Ukrayna izliyor.

İhracatçılar, küresel rekabetin yoğunlaştığı, navlun nedeniyle nakliye maliyetlerinin yükseldiği bir dönemde komşu ülkelerle ticaretin büyük önem taşıdığını söylüyorlar. Hükümet yetkililerinin ihracat stratejisini belirlerken öncelikle komşularla ticareti ön plana çıkardığını, bunun doğru olduğunu, ancak istenilen seviyeye henüz ulaşmadığını vurgulayan ihracatçılar, "Türkiye'nin belirlediği strateji doğruydu, ancak bu kur politikasıyla ihracat olmaz. Komşularımıza olan ihracat rakamlarında artış görülmesine rağmen, ithalatımızdaki artışın daha hızlı olduğu gözleniyor. Zaten mevcut kur politikasıyla ihracatın artması beklenemez" diyorlar.

İşte bu noktada kur sisteminin değişmesi ile birlikte köklü değişime uğrayan ihracata dayalı yapılanmayı incelemekte fayda var. Türkiye, 2001 yılına kadar neredeyse 7-8 yılda açık, aradaki yıllarda ise gizli ve mini devalüasyonlarla ihracatını fazlalaştırmaya çalışıyordu. Ancak açık devalüasyonun yapıldığı yılları izleyen 2-3 yılda bu politika sonuç verirken, daha sonraki yıllarda dönemlerde işe yaramıyordu. Çünkü ülkenin içinde bulunduğu kamu finansmanı krizi, Türkiye'yi sıcak paraya çok bağımlı hale getirmişti. Sıcak paranın baktığı en önemli şey ise düşük döviz kuruydu. Ancak birkaç yıllığına işe yarayan bu politika, bir süre sonra cari açığı ve finansmanını içinden çıkılmaz hale getirip devalüasyona sebep oluyor ve dolayısıyla tüm ekonomik dengelerin bozulmasına yol açıyordu. 

Dalgalı kura geçişle birlikte de başlangıçta döviz kurunun yüksek rakamlara yükselmesi ile ihracat adeta patladı. Ancak daha sonra Türk Lirası döviz karşısında değer kazanmaya başladı. Çünkü artan ihracat ve yastık altındaki dövizlerin TL'ye çevrilmesiyle birlikte kur aşağı gitti. Ancak bu noktada ilginç bir şey oldu ve ihracat artışını sürdürmeye devam etti. Çünkü bunun sebebi, ihracatçıların kuru sürekli bir maliyet değişkeni olarak kontrol etmek ihtiyacı içine girmeleri sebebiyle, diğer maliyet kalemlerini düşük tutmaya çalışmalarıydı. Bu noktada düşük kur kaynaklı ucuz ithalat  ve yüksek işsizlik sebebiyle düşük ücret düzeyleri işlerini kolaylaştırdı. Ancak döviz cinsinden elde edilen TL kazançları düşük kalınca karların azalması sonucu oluştu.

Gelinen noktada ihracatçıların şikayetleri devam ediyor. Bu şikayet kervanına, ucuz ithal malların ikame etkisine dayanamayan yerli üreticiler de katılmış durumda, Yani "Ucuz ithalat, düşük kar sağlanabilen ihracat" döngüsü, Türkiye ekonomisinde temel yapısal sorunlar yaratma tehlikesi taşıyor. Bu konuya Türkiye ekonomisinin maliyet yapısına müdahale edilerek çözüm bulunması gerekli. Bu noktada göze ilk çarpan şey ise yüksek enerji maliyetleri. Türkiye'nin bu konuya acilen bir çözüm bularak, ihracatçılara uluslararası rakiplerindeki fiyatlardan enerji bulabilmesi zorunlu.

Bunun yanı sıra Türkiye'nin kar marjının sürekli daralma gösterdiği tekstil gibi kitlesel üretimlerden, daha markaya dayanan ve teknoloji yoğunluklu üretimlere geçmesi gerekiyor. Yani birim başına kar marjını fazlalaştırmak zorunlu. Türkiye'de ihracatçıların bu çerçevede desteklenmesi ve iç üretim yapılanmalarının buna göre çalıştırılması kaçınılmaz. Türkiye'nin bu noktadan sonra kur sistemi ile oynamak yerine, ihracat maliyet kalemleri ve ihracat mallarının genel yapısının değiştirilmesine yoğunlaşması şikayetlerin azalması için elzem görünüyor.

(Bu yazı TSE'nin aylık yayın organı Standard dergisinin Ekim-2005 tarihli sayısında yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder